5. KAN TUTKUSU

1632 Words
İki saattir ellerindeki cihazdan bir sonuç almak için bekliyorlardı. Ceset içinden çıkan USB hemen incelenmek için bilişim ekibine teslim edilmişti ama konulmuş olan şifre bir türlü kırılamıyordu. Çalışan görevli polisler ellerinden geleni yapsa da sistem öyle karmaşıktı ki çözmek isterken daha da dibe battıklarını hissediyorlardı. Üstelik şu an oldukları polis departmanının internet ağına sızıntı olmuş engellemek için geniş kapsamlı karşı saldırı geliştirseler de nafile gibiydi. Dedektif Wilson ve Taylor sağa sola volta atarken Hoyt sisteme giriş yapamadığı için elden polis dosyalarını inceliyor ona verilen görevde başarıya ulaşmaya çalışıyorlardı. “Tanrım, kim bu Hakim? Delil bıraktı diye düşünürken sisteme virüs bulaştırıp sızmak için bizi oyuna getirdi. Siktiğimin canisi.” Deborah dişleri arasından küfrederken sonunda istenilen bilgiye ulaşan Hoyt “Dedektif Wilson, küfretme işin bittiyse ben Bayan Sarah Green’in dosyasına ulaştım.” diyerek ayağa kalktığında ona tersçe bakan genç kadın masasına geçti. Önüne konan kağıt yığınından en baştakini okumaya başladı. “John Green. 15 yaşında ve evinde bilekleri kesilmiş halde ölü bulundu. Sebep intihar. Onu bulan gibi büyük annesi Sarah Green. John’un bir süredir psikolojik olarak terapiye gidip ilaç kullandığı son zamanlarında ise içine kapanıp okula bile gitmediği verilen ifadeler arasında yerini aldı. Büyük anne Green bunun intihardan çok birinin neden olduğu bir ölüm olduğunu iddia etmesi üzerine otopsi ve doktor raporları incelendi. Bayan Green altı ay boyunca sürekli şikayetlerde bulunsa da sonuç değişmedi. Psikolojisi bozuk olan John Green intihar etmesi sonucu ölmüştü. Dosya kapandı. Deliller ve rapor ile doktordan çıkan sonuçlar adli tıp sisteminde ve polis dosyasında kayıtlıdır.” Başını kaldıran Wilson düşündü. Yaşlı kadının hüzün ve öfke çöken gözlerini, inatla cinayete kurban giden Carter’ın hak ettiğini savunmasını, kendilerine olan tepkisini. Bir tane sadece tek bir tane delile bile razı oldukları şu günlerde yaşlı kadından öğrenecekleri bazı şeyler olduğuna inanmaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp verdi. Gözleri sabit bir noktaya dalıp giderken kafasının için makinenin dişlileri gibi işliyordu. Hoyt kendine alırken ona da kahve almış bardağını masasına bırakırken kaşlarını kaldırarak elini yüzünün önünde sallamıştı. “Dünyadan Deb’e, dünyadan Deb’e.” Genç kadın ise bakış açısını bozmadan “Hoyt, o elini çekerek siktirip gitmen için sana iki saniye veriyorum” dediğinde kupasını sıkıca tutan genç adam hemen bir iki adım geriledi ve köşedeki masasına geçip oturdu. Gözlerini devirirken “İletişim kuruşuna hayranım” demeyi de ihmal etmedi. Kinaye yapmıştı ama umursamayan kadın kahvesinden birkaç yudum aldı ve kendince toparladığı dosyayı avuçları arasına sıkıştırarak ayaklandı. Diğer masada oturmuş iki gece önceki işlenen cinayetin dosyasına bakan Taylor’a “Gidiyoruz” dedi. Genç adam ceketini alırken belindeki rozetini de kontrol ediyordu. Asansöre ilerlerken geride kalan Hoyt’a eli ile masaların üzerini işaret etti. Göz deviren adam ise “Tabi ki sizin dağınıklığınızı toplamak bana düşüyor. Tanrım bende bir dedektifim bunu ne zaman anlayacaklar” diye de söylenmeden edemiyordu. İkili çoktan araca binmiş yola çıkmışken San Jose şehri akşam kızıllığı ile dolup taşarken hala sıcaklığından bir şey kaybetmemişti. Üzerindeki spor ceketi çıkaran Wilson askılı badisinin yakasını hafifçe düzeltti ve hala ondan cevap bekleyen adama “Sarah Green. O kadında bir şeyler var. Sabahki hali tavrı, konuşma şekli ve torununun ölümü şüpheli.” deyip ondan fikir beyan etmesini bekledi. Taylor ortağı ile benzer şeyler düşündüğünü öğrenince gözlerini yoldan ayırmadı ama aklındakileri de dökmeyi ihmal etmedi. “Bende aynı şeyleri düşünüyorum ama şimdi düşünsene bir katil, birkaç yıl önce öldürmeye başlıyor ve ara verdiği dönemden sonra geri dönüyor. Kurbanlarını savunmasız anlarda yakalıyor, zehirli iğne ile felç edip iple tavana asıyor. İlk cesedi hatırlasana. Evine baktığımızda tavanda bu düzeneğe uyacak bir alan yok diye müştemilatta öldürmüştü Hakim onu. Güçlü biri olduğu kesin. Ve de hızlı. Genel profilde sağlık sektöründe çalıştı ya da çalışıyor. Dikişleri ve kesikler muntazam. Her defasında kat güt ya da ipek ip kullanıyor. Bir iz doku parçası ya da lif dahi cinayet mahallinden çıkmıyor. Bayan Green öfkeli ve torununun ölümünden başkasını suçluyor ki bunun ölen Carter olup olmadığından emin değiliz. Hakime değilse bile nedenlerine cevap olabilir Bayan Green. İntiharla ilgili bir şeyler bildiği aşikar.” Konuşmaları yaşlı kadının evinin önüne kadar sürdü. Fikirler, teoriler, ihtimaller havada uçuştu. Kadına karşı uygulayacakları sistem yardım etmek isteyen dedektifler haline bürünmeydi. Kapıyı çalan Taylor oldu. Yakışıklı suratı zümrüt yeşili gözleri ve beyaz teniyle dedektif değil manken olma potansiyeli vardı. Wilson ise terden kaşınan saç derisini tırnağı ile birkaç kez eşeleyip kısa tutamları kulağının arkasına attı. Kapının diğer tarafından ağır ağır gelen ayak sesleri ile birbirlerine baktılar ve başlarını salladılar. Başlıyorlardı. Sarah kapıyı araladığında bulanık gördüğü yüzlerle yüzünü buruşturdu. “Ah pardon sizi göremiyorum ne için gelmiştiniz.” derken bir yandan da “Tanrım nerede şu gözlükler” değil ceplerini kontrol ediyordu ama gözlükler boynunda ipte asılı duruyordu. Taylor bir adım atıp öne çıktı ve “Bayan izin verin gözlüğünüz bulayım.” dediğinde sevimlice tebessüm eden kadın “teşekkür ederim” dedi. Uzanıp gözlüğü tutan ve yüzüne nazikçe yerleştiren adam ile titreyen dudaklarına şaşkınlık oturmuş “Ben de nerede bu diyorum. Artık her şeyin yerini unutur oldum genç adam” diyerek yaşlılığından yakındı. Yeniden ikiliye baktığında “Sizleri daha önce gördüm. Hatırlıyorum. Polissiniz.” dedi ve kaşları çatıldı. Wilson hemen atıldı çünkü değişen ifadeden yine kapı dışarı olacakları kesindi. “Bayan Green, biz dedektif Deborah Wilson ve Oscar Taylor. Sizinle hem torununuz John hem de bu sabah cesedi bulunan Karen Carter hakkında konuşmak istiyoruz. Dosyanızı inceledim ve evet dediğiniz gibi garip durumlar var. Bize intihar değil de biri yüzünden demiştiniz. Bunu neden düşündüğünüzü anlatır mısınız?” Ayak üstü hızlı hızlı konuştuğundan yutkunma ihtiyacı hissetmişti. Sarah torununun adını duyunca dolan gözlerini saklamadı bile ve kenara çekilip titreyen tınısı ile “Geçin” dedi. İkili zafer kazanmış gibi içeri adımlarken işlerinin getirisi olarak adım attıkları her alanı göz hapsine almışlardı. Ev normal bir aileye yetecek kadardı ama yalnız yaşadığı her halinden belli olan kadın sadece dört kedi ve bir yaşlı golden ile evini paylaşıyordu. Her yerde bir çift ve büyüyen çocuğun resimleri vardı. Siyah saçlı gri gözlü kadın mutlulukla gülümserken ona sarılmış adam sarı saçları ve ela gözleriyle aşık olduğunu belli ediyordu. Küçük erkek çocuk top peşinde koşuyor attığı kahkaha resme dikkatli bakanların zihnine dolabilecek kadar gerçekti. Başka bir resimde pasta önünde durmuş ve biraz daha büyümüş bir çocuk vardı. Saçları ve gözleri annesinden teniyle gülüşü babasından miras. Resimler çocuk tek başına fotoğraf karelerinde yer alana ve sonrasında o da son bulana kadar devam etmişti. En son üç mezar taşı ve üzerindeki çiçeklerin yer aldığı kare duvarın soy ağacını tamamlıyordu. Wilson ve Taylor çift kişilik eski model çiçek desenli koltuğa otururken yaşlı kadın usulca yürümüş iyice yıpranış sallanan sandalyesine kurulmuştu. Yaşlı köpek başını kaldırıp gelenlere baksa da pek umursamış gibi görünmüyordu. Kedilerse doğaları gereği sevgi görme isteklerine karşı gelmemiş ikilinin ayak diplerinde dolanıyorlardı. Bir tanesi hariç. Tüyleri kar beyazı gözleri ile deniz mavisi bir kedi asil duruşuyla yürüyüp kadının kucağına atladı ve başını dizlerine yaslarken dedektifleri göz hapsine aldı. Wilson sabit bakışlarıyla görünse de Taylor kedilere her an üzerine atlayacak panterlermiş gibi bakıyordu. Sarah “Sizi dinliyorum.” dediğinde duruşu dikleştiren genç kadın konuşmaya başladı. “Torununuz, bize ondan bahseder misiniz biraz?” “Çok iyi bir çocuktu. Anne babası ölene kadar bile burada yaşadı. Sonra ikimiz kaldık. Kitap okumaya resim çizmeye bayılırdı. Okulundan asla kötü bir bilgi almamıştım. Sonraları değişmeye başladı. Içine kapanık bir hal aldı. Öylece duramazdım psikoloğa götürdüm. Terapileri başladı ama ölmeden önceki son dönem de onları da aksatmaya başlamıştı. Akşama kadar odasında kalıyor çizim yapıp kitap okuyor müzik dinleyip bazı zamanlar hiç uyanmadan tüm günü yatakta geçiriyordu. Rahatsız edilmek istemediğini söyledikten sonra da sadece sesleniyordum ve yemeğini almak için aşağıya iniyordu. Ah zavallı çocuğum onu defalarca çağırsam da gelmediğinde uyuduğunu düşünmüştüm. Oysa o odasındaki küvetin içinde bileklerini kesmiş ve ölmüş.” Dedektifler kadını dinledikçe kaşlarını çatmaya ara ara birbirlerine bakmaya başlamışlardı. Odaya çıkmak için izin istediklerinde Sarah onlara onay vermiş ve arkalarından zorlanarak da olsa çıkmıştı. *** Bilgisayar başında delirdiğinizi hissediyorum. O kadar güvenlik duvarı, çaba hepsi boşuna. Benim sisteme sızışımla o kadar alakadarsınız ki en çömezleriniz dosyanın şifresini çözmek için çabalıyor. Göz devirmek sizin sayenizde edindiğim huylar arasında. Basit cinayetler, izlerle dolu ölümler, kameralar önündeki soygunlar, görgü tanıklarından aldığınız o paha biçilmez ifadeler hep işinizi kolaylaştırıyor. Şimdi durum değişti ama değil mi? Karşısında sizden en az on hamle ileride olan bir satranç ustası var. Oyunlar konusunda deha ve iz bırakmayacak kadar dahi. Aslında size çözmek için zaman verebilirim. Bu sayede oyun daha zevkli olur ama hayır. Bunun için zaman var. Bu nedenle size farklı bir parkur hazırlıyorum. Gece sabaha dönüp güneş doğduğunda karşınıza çıkacaklar sonrasında yüz ifadenizle eğlenmek için sabırsızlanıyorum. Bu şehirde ölüm çoktan adım adım dolanmaya başladı. Kan ayini, ruh temizleme ritüelleri ve sonunda verilen cezanın iç gıdıklayıcı kokusu. Genzimin bunu istemesi, her bir hücremin çıldırmış gibi arzu duyması işime olan saygımın ve tutkumun göstergesi. Masadan kalkıyorum. Adımlarım ağır ama kararlı. Bastığım parkenin hafif gıcırtısı kulaklarıma ulaşıyor. İnsan kendi kan akışını duyabilir mi? Belki cevap ‘bir vampirsen evet’ olabilir ama garip şekilde ben duyuyorum. Damarlarımdan geçişi sanki evi çepeçevre saran su boruları gibi. Büyük aynanın önünde dikilmeye başlıyorum. Yansımam bana bakarken gözlerimizin parlaklığı çarpışıyor. Sanki ikimiz de hem aynı hem de farklı kişileriz. Tek özelliğimiz kana olan tutkumuzmuş gibi sırıtıyoruz. Bu gece yine av var. Ruhların kanla arınma zamanları yaklaşıyor. Tik tak. Tik tak. Derince bir nefes alıyorum. Yapılı bedenim de göğsüm şişiyor ve iniyor. Başımı eğip özenle hazırlanmış listeye bakıyorum. Aslında bakmama gerek yok çünkü her isim adresleri telefon numaraları ve onları yakalayacağım zayıf anlarıyla birlikte zihnimde yazılı. Ruhu cehennemin katlarına ulaşanların ise üzerine koca bir çizik atıyorum. Kanlı parmağım ile ruhları bedenleri ve varlıkları gibi adlarını da siliyorum. Şimdi sıra sizde. Jeff Burns ve Donna Cox. Duyuyor musunuz ölüm geliyor. Ayak seslerim iliklerinize işliyor mu? Acaba bu gece öleceklerini bilseler son yapacakları şey ne olurdu? Cevap çok basit. Kaçmak. Ama bilmedikleri şey Hakim’den kaçamazlar. Ona sadece itaat edip ölüme boyun eğebilirler. Aynanın önündeki masamın sağındaki müzik çalara uzanıp düğmesine basıyorum. Klasik müzik usulca içeriyi doldururken kan tutkum kıçına kampı vurulan mazoşist gibi hevesli ve yerinde duramıyor. Geliyorum...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD