Gözlerimi araladığımda hava yeni yeni ışıyordu. Gece Zahir odayı terk ettiğinde ayaklanmış, elimi yüzümü yıkamış, toplu saçlarımı tokadan kurtararak omuzlarıma dökülmesine izin vermiştim. Genelde önemli kararlar almak için geldiği evinde olduğumuzu fark etmem uzun sürmemişti. AD için düşünmeye ihtiyacı vardı ve Eylül'den öğrendiğime göre son bir haftadır bu evdeydi.
Odada birkaç defa turladıktan sonra bir süre odanın küçük balkonundan gökyüzünü izlemiştim. Gök, her zamanki gibi beni sakinleştirmeyi başarmıştı.
Odaya tekrar dönmüş ve yatağa uzanmıştım. Odanın Zahir'e ait olduğunu tek seferde anlayabilmiştim çünkü her yere kokusu sinmişti.
Yatağa uzanmış olsam da gün ışıyana kadar düzgün uyku uyuyamamıştım. Sanırım yerimi yadırgadığım içindi. O kadar çok iş seyahatine gitmiş ve bir o kadar çok da farklı yerlerde kalmıştım. Her seferinde ilk iki günüm uykusuzluk problemiyle geçerdi.
Yatakta gerinip oturdum ve bir süre gözlerim odasında gezindi. Gün ışığı ilk buraya değiyordu sanırım. Neden burayı kendi odası yaptığını daha iyi anlayabiliyordum şimdi. Zahir gibi iş kolik ve hırslı insanlar gün ışığıyla güne başlardı.
Odadaki banyoya girip rutin işlerimi halledip odaya geri döndüm. Çantamdan telefonumu aldığım sırada karnımın gurultusuyla dudaklarımı ısırdım. En son ne zaman yemek yediğimi bile hatırlamıyordum ve çok acıkmıştım.
Aklıma gelen şeyle telefonumu cebime koyup sessizce odadan çıktım ve merdivenleri inip mutfağa girdim. Bu eve daha öncesinde defalarca geldiğim için odaların yerlerini biliyordum.
Zahir'in bu evde birkaç tane çalışanı olurdu ama saat henüz erken olduğu için etrafta kimse yoktu. Bundan faydalanarak Zahir'e ufak bir teşekkür için kahvaltı hazırlama kararı aldım ve kollarımı sıvadım.
Genelde kahvaltı yapmaz sadece bir fincan kahveyle geçiştirirdi sabahı. Bir kereliğe mahsus bir rutinini bozmasını umut etmiştim. Her ne kadar dünü dünde bırakmak istesem de en azından bunu yapmalıydım yoksa ona nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyordum.
Telefonumu cebimden çıkartıp ekrana baktığımda Çınar'dan 12 cevapsız çağrım olduğunu gördüm. Mesajlar bölümüne girip ona iyi olduğuma dair mesaj yazacaktım ki bunu benim adıma birinin yapmış olduğunu gördüm. Zahir, Çınar'a kısaca iyi olduğumu ve onunla daha sonra konuşacağımı yazmıştı. Mesajı kendinin yazdığını özellikle 'Ben Zahir Pir' diyerek belirtmişti.
Dudaklarımda oluşan kıvrılmayı yok edemeyerek çok kısık bir müzik açtım ve kahvaltı hazırlamaya koyuldum.
■
Çaycıdaki çay olmak üzereyken yaptığım üçüncü çeşit omleti de masaya yerleştirdim. Yemek konusunda oldukça başarılıydım. Çocukluğumdan bu yana annemden sürekli yeni tarifler ve evde olan malzemelerle yeni bir şeyler türetebileceğimi öğrenmiştim.
Yemek yemeyi çok seven biri olarak yemek yapmayı öğrenmek yaptığım en iyi şeylerden biriydi. Telefonumda çalan şarkıyı mırıldanırken kahve makinesinde hazır olan kahveyi fincana boşalttım.
"Günaydın Hazan."
Z
Gece Hazan'ın kaldığı odamdan çıkıp bir süre duvara yaslanarak onu dinlemiştim. Belki yalnız bırakırsam dilediği gibi ağlar, içini döker diye düşünmüştüm ama o tam tersini yapmıştı. Onun hakkında yeni öğrendiğim bir huyu vardı. Çok ketumdu.
Gözlerimi açtığımda aklıma gelen ilk şeyin bu olması ne kadar doğruydu? Derin bir nefes alıp yatağımdan kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra kendi odama geçtim. Hazan'ın uyuduğunu düşünerek oldukça sessiz adımlarla geldiğim odayı bomboş bulduğumda bir anlık endişelenmiştim.
Hızla odamın banyosuna varıp kapıyı çaldığımda herhangi sesin gelmemesi üzerine kapıyı açtım. Burada da yoktu. Tekrar odaya dönüp etrafı incelediğimde çantasının, ayakkabısının ve kabanının hala koyduğum yerde olduğunu görüp rahat bir nefes verdim.
Neden bu kadar panik yapıp endişelendiğimi kendi kendime sorgularken giyinme odama geçip dünden hazır olan lacivert takımımı üzerime geçirdim.
Hazan'ı elde etmek benim için güzel bir oyunken böyle hissetmem normal miydi? İlk başlarda hissettiğim heyecan onu tanıdıkça katlanmış, daha da tanıma isteği uyandırmış ve zaman zaman ona hayran olmuştum.
Aşağı indiğimde etrafı saran güzel kokuyla mutfağa ilerledim. Nurşen teyze sabahları haber vermediğim sürece kahvaltı hazırlamazdı ve o mutfaktan sorumluyken ondan izinsiz başka biri mi girmişti?
İşe yeni aldığım iki yardımcı konusunda zaten sürekli homurdanıyordu bir de ondan izinsiz iş yaptıklarını görürse onları göndermem için başımdan ayrılmazdı!
Sinirle mutfak kapısına geldiğimde gördüğüm manzarayla olduğum yere çakıldım. Hazan, tabağa aktardığı omleti kokladı ve memnuniyetle gülümseyerek arkasını dönüp tabağı masaya yerleştirdi. Dönerken havada uçuşan saçlarına dalıp gitmiştim.
Onu saçları açık en fazla iki defa görmüştüm ve bu üçüncü sefer oluyordu. Ne kadar da güzeldi...
Saçları omuzlarına dökülüyorken de topluyken de güzeldi gerçi ama neden hep saçlarını topladığını merak ederdim.
"Günaydın Zahir."
Arkamda bana seslenen Nurşen teyzeye döndüm. Yüzümde yok edemediğim gülümsemem hala yerli yerindeydi. Ne zamandır buradaydım? Çok tuhaftır, uzun zamandır hissetmediğim huzur benimleymiş gibiydi.
Nurşen teyze benim çocukluğumdan beri yanımda olan nadir insanlardandı. Yaptığım her şeyde ki buna en büyük hatalarım ve yanlışlarım da dahil olmak üzere hep yanımdaydı. Bir kez olsun bana arkasını dönmemişti. Bana ve İris'e verdiği emekler o kadar fazlaydı ki ne yapsam karşılığını veremezdim.
"Günaydın Nurşen teyze."
Yüzünde tatlı bir gülümseme, mavi gözlerinde eksik olmayan şefkatle bakıyordu yüzüme. Daha sonra yanımdan geçip mutfağa girdi.
"Günaydın Hazan."
Hazan'ın mutfakta olduğunu biliyor gibiydi ve çok mutlu görünüyordu. Nurşen teyzenin ardından ben de mutfağa giriş yaptım.
"Günaydın Nurşen teyze. Günaydın Zahir Bey."
Hazan'ın yüzünde mahcup bir gülümseme belirdi ve gözlerimin içine baktı.
"Haberiniz olmadan kahvaltı hazırladım a-"
Sözünü yarıda kestim. Devamına gerek yoktu. Bu yüzden mahcup olmamalıydı. Ayrıca masaya baktığımda iştah açıcı görünüyordu. Yemek yapabildiğini biliyordum ama böyle fazla çeşitli bir kahvaltıyı onun ellerinden beklemiyordum açıkçası.
"Çok lezzetli görünüyor."
Yüzümde onu gördüğümden beri silemediğim gülümsememle sakince konuştum. Sabah ilk gördüğüm yüz onunki olunca iş yerinde tonlarca işin, sıkıntıların olduğunu unutuveriyordum.
H
Nurten teyze ben ve Zahir, üçümüz çok güzel bir kahvaltı yapmıştık. Zahir'in itiraz etmeden ve oldukça hoşnut karşılayarak kahvaltı masasına oturması beni mutlu etmişti. Genellikle ondan habersin şeyler yapıldığında oldukça öfkeli ve gergin bir adam oluverirdi.
Kahvaltının ardından beni evime bırakması için evden ayrılıp arabaya binmiştik. Yol boyunca ikimiz de sessizliğimizi korumuştuk. Dün akşamdan beri karşımda bambaşka bir Zahir vardı sanki. Kaba, huysuz, sert, kibirli adam gitmiş yerine nazik, anlayışlı, sakin bir adam gelmişti.
Bana acıyor muydu yoksa? Bundan nefret ederdim. Güçlü durmamın en büyük nedeni acınacak biri olmadığımı göstermekti. Bana acımamalıydı.
Ona baktım. Araba kullanırken özellikle şehir içinde yoluna odaklı, oldukça dikkatli bir adamdı ve yandan görüntüsü bile mükemmeldi. Başımı hafifçe iki yana sallayıp düşüncelerimi defetmeye çalıştım.
"Ben, tekrar her şey için çok teşekkür ederim."
Bana kısa bir bakış atıp tekrar yola döndü.
"Teşekkür etmene gerek yok Hazan. Ben hiçbir şey yapmadım."
Daha ne yapabilirsin ki?
"Zahir Bey, bana acımanızı istemiyorum. Ben... Aslında..."
Ne demeliyim? Zayıf olmadığımı ve asla olmayacağımı mı yoksa en çok nefret ettiğim ve korktuğum şeyin insanlarda böyle bir algının oluşması mı?
Arabayı bir anda sağa çekip durdurdu ve bana döndü. Neden durduğunu anlamayarak gözlerinin içine bakmaya başladım.
"Acımak mı? Sana asla acımam. Buna hakkım var mı dersin? Senin gibi güçlü birine acımak mı?"
Başını yola çevirerek kendi kendine güldü. Gülüşündeki imayı anlamayarak yanağında oluşan çukura daldım. Bu dünyadaki insanların en güzel kusuru gamzesi olmasıydı sanırım. Kendime hakim olmasam çoktan o güzel kusura dokunmuştum ama o buna fırsat vermeden yeniden bana döndü.
"Ben sana sadece hayran olabilirim. Her zorluk karşısında böylesine güçlü ve dimdik durabildiğin için sana sadece hayran olabilirim."
Yutkundum. Bunları bana söylemiş miydi gerçekten? Kulaklarım işitmiş, gözlerim görmüştü ama doğrulamak için üçüncü birini aramıştım.
Dudaklarım aralandı. Tek solukta sadece onun adını fısıldayabilmiştim. "Zahir."
Gözlerini kapatıp derince nefes aldı ve nefesini verirken açtı gözlerini.
"Daha ne kadar görmezden geleceksin? Seni sevdiğimi daha ne kadar dile getirmeli, sana hissettirmeye çabalamalıyım? Neden görmüyor, duymuyor, hissetmiyorsun Hazan?!"
Kalakaldım. Güpegündüz neler söylüyordu? Kalbim, dayanabilir miydin tüm bu sözlere? Kalbim... Sessizce yerinde oturamayıp göğüs kafesimi dövüyorsun ama sesini ona duyuramam.
Gözlerimi kaçırıp yola döndüm. O sevdiğim adam olamazdı. Olmamalıydı. Benim patronumdu. Babamı haklı çıkaramazdım. Anneme hayal kırıklığını tattıramazdım.
"Çünkü sen benim patronumsun. Bunu yapamam."
Arabanın içindeki sessizlikte fısıltım köşelere çarparak çığlık atmıştı. Sözleriyle şaha kalkan kalbim konuşmamın ardından neredeyse atmayı bırakacak kadar yavaşlamıştı. Özür dilerim.
Güçlü olabilirsin ama cesur değilsin Hazan. Korkaksın sen!
Bir şeyler söylemeye çabaladı ama vazgeçerek direksiyona vurdu sertçe. Gözlerimi sıkıca kapattım ve araba yeniden çalışana kadar açmadım.
Yolun sonu evime çıkana kadar arabanın içi yine sessizliğe gömülmüştü.
Dudaklarım arasından teşekkür mırıltısı döküldüğünde bugün izinli olduğumu, şirkete gitmeyeceğini söyledi o da mırıldanır gibi. Arabadaki sessizlik mırıltılarımızı yüksek sesle konuşuyormuşuz gibi yansıtıyordu bize.
Arabadan inip gitmesini bekledim, göremeyeceğime emin olduktan sonra arkamı dönüp eve yürüdüm. Bana fısıldayan o kız haklıydı. Güçlü olabilirdim ama cesur değildim. Tek kelimeyle korkaktım ben.
Z
Son hız evime ulaştım. Beni karşılayan Nurşen teyzeye çalışma odamda olacağımı, önemli bir şey olmadığı sürece beni kimsenin rahatsız etmesini istemediğimi söyleyip çalışma odama çıktım. Şaşkın gözlerle beni izlemesini anlayabiliyordum. Evden nasıl çıkmış ve nasıl geri dönmüştüm.
Çalışma odama girip ceketimi büyük bir hırsla çıkartıp üçlü koltuğa fırlattım ve sandalyeme oturdum. Tek sorun bu muydu yani? Onun patronu olmasaydım var olduğunu bilmediğim ama onu ne zaman görsem ortaya çıkan hislerime karşılık verir miydi?
Daha önce olduğu gibi beni sevmediğini söylememişti. Sadece ona sarf ettiğim sözlerimi görmezden geleceğini ima etmişti. Ama neden?
Başımı iki yana sallayıp odaklanmam gereken asıl şeyleri hatırladım. Üç hafta sonra büyük bir anlaşma için dünyaca ünlü bir firmayla görüşmemiz vardı ve ben durmuş neyle uğraşıyordum? Kafayı yemiş olmalısın Zahir!
Çekmeceyi açıp çalışmak için getirdiğim belgeleri alacaktım ki gözüme çarpan şeyle duraksadım. Buraya ne zaman koyduğumu hatırlamadığım fuları elime aldım. Şiddetin son bulduğu, insanların aslında hiç tanımadan birilerine şefkat gösterebildiğini fark ettiğim o günün en büyük hatırlatıcıydı ellerimin arasındaki turuncu üzerine Beyaz desenleri olan fular.
Onu masaya bırakıp avucumla yüzümü hoyratça ovaladım ve ayağa kalkıp odama geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp üzerimdeki gömleği siyah bir tişörtle değiştirdim ve tekrar çalışma odama geçtim. Masama ilerlediğimde az önce bıraktığım fuların yerinde olmadığını görüp açık olan çekmeceye baktım. Orada da yoktu. Bu kadar kısa sürede kim almıştı?!
Hızla çalışma odamdan çıkıp Nurşen teyzeye seslendim. Aynı zamanda da aşağı inmiştim. Nurşen teyze, beni merdivenin bitiminde karşıladı. Öfkem karşısında paniklemişti.
"Bir şey mi oldu?"
"Az önce kim girdi çalışma odama?!"
Nurşen teyze gözlerini kırpıştırarak söylediğimi anlamaya çalıştı. Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. O fular benim için çok önemliydi!
"Çalışma masamın çekmecesinde bir fular vardı" konuşurken aynı zamanda gözlerim etrafı tarıyor ve salona doğru yürüyordum. "Turuncu bir fular. Üzerinde Beyaz desenleri olan..."
Salona girer girmez gözüme İris'in boynundaki fuları görür görmez susmuştum. Az önce masamın üzerinde duran fular, şuanda onun boynundaydı.
İris salona girmemle bana dönüp kocaman gülümsedi ve sıkıca sarıldı. Gözlerim boynundaki fularda takılı kalmış, hiçbir şekilde bakamamıştım ona.
"İris, boynundakini nereden aldın?"
Az önce öfkeyle bağıran ben değilmişim gibi sakince sormuştum ona. İris eliyle fulara dokunup gülümsemişti.
"Nurşen teyze çalışma odanda olduğunu söyleyince sürpriz yapmak için yanına geldim ama yoktun. Çalışma masanda da bu fular duruyordu. Çok hoşuma gitti. Şu sıralar takıldığın biri de yok gerçi ama kimden kaldıysa söyle bu fular ona artık benim."
Şen sesini duymazdan gelerek elimi kaldırdım ve boynundaki fuları çözüp aldım. Benden izinsiz benim eşyalarıma kimse dokunamazdı!
"Abi!"
Yüzü düştü ama onu umursamadım ki kırmak istemediğim için ağzımı açıp tek kelime etmiyordum. O benim biricik şımarık kız kardeşimdi o kadar.
"Lütfen, bir daha buna dokunma."
"Sana değerli olabileceğini söylemiştim."
Sol tarafımda duyduğum sesle elimdeki fuları yumruğuma hapsederek o tarafa dönmüştüm. onun burada ne işi vardı?!