SAHTE DAMAT 2

2338 Words
2 ERİZ ALİ "Misafir kabul ediyor musun?" "Eriz... Seni çok özledim! Neredesin kaç gündür?" "İşler çok yoğun yoksa hep aklımdasın," diyerek yalan söyledim. Ayla kollarını boynuma dolayıp nazlanarak "Ama beni ihmal ettiğinde çok üzülüyorum." dedi. "Sana kendimi nasıl affettirebilirim?" "Sen daha iyi biliyorsun aşkımm..." Alt dudağını ısırdığında hiç beni yormadan Ayla'nın kollarıma atlamasına şaşırmadım. Tişörtümün uçlarından tutup çıkarmak istediğinde aklıma dünki kız geldi. Sahil kenarında beni soyma ve elleme cesareti gösteren deli kızın tatlılığını anımsayınca yüzüme bir gülümseme yayıldı. Ayla yerine şimdi Mehir olmalıydı. Onun dudaklarının tadını fazlasıyla merak ediyorum. Ayla'nın sesiyle gözümün önündeki sarışın kız kaybolup gitti. "Eriz nereye daldın?" "Seni sarı saçlı hayal ettim de yakışır bence..." dedim. Ama bu da başka bir yalandı. Ayla'nın esmer tenine sarı çok yapay dururdu. Mehir'in pembe beyaz teninde durduğu gibi saç rengi gibi asla doğal görünmezdi. "Sarışın sevmediğini sanıyordum!" dedi Ayla imayla. Kadınların bu altıncı his olayı kesinlikle can sıkıcıydı. "Ayla kıskanç olmadığını sanıyordum." Ayla bu sözüm üzerine şuh bir kahkaha atıp "Seni kıskanmamak için deli olmak lazım!" dedi. Ayla dudaklarıma tutkuyla yapışıp tüm kızların intikamını almak istercesine öpmeye başladı. Onun bu tutkulu tabiatını seviyordum. Aslında her kadında beni kendisine çeken bir şeyler oluyordu. Ben bu düşüncede bir adamken evlilik gibi saçmalıklarla uğraşamam. Hayatımı bir kadına bağlı geçiremem. Ayla’nın dudakları tenimde gezinirken hayalimde yine Mehir belirdi. Sanki Mehir’miş gibi Ayla’nın kadınlığına gömüldüğümde Ayla kendinden geçerek inlemeye başladı. İlk defa bu birliktelikten zevk almıyordum. Çok fazla uzatmadan bitirmek istesem de Ayla adeta ahtapot gibi kollarını bana dolamıştı. Yarım saatin sonunda Ayla rahatlayarak kendi yatağa kendini atarken “Vay be!" dediğinde gülümsedim. Her birliktelikten sonra kadınların söylediği standart sözlerden biri buydu. Geceyi Ayla'da geçirip ertesi gün babamı arayabilirim. Dün yarım kalan konuyu en iyisi yüz yüze konuşmaktı. Gerçi beni eve alıp almayacağını dahi bilmiyorum. **** Ertesi sabah erkenden uyandım. Evin küçük banyosuna girip duş alıp çıktım. Ayla hâlâ uyuyordu. Ev arkadaşı neyseki bir akrabasına gitmişti de evinde kalmama izin vermişti. Yoksa geceyi yine sokakta geçirmek zorunda kalacaktım. Gerçi ikizime gitsem beni kovmaz ama Elif haber alıp oraya damlayabilirdi. Yerden tişörtümü ve pantolonumu alıp hızla giyindim. Böyle ortalıkta sürünerek yaşayamazdım. En azından batırdığım işten dolayı evime ipotek koyulmasaydı yine başımı sokacak bir yerim olurdu. Ama bu durumda tek çarem vardı o da babamla arayı düzeltmek! Şarja taktığım telefonu alırken Ayla yatakta doğruldu. Üstüne giydiği kısa geceliğinden dolayı bacakları meydandaydı. Beni baştan çıkarmak istediği her halinden belliydi. Dudaklarını büzerek "Nereye sevgilim? Hemen gitmesen, belki biraz daha eğlenebiliriz..." dedi. En azından eğlencelik bir kadın olduğunu biliyordu. "İşim var ararım seni sonra." diyerek evden çıktım. Arkamda kızgın bir sevgili bıraktığımı biliyorum. Boş sokaklarda yürürken taksiye binecek paramın olmamasından dolayı kendimi 'sağlık için yürüyüş yapıyorum' diye teselli ettim. Hafif esen rüzgar yağmurun habercisi gibiydi. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp yarım saatlik yolu arşınlamaya devam ettim. Eve varmak üzereyken bastıran yağmurla koşmaya başladım. Kapıdaki güvenlik görevlisi Yakup beni görünce yüzünde alaycı bir gülümsemeyle kapıyı açtı. "Babam evde mi?" "Evde, deee seni görmek ister mi bilemem!" dedi Yakup. Yakup'a ters bir bakış atıp "İster niye istemesin! Kim olduğumu unutma!" deyip bahçeye girdim. Kapıyı çaldığımda evin yardımcısını beklerken Elif yuvarlak yüzünü kaplayan gülümsemesiyle karşımdaydı. "Eriiizzz! Yeşil gözlü sevdiceğim! Al beni all!" diyerek boynuma sarıldı. "Allah'ım al canımı, kurtar beni bu yapışıktan!" diyerek mırıldandım. Zaten Elif boynumu sıkarak kırmak üzere olduğu için bu isteğimin gerçekleşmesi an meselesiydi. "Kim gelmiş Elif kızım?" diye içerden seslenem babamın sesiyle Elif edepli bir ev kızı gibi ellerini üstümden çekip benden uzaklaştı. Salona girdiğimde babamın kaşları çatıldı. Ve öfkeyle ayağa kalktı. Elindeki bastonu bana doğru salladı. "Ali! Ne diye geldin? Seni evden kovduğumu unuttun mu?" "Unutmadım baba... Hani sen aradın ya geçen..." "Telefonu yüzüme kapattın seni saygısız!" dedi bastonu biraz daha havaya kaldırıp. Her an kafama baston çarpabilirdi. "Şarjım bitti baba bak benim bir suçum günahım yok!" Babam biraz daha yumuşayarak bastonunu yere sert sert vurarak yürümeye başladı. Yemek salonuna gidiyordu. Demekki benimle konuşacaktı. En azından bastonuyla beni kovalamamıştı. Bende babamın yanına biraz daha yaklaşmak üzereyken ensemde bir nefes hissettim. Kalp krizi geçirmeden önce kelime-i şahadet getirdim. "Eriizz, beni almaya mı geldin miniğim?" Elif! Elif? "Eliiif!?" diye tısladım. Elif ensemden kopup önüme geçti. "Efendim yeşil gözlü böcüğüm!" "Sen gidip yemek yesene, acıkmışsındır!" Elif'in midesi birden gurulduyunca alt dudağını dişledi. "Sana açım Eriiizz! Yerim seni yavrum!" "Elif seni Allah doyursun! Hadi git dolapta ne varsa ye ama bana aç aç bakma!" dedim ama Elif bunu pek umursamadı. Yemek salonuna girdiğimde babamın ayak ayak üstüne atıp elindeki gazeteye baktığını gördüm. "Baba... Bak ben diyorum ki Elif olmasın başkası olsun..." "Yeğenimden iyisini mi bulacaksın Ali?" "Baba, ben o kızla evlenmem!" "Öyleyse siktir git! Neye geldin!" Babam bastonu kafama doğru fırlattığında altın varaklı bastonu havada yakaladım. "Baba Elif olması şart mı? Yani başka bir kız bulup evlensem, yuvamı kursam olmaz mı?" "Elif senin beşik kertmen, ne demek başkası! Ben hayatta olduğum sürece başkasıyla evlenemezsin! Bu konuşma burada bitti!!" diyerek elindeki gazeteyi top haline getirip yere çaktı. "Asla baba, ben o yapışıkla evlenmem! Hatta karşıma çıkan ilk kadınla evlenirim yine de Elif ile evlenmem!" "Açlıktan nefesin kokuyor be, neyine güveniyorsun? Kim seni beş kuruşun olmadan alır. Hadi seni koca diye aldı diyelim hangi parayla düğün yapacaksın? Ne ile geçineceksin? Mecbursun Ali, Elif ile evlenmeye mecbursun!" Babama boyun eğmeyecektim: Ne bugün ne de başka zaman. "Yakında görüşeceğiz baba!" diyerek salondan bir hışımla çıktım. Bahçeye çıktığımda son kez yalıya baktım. Bu yalıya çocukluğumu, hatıralarımı bırakarak gitmekten başka çarem yoktu. Annem bizi bırakmasaydı belki babamın inadını kırabilirdi ama o yoktu. Abim Soner ile kız kardeşim Türkan babamın sözünden asla çıkmazdı. Cebimde iki kuruşum yokken ikizim Kübra'ya gitmekten başka yolum yoktu. Yakup bana bahçe kapısını açarken "Tekrar gelecek misiniz Eriz Bey?" diye sordu alayla. Normalde Bey demeyen adam şimdi laf sokarcasına Eriz Bey diyordu. Tabii Elif onun kardeşi olduğu için böyle davranması gayet doğaldı. "Geleceğim Yakup! Bu eve geri döndüğümde ilk işim seni kovmak olacak!" dedim sinirle. Yakup'un alaycı gülümsemesi yüzünden silindi. İri kıyım bir adamdı. Normal şartlarda böyle bir adama kafa tutmak akıl işi değildi. "Mustafa amca beni kovmaz Eriz! Ayrıca Elif bacımla evlenmeden bu eve dönmen pek mümkün görünmüyor!" "Bence ne yap biliyor musun Yakup? Elif bacını al dön köyüne! Orada eminim Elif'i isteyen birileri vardır!" Yakup'un yüzü gerildi. Yumruklarını sıkıp üstüme üstüme yürüdü. "Eriz BEY diyorum! Elif bacım senin kertmen, ya evlencen ya evlencen! Haaa evlenmezsen bu kapıdan bir daha giremeyecen!" "Sen öyle san Yakup! O yarım akıllı kardeşini bana kakalayamayacaksın!" Yakup yakalarımdan tutup burnundan soluyarak yüzüme baktı. Bende onun yakasını kavradım. Tam kafayı atacağım sırada babamın sesiyle ayrıldık. "Ali! Yakup! Yeter bu kadar tantana!" "Mustafa Amca Bey konuşuyorduk sadece." "Aynen baba konuşuyorduk!" Babam bastonunu yere vurdu. "Senin konuşacak neyin kaldı Ali? Elif'in abisine karşı bir hatanı görürsem bir daha karşıma çıkma! Elif ile Yakup bana emanet edildi! Öz yeğenlerim değiller ama ben onları yeğenlerim yerine hatta evlat yerine koydum!" "Beni de evlatlıktan reddet olsun bitsin baba!" "Sen biraz daha burnunun dikine git, o zaman bugünlerini mumla arayacaksın!" "Gerekirse sokaklarda dilenirim ama Elif ile evlenmem!" diyerek arkamı dönüp çıktım. Babamın ardımdan "Aliii!" diye kükremesini duymazdan geldim. Geriye tek yol kalıyordu. Babamın karşısına güçlü çıkmalıydım. Ve bu gücü ele alırken evlilik bağıyla bir ömür kendimi başkasına köle yapamazdım. Cebimden kartı çıkarıp üstünü okudum. "Mimar Mehir Kahraman... İletişim:..." *** Telefonun ucundan Mehir'in kadifemsi sesini duyunca "Ben Eriz, nerdesin?" diye sordum. Hemen bu meseleyi enine boyuna konuşup bir karara varmalıydım. "İşteyim ama Ameka cafede buluşabiliriz." Ameka cafe? İzmir'in en pahalı ve lüks cafesi! Hesabı bana kitlerse o cafeden karizmayı çizdirerek çıkacağım garanti. "Tamam ama hesaplar senden." dedim mecburen. Normalde yanımdaki kadınlara hesap ödetmezdim ama yokluğun gözü kör olsun. "Olur zaten hayat müşterektir. Ha bu arada gecikme işim çok!" diyerek telefonu yüzüme kapattı. Ve bu benim hayatımda bir ilkti. İlk kez kızın biri yüzüme şak diye telefonu kapatıyordu. Yarım saat sonra Mehir'in dediği cafenin kapısının önündeydim. Cepte para olmayınca içeride beklemekte olmazdı. Ya işi çıkarda gelmezse yok yere başıma iş alırdım. Sokak lambasına yaslanıp ıslık çalmaya başladım. Kollarımı önümde bağlayıp yola bakmaya devam ettim. Lüks bir otomobil cafenin önünde durduğunda içinden önce sütun gibi bacaklar dışarı çıktı. Ardından güneşten daha parlak sarı saçlar rüzgarla savruldu. Kız gözlüğünü çıkarıp dekolteli yakasına taktığında sesli bir şekilde yutkundum. Kızlara normalde ıslık çalmazdım ama bu defa ne olduğunu anlamadan sapıklar gibi ıslık çaldım. Kız yüzünü bana çevirdiğinde bir an aklımın oyunu sandım. Ama anladım ki ben basbaya dört ayak üstüne düşen dokuz canlı kediyim! Elif'i bugün gördükten sonra Mehir'i görmek bana iyi geldi. Hele süzülerek yanıma gelip "Selam!" diyerek yanağımı öptüğünde birkaç saniye donup kaldım. Bu kızın amacı neydi? Beni yatağa atma peşindeyse serbest ilişkinin her türlüsü bana zaten uyar. "Bu niyeydi?" dedim şüpheyle. Mehir'in zümrüt yeşili gözlerine odaklandım. Oradaki yaramaz parıltılar benim aklımı daha çok bulandırdığında kızın yüzünde beliren gülümseme pek bi alaycıydı! "Flörtleşmek için! Evlenmeden önce birbirimize alışmamız lazım öyle değil mi? Yoksa kadın parası yemekten utanıyor musun? O yüzden mi benden kaçıyorsun? Fakir ama gururlu genç edebiyatı yeşilçam filmlerinde var sanıyordum." "Ben kadın parası yemeye alışık değilim! Sadece bu ara işler yolunda gitmiyor!" dedim aksi bir tavırla. "Hey sakin ol şampiyon! Zaten benimle evlendiğinde zengin bir playboy olacaksın. Çalışmasan da olur, evinin erkeği olursun.” Mehir'in bu özgüveni beni çileden çıkarmak üzereydi. Sanki gerçekten çok fakirmişim bana acıması, kadın parasıyla çapkınlık yapacağımı düşünmesi berbattı! Ama beni fakir bilmesi iyi olabilirdi. En azından neden para için teklifini kabul ettiğimi sormazdı. "Mehir istersen sinirimi daha fazla bozma ha, ne dersin?" "Ne dedim ki şimdi?" diyerek dudağını büktü. "Ne demedin ki! Neyse içeri girelim mi artık?" Mehir koluma girip gerçekten çiftmişiz gibi beni peşinden sürüklemeye başladı. Cafenin bahçesinde ayırtılmış masaya geçip oturduğumuzda Mehir arkasına yaslanıp ellerini masaya koydu. Deniz kenarında yer alan güzel bir mekandı. "Seni dinliyorum Eriz, hadi çekinme teklifimi kabul ettiğini söyle." Hiç mütevazi olmasın zaten, hiç erkeklik gururumu da düşünmesin! Ne biçim bir şansım varsa yılışık kertme Elif'den kurtuldum derken ego Mehir'e çattım. Ama en azından onun teklifi daha cazipti. Bir yıl! Sadece bir yıl! Sonrası mağdur koca olarak baba evine ve işlerin başına geri dönecek ardından beni özleyen kadınlarla hasret giderecektim... Yine de Mehir'e inat "Hangi teklif sarı cadı?" diye sordum. Mehir sanki bu anı bekliyormuş gibi garsona işaret verdi. Garson yanımıza gelmek yerine arka tarafa geçti. Ben Mehir'den cevap beklerken çalan şarkının yerini keman sesi aldı. Kemancı bize doğru geliyordu. Zaten cafede ne hikmetse bizden başka kimse yoktu. "Ne oluyor Mehir?" diyerek kemancıyı işaret ettim. "Hiiiştt ambiyansı bozma!" deyip havada kalan elimi tuttu. "Sadece izle..." Mehir'in dediğine uyup olan biteni sessizce izleyip başıma gelecek her şeye karşı kendimi psikolojik olarak hazırladım. Başımdan aşağı kırmızı gül yaprakları dökülürken başıma bunun gelmesini kesinlikle beklemiyordum. Bana gül döken kadın ardından Mehir'e de gül döktü. Gül yaprakları uçuşurken Mehir'in çocuksu mutluluğu ile gülümsedim. Bu kız güldüğünde ister istemez benimde gülesim geliyordu. İlginç! "Mehir ne yapıyosun? İyi misin?" "Bir yıla güzel anılar sığdırmaya çalışıyorum." Ne demek istediğini anlamasam da bu güzel anıların içinde benimle sevişmekte varsa hiçte fena bir fikir sayılmazdı. Çantasını açıp içinden kırmızı bir kutu çıkardı. "Bu ne?" diye sorduğumda gözlerini devirdi. "Çocuk gibi bu ne, o niye... Sorma sadece cevap ver Eriz!" diyerek bana çıkıştı. "Neye cevap vereyim?" Mehir kutuyu açıp önümde diz çöktü. Kutunun içinde görünen yüzük ne içindi? "Benimle evlenip kiralık kocam olur musun Eriz Uluhan?" Mehir bana beklentiyle bakarken ben ne diyeceğimi bilmez halde nefes almayı birkaç saniyeliğine de olsa kesmiş öylece duruyordum. "Ay hadi evet de, akşama kadar seni bekleyemem!" diyerek kolumu dürttüğünde kendime geldim. Cevap vermeden ayağa kalktım ve elindeki kutuyu bana uzatarak put gibi bekleyen Mehir'in fotoğrafını çektim. Bu anın tarihe geçmesi lazımdı. İlk defa ciddi ciddi evlenme teklifi alıyordum. "Ne! Sen beni bu halde mi çektin?" diye şaşkınlıkla ayağa kalktı Mehir. Telefon ekranını Mehir'e gösterip "Evet çektim, bu an ölümsüz olmalıydı ve oldu." dedim göz kırparak. Mehir'in sinirlenmesini beklerken fotoğrafa dikkatle baktıktan sonra "Lanet girsin! Her halimle çok seksiyim!" dedi sırıtarak. "Lanet girmesin bu seksiliğine. Ayrıca ben girerim..." dediğimde Mehir ne demek istediğimi anlamaya çalışır gibi kaşlarını çattı. Yarım kalan cümlemi "Koynuna hem de zevkle!" diyerek tamamladım. "Haa! Yani benimle gerdeğe girmeyi kabul ediyorsun? Şey evlenmeyi demek istedim! Gerdek kim, ben hiç tanımıyorum!" dedi utanarak ve panikle. "Evet sarı cadı seninle evlenmeyi kabul ediyorum. Ama dediğin gibi sadece bir yıllığına olacak." Mehir birden boynuma atlayınca geriye doğru sendeledim. Ama güçlü kuvvetli bir adam olduğum için dengemi sağlayıp Mehir'i belinden kavradım. Sanki gerçekten bana aşıkmış da içten bir şekilde kahkaha atıyordu mutluluktan. "Evleniyoruz!" diyerek yanağıma bir öpücük kondurdu. "Off sakalların battı!" diyerek yüzünü ekşitti. Bu haliyle mız mız çocuklara benziyordu. "Kucağımdan inmeyi düşünüyor musun?" diye sorduğumda utanarak kollarını boynumdan çözüp ayaklarını yere bastı. Tamam güçlüyüm ama hamal değilim. "Öyle heyecanlandım birden. Yanlış anlama yani sana çok meraklı olduğumdan değil!" diyerek egosunu yükseltirken sadece "Hı hı, kesin!" dedim. Mehir'in cüretkar mı yoksa masum mu olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Bana evlilik teklifi edecek kadar cesur, ama gerdek derken utanacak kadar masum... Bu kızın amacı neydi? Bunu zamanla elbette öğrenecektim. Ama şimdilik çıkarlarım gereği bu evliliği yapmalıydım. Babam da artık Elif'i kakalayacak başka birini bulsun! "Yüzüğünü taksan diyorum, malum artık sözlüm sayılırsın. Neme lazım bekar sanıp aklını çelen olur sonra yakışıklı kiralık koca araki bulasın!" Mehir bana yüzüğü uzattığında "Çok mu yakışıklı buluyorsun beni?" diye sordum. Mehir beni bir müddet süzdü. Elini yanağıma koyup "Çene yapın oldukça karizmatik bir hava veriyor. Kirli sakal yakışıyor. Saçlarının dağınıklığı farklı bir hava katıyor yüzüne. Kaşların orman gibi değil, bir erkek için oldukça ideal kalınlıkta. Dudakların desen sanırım benim dudaklarımdan biraz daha kalın ve bu sinir bozucu. Yeşil gözlerin benim gözlerim kadar yeşil değil ama olsun sonuçta yeşil. Yani ideal bir erkeklerden biraz daha idealsın." diyerek beni değerlendirdi. "İdeal erkeklerden çok daha fazla yakışıklı olduğumu biliyorum zaten." deyip o ideal olayına biraz daha açıklık getirdim. Parmağımı Mehir'e uzatıp "Yüzüğümü takar mısın?" dedim. Mehir önce kendisine gözüm kadar bir tektaş taktı. "Sefil olduğunu bildiğim için kendi tektaşımı kendim aldım. Çok yakıştı değil mi?" diyerek yüzüğünü bana gösterdi. "Yakıştı." Elimi tutup benim yüzüğümü taktığında arkamızdan bir öksürük sesi yükseldi. Mehir'in beti benzi birden atarken elini parmağımdan hızla çekti. "Ba...ba!" dedi kekeleyerek. "Mehir!" diye kükreyen kır saçlı iri yarı hafif göbekli adam bize çakmak çakmak bakıyordu. "Babacım ne iyi ettin de geldin bizde tam kendi aramızda sözleniyorduk!" "Görüyorum Mehir, görüyorum! Kim bu lavuk?" diye sordu beni işaret ederek. "Eriz! Damadın!" ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD