Zahir Bey ve Cengiz'in arkasından yürürken ilerimizde İris Hanım ve Çınar'ı görmem şaşırmama neden oldu.
"Sinan Beye özürlerimizi iletin lütfen, Canan Hanım."
Telefonu kapattığımda çoktan yanlarına ulaşmıştık. İris Hanım bana üstten bakışlar attığında gülümsememi bozmadan baş selamı verdim. Zahir Bey İris Hanımı biraz ilerimize yürütüp konuşurken ben de Çınar'a döndüm.
"Sizin burada ne işiniz var?"
Çınar oflayıp gözlerini devirdi.
"Sorma. İranlılarla yaptığımız bir anlaşmada pürüz çıkmış sabahın köründe kalktım."
Planında olmayan bir şey olduğunda oldukça gergin ve huysuz olurdu. Bazen ona katlanamaz ve dövdüğüm zamanlar bile olmuştu. Ah, eski zamanlar!
"Senin ne işin var burada peki?"
Kaşlarını çatmış beni baştan aşağı süzdü. Onun gibi gözlerimi devirdim.
"Bugün aynı kaderi paylaşıyoruz. O kadar erken kalktım ki! 10 dakikada bavul hazırladım düşün!"
Güldü ve başını abartıyla salladı.
"Bilmez miyim? Bir defasında sen ben ve Sevgi'yle iki gün kalacağımız tatil için tam 4 saat neyi alsam diye bizimle tartışmış ve sonunda ilk seçtiklerinde karar kılıp bizi delirtmiştin!"
İkimiz de güldük. Sevgi bizim diğer en yakın arkadaşımızdı. Ama ne yazık ki işi yüzünden İzmir'e taşınmak zorunda kalmıştı ve artık eskisi gibi sık görüşemez olmuştuk. Yine de bazen sürpriz yapıp bir anda gelirdi. Ne kadar da özlemiştim!
"Bu arada uçuğunu kapatacak zaman bile bulamamışsın."
Uçuk kelimesini vurgulayarak konuştuğunda surat asıp kollarımı birbirine doladım.
"Hani bu konu hakkında konuşmayacaktık?"
Çınar çenemi tutup başımı hafif sağa yatırdığında kaşlarımı çattım. Sol yanağıma dökülen saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Ne yapıyorsun?"
O da benim gibi kaşlarını çatıp gözlerini sıkıca kapattı ve elini çekti.
"Dua edelim de Belkıs teyze evdeyken o şerefsiz eve gelmesin."
Hırla söylediği cümle iç çekip elimi yanağıma götürmemi sağladı. Hala belli miydi tokat izi?
"Çınar-"
Sözümü kesip gülümsemeye çalıştı.
"Sayende İris az da olsa ilgi gösteriyor artık bana. Ondan vazgeçtiğimi zannetmesi baya afallatmış."
Konuyu değiştirdiğine sevinmiştim. Ben de onun gibi gülümsedim.
"Bir sevgilin var! Ona göre davran!"
Sahte bir kızgınlıkla söylediğim cümleye kahkaha atarken İris Hanım ve Zahir Bey bir anda yanımızda belirdi.
"Çınar Bey, gidelim!"
İris’in öfkeli çıkan sesine Çınar başını salladı ve bana göz kırpıp yanımdan uzaklaştılar. İris suratıma bile bakmamıştı ki bu yavaş yavaş da olsa Çınar'a bir şeyler hissediyor anlamına geliyordu. Yani, sanırım.
"Hazan hanı, gidelim."
Zahir Beyi onaylayıp özel jete doğru ilerledik.
■
Fransa'ya gidene kadar dilimde Louane'in Je Vole şarkısı vardı. Sessizce mırıldanmamın nedeni Zahir Beyin çaprazındaki koltuğa oturmuş olmamdı. Eğer Cengiz olmasaydı karşısına oturmak zorunda kalırdım ve programı düzenlerken bazen farkında olmadan mırıldanışıma şahit olurdu.
Zahir Bey benim tam tersim gibiydi. Ben ne kadar doğayı seviyorsam o da o kadar beton yığınlarını seviyordu. Ben ne kadar kibar ve naziksem o, o kadar kaba ve setti. Müzik dinlediğine hiç şahit olmamıştım ya da kitap okuduğuna. Sürekli telefonu ya da tabletiyle ilgilenirdi. Onun için holding demek her şey demekti. Çok azimliydi tıpkı benim gibi ama aynı zamanda hırslıydı tam tersi asla hırslanamayan ben gibi..
Yani anlayacağınız mırıldanışımı duyurup azar işitmek istemezdim.
Bir buçuk saatin sonunda program tamamdı. Son iki gün hariç, Fransa'da ne yapacağından kimlerle görüşeceğine kadar ve ülkemize gelişimizde dinlenecek vakit ayırabilmiştim!
"Zahir Bey, programınız hazır. Benden başka bir isteğiniz var mı?"
"Hayır."
Kibarca gülümseyip çantamdan yarısına henüz geldiğim cep kitabımı çıkartıp okumaya başladım. Hostesin sesiyle irkildim. Yüzümde simetrisini kaybetmiş gözlüğümü çıkartıp gözlerimi ovuşturdum. Ne zaman uyuduğumu hatırlamıyordum bile ki erken kalkmasaydım asla uyumazdım.
Sonunda jetten inip Fransa'nın sevdiğim havasını soludum. Arabaya ilerlerken telefon trafiğine çoktan başlamıştım bile.
İlk önce Zahir Beyin buradaki görüşeceği kişilerle iletişime geçmiş daha sonra da randevularını ertelediğim insanları arayıp özürler dileyip bir sonraki randevu tarihini bildirmiştim.
Bu sırada otele gelip yerleşmiş ve geciken öğle yemeğini yemek için otelin restoranına inmiştik.
"Evet Emine abla geçenki gibi saksıda olsun. Sinan Bey canlı kalan çiçekleri çok seviyor. Bir de senin yaptığın ay kurabiyelerinden bir paket yapar mısın? Eminim özür için yeterli olacaktır."
Emine abla bizim şirketin çiçekçisiydi. O kadar içten ve tatlı bir kadındı ki size anlatamam! Çok seviyordum onu. Aynı zamanda tatlı tuzlu şeyler yapar satardı bunu bildiğim için belli başlı müşterilerimiz için kurabiye ya da çörek isterdim. Hem onlar çok seviyordu hem de Emine ablaya fazladan bir gelir sağlıyordum.
"Tabi yaparım kuzum. Sen merak etme."
Telefonu kapatıp Zahir Beyi önüne oturup kibarca gülümsedim ve etrafa bakındım. Sanırım Cengiz yoktu.
Garson gelip siparişlerimizi alıp yanımızdan uzaklaştı ve kısa sürede siparişlerimizi getirdi.
"Neden hiç içki içmiyorsun?" Dedi Zahir Bey pastisinden içerken.
Yutkundum. Ne diyebilirdim ki? Alkolik bir babaya sahip olup alkol seven var mıydı gerçekten?
"Pek hoşlanmıyorum Zahir Bey."
"Çınar'ın da içtiğini görmedim."
Çınar'dan neden bahsediyorduk ki şuan?
"Evet o da benim gibi sevmez."
Çatal ve bıçağı tabağının kenarına bırakıp ellerini masanın üzerinde bıraktı.
"Nasıl tanıştınız?"
İris’in sorma ihtimaline karşılık yarı doğrudan yarı yalandan oluşan bir hikayemiz vardı.
"Biz aynı mahallenin çocuklarıyız. Çınar, ben ve diğer arkadaşımız Sevgi. Çınarların evi ile bizim ev arasında sadece 4 ev var tam ortamızda da Sevgiler otururdu. Biz çocukluktan beri birbirimizin her şeyi olduk. Üniversite için ayrıldıktan bir yıl sonra tekrar buluştuğumuzda aslında birbirimizi ne kadar özlediğimizi fark etmiştik. Sevgi'yi de özlemiştim ama Çınar için çok daha farklı hissediyordum. Bu tür şeyler hakkında bilgili olmamakla birlikte oldukça çekingendim. Tekrar ayrıldığımızda Çınar için hissettiklerim daha da netleşti. Ben onsuz yarımdım. Ben, onu seviyordum. Sonra bir gün Çınar bana olan sevgisinden bahsetmişti. Meğerse aynı hisleri paylaşıyormuşuz. Eğer benim gibi çekingen olsaydı hala ikimiz de birbirimizden habersiz birbirimizi sevecektik."
Son cümlemden sonra gülerek konuşmamı tamamlamıştım. Zahir Bey ağzının içinde homurdanarak yemeğine döndüğünde ben de onun gibi yaptım.
Bu hikaye ikimizin birlikte uydurduğu bir şeydi. Mutlaka biri soracaktı nasıl tanışıp sevgili olduğumuzu. Umarım Zahir Bey, İris’e birebir anlatırdı çünkü artık Çınar'ın İris aşkını dinlemekten ve gereksiz triplerini çekmekten yorulmuştum gerçekten!
Hiçbir şey demeden yemeğine geçince ben de sessizce yemeğimi yedim. Yemekten sonra odama geçecekken Zahir Bey izin vermeyip 'Ben odama geçene kadar yanımdan ayrılmayacaksın' diyerek engel olmuştu.
Sessizce arabada ilerlerken dışarıyı izledim. Fransa'ya aşıktım. Dolaştığım her sokağı o kadar güzeldi ki!
Özellikle güneşli günlerde ayrı bir güzelliği vardı!
Aslında biraz rahatsızdım. Biz asistanlar olarak daima arabanın ön koltuğunda otururduk. Yani Eylül varken tabi ki de arka koltuğa oturmak zorundaydım ama şuan ön koltuk boşken burada, Zahir Beyin yanında oturmak garip hissettiriyordu. Ama patronuma karşı çıkamazdım.
Dar bir sokağın başlangıcında durduğumuzda arabadan indik. Zahir Bey bana kısa bir bakış attıktan sonra dar sokağa adımladığında peşine takıldım. Bu sokak küçük kafeler, sahaflar, çeşitli müzik aleti satan yerler, petshoplar ve en çok da çiçekçilerle doluydu.
Güneşin turunculuğunda dışarı konmuş rengarenk çiçekler o kadar güzel görünüyordu ki ve her şey -kaçıncı defa söylüyorum bilmiyorum- o kadar güzel görünüyordu ki! Sanki büyülü bir peri masalının içindeydim!
Zahir Bey o öve öve bitiremediğim çiçekçinin önünde durduğunda ben de durmuştum.
"Çok mu beğendin?"
Çiçekçinin önündeki, çiçekçiyi fark ettiğimden beri baktığım Beyaz zambağı işaret etti Zahir Bey. Ona gülümsedim.
"Zambak, annemin en sevdiği çiçektir. Annemi üç gündür göremiyordum. Bana onu hatırlattılar."
Bakışlarım yeniden Beyaz zambağa kaydı. Annemi gerçekten de çok özlemiştim. Sesini bile son anda Fransa'ya gideceğimi haber vermek için aradığımda duymuştum.
Karnıma giren ağrıyla irkildim bir anda. Yaralarım hala iyileşmemişti ne yazık ki ve kahretsin ki ben telaştan kremlerimi almayı bile unutmuştum! Sadece iki tane ağrı kesici vardı o da odamda kalmıştı.
Telefonumun çalmasıyla Zahir Beye fark ettirmemeye çalıştığım ağrılarla kim olduğuna bakamadan zoraki açtım telefonu.
"Hazan! Neler oldu anlatamam!"
Çınar'ın neşeli sesiyle gülümseyip Zahir Beyle arama birkaç adım koydum.
"Ne oldu?"
Yavaşça derin bir nefes aldım. Neden bu kadar acımak zorundaydı?
"Sen, iyi misin? Sesin neden böyle?"
Çınar'la o kadar yakındık ki düz tutmaya çalıştığım ve başardığımı düşündüğüm sesimden bile yolunda gitmeyen bir şey olduğunu anlayabiliyordu.
"Önemli bir şey değil. Ne diyecektin bana?"
"Hah evet! İnanamayacaksın! İris’i ilk defa böyle görüyorum! Kadın resmen yanından ayrılmayayım diye yapmadığını bırakmadı! Sence bana karşı bir şeyler hissediyor mudur artık? Gerçi hissetse ne fark eder! Hıh!"
Çınar, nefes almadan heyecanla konuşmaya devam ederken bir anda duraksadı ve boğazını temizledi. Güldüm. Neşeli sesi acılarımı hafifletmişti sanki.
Bakışlarımı çiçeklerden kaldırdığımda Zahir Beyle göz göze geldik. Ben onunla arama mesafe koyduğumu düşünürken onu hemen yanımda bulmam afallamama sebep olmuştu.
"Evet.. Sevgilim, sonra konuşuruz tamam mı? Seni seviyorum!"
Kıkırdadım. Sanırım İris yanına gelmişti. Onu uzun zaman sonra böyle neşeli bulmak çok güzel hissettiriyordu.
İris’in yaptıklarını ve Çınar'ın o zamanlar ne kadar çok üzüldüğünü, hatta yıkıldığını aklıma getirmek bile istemiyordum!
"Ben de seni. Kendine iyi bak, dikkatli ol."
Telefonumu kapatıp ceketimin cebine koyduğumda Zahir Beyin telefonuyla konuşurken sokağın başına doğru sert adımlarla yürüdüğünü fark edip peşinden koşturdum.
Bir an önce otele dönmeyi diliyordum yoksa bu ağrılar beni mahvedecekti!
■
Sonunda otele geldiğimizde Zahir Beyle ayrıldık. Odama çıkmış ve çantamdaki ağrı kesiciyi içip kendimi yatağa atmıştım.
Telefonumun çalmasıyla gözlerimi açtım. Etrafıma bakındığımda havanın kararmış olduğunu gördüm. Kaç saattir uyuyordum ben? Yerimde doğrulup telefonumu elime aldım ve arayana baktım. Cengiz arıyordu.
"Efendim?"
"Hazan, otelin barına inip Zahir Beyi odasına çıkartır mısın? Pek iyi değil sanırım. Ben yoldayım ama gecikebilirim. Ben gelene kadar yanından ayrılma."
Başımı kaşıdım. Bir bu eksikti! Normalde bir saniye olsun Zahir Beyin yanından ayrılmayan Cengiz'e bugün ne olduysa ortalarda yoktu ve şimdi de bu!
"Tamam. Hemen iniyorum."
Hızla elimi yüzümü yıkayıp üzerimde olan siyah tişörtümün altına siyah pantolonumu giyip bordo ceketimi üzerime geçirip saçlarımı her zamanki gibi at kuyruğu yaptım ve odadan çıktım.
Dinlenmek bedenime çok iyi gelmişti ve ağrı kesici sayesinde şükürler olsun ki şimdilik acı hissetmiyordum.
Asansörle lobiye gelip bir alt kata yürüyerek indim ve barın kapısından içeri girdim. Burası oldukça nezih- hayır, bizim tabirimizle zengin ve şımarık insanların mekanı olduğu için havalandırması oldukça iyiydi ve başka yerler gibi gürültülü olmak yerine daha hafif müzikler çalınırdı. Buraya iki yıl önce Zahir Bey ve Cengiz'in zoruyla gelmiştim.
Ne bileyim, babam yüzündendi sanırım.. İçki barındıran hiçbir ortamı sevmezdim. Ben, evden işe işten eve gidip gelen klasik bir kızdım. Zaten iş beni o kadar çok yoruyordu ki öyle eğlenceye ayıracak pek vaktim olmuyordu. Bir tek izinli olduğum zamanlar ya da ara sıra hafta sonları.
Barın önündeki taburelerden binde oturmuş, elinde içkisi ortada dans eden bir çifti izliyordu Zahir Bey. Saçları dağılmış, gömleğinin ilk üç düğmesi açılmıştı.
Hızla yanına gidip Zahir Beyin koluna dokundum. Koluna dokunmamla dalmış olduğu yerden gözlerini bana dikti ve boş boş baktı.
"Zahir Bey, isterseniz odanıza çıkalım."
Bardağındaki içkiyi kafasına dikip bar masasının üzerime koydu ve ayağa kalktı. Kalkar kalkmaz sendeleyince hızla tuttum kolundan. Sonra kolunu omzuma attım ve birlikte yürüdük.
Zar zor, sendeleyerek ama şükürler olsun ki düşmeden Zahir Beyi odasına getirmiştim. Onu yatağının üzerine atarcasına oturttuğum sırada iç çektiğinde canının yandığını düşünerek gözlerine baktım.
Gördüğüm tek şey boşluktu. Zahir Bey çok yakışıklı ve bazen çok iyi biriydi ama gözlerine baktığınızda gördüğünüz o boşluk her şeyi yok ediyordu. En azından benim için öyleydi.
"Bir isteğiniz var mı Zahir Bey?"
"Biraz kalır mısın?" Elini yanındaki boşluğa vurdu.
Yutkundum. Kalmakla gitmek arasında ikilemde kaldım birkaç saniye ama Zahir Beyin ses tonu; rica etmiyorum, yapacaksın gibiydi ve ben onun çalışanıydım.
Hemen yanına oturduğumda gözleri beni takip etti. Birkaç saniye sessizce birbirimize baktık.
"Bir soru sormak istiyorum."
Başımı salladım.
"Sence, ben birini sevebilir miyim?"
Afalladım. Zahir Bey ve birini sevmek.. Kıyafet değiştirir gibi değişiyordu yanındaki kızlar. Onun birini sevme ihtimali o kadar düşüktü ki..
Ne yalan söyleyeyim, Zahir Beyi ilk gördüğümde büyülenmiştim. Tabi sonra üstünlük taslamaları, emirler yağdırması, bazen bize değersiz bir varlık gibi davranması tüm büyüyü yok ermişti. Gözümün içine soka soka aramızdaki katman farkını göstermişti.
Anılarımdan kurtulmak için gözlerimi kırpıştırdım. Ne demeliyim bilmiyordum. O, kendisinden başka kimseyi sevemezdi bana göre.
"Bunu en iyi siz bilirsiniz."
Başını iki yana salladı. "Daha önce hiç hissetmediğim bir hissi nasıl anlayabilirim ki?"
"Kalbinizin sesini dinleyerek."
Gözlerimin içine baktı bir süre. Bana neden böyle bakıyor anlayamıyordum. Son 1-2 aydır ne zaman ona baksam bana baktığını fark ediyordum. Bir isteğinin olup olmadığını sorduğumda olmadığını söylüyordu.
"Sen, öyle mi yaptın?"
"Ne?"
"Çınar'a olan hislerini böyle mi anladın?"
Kalakaldım. Ne demeliydim? Bir süre durup Çınar'ı düşündüm. Yüzümde hemen bir gülümseme belirdi. O benim abim gibiydi. Hatta gibisi fazla abimdi. Çocukluğumu anımsıyordum da.. Beni hep koruyup kollayan ilk defa kardeşi gibi koşulsuz seven bir o vardı.
"Çınar... Bilmem, hiç düşünmedim. Ben, ne zaman bir şeye ihtiyacım olsa onu buldum yanımda. Mahallede biri beni köşeye sıkıştırdığında sıkıca kapatırdım gözlerimi, ne zaman gözlerimi açsam onu buldum karşımda. Beni koruyup kollayan, ben demeden derdimi anlayan tek o var. Çınar, benim bir nevi bağımlılığım sanırım."
Zahir Beye yeniden baktığımda kaşları çatılmış, gözlerinin öfkeyle parladığını gördüğümde şaşırdım. Neye böylesine sinirlenmişti ki şimdi?
"Onu sevme Hazan."
Elleri kollarımı kavradığında kaşlarım çatıldı. Önce kollarımı sarmalayan parmaklarına ardında gözlerine baktım. Tam dudaklarımı aralamışken yeniden konuştu.
"Beni sev. Çünkü ben seni seviyorum."