Zahir Bey, Cengiz ve ben birlikte asansörden indiğimizde ikisi Zahir Beyin odasına, ben de kendi odama geçtim.
Pencerelerimi açıp dosyalarla dolu olan kısa dolabın iki köşesinde duran çiçeklere yöneldim.
"Bugün biraz daha güzelsiniz sanki."
Gözlerimi kısıp gülümsedim. Bu çiçekleri Zahir Beyin odasından aldığımda ölmek üzerelerdi ama şimdi çiçek açıyorlardı. Biri gardenya ve diğeri de orkideydi.
"Bu arada-"
Bir anda Zahir Beyin sesiyle irkilip ona döndüm. Gözlerini kısmış, çatılmış kaşlarıyla bana bakıyordu.
"Ne yapıyorsun sen?"
Gözlerimi kırpıştırıp hafifçe gülümsedim.
"Çiçekleri suluyordum Zahir Bey. Bir şey mi diyecektiniz?"
Bir bana bir de yeni suladığım çiçeklere bakıp yeniden bana baktı. Bakışları tuhaf bir hal aldı.
"Sabah olacak olan her şeyi akşama ertele ve odama kimseyi alma."
Başımı salladım.
"Peki İris Hanım?"
İris, Zahir beyi kız kardeşi ve Çınar'ın sevdiği şu 'burnu havada kız'dı.
Zahir bey moda sektöründeyken kardeşi İris de mimari bölümündeydi ve iç mimarinin başında da Çınar vardı.
"İris’le olan toplantıyı akşam yemeği olarak ayarla."
Zahir bey tam odamdan çıkıyordu ki "İçecek bir şey ister misiniz?" Diye sorduğumda tekrar bana dönüp başını salladı.
"İki sade kahve."
O odadan çıkarken ben de kahve için Songül ablaya haber verdim ve bugünün programını yeniden düzenleyip aramam gereken yerleri arayıp programı haber vermiş ve Zahir beyin sık kullandığı restorandan yer ayırtmıştım.
■
Havanın kararmasıyla yanan sokak lambalarının yanından hızla geçerken onları izliyordum.
Her zaman olduğu gibi içinde toplantı barındıran akşam yemeğine ben gidiyordum ve sabah ağrısını pek hissetmediğim yaralarım canımı yakar olmuştu. Ne yazık ki ağrı kesicimi de diğer çantamda unutmuştum.
Yemek erken bitmezse eve de gidemezdim. Gitsem bile bu defa ya hastanede açardım gözlerimi ya da hiç açamazdım.
Elim istemsizce yanağıma gitti. Neden benden bu kadar nefret ettiğini hep sorardım kendime ve hatta babama. O, erkekleri kızlardan çok sevenlerdendi. Onun için kız çocuğu çöpten ya da köleden başka bir şey değildi ne yazık ki.
Derin bir nefes alıp gözlerime dolan yaşları geri yollayabilmek için gözlerimi sıkıca kapattım ve elimi kucağıma indirdim.
Sonunda ünlü kaynayan, İstanbul’un nezih restoranlarından birine gelmiştik. Hızla arabadan inip Zahir beyi bekledim.
Restoranın giriş kısmına ceketlerimizi verip bize ayrılan masaya oturduk. Her zamanki gibi deniz manzaralı bir masaydı.
Zahir beye kısa bir bakış attığımda bana baktığını görüp hafifçe gülümsedim. Ne yalan söyleyeyim, biraz gergindim ve korkuyordum. Dün babamın açtığı yaralar canımı fazla yakıyordu ve birkaç saat bu acıya dayanıp kimseye bir şey belli etmemem gerekiyordu.
Zahir bey, yakışıklı adamdı. Bazen gazetelerin ve magazin sayfalarının başına oturur günlerce konuşulurdu. Yanında olduğum süre boyunca hiçbir ciddi ilişkisini görmemiştim. Hatta son 3-4 aydır yanında kız kardeşi İdil haricinde bir kız görmemiştim bile.
İris hanım ve Çınar görüş alanıma girdiğinde ayaklandım ve ikisiyle de el sıkışsak da Çınar her zamanki güven veren gülümsemesiyle göz kırpmıştı.
"Abiciğim."
Zahir bey İris hanım'a sarılırken Çınar'la el sıkıştılar ve hep birlikte oturduk.
Bu Çınar, ben, İris hanım ve Zahir beyle ikinci toplantım olsa da Eylül çok daha fazla birlikte toplantıya katılmıştı.
Zahir bey her ne kadar tasarım kısmıyla ilgilense de projelerde onun da imzası olması gerekiyordu. Aynı şekilde bizim bölüm için de Iris hanımın imzasının olması gibi. Sonuçta aynı isme sahip birbirine bağlı şirketlerdi.
"Önce yemek yiyelim, ardından her zaman olduğu gibi iş konuşuruz."
Zahir bey o kadar sert konuşmuştu ki hiçbirimiz itiraz edememiştik. Durdur yere neden bu kadar sinirlendiğini anlayamamıştım. Garson gelip bizden siparişleri almış ve yemekler kısa sürede gelmişti ve yemeğe başlamıştık.
"Bu sabah seni bırakan Çınar'dı, değil mi Hazan?"
Zahir beyin bana yönelttiği soruyla ağzımdaki lokmamı zorla yutup ona döndüm.
"Evet, Zahir Bey."
"Bahsettiğin sevgilin Çınar mıydı yani?"
Çınar'a kısa bir bakış atıp Zahir beye döndüm. İşleri gereği her toplantıda görüşüyorlardı ve doğal olarak birbirlerini tanıyorlardı.
"Evet, Zahir Bey. Hazan benim sevgilim."
Ben konuşamadan Çınar konuştuğu sırada İris Hanım öksürmeye başladı. Zahir bey İris hanıma suyunu uzattığında İris Hanım beklemeden alıp içti.
"Nasıl yani?"
Büyük bir şaşkınlıkla sorduğunda ona bakakaldım. Gözlerinden alev çıkıyordu resmen!
"Gerçek miydi? Yani, gerçekten sevgilin var?!"
İris Hanım öfkeyle karışık adını koyamadığım bir duyguyla Çınar'a bakıyordu.
Çınar'sa gayet sakin bir şekilde gülümsedi. Bu kadar soğukkanlı olmasını hep kıskanmışımdır.
"Evet Iris Hanım. Tabi bu şekilde karşılaşmanız tuhaf oldu."
İris hanım kıstığı gözlerle bana bakıp dudaklarını birbirine bastırdı ve Zahir beye döndü. Ben de Çınar’a bakıyordum. Yandan bir gülüşle güldü. Zahir Bey boğazını temizlediğinde dikkatleri kendinde toplamıştı.
"Yemekler bittiyse iş konuşalım"
Garsonlar gelip masadaki tabakları alırken içecek için ben ve Çınar sade kahve, İris hanım beyaz, Zahir bey kırmızı şarap istemiştik.
"Bunlar yeni projelerimiz ve bunlar da iç mimarisi."
Zahir bey İris hanımın elindeki belgeleri alıp incelerken Çınar'a baktım. Çaprazımda oturuyordu. Bana göz kırptı ve Zahir beye döndü. Ben de katlanabilir bilgisayarımı çıkartıp not almak için hazırda bekledim.
■
Z
Saat 22.30'u gösterirken Çınar ve Hazan, Çınar'ın arabasına binerek bizden ayrılmışken İris benimle gelmişti.
Hazan.. O kadar güzel bir kızdı ki.. Sadece güzel de değildi üstelik. Zeki, kibar, ince düşünceli, nazik bir kızdı. Onu ilk gördüğümde büyülenmiştim ama bunu umursamamaya çalışarak ne yapıyorsam onu yapmaya devam ettim. Ta ki birkaç aya kadar..
Şu son birkaç ayda hep o olsun istiyordum hayatımda, yanımda. Ben onu yanımdan ayırmak istemezken, herkesten sakladığı bir sevgilisi olduğunu öğrenmek beni deliye döndürmüştü. Cengiz'le saatlerce konuşmuş, hatta kavga etmiş ve sonunda sakinleşebilmiştim.
Şu ana kadar..
Çınar, benim şirketimin iç mimarı. Hazan'ın sevgilisiydi! 40 yıl
düşünsem aklıma gelmeyecek şey! Sabah gördüklerim ve biraz önce Çınar'ın onayıyla tastiklenmişti.
Delirmek üzereydim! Nasıl olurdu?! Ne zaman olmuştu?!
"O kızı kovmanı istiyorum abi."
İris'in sesiyle ona döndüm. O kadar sinirliydim ki umarım bugün onu kırmam.
"Ne saçmalıyorsun?!"
İris elini saçlarına daldırıp tamamen bana döndü.
"Duydun işte. O kızı kovmanı istiyorum. Hiçbir işe yaramayanın teki!"
Derin bir nefes alıp burun kemerimi sıktım. Sakinleşmek için kendime birkaç saniye tanıyıp tekrar döndüm kardeşime.
"Sen de Çınar'ı çıkart o zaman işten."
Gözleri bir anda büyüdü.
"Olmaz!"
Kaşlarımı çattım.
"Neden?"
Gözlerini benden kaçırdı ve sesli bir nefes verdi.
"O bizim baş iç mimarımız ve üstelik birçok proje de ona ait."
"Hazan da benim sağ kolum. O babamdan beri bu şirkette olan genç, dinamik ve tüm şirketlerde ne olup bittiğini takip eden, bilen, güvendiğim biri. Onu kovamam İris."
"Kovacaksın abi! O kızı istemiyorum!"
Araba malikanenin önünde durduğunda ona kısa bir bakış atıp dışarı baktım. Kafamda o kadar çok kavga vardı ki şuan İris'le uğraşamazdım!
"Yeter! Şımarıklığın yeter, İris."
Yeniden ona döndüm.
"İyi geceler kardeşim."
■
H
Sabahın 7.30'unda telefonumun çalmasıyla uyanmış ve Fransızlarla birlikte bir toplantımız olacağı için Fransa'ya gideceğimi öğrenmiştim. Üstelik yarım saat içerisinde araba gelip beni alacaktı!
O yarım saatte nasıl hazırladım ben bile anlamamıştım. Makyaj için vaktim olmadığı için dinlendirici gözlüğümü takmıştım. O kadar hazırlıksız yakalanmıştım ki! En azından kısacık bir duş alıp saçıma hafif dalgalı fön çekebilmiştim.
Tam yarım saat sonra Ahmet abi gelip beni almıştı.
"Günaydın Ahmet abi."
"Günaydın Hazancığım. Nasılsın?"
Kendi halime güldüm ve kendimi gösterdim. Dudaklarımın ani gerilmesiyle dudağımdaki yara sızlamıştı ama önemsemedim.
"Valla nasıl olunursa!"
O da bana gülmüştü. Ondan sonra konuşmadan Zahir beyin kaldığı rezidansın önünde durmuştuk. Ahmet abi arabadan inip beklemeye başladığında yüzüme hafif bir kapatıcı sürüp saçlarımı toplamıştım. Cengiz ve Zahir Bey rezidansın kapısının önünde belirdiği sırada tüm programı yeniden düzenliyordum.
Onlarla yurtdışına gitmeyeli baya oluyordu. Birkaç defa henüz Eylül işe başlamadığında ve arada izin aldığında denk gelirse gidiyordum. Bir anda aklıma Eylül geldi. İzin mi almıştı acaba? Ne kadar gelmeyecekti? Babası iyi miydi?
"Günaydın Hazan hanım."
Cengiz'in sesini duyduğumda arkama dönüp ikisine de gülümsedim.
"Günaydın Cengiz bey ve Zahir bey."
Zahir bey başını sallamakla yetindiğinde araba harekete geçti.
Zahir beye Fransa'da ne kadar kalacağımız ve neler yapmayı istediğiyle ilgili birkaç soru sorup elimdeki haftalık programı diğer haftaya sıkıştırmak zorunda kalmıştım. Bu demek oluyor ki ülkeye geldiğimiz andan itibaren oradan oraya koşturup pazar bile dinlenemeyecektim. Harika!
Öyle ki bugünkü planımda hastaneye gidip Hakan hakkında bilgi alacaktım ve eve geldiğimde onun en sevdiği yemekleri yapacaktım. 2. defa, HA Rİ KA!
Havaalanına gelene kadar programını değiştirdiklerimin yarısını arayıp haber vermiştim ve hala konuşuyordum.
"Evet, anlıyorum tabi ki. Bu toplantı sizin kadar bizim için de önemliydi. Emin olun Zahir Bey de hiç istemezdi."
Zahir bey ve Cengiz'in arkasından yürürken ilerimizde İris Hanım ve Çınar'ı görmem şaşırmama neden oldu.