"Hakan gözlerini açtı!"
Hakan'ın doktoru Deniz Hanım neşe dolu sesiyle sevinç nidaları atarak bir birimize sıkıca sarıldık. Sonunda! Allah'ım sonunda Hakan gözlerini açmıştı!
"Çok teşekkür ederiz Deniz Hanım. Bizi nasıl mutlu ettiniz bilemezsiniz."
Deniz Hanım da en az bizim kadar mutluydu. "Sizi çok iyi anlıyorum. Ben de sizin gibi çok mutluyum. Bundan sonra her şey çok daha iyi olacak. Birkaç tetkikten sonra durumu daha da iyiye giderse en yakın zamanda Hakan'ı normal odaya alabileceğiz."
"Bu harika bir haber!"
Deniz Hanım annemi başıyla onayladı. "Şimdi odaya geri dönmem gerekiyor. Yine güzel haberlerle gelirim umarım."
Deniz Hanım çıktığı kapıdan tekrar girdiği sırada Çınar'ı aradım. Bugün izin alamadığı için yanımızda olamamıştı ama sanki yanımızda gibi sürekli aramıştı.
"Çınar! Hakan uyandı!"
"Ne?! Allah'ım oley be! İste bizim herkül Hakan! İş çıkışı yanınızdayım!"
Sevinç çığlıklarına güldüm. Bu güzel haberi aldığımdan beri ağzım kulaklarımdaydı zaten!
Onu onaylar mırıltılar çıkartıp telefonu kapattım ve Sevgi'ye döndüm. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Sevdiği bir insanın hastane köşelerinde iyileşiyor olması çok başka hissettirmişti ona eminim. Onun için ayrıca mutlu olmuştum.
■
Hakan'ı ertesi gün yoğun bakımdan çıkartmışlardı. Hepimiz başındaydık ve delicesine mutluyduk. Hakan'ın etrafında pervane olmuştum resmen!
Durumu gittikçe iyiye gidiyordu. O kadar mutluydum ki! Artık ona tüm vakitlerimi verecektim. Hep yanında olacaktım. Birlikte voleybol maçlarına gidecek, onun da bir gün o takımlardan birinde oluşunun hayalini kuracaktık.
Hayatımda ilk defa bu kadar mutlu hissediyordum kendimi! Hakan artık hep iyi olacaktı. 'Acaba durumu daha ne kadar kötü olacak' sorularını sormayacaktım kendime. Hastanelerde sabahlamayacak, doktor arayışlarına girmeyecek, ilaçları için endişelenmeyecektim! Her sağlıklı çocuk gibi o da oynayacak, koşacak ve hep gülecekti! Sonunda!
"Hazan abla?"
Odadan çıkıp herkese çay alamaya gideceğim sırada bana seslenen tanıdık sesle o tarafa döndüm.
"Eylül? Senin burada ne işin var?"
Arada iş için utana sıkıla arayıp Hakan'ın durumunu sormadan kapatmayan Eylül şuan tam karşımdaydı. Burada ne işi vardı ki?
"Şey, ben... Zahir Bey biriyle konuşurken kulak misafiri oldum. Kardeşinin uyandığını duyunca ziyaret etmek istedim."
Ona daha önce hiç görmediği en sıcak gülümsememi sundum. Birkaç saniye şaşkınca baktı.
"Çok teşekkür ederim canım, neden zahmet ettin? Birkaç güne yeniden işimin başında olacağım. O zaman da konuşurduk. Yakınları haricinde şuanda odaya kimseyi almıyorlar. Buraya kadar gelmişsin çay içer misin?"
Sevimlice gülümsedi ve başını salladı. Birlikte kafeteryaya inip çaylarımızı aldık ve masalardan birine geçip oturduk.
"Babam kalp krizi geçirdiğinde beni sürekli aramıştın. Ben de seni ziyaret etmek istedim."
Anlayışla başımı salladım. "Çok teşekkür ederim."
Birkaç saniye sessiz kaldığımızda içten içe sevincimi bastırmaya çabalıyordum. Önüme gelen herkese sarılmak, dans etmek istiyordum! İçim içime sığmıyordu sanki!
"Ee iş nasıl gidiyor?"
Yüzünü buruşturdu. "Of! Hiç bu kadar zor olduğunu fark etmemiştim. Meğerse tüm yükü sen omuzlamışsın! Nasıl dayanıyorsun anlayamıyorum gerçekten! Arayan herkes seni sordu. Yönetim kurulu başkanı da geçmiş olsun dileklerini iletti sana bu arada."
Kıkırdadım. Ne yalan söyleyeyim beni çok zorluyordu ama işimi seviyordum. İlerleyen zamanlarda belki de Hakan tamamen iyileşip ödemelerimde rahatlayabilirsem daha rahat bir işe geçiş yapabilirdim.
"Ben yokken herhangi önemli bir görüşme ya da bir şey oldu mu?"
Biraz düşündükten sonra hızla başını salladı. "Zahir Bey Fransız bir firma olan AD'la anlaşma yapmak istiyor. Bunun üzerine iki toplantı düzenledik fakat onları ikna etmek için pek de iç açıcı bir şey bulamadık. Son iki gündür Ali Beye olanlarla bu da eklenince Zahir Bey çok gergin bir adam oldu. Beni sürekli azarlıyor."
Eylül'ü böyle bir zamanda yalnız bıraktığım için biraz üzülmüştüm. Böyle zamanlarda Zahir Bey en ufak hatayı kabul etmez ve çok sinirli olurdu.
"Hiç uyumadan kağıtların arasına gömülmüştü. Az önce evine geçti biliyor musun?"
Tahmin edebiliyordum ama evine geçmiş olması çalışmayacağı anlamına gelmiyordu. O çok hırslı bir adamdı ve bir şeyi istiyorsa elde etmeden gözüne uyku girmezdi, biliyordum. Yine de Eylül'ü sessizce dinleyip başımı sallamakla yetindim.
"Saat baya ilerlemiş. Ben kalksam iyi olur."
Birlikte ayağa kalktık ve sarıldık. Eylül giderken ben de bizimkiler için çay alıp yanlarına gittim.
■
Hakan gün geçtikçe iyileşiyordu. Doktorlar her kontrole geldiğinde daha da olumlu şeyler söylemeleri sevincime sevinç katıyordu. Sonunda bugünün akşamına eve çıkabileceği haberi verildiğinde Sevgi, Çınar ve ben bizim eve geçmiştik. Ben ve Sevgi temizlik yaparken Çınar da mutfağa geçip Hakan'ın en sevdiği yemekleri yapmaya karar vermişti.
Babamın nerede olduğunu bilmiyordum ve umurumda da değildi. Tek dileğim bugün gelip verdiğimiz emeği mahvetmemesiydi. Hakan öncesinde babama hayran bir çocuktu fakat zaman geçtikçe gerçek yüzünü görmüş, ondan iyice uzaklaşmıştı. O olmadığında ne kadar da mutlu bir aileydik oysaki.
Her şey hazır olduğunda pencere kenarında onları bekledim. İki gün sonra Sevgi gidiyordu. Ona doğru düzgün vakit ayıramamıştım bile ve o beni anlayışla karşılamıştı! Bugünden sonra hep onunla ilgilenecektim.
Bahçe kapısından annemin ve Hakan'ın giriş yapmasıyla hızla ayağa kalktım. "Geldiler!"
Kapıya koşup açarken Çınar ve Sevgi de peşimden gelmişti. Evimiz uzun zaman sonra gerçek yemek kokularıyla süslenmişti.
Hakan ve annem kocaman gülümseyerek girdiler içeri. Hakan kesilen saçları yüzünden Fransa'dan ona aldığım kasketi kafasından bir an olsun çıkarmıyordu.
Evde kocaman bir şenlik havasıyla şen kahkahalar eşliğinde yemekler yendi. Biraz oturuldu, sonra hepimizin çok sevdiği, Çınar'ın lezzetli elleriyle yapılmış kurabiyeler çaylarla birlikte yendi.
"Şu el lezzetin için seninle evlenebilirim!"
Çınar ne zaman yemek yapsa Sevgi hep aynı şeyi söylerdi. Çınar'ın on parmağında on marifet vardı resmen! Bazen bu kadar güzel şeyler yapabildiği için onu kıskanırdım!
"Of Sevgi!"
Çınar gözlerini devirip bana döndüğünde kıkırdadım. İkisinin atışmalarına bayılırdım ama arada beni araya alırlardı. Ara dayağı yediğim bile olmuştu!
"Hadi bakalım bize müsaade artık. Siz de güzelce dinlenin."
Çınar ve Sevgi'yi kapıya kadar geçirdim. Çınar bir yandan ayakkabısını giyerken bir yandan konuşmaya başladı.
"Yarın izin aldım. Sen de izinlisin. Sevgi gitmeden hep birlikte vakit geçirelim."
Onu onaylarcasına salladım başımı. "Sabah on gibi kapıda olurum."
İkisi de beni onayladığında teker teker sarıldım ve yarın görüşmek üzerine söz alıp onları uğurladım.
■
"Soboh on gobo kopodo olorom!"
Çınar'ın söylenmelerini duymazdan gelerek arabaya bindim. O kadar yorulmuştum ki Çınar aramasa uyumaya devam edecektim.
"Kes sesini artık Çınar! O kadar yorgun olmasına rağmen en azından uyandı. Ben uyanamazdım bile!"
Yirmi dakikadır beni beklemeleri sabırsızlık timsali Çınar için dünyanın en berbat şeyiyken Sevgi sonsuz anlayışını kullanmıştı yine.
"Çok açım. Önce kahvaltı yapalım."
Çınar ve Sevgi önce ben de arka koltukta ortalarına denk gelecek şekilde oturup biraz öne çıkmıştım.
"Ben de çok açım! Hatta senin yüzünden açlıktan ölmek üzereyim!"
"Of Çınar!"
"Of Çınar!"
Sevgi'yle aynı anda konuşunca birbirimize bakıp kıkırdadık.
"İf Çinir!"
Tabi ki de arabayı çalıştırmadan önce ağzını eğerek bizim taklidimizi yapmıştı. Salak çocuk!
■
"Allah'ım yemek yemek kadar güzel bir şey var mı ya!"
Kesinlikle 'Açken sen, sen değilsin' sloganı tam Çınar için söylenmiş bir şey! Açken kaplan kesiliyorken yemek yediğinde kedicik oluyordu.
"Buradan eğlence merkezine gidelim!"
"Ya değil mi?! Yediklerimizi kusalım sonra Sevgi!"
Sevgi'nin suratı düştüğünde ona gülümsedim. "O zaman ilk önce senin için alış verişe gidelim. Elbise almak istediğini söylemiştin."
Asılan suratı bir anda ışıldadığında Çınar ofladı.
"Yandım ya!"
■
"Şuraya da mı baksak? Güzel takımlar bulabilirim sanki?"
Hızla başımı salladım. "Bence de güzel şeyler var gibi."
"İyi gidin. Ben de şuradaki amcalarla oturayım bari."
Çınar, alışveriş merkezinin belirli yerlerine yerleştirilmiş oturaklardan ilerimizde olana ellerinde poşetlerle ilerlerken Sevgi koluna girdi ve onu döndürdü.
"Ama Çınaaar. Senin fikrin olmadan olmaz ki!"
Çınar Sevgi'nin kedi yavrusu bakışlarına abartılı bir şekilde göz devirdi. "Yeter ama Sevgi!"
"Tamam, bak söz bu sonuncu."
Çınar Sevgi'nin kolunu silkip ilerimizde oturan amcaların yanına giderken söylenmeyi eksik etmedi.
"Bu kaçıncı be kızım?! Yoruldum ya! Bir de daha eğlence merkezine gideceğiz diyorsunuz akşam oldu akşam. Bu enerji nereden geliyor?!"
Sevgi kaşlarını çattı ve ellerini beline yerleştirdi. "Hemen buraya gel!"
Ve sonunda beklediğim şey oldu. Sevgi ne zaman ellerini beline yerleştirse mutlaka birinin üzerine atlardı. Tıpkı şuanda Çınar'ın üzerine atladığı gibi!
Sevgi Çınar'ın sırtına atladığında Çınar yalpalasa da düşmedi.
"Napıyorsun?!"
Sevgi kollarıyla düşmemek için Çınar'ın omuzlarından destek aldı.
"Yeter be! Ne demek bizden ayrılmak?! Yürü! Zaten artık düşüremiyorum artık seni! Çok sinirlendim!"
Sevgi'nin sonlara doğru homurtusuna ikimiz de kahkaha attık. Koskoca mağazanın ortasında hiç büyümeyecek iki çocuğu izlemek çok güzeldi. Kendimi o kadar huzurlu hissediyordum ki onlarla olunca.
Bambaşka bir dünyadaydım sanki. Kimse kalbimi kıramayacak, canımı yakamayacakmış gibiydi. Bu dünyada korkusuz, tasasızdım. Sadece mutluydum. Kalbim sevgiyle doluydu!
"Çınar?"
Sevgi ve Çınar hem gülerek şakalaşıyorken tanıdık sesle ikisi de susup durağanlaştı. Yan tarafımızdan gelen sesle hepimiz o tarafa dönmüştük. İris buradaydı. Hem de yanında abisi Zahir'le!
Ben içten içe onların burada ne işleri olduğunu sorgularken Çınar Sevgiyi bir anda sırtından attığında Sevgi yalpaladı ama düşmedi.
İris ve Zahir yanımıza gelip karşımızda durduklarında ortama bir anda ciddiyet ve gerginlik hakim oldu. Bu saatte neden buradaydılar ki?
Çınar, Zahir'e kısa bir bakış atıp İris'e döndü. Çınar'ın gözlerinin içine bakıyorum. İlk defa nasıl hissettiğini anlayamıyorum. Ona olan tüm duygularını bir sır gibi saklamayı başarabilmişti.
"Merhaba İris Hanım."
İris önce bana sonra Sevgi'ye dikkatlice baktı, süzdü ve yüzünde yapmacık bir gülümsemeyle Çınar'a döndü.
"Merhaba. Ne tesadüf."
Çınar başını salladığı sırada Zahir konuşmaya başladı.
"Hakan'ın uyandığını duydum. Sevindim."
Zahir'e dönüp gülümsedim. Hakan'ın doktoruyla konuşmuş muydu yani? Doğru ya Eylül ondan duyduğunu söylemişti.
"Teşekkür ederim. Sizin sayenizde."
Ortamda birkaç saniyeliğine sessizlik çökünce Sevgi arkamızda durmaktan sıkılmış gibi saçlarını savurarak öne çıktı ve en güzel gülümsemesini sergiledi.
"Merhaba, ben Sevgi. Canım arkadaşlarım tanıştırmayınca ben kendimi tanıtayım dedim."
Sevgi bize öldürücü bakışlarını yollayıp Zahir'le el sıkıştı.
"Memnun oldum. Hazan sizden çok bahsetti."
Sevgi gülümsemesini sürdürüp İris'e döndü ve elini uzattı. İris üstten bakışlarla önce Sevgi'nin eline sonra da Sevgi'ye baktı ver elini tutup bıraktı ama hiçbir şey söylemedi.
Sevgi bize dönüp İris'i işaret ederek gözlerini devirdi ve yeniden arkamıza geçti.
"O zaman, biz artık gidelim" dediğinde ona döndüm. Zahir'in yüzünde dalmıştım. O gün dediğini yapıp ne bir şey ima etmiş ne de hissettirmişti. Ona minnettardım.
"Aslında biz de akşam yemeğine gidiyorduk. Eğer isterseniz bize katılabilirsiniz."
Tam arkamızı dönüp gidecekken İris'in cümlesiyle ona döndük. Baktığı tek kişi Çınar'dı. Ela gözleri yalnızca Çınar'ı görüyor ve sanki sadece ona demiş gibiydi.
"Rahatsız etmek istemeyiz."
"Sorun olmaz."
Sevgi'ye hızlıca cevap vermişti Zahir. Ona baktım. Önce Sevgi'ye hafifçe gülümsedi ve bana döndü. Tereddütte kalmıştım.
"Evet. Yeni açılan bir yer zaten. Biz de ilk defa gidecektik. Birlikte gitmiş oluruz."
Sevgi derin bir nefes alıp başını salladığında hepimiz adına cevabını vermişti. Hep birlikte en üst kata çıktık ve resepsiyondan geçip Zahir Bey için ayrılan cam kenarı masaya oturduk.
Bir süre garsonun getirdiği menülerle ilgilenip siparişlerimizi verdik ve yemeklerin gelmesini sessizce bekledik. Ben ilk defa Zahir Beyin yanına değil de karşısına oturmuştum. Böyle olması garip hissettirmişti.
İris ve Sevgi karşı karşıya otururken Çınar başköşeye kurulmuştu. İris'in gözleri sürekli Sevgi'deydi. Onu dikkatlice inceliyorken Sevgi hiç umursamadan Çınar'la yarının planını yapıyordu. Yarın gidiyordu canım arkadaşım. Bir daha kim bilir ne zaman gelecekti. Buralara gelmesi için yalvarmıştım ama o reddedip orada kalmayı tercih etmişti.
Çok başarılı bir avukattı Sevgi. Tuttuğunu koparırdı. Bu zamana kadar hiç başarısız olduğu davası olmamıştı ki bu ününe ün katmıştı. Çalıştığı büroda en iyi avukatlardan olup hızla yükselmiş ve en önemli simlerin avukatlığını yapmıştı. Onunla gurur duyuyordum.
"Yarın sabah gitmesen mi? Akşam iş çıkışı birlikte gidelim ne dersin? Hem Ozan amcayı da görmüş olurum. Çok özledim."
Sevgi bir şey diyemeden İris atladı aralarına. Geldiğimizden beri gözlerini Çınar ve Sevgi'den ayıramamıştı zaten.
"Olmaz. Bizim cumartesi seninle işimiz var."
Sevgi kadar Çınar da şaşırmıştı. İris'in Çınar'ı ne kadar kıskandığını gözlerinden görebiliyordum. Sanırım gerçekten Çınar'a karşı bir şeyler hissediyordu ama artık çok geçti. Çınar onu affeder mi bilmem ama kalbini İris'in onarabileceğinden asla emin olamıyordum.