Bölüm 8

1291 Words
Z Arabamla evime ilerlerken alt dudağımı kemirdim. Bir plan kurmuş ve bu zamana kadar olan her şeyi riske atacaktım. Hazan'ın yanına giderken yol üzerinde Deniz'le karşılaşmış ve Hakan hakkında konuşmuştuk. Hazan'ın o parayı bulma ihtimali yüzde sıfırdı. Kendimden o kadar emindim ki olur da başka bir yerden bulursa ne yapacağımı bilmiyordum. Her zaman bir B planı olan benin, bu defa B planı yoktu ve çok büyük bir kumar oynamak üzereydi. Her ne olursa olsun Hazan yalnız ve yalnızca benim olacaktı. O bana gelecekti, mecburdu. Fakat kalbi başkasına ait birini kendime ait kılamazdım. O yüzden ona önce Çınar'ın nasıl biri olduğunu göstermeliydim. Ama nasıl? Düşün Zahir. Düşün.. ■ H Kollarımın üzerine bırakılan ceketle irkildim. Kaç saattir bu bankta gökyüzüne bakıyordum, bilmiyorum. "Amacın donarak ölmekse, üzgünüm buna izin vermem." Çınar yüzünde zoraki bir gülümsemeyle konuşup yanıma oturduğunda başımı omzuna yasladım. Bir çıkış kapısı arıyor ama bulamıyordum. "Deniz Hanımla  konuştum. Her ne olursa olsun Hakan ameliyat olacak Hazan, merak etme. İstediğim bir şeyi almak için ne kadar ısrarcı olduğumu bence en iyi sen bilirsin." Sesindeki muzipliği anında bulmuştum. Gülümsediğimi soğuktan donuklaşmış yanaklarımın gerilmesinden anlamıştım. Çınar, benim kutup yıldızımdı. Onu çoğu şeyde örnek aldığım için bugün buradaydım aslında. Eğer kafasına bir şey takar ve bir şeyi gerçekten isterse, o şeyi almadan asla durmazdı ve bu konuda bana ölümüne yardım edeceğini biliyordum. Fakat onu bu sıkıntının içine atmayacaktım. Kararım kesindi ve bu karardan dönmeyecektim. Bu zamana kadar onun başını sokmadığım dert, bela kalmamıştı ve o yine de benim için hepsine katlanmıştı. Ona minnettar ve hayrandım ama bu defa olmazdı. Ne olursa olsun bunu tek başıma sırtlamalıydım. "Bunu halledebilirim." Kendimden emin çıkmıştı sesim. Aslında içten içe kendime inanmakla inanmamak arasında mekik dokusam da bu defa onu dertlerimle boğmamaya kararlıydım. Onun şuanda odaklanması gereken tek şey, kendi derdi olan İris'ti. "Nasıl?" Başımı omzundan kaldırıp gözlerinin içine baktım. Dediğimi gerçekten anlayamamıştı. "Bu meseleyle kendim ilgileneceğim, Çınar. Senin ilgilenmen gereken birçok konu ve sorumluluğun altında olan bir ailen var." Bana şaşkınlıkla bakakaldı. Haklıydım. Babası öldüğünden beri evin reisi o olmuştu. Annesinin göz bebeği, iki kız kardeşinin hem abisi hem de babasıydı. Yeterince derdi ve kalp kırıklığı yokmuş gibi onu bir de kendi dert bataklığıma çekemezdim. "Hazan sen ciddi misin? Şuanda kendimi yanında bir yabancıymış gibi hissediyorum." Kalbini kırmak üzereydim ve bu isteyeceğim son şey bile değildi. Somurtkan ve sert yüzüne bakıp yutkundum. "Bak.. Bunu gerçekten kendim yapmak istiyorum. Lütfen anla beni. Yani.. Sen her zaman benim yanımda olamayacaksın. Yakında tamamen İris'in olduğunda beni deli gibi kıskanacağına eminim. Eğer şuanda kendi başımın çaresine bakmama izin vermezsen, ilerde benim yüzümden kavga edeceğinize adım kadar eminim ve ben bunu istemiyorum." Konuyu kalbinin derinliklerine hapsettiği, aşık olduğu kıza getirdiğimde bir anda yumuşadı ve hafifçe gülümsedi ve başını salladı. "Pekala. Ama söz ver, zorlanırsan hemen bana haber vereceksin." Dedi işaret parmağını kaldırıp sallarken. Başımı hızla aşağı yukarı salladım ve gülümsedim. "Söz." Artık tek başınasın Hazan.. Bakalım hayat karşına ne çıkartacak. Gerçekten yapabilecek misin? ■ Deniz Hanımın bahsettiği doktor Halit Beye ulaşmaya çalıştığım her kapı yüzüme kapanıyordu. Bu ülkeden gitmesine yalnızca iki gün kalmıştı. En son denememde kendisiyle bir seminer çıkışı konuşmak istemiş ama etrafındaki insanlar yüzünden bunu yapamamıştım. "Hazan?" Zahir Beyin sesiyle irkilip ona döndüm. Zahir Beyle kumaş fabrikasının kontrolünü bitmiş, şirkete doğru yola çıkalı ne kadar olmuştu bilmiyorum. Şu sıralar o kadar dalgındım ki.. Ona nasıl hitap edeceğimi bile kestirememiştim üstelik.. "Bir şey mi istemiştiniz, efendim?" Bir süre gözlerimin içine baktıktan sonra başını iki yana salladı. Derin bir nefes alıp önüne döndü. "Ahmet Bey, Hazan Hanımı evine bırakalım." Şaşkınlıkla ne diyeceğimi bilemedim bir süre. Otoparkın içinde olduğumuzu bile yeni fark etmiştim. "Efendim, bir sorun mu var?" Gerilmiştim. Çok önemli bir şeyi mi kaçırmıştım acaba? Zaten şu sıralar çok dalgındım ve Zahir Beyi iki bazen üç defa söylettiğim bile olmuştu. Eylül'ün geldiğine bu kadar çok sevineceğimi tahmin edemezdim. Benim bu hallerime alışık olmadığı ve oldukça fazla meraklı olduğu için defalarca sorulara boğulmamın sonunda dökülmeme sebep olmuştu. Tam da şu anda kovuluyordum sanırım. Allah'ım ne yaparım ben?! Evin geçimini bir kenara bıraktım, Hakan... Aferin Hazan sana! Bunu da becerdin! Bıraksaydın da Çınar yardım etseydi ya! O senin olamayacağın kadar sosyaldi. Bir şekilde hallederdi ama sen.. Her zamanki gibi sefilsin! Kafamın içinde beni azarlayan kızı duymazdan gelmeye çalıştım. Her şey üst üste geliyordu. Nasıl engelleyecektim peki? "Gördüğüm kadarıyla iyi değilsin Hazan. Dinlenmen gerekiyor." Araba u çizdiği sırada bir şeyler söyleyebilmek için kafamı toparlamaya çalıştım. Dudaklarımı aralamış bir şeyler söyleyecekken gözlerim dışarı takıldı. "Çınar?" Çınar ve İris, yanından geçtiğimiz arabanın hemen yanında öpüşüyorlardı? Ne? Nasıl? Gözlerimi kırpıştırıp önce arkamda kalan ikiliye baktım kısa bir süre ve sonra öne atıldım. "Durdur arabayı Ahmet abi!" Ahmet abi bağırışımı beklemiyor olsa gerek bir anda frene bastı. Zaten yavaş ilerleyen araba durduğunda hızla arabadan indim. Çınar için sevinemeyecektim bile şuan! En azından bu derdi başımdan atacaktım. Daha fazla Çınar'ın sevgilisi olmayı istemiyordum çünkü Zahir Bey, her boş anımda beni Çınar'la ilgili sorular sorarak sıkıştırıyordu ve bu beni her seferinde rahatsız ediyordu. "Çınar!" dedim bağırarak. Sesimin sinirli çıkması için ayrı bir zahmete girmeme gerek kalmamıştı çünkü kafamın içindeki kıza yeteri kadar öfkeliydim. Çınar, İris'ten hızla ayrılıp şaşkın bakışlarla bana baktığı sırada ikisinin ortasında durup ona baktım. Biz gerçek bir dosttuk ve o gözlerimden bu oyunun sonunun geldiğini anlamış olması gerekti. Ama aşk sarhoşu dostum, bana tuhaf bakışlar atarak anlamadığını belli ediyordu. Yüzüne sert olmayan ama ses çıkartan bir tokat attım. "Pisliğin tekisin!" İris'e yandan bir bakış atıp bir şey demesini beklemeden arkamı döndüğümde Zahir Beyi arabanın yanında bize bakarken buldum. Tebrikler Hazan! Daha ne kadar aptallaşabilirsin merak ediyorum doğrusu. Kafamın içindeki o lanet kızı parçalayabilmek için kafamı duvardan duvara vurmak istiyordum ama sırtımdaki sorumluluklarım ağırlığını daha da belirginleştirerek bunu yapamayacağımı her seferinde gösteriyordu. Zahir Beyin yanına gelip dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi yumdum sıkıca. Gözlerimin önüne Hakan'ın baygın hali geldiğinde derin bir nefes alıp gözlerimi açtım ve gözyaşlarımın biriktiği gözlerimle Zahir Beye baktım. Sırf o görüntü yüzünden doğru dürüst uyuyamıyordum ki bunu defalarca kes yaşamıştım. Kardeşimi o halde görmek her seferinde biraz daha çöküş yaşamama sebep oluyordu. "İzin verirseniz eğer bu saatten sonra izin alıp eve gitmek ve dinlenmek istiyorum, efendim." Zahir Bey yutkundu ve başını aşağı yukarı salladı. Eminim, şuan bana acıyordu. Ben de kendime acıyordum çünkü. Küçücük kardeşini kurtaramayacak kadar acizdim ben. Gözlerimin önünde günden güne erimişti kardeşim ve ben hiçbir şey yapamamıştım. Şimdi, günden güne ölecekti benim kardeşim. Ve ben yine, hiçbir şey yapamayacaktım. "Seni bırakalım." Zahir Beyi başımla onayladım ve az önce oturduğum koltuğa kuruldum. Allah'ım yalvarırım bana bir çıkış göster. Lütfen o doktoru ikna edecek bir şey olsun. Lütfen Hakan yeniden gülebilsin. Sessiz bir yolculuğun sonunda evimin önüne geldiğimizde Zahir'e döndüm ve yüzüme mahcup bir gülümseme yerleştirdim. "Her şey için özür dilerim, efendim. Bir daha tekrarlanmayacağına emin olabilirsiniz." Zahir bana döndü ve bakışlarımız çakıştı. Ela gözleri bir ton daha koyulaşmış, kaşlarını ciddiyetle çatmış, çene kemikleri belirginleşmişti. Onu çok nadir gördüğüm sert bir mizacıyla görmem yutkunmama neden olmuştu. "Ahmet Bey, izinlisiniz." Dedi katı bir sesle. Ahmet abi dikiz aynasından bize baktıktan sonra arabadan indi. Hatayı asla kabul etmeyen biri olduğu için beni iyice azarlayıp sonra da kovacağına emin olmuşken bana döndü. Bakışları ve yüz hatları az önce o katı ses ondan çıkmamış gibi sakindi. Afallamış, sözlerine hazırlıksız yakalanmıştım. "Dün senin yanına gelirken Deniz'le karşılaştım. Bana olan bitenden biraz bahsetti. Eğer istersen, Hakan için Halit Beyi ikna edebilirim." "Ne?" Mutluluktan havalara uçabilir miyim?! Buna inanamıyorum! Yüzüme kocaman bir gülümsemenin yerleştiğini hissedebiliyorum. Kendimi tutamasam şuanda ona sarılabilirdim bile! Sonunda Hakan sağlığına kavuşabilecek, inanamıyorum! Zahir, işaret parmağını göz hizama kadar kaldırdı. "Tek bir şartım var Hazan." O kadar mutluydun ki şartı umurumda bile değildi. Hakan için her şeye gözüm kapalı evet derdim. Demek zorundaydım. Şartını duyana kadar sevinçten konuşamamıştım bile. Hakan bu hayatta benim her şeyimdi. Daha doğrusu, anne ve babamın her şeyiydi ve onun durumu her kötüye gidişinde onlar da kötülüğe sürükleniyordu. "Benim olmanı istiyorum, Hazan. Her şeyinle benim olmanı istiyorum."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD