Sabah erkenden kalkmış, fırından sıcak ekmek ve poğaça, börek Hakan'ın sevdiği ber şeyden torbalara doldurmuştum. Eve gelir gelmez taze portakal sıkmış, masayı hazırlamıştım. Uzun zaman sonra böylesine güzel bir kahvaltı masası hazırlamıştım ve uzun zaman sonra ailemle güzel bir kahvaltı edecektim.
"Aman Allah'ım, Hazan! Uzun zaman sonra ellerinden böylesine güzel bir kahvaltı edeceğiz."
"Bu mis koku da nedir?"
Annemin neşeli sesine Hakan da katılmış ve hep birlikte masaya oturmuştuk. Babam, geldiğimden beri ortalarda yoktu ve mümkünse gelmesini de istemiyordum.
"Ellerine sağlık ablacığım! Her şey çok güzel görünüyor."
Hakan'a kocaman gülümsedim.
"Afiyet olsun canım benim."
■
"Yine geç kalacağım! Aferin Hazan sana yani!" Ayakkabılarımı giyerken bir yandan da kendi kendime kızıyordum.
"Abla, biz Çınar abiyle dışarı çıkacağız. İstersen önce seni bırakalım." Hakan'ın önerisiyle ona döndüm.
"Senin dışarı çıkman doğru mu? Annem izin verdi mi? Mikrop kapabilir-" Hakan konuşmama izin vermeyip sözümü kesti.
"Çınar abimin sözü vardı. Bana balık alacaktı. Onu alıp geleceğiz hemen."
Gülümsedim ve başımı salladım. Küçüklükten beri balıkları çok severdi zaten.
Hakan'la birlikte kapıdan çıktığımızda Çınar'ın geldiğini görmüştüm.
Halan ön koltuğa ben arka koltuğa otururken "Beni şirkete hızlıca bırakın yoksa geç kalacağım!" Diye cırladığımda ikisi de kaşlarını çattı.
"Keşke cırlamasaydın da kulaklarım sağ kalabilseydi!"
Gözlerimi devirip omzuna vurdum.
"Abartma da gaza bas!"
Çınar bana yandan bir bakış atıp güldü.
"Yine siyah arabalı prensin seni kurtarıyor desene."
Parantez içindeki ünlemi hayal ettim cümlesinin sonunda ve sadece gülmekle yetindim.
Sonunda şirketin önüne geldiğimizde birinin sol birinin sağ yanağını öpüp arabadan indim ve hızla şirkete ilerledim.
O kadar çok yorgundum ki gerçekten uyuduğumu veya dinlendiğimi bile hissedememiştim. Sağ olsun ki düşünceli(!) patronum öğleden sonra gelmemi istemişti!
Odama girip çiçeklerimi sulamış ve elime tabletimi alarak Zahir Beyin odasına yürüdüm.
Tam kapıyı tıklatacaktım ki, yabancı bir sesi duyup bundan vazgeçtim.
"Peki İris, annenizi kendi ellerinle öldürdüğünü biliyor mu Zahir?"
Tehtitvari çıkan ses tonuna sahip adamın cümlesini bitirmesiyle içeride bir şeyler kırıldı. Korkuyla titreyip bir adım geriledim.
Duyduklarım doğru olamazdı değil mi? Zahir Bey, kendi annesini öldürmüş olamazdı!
"Yeter! Hiçbir şey bildiğin yok senin!"
Bu konuşmaya daha fazla şahitlik edemezdim ama buradan da gidemiyordum. Derin bir nefes alıp toplayabildiğim kadar cesaret toplayıp kapıyı çaldım.
"Gel!"
Zahir Beyin bir anda bağırmasıyla korkudan titredim.
Duydukların yalandan ibaret Hazan. Buna inanma. Gerçek değil!
Zahir Beyin odasına girdiğimde yüzüme gergin bir hava çarptı.
Zahir Bey ve daha önce görmediğim adam ayakta, karşı karşıyaydılar.
"Ben gideyim. Daha sonra görüşmek üzere Zahir."
Kendini beğenmiş bir gülümsemeyle o yabancı sese sahip olan adam yanımdan geçip gitti.
■
Geldiğimden beri Zahir Beyle karşılıklı oturmuş dosya kontrolü yapıyorduk. İki hafta önce düzenlediğim dosyaları tekrar düzenleyip Zahir Beyin incelemesine sunmam kadar saçma bir şey yoktu şuan!
"Pazartesi günü programınız öğleden sonra ikide başlıyor Zahir Bey. Cuma günü genel kurulla yeniden görüşeceksiniz efendim."
Zahir Beye kaçamak bir bakış attığımda bana dik dik baktığını fark etmiştim. Afallayıp Zahir Beye baktım.
"Bir şey mi oldu efendim?"
"Beni ne zamandır tanıyorsun, Hazan?"
"Üç yıl oluyor efendim."
Başını salladı ama sanki dalgın gibiyi. Omuzları çökmüş, parlak bakışları matlaşmıştı. İlk defa Zahir Beyi böyle görüyordum. O benim için, her zaman güçlü ve dik duran bir adamdı.
"Üç yıl bir insanı tanımak için yeterli midir sence?"
Şaşırdım. Bu soruyu neden bana soruyordu ki? Boğazımı temizleyip birkaç saniye düşündüm.
"Bence, bir insanı tanımak için bir ömür yetmez. Kimin nasıl biri olduğunu yaşadıkça görürsünüz ama ölürken bile tanıyamazsınız. Çünkü herkesin sakladığı bir şey vardır mutlaka."
Bir süre durup öylece baktı bana. Bazen, Zahir Beyin bakışlarını yakalardım. Kendi üzerime alınmak istemedim hiçbir zaman. Eğer kendim için algılarsam ümit edecek, hep umutla bakacaktım onun yüzüne. Bunu istemiyordum.
"Sence ben nasıl biriyim?"
"Dürüst olmamı mı istersiniz? Yoksa yalan mı söyleyeyim?"
Şu anda olduğu gibi Zahir Beye ne zaman bu soruyu sorsam hep gülerdi. Neden güldüğünü hiçbir zaman anlayamamıştım. Oysa bu soruyu oldukça ciddi sorardım.
"Nötr olamaz mısın?"
Gözlerimi kırpıştırdım. Daha önce hiç bu cevabı vermemişti.
"Hmm.. Siz, iyi bir insansınız ama aynı zamanda kötüsünüz de. Hırslarınız bazen gözünüzü kör edebiliyor fakat bununla birlikte başarı da getiriyor. Oyunu kurallarına göre oynamayı sevseniz de bazen hile yapabiliyor ve bunu umursamıyorsunuz.."
"Zahir."
Ne demek istediğini anlamadığım için dudaklarımdan "Ne?" Gibi bir kelime dökülüvermişti.
"Ben sana sadece ikimizin olduğu ortamlarda isminle hitap ediyorsam, senin de bana ismimle hitap etkeni istiyorum, Hazan."
Kalakaldım. Zaten onun yanında hep bir şaşkınlık içerisinde oluyordum.
"Ama Zahir Bey.."
Bunu yapma. Kalbime umut tohumları serpme ne olursun! Çünkü sen, o tohumları kalbime ektiğinde ben onları ümitle sulayacağım her defasında.
"Zahir, Hazan."
Alnımı kaşıdım ve boğazımı temizledim. Nasıl da heyecanlıydım şuan anlatamam! Yanaklarımın al al olduğuna emindim.
"Zahir."
■
Z
İlk defa onu ismimle seslenirken duymak, az önce beni tanımlarken sadece iş çerçevesinde tanımlamasını affettirmişti.
Yüzümdeki gülümsemenin büyümemesi için yanaklarımı ısırdım. Bu kadar mutlu olabileceğim aklımın ucuna bile gelmezdi oysaki.
"Pekala Hazan. Bugünlük bu kadarı yeterli. Pazartesi devam edeceğiz. Seni evine bırakayım."
Hazan, sessizce başını salladı ve ayağa kalktı. Onunla birlikte ben de ayaklandım. İlk işim onu eve bırakmaktı. Tam karşımda saatlerce birlikte çalışmıştık ama bana yetmiyordu. Onu eve bırakırken yanımda olduğunu bilmem bile inanılmaz hissettiriyordu!
Ve sonrasında şirketime elini kolunu sallayarak beni tehdit eden o şerefsizle işim olacaktı!
■
H
Zahir Beyin teklifine olumsuz bir cevap verseydim, ısrar edeceğini biliyordum. Bu yüzden o kısmı geçmiş ve beni eve bırakmasını kabul etmiştim.
Bu hafta Ahmet abinin izinli olması Zahir Beyin arabayı kullanacağı anlamına geliyordu.
Aslında arabayı benim kullanmam gerekiyordu fakat daha yeni ehliyeti aldığım ve daha çok pratik yapmam gerektiği için bunu yapamıyordum. Sonuçta bilmem kaç milyonluk arabaydı ve ben özellikle bu arabada kaza yapmak istemiyordum!
Sessiz bir yolculuğun ardından evimin önüne gelmiştik. Zahir Beye dönüp kibarca gülümsedim.
"Eve bıraktığınız için teşekkür ederim Zahir Bey."
Zahir Beyin gülümseyen yüzü bir anda solduğunda hatamı anlayıp boğazımı temizledim.
"Yani.. Teşekkür ederim Zahir."
Zahir Beyin.. Yani, Zahir'in yüzü yeniden güldüğünde sırıtmamak için kendimle boğuşmuştum resmen!
Arabadan ineceğim sırada evin içinden duyulan çığlıkla neye uğradığımı şaşırdım. Neler oluyordu?
Hızla arabadan inip koşar adımlarla evin kapısına ulaştım. Kapıyı çalarken aynı zamanda da evin anahtarını arıyordum.
Kapı bir anda açıldı ve karşıma ağlayan annem çıktı. Gözlerim kocaman olmuştu.
"Anne? Ne oldu?"
"Hakan.."
Annemin titrek sesinden sadece kardeşimin ismi çıkmıştı. Annemi kapının önünde bırakarak salona girdim.
Hakan, yerde boylu boyunca yatıyordu. Yanına eğilip önce nabzını kontrol etmiştim. Bu, onu ilk böyle görüşüm değildi ama eskiye göre daha metanetliydim.
Neyse ki, yaşıyordu.. Anneme bakmak için başımı çevirdiğimde Zahir'le göz göze geldim. Onun burada ne işi vardı?! Allah'ım, lütfen herhangi bir felaket çıkmasın yalvarırım!
Kendimi toparlayıp salona giren anneme baktım. Bakışları Hakan'daydı. Hızla gelip Hakan'ın yanına çöktü.
"Uyanmıyor oğlum!"
"Ambulansı aradın mı anne?"
"Ne?"
Bana baktı boş gözlerle. Bu kaçındıydı anne? Her defasında aynı tepkileri veriyor oluşu sinirlenmeme neden olmuştu!
"Buna inanamıyorum! Ne zamandır baygın!"
Gözlerime dolan gözyaşlarını geri yollamaya çabalarken titreyen ellerimle telefonumu cebimden çıkarıp şifremi girmeye çabaladım.
"Bilmiyorum.. Ben, yemek hazırlıyordum. Buraya geldiğimde onu bu halde buldum. Uyandırmaya çalıştım ama uyanmadı. Ne yapacağım Hazan?!"
Annemin gözyaşları durmaksızın akıyor ve arada hıçkırıyordu. Sakin ol Hazan..
"Bence daha fazla vakit kaybetmeden arabamla hastaneye gidelim."
Zahir Beyin burada olduğunu, sesini duyana kadar unutmuştum. Ona baktım. İyi bir fikirdi, yani sanırım..
Başımı onaylarcasına salladığımda Zahir yanımıza geldi ve Hakan'ı kucakladı.
"Hazan, sen önden git ve kapıyı aç."
Onu sessizce onaylayıp dediğini yaptım. Annem de onun hemen arkasındaydı.
Arabanın arka kapısını açtığımda Zahir Hakan'ı yerleştirdi. Annem de diğer taraftan bindi ve Hakan'ın başını kucağına koyduğunda hızla kapıyı kapatıp az önce indiğim ön koltuğa yeniden oturdum.
Zahir gaza bastığında arabanın lastikleri asfaltta çığlık atarak harekete geçti.
Allah'ım lütfen Hakan'a bir şey olmasın yalvarırım!
Elimdeki telefonun ışığı yanıp söndüğünde Çınar'dan hala iş yerindeysem beni alabileceğine dair bir mesaj aldığımı görmüştüm. Hızla telefonumun şifresini girip onu aradım.
"Güzellik."
Neşesinin bu kadar yerinde olması bir anlığına duraksamama neden oldu. Şuan haber vermeyi hiç istemiyordum fakat söylemezsem benimle küseceğine emindim.
"Çınar.."
Titrek çıkan sesimi yok etmek için tutkundum.
"Bir şey mi oldu Hazan?"
Sesi ciddileşmiş, telaşlanmıştı.
"Hakan bayılmış, nasıl oldu bilmiyorum. Biz şimdi hastaneye gidiyoruz."
"Tamam. Ben hemen geliyorum, merak etme tamam mı? Endişelenme."
Başımı salladığım sırada gözlerimden birkaç damla yaş döküldü. Hızla onları silim boğazımı temizledim.
Senin güçlü olman lazım Hazan! Sen daima çok güçlü bir kız oldun, hala da öylesin!
"Tamam."
Hastaneye geldiğimizde Zahir Hakan'ı yeniden kucakladı ve acil kapısından girdi.
Hızla birkaç görevli geldi ve Hakan'ı sedyeye alıp müşahede odasına aldılar. Yolda Hakan'ın doktorunu aradığım için birkaç dakika sonra gelmiş ve Hakan'la o ilgilenmiş, yoğun bakıma almıştı.
Hakan yoğun bakıma alınırken annem kısa bir baygınlık geçirmiş, o sırada Çınar gelmiş, anneme serum verilmiş, Çınar hepimize kahve almıştı ve annem yeni yeni ayılıyordu ki Hakan'ın doktoru Deniz Bey odaya girdi.
"Hazan, biraz konuşabilir miyiz?"
Hızla başımı salladığımda Deniz Hanımın bakışları yanımda oturan Zahir Beye dönmüştü.
"Zahir?"
Zahir, ayağa kalkıp Deniz Hanımın önünde durup elini uzattı.
"Merhaba Deniz."
Deniz Hanım da Zahir'in elini sıkmış, başını sallamıştı.
Çınar'a döndüğümde gözlerini kapatıp açtı.
"Ben burada kalırım, sen Deniz Hanımla konuş."
Başımı sallayıp ayaklandım.
"Deniz Hanım, ne konuşacaktık?"
Şuan gözüm kimseyi görmüyordu. Odaklandığım tek isim Hakan'dı.
Deniz Hanım beni unutmuş gibi bir anda bana döndü ve sonra anneme baktı.
"Ah, evet. Dışarıda konuşsak daha iyi olur."
Deniz Hanımla dışarı çıkıp kapıdan biraz uzaklaştık.
"Evet, sizi dinliyorum."
"Hakan'ın durumu senin de gördüğün üzere gittikçe kötüye ilerliyor. Bir an önce ameliyat edilmesi gerektiğinin hepimiz farkındayız. Araştırmalarım sonucu Hakan için en iyi doktoru bulduğumu söylemek isterim. Aslında yurt dışında çalışıyor ama bir seminer için bir haftalığına buraya geleceğinin haberini aldım."
Bu haber, bu zamana kadar duyduğum en güzel haberdi! Buna inanamıyordum! Yoksa bir rüyada mıydım?
"Kendisine ulaşmayı başardım fakat ameliyat etmeye sıcak bakmadığını belirtti."
Gülümsemeye başlayan yüzüm bir anda soldu. Ne demekti bu?
"Ne?"
Deniz Hanım, elindeki kağıdı bana uzattı.
"Ameliyat ücreti 200bin ama bir de sen dene istersen. Burada ona ulaşabileceğin adresler var."
Deniz Hanımdan adreslerin bulunduğu kağıdı alıp gülümsemeye çalıştım.
"Teşekkür ederim Deniz Hanım. Hakkınızı nasıl öderim bilemiyorum."
"Keşke elimden daha fazla şey gelebilseydi. İyi akşamlar."
Deniz Hanımı onaylarcasına başımı salladığımda yanımdan ayrıldı.
Ne yapacaktım şimdi?
Çaresizce gözyaşlarımı akıtırken hava alabilmek ve sakinleşebilmek adına hastanenin bahçesine adımladım.
Temiz havayı ciğerlerime doldururken akmayı bırakmayan gözyaşlarımı sildim.
Ne yapacaktım şimdi? Hadi o doktora ulaştım, ikna da ettim.. Ama sadece bununla bitmiyordu ki. O kadar parayı nereden bulacaktım ben? Bu hastaneye bile zor para yetiştirebiliyorken, o parayı bir araya getirmem için hiçbir şey yiyip içmeden çalışmam gerekiyordu.
"Ne yapacaksın Hazan?"
"Hazan?"
Kendi kendime konuşurken birden Zahir'in sesini duymamla gözyaşlarımı silip derin bir nefes aldım ve ona döndüm.
"Kötü görünüyorsun. Deniz'le ne konuştunuz?"
Bu kadar mı belli ediyordum? Aferin Hazan sana! Nerede o güçlü kız?!
"Ben, iyiyim. Teşekkür ederim. Herhangi bir sıkıntı yok. Hakan iyi olacak."
Zoraki bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma.
"Buna sevindim. Ben artık gideyim. Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa araman yeterli."
"Çok teşekkür ederim, Zahir. Her şey için. Bu akşam çok sıkıntı olduk size." Dediğimde kaşlarını çattı.
"Rica ederim Hazan. Sıkıntı olacak bir şey yoktu. Kim olsa aynı şeyi yapardı. Hakan'ın iyi olması çok daha önemli."
Neden böyle yapıyordu? Her patron böyle yapmazdı. Nerede görülmüştü bir patronun böyle yaptığı?! O benim patronumdu!
Unutma Hazan! O umutları sök at, Hazan! O senin patronun! Bu asla değişmeyecek!