Bölüm 16

1056 Words
Uzattığı elini şaşkınlıkla tuttum. "Ben... Daha önce sizi hiç görmedim." Ellerimiz ayrılırken ufak bir gülüş geçti yüzünden. Bu kadar yakınında olmasam göz yanılması sanabilirdim. "Normaldir. Bu zamana kadar hep yurt dışındaydım. Babam ısrar etmese buraya gelmeye niyetim de yoktu ama uslu bir çocuk olarak babamın sözünü dinledim." Anladığımı belirtircesine başımı aşağı yukarı sallasam da hiçbir şey anlamamıştım. Sesinde tuhaf bir tını vardı. Sanki yakınır gibi konuşmuştu ve uzun zaman yurtdışında yaşamışsa da ufak bir aksan kayması dışında Türkçesi gayet düzgündü. Doktorlar odadan çıktığında ikimiz de ayaklandık. Batın'ın Ali Bey için ne kadar endişeli olduğunu çok net görebiliyordum. Az önce söyledikleri ve mimikleri aklıma takılmıştı. Babasını o kadar da sevmiyor, burada olmaktan hiç de mutlu değil gibiydi. Anlayamamıştım. "Babam nasıl?" Ben konuşmadan lafa atılmıştı. Endişesi sadece gözlerine değil sesine de yansımıştı. "Merak etmeyin. Ufak bir kalp çarpıntısı diyebiliriz. Ali Bey gayet iyi. Sadece bu gece misafirimiz olsun, yarın istediğini yapabilir." Batın, rahatlamış gibi nefes verip gülümsedi. Gülümsediğinde yanaklarında gamzeleri belirdi. Böyle sevimli görünen bir adamın şirkete her gelişinde olay çıkarması inanılır gibi değildi. Ali Beyi normal odaya aldıkları sırada Zahir ve Cengiz geldi. Zahir sanki biraz... Dağılmış gibiydi? Onu dağınık saçları, üzerinde ilk üç düğmesi açık, siyah kumaş pantolonunun dışına çıkmış siyah gömleğiyle gördüğümde başka bir kelime bulamamıştım. Endişeli gözleri önce beni bulmuştu. Ona durumu açıkladığımda derin bir nefes alıp gözlerini sıkıca kapatmıştı. Gözlerini araladığında Batın'ı fark etti. Büyük elleri iki yanında yumruk olduğunda onu doktorla konuşma bahanesiyle dışarı çıkarmıştım. İkisinin arasında ne vardı bilmiyordum ama yan yana aynı odada bulunmaları kimsenin hayrına olmayacak gibiydi. Ali Beyin doktorunun odasına geldiğimizde Zahir bir de onun ağzından dinlemişti Ali Beyin durumunu. "Bizim yapabileceğimiz bir şey var mı peki?" "Babanız ağır stres altında kalmış gibi. Bu işle ya da aile arası bir şey olabilir ama sizden ricam kendisine bunu yansıtmamanız. Aksi kimsenin iyiliğine olmaz." Zahir doktoru dikkatle dinleyip doktorun kurduğu her cümleyi onaylamıştı. Birlikte doktorun odasından çıktığımızda kahve isteyip istemediğini sordum. Beni onayladığında benimle kahve almaya geleceğini hiç düşünmemiştim. Arkamı dönüp kafeteryaya ilerlediğimde yanımda belirmesine şaşırmıştım. Sanırım o da Batın'la aynı odada olmak istemiyordu. Aksi takdirde Ali Beyin yanından ayrılmayacağına emindim. Zahir babasını çok büyük bir saygıyla seviyordu. Birlikte kahvelerimizi alıp dışarı çıktık ve banklardan birine oturduk. Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki! Şuan soğuk havanın verdiği dirilik ve kahveden yudumladığım kafein sayesinde sağlamdım sanırım. Kaç gündür doğru düzgün dinlenememiş, uyku bile uyuyamamıştım. "Çok yorgun görünüyorsun." Öyle mi görünüyordum gerçekten? Böyle görünmeyi sevmediğim için en iyi kamuflajım olan gözlüğümü yanıma almayı unuttuğum yeni aklıma geliyordu. Tuhaf bir şekilde dinlendirici olarak aldığım gözlüğüm gözlerimde beliren yorgunluğu karşıdaki kişiye çok iyi gizliyordu. Sanırım o gözlükte en sevdiğim özellik buydu. "Açıkçası, ne zaman durup dinlendiğimi bilmiyorum." Birkaç saniye göz temasımızı koparmadık. Benim gibi o da oldukça yorgun görünüyordu. "Sen de çok yorgun görünüyorsun." Göz temasımız bu cümlemden sonra koptu. Önüne döndü ve bir şey demedi bir süre. Yan yana sadece kahvelerimizi yudumladık. "Hakan nasıl oldu?" Yutkunamadım. Gözlerim iki elimle kavradığım içi kahve dolu karton bardağa düştü. İyi diyememek çok kötü bir şeydi ve anladığım kadarıyla doktorlarla konuşacağını söylediği halde konuşmamıştı. "Henüz uyanmadı. İki gün sonra uyandırmayı deneyecekler." Sesim fısıltıdan farksızdı. Onu o odada öylece yatarken görmek berbat bir şeydi. İnsan inanmak istemiyordu. Birkaç yıl önce voleybol sahalarından ayrılmayan o enerjik çocuk şuan yoğun bakım yatağında ölüm kalım savaşı veriyordu. Onu eskisi gibi görmek istiyordum ve bunun için elimde avucumda ne varsa her şeyi vermeye hazırdım! "Gördüğüm kadarıyla Hakan çok güçlü bir çocuk Hazan. Pes edeceğini sanmam." Umut dolu sözleri kalbimin üzerine adeta bir güneş gibi doğmuştu. Gözlerim yeniden gözleriyle buluştuğunda hafifçe gülümsedim. "Teşekkür ederim." Zahir'in dudakları aralandı ama İris’in sesiyle saniyesinde kapandı. "Abi! Abi! Babam nerede? Neden buradasın?! Babam iyi mi?!" Dolu dolu olmuş gözleri ve titreyen sesiyle yanımıza ulaştığında Zahir ayağa kalkıp sıkıca sarıldı ona. "Merak etme o gayet iyi. Sadece bugün gözlem altında tutacakmış doktorlar o kadar. Senin nasıl haberin oldu?" "Tüm haberlerde babam vardı. Nasıl haberim olmaz! Bana nasıl söylemezsiniz?! Buraya gelene kadar babama bir şey olacak korkusundan ölecektim." "Sakin ol İris. Önemli bir şey olsa haber vermez miyim sana?" İris küçük bir kız çocuğu gibi kaşlarının altından abisine baktı ve ona hak verir gibi salladı başını. "Babamı görmek istiyorum." Zahir onu başıyla onayladı ve bana döndü. "Teşekkür ederim Hazan." Ayağa kalktım ve kibarca gülümsedim. "Rica ederim Zahir Bey. Ali Bey eski patronum olmasının yanında bana çok emeği geçen bir insan. Ali Beye olan borcumu asla ödeyemem. İyi akşamlar." Onlardan önce hareket edip Hakan'ın bulunduğu kata çıktım. Önce misafir odasında uyuya kalmış annemi kontrol edip Hakan'ı görebilmek için kaldığı odanın penceresine gittim. İki gün öncesi gibiydi canım kardeşim. Göğüs kafesine birçok alet takılmış, yüzünde oksijen maskesi, kafasında sürekli değiştirilen bandajıyla öylece uyuyordu. Alnımı cama yaslayıp elimi koydum. "Canım kardeşim. Lütfen bir an önce iyileş. Sana çok ihtiyacım var. Yeniden seninle koşmak, dans etmek istiyorum. Seni çok özledim Hakan." Sesim titremeye başladığında sustum. Çaresizce ağlamak bana hiçbir şey kazandırmazdı. Ağlamak istemiyordum. Bu durumda bir de ben böyle yapamazdım. Başımı ve elimi camdan çekip bir süre daha Hakan'ı izledim. Bu hayata sımsıkı tutunmalıydı. Hiç kimse için değilse benim için yapmak zorundaydı bunu. O benim yaşam kaynağımdı. "Endişelenme. O iyi olacak." Yanımda işittiğim sesle korkuyla titreyip o tarafa döndüm. Zahir'di. Buradaydı. "Üzgünüm. Korkutmak istememiştim." Kendi kendime buraya neden geldiğini sorgulamayı bırakıp başımı iki yana salladım hemen. "Sorun değil. Dalmışım sadece." Bakışları tekrar Hakan'a döndü. "Hakan'a beslediğin sevgi dışarıdan bakıldığında bile anlaşılabiliyor. Eminim o da seni en az senin onu sevdiğin kadar seviyordur." Ona bakmayı bırakıp Hakan'a döndüm ben de. Bana olan sevgisini hep hissetmiştim. O dışa dönük bir çocuktu hep. Ne hissederse karşısındaki kişiye yansıtmaya çekinmezdi hiç. Gözümün önüne gelen anılarımızla yüzümde hüzünlü bir gülümseme belirdi. Fazla vakit ayıramasam da ona çok düşkündüm aslında. Avucumda hissettiğim sıcaklıkla gözlerim elime indi. Kemikli parmakları avucumdan kayıp elimi kavradı ve vücudu bana döndü. Kalbim, kafesinde delicesine çırpınmaya başladı. Titrek gözlerim parıldayan gözleriyle buluştu. Ufak bir kuvvetle beni kendine çekti ve boştaki eli omzumu sardı. "Hazan, sen çok güçlü bir kadınsın. Bu an hiç yaşanmamış olacak. Eğer istersen, şimdi ağlayabilirsin." Yutkunamadım. Nefes dahi alamadım. Sanki onun komutunu bekler gibi az önce ittiğim gözyaşlarım gözlerime doldu ve hiç beklemeden akmaya başladı. Gömleğini avuçladım. Beni göremezdi fakat başımı boynuna sakladım. Sanırım bu savunma sistemimdi. Aklım ağlamamam ve güçlü kalmam için ısrar etse de duygularımı bastıramıyordu. Sonuç olarak, hayatımda ilk defa bir yabancının omzunda savunmasız kalarak kısa süreli de olsa duvarlarımı indirmiş ve asıl beni görmesine izin vermiştim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD