Saruhan Yalısı
Saruhan konağında hazırlıklar vardı. Korhan’ların derdi bitmek bilmiyordu.
Saruhanlar, Çetin Korhan soysuzundan kurtulmak isterken babası Cabbar ağa bu defa Yekta’yı vurmuştu. Yetmezmiş gibi araya aşiret liderlerini sokarak yaptıkları pisliği temizlemeye uğraşıyorlardı.
Aşiretlerin liderleri geldiğinde, herkes büyük salona geçti. Geçmiş olsun dileklerinden sonra Reşat ağa, “Yeğenimle kardeşim Cabbar ağayı sağ salim bize teslim etmenizi istiyorum,” dedi.
Mustafa Bey, İstanbul beyefendisi çizgisinden çıkmış bir halde, “Cabbar iti benim oğlumun canına kast etti! Onu sakat bıraktı! Bu işi kan temizler Reşat ağa! Ben onları yaşatırsam yine canımıza kast ederler!” diye çıkıştı.
Adem Saruhan da, kardeşi Mustafa’ya arka çıkarak, “Mustafa haklı! Yekta ölmedi ama bir ömür yatağa bağlı kalmış! Bunun bedeli olmalı,” dedi.
Reşat ağa aşiret ağalarına, Boran’ın Çetin’i rehin aldığını, Cabbar ağanın da oğlunu kurtarmak için yalıyı bastığını ve olayların bu noktaya geldiğini anlattı.
Boran sinirle yumruklarını sıkarak, “Çetin’i zaten teslim edecektim! Ama Cabbar ağa adamlarıyla yalıyı basıp beni öldürmeye kalkıştı. Yekta gelmese beni öldürecekti. Yekta’yı vurdu şerefsiz! O da Çetin de şu an elimde! İkisini de gebertsem hakkımdır!” dedi.
Karaca aşiretinin lideri Remzi Karaca araya girerek, “Bu iş kan davasına dönerse çok canlar yanar. Dirliğimiz düzenimiz bozulur. Bu durumda tek yol vardır,” diyerek ortamı yatıştırmaya çalıştı.
Mehmet Uygur ise çözüm olarak, “İki aile arasında berdel olmalı,” dedi.
Boran, sinirle yumruğunu sıkıp, bu öneriyi reddetmek istese de, Şahmarani ve Beyzadelerin lideri Vedat ağa “Benim önerim Cabbar ağanın sakat bırakılması, yani kısasa kısas,” diyerek farklı bir öneride bulundu.
Ancak diğer aşiret liderleri, “Olmaz öyle şey! Bu iş çok büyür,” diyerek itiraz etti.
“Bu işin tek çıkar yolu Berdel’dir! Hem karşılığında kız da istemeyiz! Sadece size kızımızı vereceğiz, Cabbar’ın kızı size gelin olursa artık bizimkiler size bulaşamaz!
Mustafa Bey, “Olmaz öyle şey! Berdel falan istemeyiz! Cezası neyse çekecek Cabbar ağa!” dedi.
“Biz dışarda konuşalım Mustafa,” dedi Adem Saruhan, Mustafa’yı dışarı çıkardı ve durumu değerlendirdi.
Salona döndüklerinde, “Berdel’i kabul ediyoruz. Amma velakin oğlum Onur, Cabbar ağanın hangi kızını alacağına kendi karar verecek,” dedi Mustafa Bey. En azından oğlunun tercih hakkı olsun istemişti.
Reşat ağa memnuniyetle başını salladı, “Herkes için hayırlı olsun. Onur’da hangisini isterse alabilir,” dedi.
“Oğlum o haldeyken düğün falan da yapmayız!” diye ekledi Mustafa Bey.
“Hakkınızdır,” dedi Mehmet Uygur.
Reşat ağa telefonla bir yeri aradı. “Alo, kızları hazırlayın. Hocayı da alın. Yalıya getirin,” dediğinde herkes şaşırmıştı.
“Ne kızları?”
“E düğün olmayacak dediniz. Kızı seçip barış nikahını kıyalım bir an evvel, bu mesele kapansın.”
“Ben daha Onur’la konuşmuş değilim,” dedi Mustafa Bey.
“Gül gibi kız veriyoruz. Konuşacak bir şey yok. Gelsin alsın kızı, zaten hüküm belli.”
Reşat ağa kızların yalıya getirilmesini talep etti. Zaten tedbirli gelmişti. Kızlar kapıdaki araçta bekliyordu.
Onur, durumu öğrendiğinde önce itiraz etti, ancak amcasının baskısıyla berdeli kabul etmeye mecbur kaldı. “İstediğin kızı alabilirsin,” dediler.
Onur ise “Farketmez,” demekle yetindi. Zaten o kızı karısı diye koynuna alacak değildi. Onur için bu bir mecburiyetti. Seçeceği kızın da bu evliliği istemeyeceğine emindi. O yüzden kimsenin kaderini değiştirmeye niyeti yoktu.
Cabbar ağa ve Çetin özgür bırakılıp, salona getirildi. Cabbar, Saruhan’lara saldırmaya çalıştı ancak durduruldu. Reşat ağa, kardeşiyle konuşup aşiret liderlerinin berdel konusunda hemfikir olduğunu belirtti ve nikahın kıyılmasını istedi.
Nikah kıyıldı, ancak Onur dini nikah sırasında gelinin yüzünü görmek bile istemedi. Tek istediği bir an önce buradan basıp gitmekti. Yanında beyaz örtüyle birinin durduğunu görmüştü sadece… Bir de ‘kabul ettim’ dediğini duymuştu. Ardından geline ‘Mehir ne istersin’ diye sorulmuş, berdelin olmazsa olmazı ‘barış isterim’ demişti.
Onur nikah tamamlandığında Yekta’yı görme bahanesiyle yalıdan ayrıldı. Ve bir daha yalıya dönmedi.
***
Günler sonra Korhan Konağı;
Çetin burnundan soluyordu. Haftalar olmuştu Boran’ın esaretinden kurtulalı ama kardeşini o aileye vermek zorunda kalmıştı.
Babasına kızgındı. Bunu nasıl kabul ettiğini anlamıyordu. Başka şekilde bu sorunu çözmek varken gidip Yekta’yı ulu orta vurmuştu. Olan Delal’e olmuştu.
Onur itiyle Delal’i düğünsüz derneksiz evlendirip Adana’ya dönen babasının peşinden gitmeye zorlanmıştı.
Babası onun evden çıkmasına bile müsaade etmiyordu. Neymiş başını yere eğdirmiş, ibnelik yapmış, kadın mı kalmamışta erkeklere mi kalmış…
Babasına dert anlatacak değildi. Bu hayat onundu ve istediğini yapmakta özgürdü. Ama ne yazık ki doğduğu topraklarda bu yaptığı kabul edilebilir değildi bu yüzden bunu ortaya seren Boran’dan da nefret ediyordu. Gün gelecek o hesabı ödetecekti.
Delal evlenince sular durulmuştu ama babası açık konuşmuştu. Bir daha erkeklerle münasebete girerse onu hadım etmekle tehdit etmişti.
Analığı yanına gelerek “Hadi Çetin, yemek hazır,” dedi.
Kız kardeşlerinin yüzüne bakamadığı için yemeğe şimdiye dek katılmamıştı.
“Tamam Songül ana, gelirim.”
Yemeğe indiğinde babası ona kızgınlıkla baktı. Konuşmadan herkes yemeğini yedi.
“Baba, neden Delal’i verdin?” diye sordu günler sonra.
Aynı anadan olan tek kardeşi Delal’di. Diğer kardeşlerinin anası ise Songül anaydı.
“En büyük kızı gelin etmeden küçüklere sıra gelmez de ondan,” dedi analığı. “Hem kardeşlerin daha reşit bile değiller. Delal reşitti.”
Çetin bunların farkındaydı. Zaten kızdığı bu değildi. Sorduğu da bu değildi. “Bunu sormadım Songül ana, başka yolu yok muydu? Ya Delal’e eziyet ederlerse? Anamın kemikleri sızlar…”
Cabbar ağa burnundan soludu. “Yediğin haltlardan sonra senin anan zaten mezarında ters dönmüştür. Konuşturma şimdi beni kızların yanında,” diye öfkeyle soludu.
Çetin suyunu içip “Ben suçluyum tamam ama ne diye Yekta’yı vurdun! Ölseydi ne olacaktı? Hapsi boylardın…” dedi.
“Yine senin yüzünden! Adam olaydın da karına sahip çıkaydın! Yediğin haltları ortaya döktüğünde aklın nerdeydi!”
“Olan oldu…”
Songül hanım araya girerek “Çetin’e yüklenme ağam, hem Delal akıllı kızdır. Kendini ezdirmez. Onur denen veleti parmağında oynatır,” dedi. Oysa ki o kızın mazlum olduğunu çok iyi biliyordu.
“Umarım öyle olur,” dedi Çetin. “Ben bir arayıp sorayım. Ne yapıyor, kocası nasıl davranıyor bilmek lazım.”
Cabbar ağa elini masaya vurdu. “Kimse Delal’i aramayacak! Bu evin kapısı ona kapalıdır! Evlenen kız ancak kefeniyle döner! O yüzden kimse sakın Delal’e dönecek yüz vermesin! Kocasına alışana kadar ne arayacaksınız ne de aramalarına cevap vereceksiniz! Anlaşıldı mı!”
Herkes korkudan boyun eğerken Çetin’in tepesi iyice atıyordu. “Bu iş böyle olmaz baba, kardeşimi sahipsiz sanacaklar.”
“Sahipsiz değil ama başka çaresi yok! Berdel olanın boşanma şansı yoktur! Onun için yuvasını bilsin.”
Çetin sıkıntıyla babasına bakarak “Peki baba. Benim artık İstanbul’a dönmem lazım. Ordaki işlerimi toparlamam gerekiyor,” dedi.
“İyi git ama bak sakın yine aynı hatayı yapma ve Saruhan’lara asla bulaşma!”
“Akıllandım. Merak etme. Tek derdim Delal. Zerya ile işim yok artık.”
“Delal’le de işin yok! Bak oraya sakın gitme… Duyarsam fena olur!”
Çetin buna da tamam demişti ama Delal’in iyi olduğunu görmeden de içi rahat etmezdi… .
***