2 yıl sonra
Onur
Hayatımın en güzel yıllarında Cabbar denen adamın abimi vurması yüzünden evlenmek zorunda kaldım. Tam iki yıldır o adamın kızıyla evliyim. Gerçi resmi nikah yapmış değilim ama yine de beni o evde bekleyen bir kadın vardı. Yüzünü bile görmediğim, sesini hatırlamadığım ama buna rağmen inatla o evde kalan ağa kızı.. Adını bile bilmiyorum.
Boran ile Yekta’nın tatile gittiği dönem şirketin başına geçmiştim. O zaman şirketin insan kaynakları müdürü Sude ile tanıştım.
İlk başta tek gecelik takılırım diye düşünmüştüm ama kızın hali tavrı, duruşu, bakışı hoşuma gitmişti.
Onun evine taşınmamla birlikte gözden uzak ilişkimiz ciddiye binmeye başlamıştı.
Sude’nin o ağa kızından haberi vardı. Bu saçma evliliğin bitmesini beklemiyordu. Evlenme vaadiyle bir ilişkiye başlamadığım için onu bağlayan bir konu yoktu.
Ama bir gün aile kurmak istesem herhalde bu kişi Sude olur. En azından belli bir tarzı, erkeklere karşı mesafeli duruşu vardı. Beni bile peşinden bir hafta koşturmuş, ondan sonra onunla birlikte olabilmiştim.
Evden çıkmadan evvel Sude yataktan geceliğiyle çıkıp belime sarıldı. “Nereye gidiyorsun aşkım?” diye sordu.
“Bir arkadaşım gelecek Ankara’dan. Onunla görüşeceğim. Uçağı inmeden yetişmem lazım yoksa biliyorsun seni sikmeden evden çıkmam.”
“Borcun olsun, yarın faiziyle alırım,” dedi dudaklarıma ıslak bir öpücük bırakırken.
“Feda olsun.”
Son bir kez öpüp evden çıkarken onu belki de son görüşüm olduğunu bilemezdim. Havalimanına varmak üzereyken yoldan çıkan bir kamyonun şeriti parçalayıp önümdeki araçları biçerek bana doğru geldiğini görürken hiçbir şey yapamadım, başımı kollarımın arasına almak dışında…
***
Gözümü açtığımda yoğun bakımın serin odasında üşüyordum. Ne olduğunu hatırlayamadım. Bana ne olmuştu? Neden burdayım?
İnlediğimde bir adam elini omzuma koydu. “Korkma, geçti. İyisin,” dedi.
“Sen de kimsin?”
“Boran… Abin…”
Düşündüm. Evet Boran diye bir abim vardı. Ama bu kadar yaşlı değildi. Gerçi bu adamda en çok 30 du ama Boran abim 20-23 yaşında bir gençti.
“Evet abime çok benziyorsun ama onun yaşlı hali gibisin. Boran olduğuna emin misin hacı?”
Adam bana şaşkınlıkla baktı? “Kafana darbe aldın, ondan mı kafan karıştı acaba?” diye bana sordu.
“Bana ne oldu ki?”
“Kamyon çarptı.”
“Hadi be! Kamyon çarptı ve hayattayım öyle mi?”
“Arabanın kasası sağlam üründen yapıldığı için hayattasın.”
“Araba mı? Kimin arabası?”
“Senin araban,” dedi Boran olduğunu iddia eden moruk.
“Ooo peder bana reşit olmadan araba mı aldı? İyiymiş,” dddim.
“Sen kaç yaşındasın Onur?”
Biraz düşündüm. Kaç yaşında olduğumu hatırlayamadım ama sonra doğum günümü kutladığım günü hatırladım. “17 yaşına geçen ay girdim. Hatta Bodrum’da arkadaşlarla kutladık. Sahi, arkadaşlarım nerde?”
“Yani 17 yaşındasın öyle mi?”
“Evet.”
Doktor geldi. Beni muayene etti. Kolumun alçıda olduğunu fark ettim. Bir de ayağım sargılıydı.
Ayaklarımı kollarımı kaldırmamı, kalemi takip etmemi istedi. Acaba ilerde doktor mu olsam, kolay işmiş. İki kalem ileri geri yap, ohh mis!
“Doktor Bey, Onur yakın geçmişi unutmuş sanırım. Kendini 17 yaşında sanıyor.”
“Öyle mi?”
“Deli miyim, 17 yaşındayım. Bu yıl lise son sınıfa geçtim.”
“Normalde kaç yaşında?”
“26 yakında 27 olacak.”
“Dalga mı geçiyorsun aga? Bana ayna versin birisi!” diye bağırdım.
Genç ve çıtır bir hemşire bana kendi makyaj aynasını uzattı. Ama bana biraz yaşlı kaçıyordu. Aynaya baktığım anda ise o hemşireden daha yaşlı olduğumu fark ettim.
“Bu karizma ben miyim?”
“Sensin Onur… Şu ergenliğini zor atlattın, şaka gibi ya… Yine ergenliğine döndün resmen!”
“Sen gerçekten Boran’sın. Eee diğerleri nerde? Annem, babam, küçük cadı Peri ve mafya babası Yekta abim yok mu?”
“Yoğun bakıma herkesi aynı anda alamazlar. Odaya alındığında konuşuruz.”
Doktor da bir şeyler söyledi ama benim kafam aynadaki yakışıklı adama takılmıştı. Yüzüm gözüm yara bere içindeydi ama kendimi beğenmiştim.
“Hafızası ne zaman yerine gelir?” diye sordu Boran.
“Kesin bir şey söylemek zor. Birkaç hafta sonra ya da yıllar sonra belki de hiçbir zaman… Bunu bize zaman gösterecek.”
“Anladım,” dedi Boran hoşnutsuz bir ifadeyle.
O günden sonraki gün beni odaya aldılar. Yekta abim iyice yaşlanmış, babamın saçları hepten beyazlamış, Peri ise çok güzel bir genç kız olmuş… 10 yılımı hatırlamıyormuşum. Annem yoktu, sormaya korkuyordum. Ya bu 10 yıl içinde ölmüşse…
Cesaretimi toplayıp “Ya annem nerde?” diye sordum. “Hayatta değil mi?”
“Hayatta,” dedi babam. “Biz boşandık annenle. Annen de işlediği bir suç yüzünden ev hapsi aldı. Yani seni görmeye gelemez.”
Aklımda binlerce soru vardı. Hepsini tek tek sordum, Yekta abim sabırla anlattı. Eski mafyatik halinden eser yoktu. Oysaki idolümdü. İlerde onun gibi karanlık bir mafya olmak istemiştim.
Hastaneden taburcu olduğumda hep birlikte yalıya döndük. Yalıda alayına kadın vardı. Hepsininde paçasında tatlı bebeler.
“Bunlar kim, bir de copy paste yapılmış gibiler.”
Boran, “Yengelerin ve yeğenlerin,” dedi.
“Kim kimin karısı diye sormuyorum zaten ikisi de aynı. Veletler kimin bir ara anlatırsınız. Şimdi odama gidip aylarca uyumak istiyorum. Hem okulda yokmuş, kafam rahat yatarım.”
Beni odaya çıkardılar iki abim kucaklayarak merdivenden taşıyarak. Odaya girdiğimde bir kız vardı. Hizmetçi herhalde diye düşündüm. Ama bizim hizmetçiler bu kadar pespaye giyinmezdi.
Yatağa beni yerleştirdiklerinde “Hizmetçinin işi bitmişse ona da söyleyin çıksın,” dedim.
Yekta abim, bir hizmetçi kıza baktı sonra bana baktı. “O kız hizmetçi değil, senin karın.”
“Nee? Ben bu tiple evlenmiş olamam! Sarhoşken hamile falan mı bıraktım, ne yaptım?” diye sordum.
“Onur kes artık ergen ergen konuşmayı! Delal, senin karın! Bu odada seninle kalacak. Karına iyi davran, aptal saptal konuşup asabımı bozma!”
“İyi sustum! Ama 10 yılda zevkim baya kötüye gitmiş, bu net!”
“Zevzek! Kızın kalbini kırarsan kafanı bu defa ben kırarım!” dedi Yekta abim.
Boran ise Yekta’ya desteklercesine başını salladı.
“Tamam çıkın, yatıcam zaten. Başım ağrıyor.”
Abimler çıkınca Delal denen köylü kız hala elli metre uzağımda durmaya devam etti.
“Orda dikilip duracak mısın?”
“Böyle iyiyim,” dedi…
“Ama ben iyi değilim. Madem karımmışsın bana yardım et. Şu yastığımı düzelt de uyuyayım.”
Delal yanıma yaklaştı. Başındaki siyah tülü ağzına sardığı için sadece safir gözlerini görebiliyordum. Gözlerini sevipte mi evlendim acaba?
Ama kızın hiç beni sever gibi bir hali yok. Yastığımı düzeltirken tülün altından çıkan bukleli açık kestane saçları yüzüme düştü.
Saçlarından hoş bir koku geliyordu ama kokuyu çıkaramadım.
“Delal,” dedim.
“Efendim.”
“Ben seninle niye evlendim?”
***