H
Buna inanamıyordum! Kulaklarım yanlış duyuyor olmalı, değil mi? Ben.. Ben ne söylemeliyim? Nasıl tepki vermeliyim? Bu kadar mı değersizim ben? Parayla elde edebileceği insanlardan biri olarak mı gördü beni gerçekten? O gece, sarhoş olduğu gece meğerse gerçekten söylediklerinin hepsi yalanmış! Neden bu kadar aptal olmak zorundayım ki ben?!
Ah Hazan, ah! Demedim mi sana serpme o umut tohumlarını kalbine diye.. Böyle üzülürsün işte!
Ağzımdan yanlış bir şey çıkmaması için dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kapattım ve açtım. Kendimi toparlayıp sesimi düz tutabilmek için boğazımı temizledim.
"Ben, böyle bir şey duymadım ve siz de böyle bir şey söylemediniz olarak kabul edeceğim. İyi günler Zahir Bey!"
Sesim oldukça sakin çıksa da içimde fırtınalar kopuyordu. Gururuma yediremiyordum! O kadar zaman sonra beni tanıdığını sanmıştım, yanılmışım! Bu kadar mı değersizdim yani ben, onun için! Arabanın kapısını açıp tam ineceğim sırada bileğimden kavradı.
"Tekrar geldiğinde aynı fikirde olmam, Hazan! Onca parayı geçtim, o adamı ikna etmen imkansız! Benimse her şeyi halletmem on dakikamı bile almaz!"
Hala devam ettiğine inanamıyordum! Sinirden deliye dönmek üzereydim! En nefret ettiğim şey, zayıf noktamdan vurulmaktı! Kolumu hırsla çekip alev topuna döndüğüne emin olduğum gözlerimle gözlerinin içine baktım.
"Zahir Bey! Devam ederseniz, yarın istifa dilekçemi masanızda bulabilirsiniz!"
Arabadan inip kapıyı nazik olmayacak şekilde çarptım ve bahçe kapısına ilerledim. Arkamdan gelmesini beklemiyordum ki zaten öyle bir şey olmadı. Araba tekerleklerinin asfalta sürtünüş sesini duyduğum an gözlerime dolan gözyaşları akmaya başlamıştı. Bu kadar zayıf olmamalıydım! Fakat ben, hayatımda bu kadar aşağılandığımı hatırlamıyordum!
"Hazan!"
Çınar'ın sesini duyar duymaz gözyaşlarımı sildim ve ona döndüm. Nasıl bir görüntüye sahipsem yüzü endişeye bürünmüş, hızlı adımlarla gelmişti yanıma.
"Ne oldu? Ne bu halin?"
Omuz silktim ve başımı iki yanan salladım. Konuşacak halde değildim. İçten içe ezik büzük bir hal almıştım.
İyi bir ders olmuştu bu bana! Bir daha böyle aptal fikirlerle doldurmazdım aklımı! Öyle bir adamın beni sevebileceğine inanmış, umut doldurmuştum kalbimi. Halbuki o kim, beni sevmek kimdi?! Hatta o, sevmek nedir bilir miydi?! Aptalsın Hazan! Aptal!
Çınar kollarımdan tutarak kolları arasına aldı beni. Bir süre ben ağladım oysa sessizce bekledi. Her zaman olduğu gibi... Onca derdinin arasında bir de ben çıkıyordum ve o tek bir şikayet kelimesini diline dökmeden bana sımsıkı sarılıyordu.
"Biraz hava almaya ne dersin? Hadi gel." Cevabımı beklemeden kolumdan tuttuğu gibi arabaya bindirdi. Maalesef, ne yaparsam yapayım Çınar'ın gölgesi altından çıkamayacaktım. Bunu fark etmem daha da dibe sürüklüyordu beni.
Z
Bana hayır demişti! Ben Zahir Pir, reddedilmiştim! Hem de asla reddedileceğime imkan vermiyorken! Üstelik beni, istifa etmekle tehdit etmişti! İnanamıyordum! Bu nasıl olurdu?!
"Şimdi ne yapacaksın?" Diye sordu Cengiz sessizce. Eve geleli ne kadar olmuştu bilmiyorum. Kendimi koltuğa atmış ve sürekli en son konuşmamızı zihnimde tekrarlıyordum. Nerede hata yapmıştım?! Sinirden delirmek üzereydim!
"Bilmiyorum! Cengiz. Lanet olsun ki, bu defa bilmiyorum!"
"Şu kızın seni ne hale getirdiğine bir bak Zahir! Sana daha önce de söylemiştim. Onca zaman sonra Hazan'ın nasıl biri olduğunu ben bile fark etmişken sen nasıl fark edemedin anlayamıyorum. Üstelik ben, senin gibi her günümü onunla geçirmiyorum."
Cengiz'in sesi sakin çıksa da bu kadar uzun konuşmasından bana çokça öfkelendiğini anlayabiliyordum. Söylediği her cümlede maalesef ki haklıydı. Ne zaman böyle bir adama dönüşmüştüm anlayamıyorum.
H
"Hadi anlat bakalım ne oldu?"
Denizin tuzlu havasını derince içime çektim. Biraz da olsa rahatlamıştım. Küçük dalgalarla sallanan denizden gözümü çekip Çınar'a baktım.
"Ben çok mu kötü biriyim Çınar? Gerçekten, ciddi soruyorum bu soruyu. Yani, benim bunları yaşayabilmem için gerçekten çok büyük bir kötülük işlemem gerekiyor, değil mi? Ben ne yaptım da insanlar bana hep böyle davranıyor? Bir defa olsun bir şeyi başararak kendimi ispat etmek istemiştim ama yine, her zaman olduğu gibi başarısız oldum.." Konuştukça yeniden akmıştı gözyaşlarım. Dayanamıyordum artık.
"Pek bir şey anlamadım ama sanırım doktoru ikna edememişsin?"
Ensesini kaşıyarak soru dolu gözleriyle baktı bana. Ona dikkatle baktım. Küçüklüğümden beri, ne zaman gözyaşlarımı susturmak istesem bunu yapardım. Çınar, benim için çok farklı bir çocuktu. Bir tek onun yanında ağlarken güler, gülerken ağlardım, bir de Sevgi'nin. Aynı şekilde onlar da bende böyleydi.
Bazen, ona çok yük olduğumdan bahsettiğimde 'Zamanında ben de az ağlamadım omzunda' derdi. Doğruydu.
Üniversite ikideydi, babasını kaybettiğinde. Bizden uzaklaşmış, ne yapacağını bilemeden boş gözlerle dolanırdı sokaklarda. Bir gün Sevgi ile birlikte onu bir köşe başında yakalayıp tam da buraya getirmiştik. Daha sonrasında Çınar ağlamış, biz ağlamıştık. Ardından oturup bir plan yapmış ve o plan doğrultusunda Çınar'ın hayatını düzene sokabilmiştik. En zor, aynı zamanda en güzel zamanlardı. Birlikte ne çok şeye göğüs germiştik. Üçümüzün de hayatı acılarla doluydu.
Çocuk olamamış, yaşıtlarımız gibi oynayamamış, gülememiştik. Hepimizin ailesinde mutlaka bir pürüz vardı. Eskiden evimizin çaprazında bir bakkal Fikret amca vardı. 'Kocaman insanlarda sizin aklınızdan, olgunluğunuzdan yok be çocuklar' dediğini anımsardım. Şimdi daha iyi anlıyordum neden öyle dediğini..
"Sevgi'i özledim."
Çınar, bir anda konunun değişmesiyle afalladı. Sonra bakışlarını denize çevirdi. Yüzünde buruk bir tebessüm belirdi ve başını salladı. "Ben de özledim."
Aklıma doluşan anılar en yakın arkadaşımı ne kadar özlediğim fark etmeme sebep olmuştu. Derin bir nefes aldım. Son iki haftadır hiç konuşamamıştık.
"Hakan'ın ameliyatı iyi geçerse kendimize birkaç günlük tatil ödülü verelim, ne dersin? O sırada da Sevgi'i görmüş oluruz."
Ben de onun gibi burukça gülümseyip başımı salladım. "Olur."
Çınar oturduğu kayalıktan kalkıp bana elini uzattı ve sırıttı.
"Hadi gidip şu doktoru ikna edelim."
Z
Hazan benim olmalıydı ama bunu zorla yapamazdım. Yapamayacağımı çok net anlamıştım. Onu beni sevmeye zorlamam demek benden tamamen nefret etmesi demekti. Çünkü o, gereğinden fazla gururlu bir kızdı.
"Her şey istediğiniz gibi olacak Zahir Bey, merak etmeyin. Halit Bey, bugün Hazan Hanım ve kardeşiyle konuşmak istiyor. Bir problem olmazsa iki gün içerisinde ameliyat gerçekleşecek."
Karşımdaki adamın söyledikleriyle gülümsedim. Para böyle bir güçtü işte. Parmağımı şaklatmamla istediğim her şeyi elde edebiliyordum. Hazan haricinde her şeyi...
"Anladım. Halit Beye teşekkürlerimi iletin. İyi günler."
Karşımdaki adamı daha fazla dinlemeden telefonu kapatıp gülümsedim. Hazan'ın tek zayıf noktası kardeşi Hakan'dı. Hakan'ı elde etmek demek, Hazan'ı elde etmek demekti.
Hazan'ı en hızlı zorla elde edebileceğimi hangi akılla karar verdiğimi hiç bilmiyorum. Sakin kafayla Hazan'ı düşününce ve biraz da araştırmayla yeni bir plan yapmıştım ve bu sefer emindim. Hiç olmadığım kadar emindim hem de. Hazan, beni sevecekti!
H
Çınar'la bir yandan eve doğru yürürken bir yandan da Halit Beye nasıl ulaşacağımızı konuşuyorken telefonum çaldı. Pantolonumun cebindeki telefonumu çıkartıp ekrana baktığımda tanımadığım bir numaranın aradığını gördüm. Kesin işle ilgiliydi ve açmak zorundaydım.
"Efendim."
"Merhaba, Hazan Hanımla mı görüşüyorum?"
Telefonun karşısındaki tanımadığım erkek sesiyle kaşlarımı çattım.
"Buyurun, ben kiminle konuşuyorum?"
"Ben, nörocerrah Halit Kılıç'ın asistanı Yavuz Günel. Bugün müsaitseniz, Halit Bey kardeşinizi görmek istiyor."
Ne?! Allah'ım inanmıyorum! Bu gerçek mi?! İnanamıyorum!
"Tabi müsaitiz! Fakat kardeşim gelemez. Bugün sabah yoğun bakımdan çıkardılar. Yani, yalnızca nerdeyseniz ben gelebilirim."
Bir süre sessizlik oldu. Vazgeçecekler diye korkudan kalbim ritmini şaşırmıştı. Arada birkaç boğuk ses duyuyordum. İçimden herhangi bir olumsuz yanıt almamak için deli gibi dua ediyordum. En sonunda, Yavuz Beyin sesi netleşti.
"Hazan Hanım, kardeşinizin bulunduğu hastanenin adresini bu numaraya atar mısınız? Halit Bey, kongresi sonunda sizi ziyaret edecek."
Suratımda inanılmaz bir sırıtış vardı ve kendimi engelleyemiyordum. Mutluluktan uçmamak için zor duruyordum şuan! Sonunda! Sonunda kardeşim iyileşecekti!
"Tabi, biz sizi bekliyor olacağız!"
"İyi günler."
"Size de!"
Telefonum kapanır kapanmaz sevinçten çığlık atıp Çınar'ın boynuna atladım. Hiçbir şeyden haberi olmayan zavallı dostum şaşkın nidalar çıkartırken ondan ayrılıp sevinçle anlattım konuşmayı.
Bu sefer aynı tepkileri o verdi. Sonunda, sonunda canım kardeşim Hakan'ı sapasağlam, sağlıklı görebilecektim!
■
Halit Bey ve asistanı Yavuz Bey gelmiş ve Hakan'ı birkaç tetkikten geçirmişti. Raporlarına bakmış ve Deniz Beyle konuşmuş, iki gün sonraya ameliyat tarihi vermişti! İnanamıyordum!
Annemi ve Çınar'ı Hakan'la bırakıp Halit Bey ve Yavuz Beyle dışarı çıktık.
"Size ne kadar teşekkür etsem azdır. Açıkçası, Hakan'la ilgili tüm umutlarım tükenmişti."
"Her zaman bir umut vardır Hazan Hanım." Dedi ve anlayışla gülümsedi Halit Bey.
"Peki, ödemeyi nasıl yapmamızı istersiniz?"
İkinci önemli mevzuuysa gelmiştik. İki günde o kadar parayı nasıl bulacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kredi için başvuru yapsam, asla hiçbir banka o kadar büyük bir kredi vermezdi ama Hakan için bulmak zorundaydım. Ne yapıp edip bulmalıydım, başka çarem yoktu.
"Ödemeniz çoktan yapıldı."
Anlamayan gözlerle Yavuz Beye baktım. Ne? Nasıl? Kim?!
"Nasıl?"
"Zahir Bey, her şeyi çoktan halletti bile. Nasıl umutsuzluğa kapılıyorsunuz anlayamıyorum. Öyle biri yanınızda olduğu müddetçe umudun her zaman sizinle olması gerekir."
Yavuz Bey konuşuyorken Halit Bey yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle bana bakıyordu. Kulaklarım uğuldamaya, görüşüm bulanıklaşmaya başladığında gözlerimi sıkıca kapatıp açtım.
Ne demek 'Zahir Bey her şeyi çoktan halletti'?! Bu nasıl olur?! Hangi hakla bunu yapabilir?! Kim ondan böyle bir yardım istedi ki?! Kim izin vermişti?! Allah'ım sinirden delirmek üzereydim! Bunu nasıl yapar?!
"Zahir Bey olduğuna emin misiniz?"
Sorum tamamen Halit Beye yönelikti ve söylediklerinin yalan olasını dilemekten başka bir şey yapamıyordum!
"Elbette. Dün sabah, seminere gitmeden önce kendisiyle görüştüm. Hatta hiç vaktim olamadığını kendisine söylemiştim fakat ısrarlarına dayanamadım ve işte buradayım."
Gerçekti! Gerçekten böyle bir şey yapmıştı, inanamıyorum! Daha ne kadar gururumla oynayabilirdi?! Daha ne kakar çok ondan nefret edebilirdim?! Ona ne kadar çok öfkelenebilirim, bilmiyorum!
■
Halit Beyi yolcu ettikten sonra sakin kalabilmek için hastanenin bahçesine çıkmıştım. Eğer kendimi sakinleştiremezsem, her an gidip istifamı verebilirdim ama ne yazık ki o işe muhtaçtım!
"Sen iyi misin?"
Çınar'ın sesiyle irkildim ve ona döndüm. Düşüncelerime nasıl daldıysam geldiğini fark edememiştim bile. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım.
"Sadece ameliyat için stres yaptım sanırım."
"Sakin ol artık. Baksana her şey düzeliyor. Hem sana bir müjdem var!"
Çınar'ın heyecanlı sesine ve kıpır kıpır haline anlam veremeyerek güldüm. Ne zaman çok sevindiği bir şey olsa hep böyle hareketli olurdu.
"Aslında sürpriz yapacaktı ama söylemeden edemeyeceğim! Yarın Sevgi geliyor!"
Şaşkınlıktan 'Ne' gibi bir kelime döküldü dudaklarımdan.
"Evet! Ben de çok şaşırdım! Birkaç saat önce ondan bahsetmiştik üstelik! Sen Halit Beyle görüşürken aradı ve yarın burada olacağını, sana sürpriz yapmak istediğini söyledi!"
Sevinçle küçük bir çığlık atıp Çınar'a sarıldım. Sevgi'i o kadar çok özlemiştim ki! 5 aydır sadece telefondan konuşabilmiştik.
"Ne kadar çok sevindiğimi anlatamam Çınar!"
Gülüp ellerini dağılmış saçlarına götürdü ve başını salladı. Sonra bir şey hatırlamış gibi gözlerini kocaman açıp işaret parmağını bana doğru salladı.
"Senin bunlardan haberin yok." Dediğinde hızla başımı sallarken kıkırdadım. O sırada onu gördüm.
Tüm ciddiyeti heybetli bedenine hapsolmuş şekilde bana doğru geliyordu. Gülüşüm, attığı her adımda ayaklarının altında çiğnendi. Onu burada görmeyi beklemeyen bedenimden kısa bir ürperti geçti ve gözlerim, onu burada gördüğüne emin olmak için birkaç defa açılıp kapandı.
Çınar, baktığım yöne döndüğünde Zahir'i gördü ve bakışları tekrar bana döndü. Onun neden burada olduğuna anlam veremediğini gözlerinden anlayabiliyordum. Koluna dokundum ve "Anneme baksan olur mu? Heyecandan bayılıp kalmasını istemiyorum." Dedim şakaya vurarak.
Çınar başını sallayıp hastanenin içine adımlarken bakışları yeniden ona döndü, benim gibi. Zahir, birkaç adım sonra yanımdaydı.
Çınar'la yatışan sinirlerim, onu görmemle şaha kalkmıştı. Kendimi sakin tutabilmek için ellerimi yumruk yaptım.
"Hazan."
"Zahir Bey?"
Soru sorar gibi çıkan sesimin altında neden geldiğini sorguluyordum ve o bunu anlamayacak kadar aptal değildi.
"Halit Beyle görüştüm. Hakan iki gün sonra ameliyata girecekmiş. Çok sevindim."
Ciddi miydi yoksa dalga mı geçiyordu benimle?! Yumruk olan ellerimin içine tırnaklarım batıyordu. Sinirden delirmek üzereydim şuan! Bu nasıl bir yüzsüzlüktü anlam veremiyorum! Yuruklarımı suratına indirmek istiyordum!
"Sizinle bu konuyu konuştuğumuzda kesin olarak yardım etmeyeceğinizi söylemiştiniz! Ne değişti?!"
Artık kontrol edemediğim öfkeli sesime gülümseyerek karşılık verdi. O kadar sakindi ki bu sakinliği beni daha da çok sinirlendiriyordu!
"Gencecik bir delikanlıyı ölüme terk edemezdim değil mi?"
Yeter artık! Artık dayanamıyorum! Dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım. Yakalarına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum! Nasıl böyle bir adam olabiliyordu?!
"Açık konuş! Neden geldin!"
Tüm öfkemi bu iki cümlede toplamış ve ona savurmuştum. Kaşlarını çattı ve ceplerinde olan ellerini çıkardı.
"Az önce nedenini söyledim."
"Yalan söyleme bana! O arabada söylediklerini unutmadım!"
Bir anda kemikli elleri kollarıma dolandı. Aramızda bir karış kalana dek yaklaştı yüzü yüzüme.
"Onu hatırladığına göre Çınar'ın sana olan ihanetini de hatırlaman gerekir öyle değil mi?!"
Kollarımı çekmeye çalıştım ellerinden kurtulabilmek için. Fakat nafileydi. Hatta bu çırpınışım onu bana biraz daha yaklaştırmıştı.
"Cevap ver! Onun burada ne işi var?!"
Az önceki sakinliği yok olmuş, en az benim kadar öfkeli bir adam ortaya çıkmıştı. Afallamıştım. En başından bunu dememi bekliyordu demek. Duygularını çok iyi saklıyordu.
"Bu seni ilgilendirmez! Bırak beni!"
Dişlerimin arasından tıslarcasına konuştuğumda başını iki yana salladı. Biraz daha zorlarsa ağlayacaktım aslında.
"Onu bu kadar çok sevmek zorunda mısın?!"
Beni duymuyordu sanki. Gözleri alev topu o kadar kuvvetliydi ki benim gözlerimdeki alev topunu söndürmüştü. Bu gerçek olabilir miydi? Beni seviyor olabilir miydi?
Onun bilmediği çok önemli bir konu vardı. Çınar benim kardeşimdi. Onu nasıl sevmezdim?
Kollarımı yeniden silkeledim. "Bırak!"
Başını iki yana salladı yeniden ve kolları bedenimi sarmalamak için birkaç saniyeliğine benden ayrıldı ve ardından kendimi bir anda kolları arasında bulmuştum.
"Bırakmam! Seni artık bırakamam!"
Ah benim ele avuca sığmayan kalbim, neden böylesine çırpınıyorsun?! Umut tohumları ekmeye devam etme yalvarırım. İleride daha da üzülmeyi kaldıramayabilirim.