SAHTE DAMAT 1

2781 Words
1 Hayatımın özeti: Boynuzlarımı gizlemek için papatyadan taç yaptım. Kimi sevdiysem hep aldatıldım. Bu yüzden annem dahil herkes artık evlenmeyeceğimi düşünüyor. Evet onların böyle düşünmesinin sebebi 5 yıl önce yaşadıklarım. Koca Ararken neler yaşadığımı daha sonra uzun uzun anlatacağım ama önce şimdiki zamana el atmam lazım. Yaşım yirmi yediye ulaşmak üzereyken ben hâlâ annemin evlenmem gerektiğine dair konuşmalarını dinlemek zorundayım. Aslında göğsümde beliren minik kistlerim anne olmam için sinyal verirken ben gözlerimi kapatıp her şeyi oluruna bırakamam. Ama ne yapacağım? Daha önce kel, göbekli koca aradım da ne oldu? Yine gidip Kahraman gibisine kalbimi kaptırdım. Kenan'ı adamdan saymadığım için onu es geçiyorum. "Mehir bak yaşıtlarının çocukları evlenecek yaşa geldi, sen hala evlenmemek için bahane buluyorsun!" diyen annemin sesiyle aklımda gezen tilkiler kaçıştı. "Anne daha kaç kere bu konuyu konuşacağız? Yıllar önce Veli'nin beni liseden arkadaşım olan kaşarla aldattığını hatırlatırım. İlla evlen dediniz. Kenan'a inanıp ona kalbimi açtım. Kenan'ı unutsam da beni nikah masasında terk ettiğini henüz unutmadım. Tam yeniden birini sevdim derken Kahraman'ın gidip başkasıyla evlenmesini hala hazmedemedim. Evlensem ne olacak? Dünyanın en güzel ve en seksi kadını olsan da aldatılıyorsun." Bu bahanelere yıllardır sığındığım için annem artık umursamıyordu. Aileme sağlık sorunlarımı yansıtmayı da sevmiyordum. Hele doktorumun da anne olmamı tavsiye ettiğini söylersem kesin beni zorla ilk talibimle evlendirirdi. "Hayırlısı buymuş, sonradan olacağına baştan oldu. Hem dediğin gibi üstünden yıllar geçti. Bak eğer evlenmezsen sana sütümü helal etmem!" Annemin ısrarları, okul arkadaşlarımla orada burada karşılaşınca evde kaldığıma dair laf sokmaları ve kendi çocuğum olsa nasıl olurdu düşüncesi... Bunların hepsi evlenmem gerektiğine dair diğer sinyallerdi. Annem yakamı bıraksın diye "Merak etme anne, doğru adamı bulunca hemen evleneceğim," dedim yalandan. "Doğru adam kaldı da bulacaksın. Kızım sen hiç akıllanmayacak mısın? Doğru adam karısını seven adamdır." "Ama ben de sevmek istiyorum... Aşık olmak istiyorum." Yalanlarım arşa değecek az kaldı. Ne sevmek istiyorum ne de sevilmek. Tek istediğim minik bir şey, o da tek başına olmuyor. "Aşk dediğin ergenken yaşanır. Ergen misin Mehir kızım?" "Belki de haklısın anne... Aşık olmak için fazla mantıklı düşünmeye başladım." "Bak nasıl da dediğime geldin yavrucağım, akıllı kızım. Eee ne zaman seni istemeye gelsinler?" "Kim? Yine mi talip çıktı anne?" Gün aşırı talip çıkar mı bi insana ya? Yeter ameka. Talip savar Mehir diye adım çıkacak İzmir'de. "Elbette, bizim Kontes Esra hanımın oğlu Dük Yağız seni görüp çok beğenmiş. Sen he de akşama burdalar." "Kontes, Dük derken anne? Hangi devirdeyiz biz?" "Öyle deme kızım, soylu bir aileden geliyorlar. İzmir'e yeni göç etmişler. Ah bir de çok tatlı aksanı var Kontesin. Tam da ailemize yakışır asilzadeler..." "Anne ben de babamın prensesiyim. İstemem ben dük mük... Sen merak etme ben en yakın zamanda sana damadını getireceğim." “İstediğin kadar diren eninde sonunda lafıma geleceksin akılsız kızım. Evlenmeden bir ömür yapayalnız geçmez." “Eee sen varsın, babam var. Mercimek var. Eymen kuzusu var. Evin kedisi Selin var. Mahir abimde var. Daha ne olsun?" "Kocan olsun, tamamdır." Asla pes etmez Saliha Hatun. Mahir abimi bile evlendiren annem beni es geçer mi? *** Bu evlilik sorunsalına bir çözüm bulmanın vakti geldiğini Dük zımbırtısını annemin zoruyla bir davette görünce anlamıştım. Adamın burnu kaf dağında, kıçı ise yere yakın... Sen o boyla nasıl kaf dağına koydun o burnu? Sorarlar dimi adama... Ya o dışarıya hava almaya çıkan burun kıllarına hiç mi edep vermedin? Söyle dük efendi, sen hiç mi makas nedir bilmezsin? Kuaföre asla mı gitmezsin? Sen ne yaptın o kadar parayı pis Dük! Sokakta görsem meteliksiz sanıp, para yerine ağda mendili uzatırdım. Göğsünden spiral şekil çizen kıllara ise bayıldım. Gözümü açtığımda annem başımdaydı. Neyse ki bu işin olamayacağını anlamayıp ısrar etmekten vazgeçti canım annem. Aşık olup evlenmeyi beklersem kesin eli bastonlu çok seksi bir nene olup çıkarım. Gerçi o kadar ömrüm olur mu muamma... İş işten geçmeden bu soruna bir çözüm bulmalıydım. Tüp bebek yapmak istesem Mahir abim beni o tüpe sokar uzaya fırlatır. Evlilik dışı tek gecelik bir ilişkiden çocuk yapmaya çalışsam babam beni kesip hayrına kedilere dağıtır. Köpek fobim olduğu için dememe gerek yok sanırım? Öyleyse geriye tek yol kalıyor: Sahte bir koca ama gerçek bir ilişki. Herhangi bir kısmetimle evlensem kuvvetle muhtemel boşanmam hayal olur. Sevmediğim bir adamla ömür boyu yaşamak zorunda kalabilirim. Tabii yine aldatılmazsam... Ama o kocayı kendim bulsam ve baştan anlaşsam her şey istediğim gibi olabilir. Eli yüzü düzgün, rol yapma yeteneğine sahip kiralık koca bulup hemen hamile kalırım. Bebek doğana kadar, ortalama bir yıl evli kaldıktan sonra anlaşamadığımı söyleyip kiralık kocamdan bir celsede boşanabilirim. Hatta bebeğimle kendime mutlu bir hayat kurabilirim. Neden olmasın? Bunun için biraz şansa biraz da aklıma ihtiyacım var. Ama benim şansım zaten zeki olmam. Eh bana hayır diyecek er kişide henüz doğmadığına göre bu iş olur! Artık durum değişti. Mükemmel Koca Aramak yerine arık Kiralık Koca arıyorum. Bunun için kriterlerimi yıllar önce yaptığım gibi not defterime yazmaya başladım: *Çok yakışıklı olmalı hatta taş gibi olmalı *Paraya ihtiyacı olmalı *Aile bağına inanmamalı ve çocukları hiç sevmemeli *Tercihen benim gibi yeşil gözlü olmalı *Aşırı kıskanç olmalı *Yemek yapmamalı *Anlayışsız ve Kavgacı olmalı *Egosu benim egomu dövmeli *Çok çapkın ve aldatmaya meyilli olmalı *Çuval bile giyse kızlar ona hayran kalmalı *Gece hayatına ve eğlenceye düşkün olmalı *Dağınık ve Savurgan olmalı Bu kriterlerden en az üçünü sağlaması yeterli gelir sanırım.Eğer böyle bir koca bulabilirsem bebeğim kime çekerse çeksin güzel olur. Ayrıca doğumdan sonra boşanmak için binlerce bahane öne sürebilirim. Mesela; aldatılan gururlu kadın Mehir Kahraman yakışıklı ve çapkın kocasını tek celsede boşadı! Annem ile babam bile bu evliliğin yürümediğine ikna olacak ve ben de onların tesellisi ile bebeğime sarılacağım! Ve en güzeli de canım kocam, çocuk sevmediği için bebeği benden almaya çalışmayacak! Zaten almak istese bile böyle bir adama hakim çocuğun yüzünü göstermeyecek! Lanet girsin! Hem zeki hem de çok seksiyim. Tabii bu arada kuralsız iş anlaşması olmaz. Tek kural: 'Seviş ama asla aşık olma!' Yıllardır kırık kalbimle kendimi işime adamışken zaten aşık olmam bu saatten sonra çok zor. Sevmeden sevişme kısmını halledebilirsem gerisi kolay. *** Babam ile birlikte şirkete giderken elimdeki tabletten toplantı notlarını kontrol ediyordum. Babam boğazını gıcık tutmuş gibi öksürdü. Ciddiyetle başını sola çevirdi. "Mehir, çok çalışıyorsun bugün izinlisin." dediğinde mutlu olmam gerekirdi. "Hayır baba şirkette çok işim var. Daha sonra kafeye uğrayacağım." "Kafeyle ilgilenmene gerek yok. Yeğenim zaten müdürlük yapıyor." "Olsun baba sonuçta orayı ben açtım. İlgilenmeyi seviyorum." Babam başını sallayıp umutsuzca iç çekti. "Biraz kendine zaman ayır Mehir. Şu beğenmediğin iş kolik adamlara döndün." "Çok yakında herkesi mutlu edecek bir haberle geleceğim baba. Benim için endişelenmenize gerek kalmayacak." "Nasıl bir habermiş bu? Sürprizleri sevmem bilirsin Mehir!" dedi babam mavi gözlerini kısarak. Gülümsedim babamın bu haline. Başkası için korkutucu bir bakıştı ama bana göre normaldi. Babamın her zamanki agresif tavırları. "Söylemek için henüz erken. Aklımdaki şeyi hayata geçirince herkesin haberi olacak." dedim neşeyle. Babam "Pekala..." demekle yetinsede aklında bir çok soruyla boğuştuğuna emindim. Müstakbel damadıyla tanışınca tüm sorular cevap bulacaktı. Tabii önce o damadı arayıp bulmam gerekiyordu. Kiralık Koca aranıyor ilanı verirsem bu işin gizliliği kalmaz. Reklam ajanslarından herif kiralasam bunun bir oyun olduğu ortaya çıkabilir. Ünlü iş adamının ünlü kızı olduğum için tanınmamış mankenler bunu farklı şekilde kullanıp beni aileme karşı zor duruma düşürebilir. En iyisi erkeklerin çok takıldığı mekanlarda koca aramaktı. Mesela... *** ERİZ ALİ Ellerim ceplerimde meteliğe kurşun sıkarken sıkıntıyla derin nefes alıp verdim. Bu gidişle açlıktan bir köşede ölüp gidecektim. Mezar taşıma ise yazdıracağım sözü çoktan bulmuştum. "İntihar değil babası iflas ettirdi!" Güzelim işimi batırdığım aslında babamın batırttığı çok iyi olmuştu. Artık bir sorumluluğum yok! Etrafımda dolaşıp duran güzel kadınlarda olmayacaktı! Ne büyük şans ama! Aslında fakir bir adam değilim. Beşik kertmem ile evlenmediğim için beni evlatlıktan red eden babama ise kocaman bir alkış! Ne yani evlenip diğer kadınların kalbini mi kırmalıydım? Üstüne üstelik beşik kertmem manyağın tekiydi. Yapışık, yılışık ve gurursuz. Git dedikçe dibimde bitmesi beni delirtiyor. 'Bu eve gelinimi getirmeden sakın dönme Ali!' Babamın son sözü bu olmuştu. Benim ise son sözüm 'Olur dönmem!' demek olmuştu. Belki de gururu bir kenara bırakıp babama beni affetmesi için yalvarmalıydım. Ve sevgililerimden biriyle evlenip babamın sorununa bir son vermeliydim. Ama diğer kızlar? Onlar ne olacak sonra? Üstelik babamın illa istediği beşik kertmem varken diğerlerine olur der miydi? Hiç sanmam! Ah iyi gün dostlarım bana kötü günümde sırt çevirdiğinde keşke onları sırtından vursaydım! Ya kardeşlerime ne demeli? Babamın tek sözüyle kapılarını yüzüme kapattılar. Eğer onlar babamın hatırı için bana sırt dönmemiş olsaydı bugün açlıktan nefesim kokuyor olmazdı. Canım sevgililerimin karşısına parasız çıkıp karizmayı çizdirmek olmazdı. Babamla verdiğim savaşı kaybediyordum. Kesin beni o yılışık Elif ile evlendirip yılların intikamını alacaktı. Babam bana kahkaha atarken Elif beni nasıl yatağa atsa diye düşünecekti! Kabus gibi! En sonunda işsizlerin tavla oynadığı bir kahveye geçip oturdum. Cebimdeki son parayı çaya verirken elimdeki çayın keyfini çıkara çıkara yavaş içtim. Bir kadının buğulu sesiyle başımı çevirdim. Uzun boylu, beyaz tenli, yeşil gözlü ve doğal sarı saçları olan bir kadın kahvedekilere bir şeyler anlatıyordu. Üstünde mini etekli bir elbise vardı. Gözlerini ortaya çıkaran bir renk giymişti. Zümrüt yeşili... "Eh ahali! Benimle evlenmek isteyenler el kaldırsın!" Kadın deli miydi? Yoksa bu bir kamera şakası mıydı? İşin ilginç tarafı kahvedeki dedelerin bile bu teklife el kaldırmış olmasaydı. "Lanet girsin! Yine çok kısmetliyim!" diyerek sarı saçlarını elinin tersiyle havalandırdı. Sanki onu ağır çekimde izliyordum. Göz süzüşü, gerdan kırışı, kıvrımlı dudakları adeta yakın çekimle gözüme giriyor gibiydi. "Bacım essah mı diyon? Koca mı arıyon?" diye soran kahvecinin şiveye gülümsemeden edemedim. "Hee essah diyom! Bana nikahlı koca arıyom!" dedi sarışın afet aynı şekilde. Esprili! "E ben olam daha neye arıyon?" diyerek kahveci çarpık bir gülüşle bıyıklarını burdu. "Çok hoş avratsan! Başlık parası bile verem anan gile." Kadın kollarını önünde bağlayıp kahveciye üstten üstten baktı. "Gözlerin yeşil değil ki. Tercihen yeşil gözlü ve yakışıklı bir koca arıyorum! Sen de o tip yok amca!" Adam bozulmuş bir ifadeyle "De get! Kurban ol sen bu tipe! Kara kaşıma kara gözüme!" diyerek kadına çıkıştı. Kadın sinirle söylenip "Zaten bu ucuz kahvede yakışıklı koca ne arar! En iyisi reklam ajanslarına gideyim!" diyerek kahveden saçlarını savurarak çıktı. Tabii beni fark etmediği için gayet haklıydı. İçimden bir ses o kadınla konuşmam gerektiğini söyledi. Üstelik gözlerim de yeşildi. Yakışıklı olmasam onca kadın etrafımda pervane olmazdı. Kadın taksiye el kaldırdığında onun elini tutup kendime çevirdim. Yeşil gözleri önce korkuyla açıldı ardından öfkeyle kısıldı. Bakışlarımız ilk kez kesiştiğinde zümrüt yeşili gözlerinin ne kadar güzel olduğunu fark ettim. "Hey! Sen! Ne yaptığını sanıyorsun? Çek o toynaklarını elimden!" Bu kadın insanı koca değil ancak katil ederdi. Ona cevap vermek yerine direk konuya girdim. "Neden koca arıyorsun?" "Çünkü evlenmem lazım!" Gayet mantıklı. "Çok açıklayıcı oldu. Belki sana yardımcı olabilirim. Seni yemeğe çıkarıp konuşmak isterdim ama cebimde yol parası bile yok. O yüzden sahile kadar yürüyelim mi?" Kadının bakışları birden garipleşti. Yüzüme biraz daha dikkatle bakmaya başladı. "Olur niye olmasın!" dedi heyecanla. Cidden deli olmalıydı. Belki de akıl hastanesinden kaçmış bir şizofren veya bipolardı. Yüksek topuklulara rağmen yolu hızla yürüyüp bana ayak uydurmayı başarması şaşılacak şeydi. Ayrıca yüzünde çok az makyaj olmasına rağmen çok güzel ve alımlı görünüyordu. Eski ben olsaydım muhtemelen bu kadını pahalı hediyelerle tavlayıp yatağa atmak için işe koyulurdum. Ama bu defa onu etkileyecek tek şeyim aradığı yeşil gözlere sahip olmamdı. Ah tabii yakıcı cazibeme hiçbir kadın karşı koyamazdı. Sahile karşı koyulmuş banklardan birine geçip oturduk. Kadının kısa eteği yeterince kısa değilmiş gibi biraz daha yukarı sıyrıldı. Sütun gibi bacaklarını üst üste atıp bana tepelerden bir yerden baktı. "Bana nasıl yardımcı olmayı düşünüyorsun?" diyerek burun kıvırdı. Sorduğu soru üzerine alaycı bir tınıyla cevap verdim. "Aradığın kocayı buldun güzellik! Tam karşında!" Vereceği tepkiyi merakla beklerken düşünmeden konuştuğum için kendimi tebrik ettim. Onun kocası olmak yerine onunla serbest bir ilişki yaşamak daha iyi bir fikirdi! Zaten ben evlenecek son adam bile değildim. Biraz eğlencenin kimseye zararı olmaz öyle değil mi? Bu defa biraz daha dikkatle beni süzdü. Elimden tutup "Ayağa kalk!" dedi emri vaki. Normalde emirlerden hoşlanmam ama daha çok hoşlandığım kadınlar varken emre itaat etmekte bir sakınca görmezdim. "Kollarını havaya kaldır." dediğinde niye böyle bir şey istediğini anlamadım. Yoksa polis miydi? Beni sapık sanıp tutuklayacak değildi ya! Sonuçta koca arayan bizzat kendisiydi! Sonucu görmek için kollarımı havaya kaldırdım. Sarışın kadın bir adım daha bana yaklaşıp tişörtümün uçlarından kavradı. Acele etmeden tişörtü yukarı sıyırdığında aslında o sapığın tam karşımda olduğunu anladım. "Hey! Ne yapıyorsun?" "Kriterlerime uygun olup olmadığına bakıyorum!" diyerek tişörtümü tamamen çıkardı. Yüzüme bakmak yerine karnıma ve göğüslerime baktı. Bu bakışları beni tahrik ederken halka açık bir alanda olduğumuz için şansıma küfrettim. Kadın beni hazır soymuşken işimize bakabilirdik. İnce parmakları karın kaslarımın üzerinde dolaşırken güçlükle yutkundum. "Ne yapıyorsun?" "Taş gibi olup olmadığına bakıyorum. Her şeyi merak etmesen de beni biraz rahat bıraksan!" Resmen beni ayak üstü azarlıyordu. Taciz edilen ben! Suçlu olan yine ben! Bu terslikte bir iş var ya hadi hayırlısı. İnce parmakları bu defa sırt kaslarımın üzerinde gezinirken "Fena sayılmaz ama üstüne biraz daha çalışıp kaslarını geliştirebilirsin. O zaman kızlar peşinden ayrılmaz." diyerek fikrini beyan etti. Aramızda nerdeyse hiç mesafe yoktu. Uzaktan bakanlar bana sarıldığını sanabilirdi ama hayır o beni elliyordu! Kulağına doğru eğilip elimi beline yerleştirdim. Biraz daha kadını kendime yaslayıp en tehlikeli ses tonumla kulağına fısıldadım. "Bu kaslara kızlar ayılıp bayılıyor! Hiç dert etme kendine güzellik. Hoşuna gittiğini itiraf et rahatla hem belki güzel bir gece geçirebiliriz." diyerek göz kırptım. Normalde ya kızması ya da naz yapması gerekiyordu. En azından karşıma çıkan kadınlar hep böyleydi. Ama o bana yine tepelerden bir yerden baktı. Kollarını üstümden çekip benden biraz uzaklaştı. "Aklıma yatarsan seninle evlenmekten bahsediyorum sen bir gece diyorsun! Ahhh hadi ama biz burada iş yapıyoruz lütfen ciddiyet!" Ciddi iş? Bu işin ciddi olduğu en güzel an yatakta güreş tuttuğum an olabilirdi. "Benim bundan ne kazancam olacak? Yani senin gibi güzel bir kadınla yatmak için evlenmem şart mı?" "Peşimden koşup gelen bana yardımcı olmak istediğini söyleyen sendin. Ne bu döneklik şimdi?" Kızın bu açık sözlülüğü beni derinden etkilerken onunla yatma fikrim daha da çok arttı. "Bak güzellik ben sadece ilgini çekmek için bunu söylemiş olabilirim. Ne diye tanımadığım bir kadınla evlenmek isteyeyim?" Tamam ben diplerdeydim! Kız çok güzeldi. Oldukça seksi, cüretkar ve davetkar bakışları vardı. Veya beynim öyle algılıyordu o zümrüt gibi bakan gözleri. "Senin paraya ihtiyacın var benim de senin gibi ipsiz sapsız sefil bir kocaya. Al sana açık çek. İstediğin rakamı yaz ve git bankadan paranı al. Tabii önce bir sözleşme imzalamız gerekiyor." Çantasından çıkardığı boş çek defterini buna uzattı. Ne yani bu kadın gerçekten zengin miydi? Eğer zenginse bu güzellikle neden sokakta serseri koca peşindeydi? Onu çözme işini sonraya bırakıp aklıma takılan diğer konuya geçtim. "Nasıl bir sözleşme?" "Benimle evleneceğine ve bir yıl sonra benden boşanacağına dair bir sözleşme. Ve boşanırken sana yine istediğin kadar para veririm ama para dışında herhangi bir hak talebinde de bulunamayacaksın!" Bu kadının aklından neler geçiyordu böyle? Ve bu özgüven nereden geliyordu? Onunla evleneceğime neredeyse emindi. "Hımm adını dahi bilmediğim biriyle evlenmek pek cazip görünmüyor. Beni kandırıp evinin erkeği yapmayacağın ne malum?" "Ben Mehir Kahraman. Öyle bir niyetimin olmadığına emin olabilirsin." "Ben de Eriz... Eriz Ali Uluhan." Elini uzatıp tokalaşmak istediğinde onun elini okşarcasına sıktım. Ve daha ilerisine bu tanışma memnuniyetini taşıyıp Mehir'i yanağından öptüm. Kısa bir şaşkınlığın ardından hiç istifini bozmadan konuşmaya devam etti. Normalde yağ gibi eriyip jelibon gibi gevşemesi gerekmez miydi? "Bu arada ben sahtekar değilim. Gayet varlıklıyım." diyerek çantasından kimliğini çıkarıp adını gösterdi. Ardından bana kartvizitini uzatıp konuşmaya devam etti. "Kahraman Şirketler grubunun sahibinin kızıyım. Aynı zamanda babam eski milletvekili ama konumuz bu değil. Konumuz; İzmir'in en büyük mimarlık şirketinin hissedarı sayılıyorum. Ayrıca şirkette baş mimarım. Yani maddi sıkıntın olmayacağına dair söz verebilirim. Seni krallar gibi yaşatacağım sevgili müstakbel kiralık kocam!" "Kiralık koca mı?" dedim. Bu defa şaşırma sırası bendeydi. "Bir yıllığına seni kiralıyorum." diyerek bana göz kırptı. "İyi de bu kocalık teklifini kabul ettiğimi söylemedim!" "Henüz söylemedin. Teklifi kabul ettiğini söylemek istersen bana elindeki karttan ulaşabilirsin." diyerek yanımdan uzaklaştı. Saçları rüzgarda savrulurken kadının gidişini hayranlıkla izledim. Tanıdığım diğer kadınlar gibi bana değil kendine güveniyordu. Çok farklı bir havası vardı. Ama bu evlilik için yeterli değildi. Nereye gideceğimi bilmez halde banka tekrar oturdum. Sahilden geçen iki kız beni işaret edip "Baklavalarını güneşlendiriyor." dedi esmer olanı. Kumral olanı ise kahkaha atıp "Ayol baklava mı çekti canın?" diye sordu. Yanımdan geçip giderken bana bakmak yerine karın kaslarıma hayranlıkla baktılar. Cebimde para olsa onların bu kuruna karşılık verirdim ama ne yazık ki elimde sadece imzasız bir çek vardı. Tişörtümü giyinip sahilde amaçsız yürümeye başladım. Mehir'in bana yaptığı teklif aklıma geldikçe gülüyordum. Sonra bana dokunmasını anımsayınca yüzümdeki gülümseme genişliyordu. Telefonum ısrarla çalarken arayanı görmemle yüzüm hızla asıldı. Arayan babamdı. Telefonu açınca bana söyleyeceği ilk şey 'dersini aldın mı' olacaktı. Asla pes etmeyecektim! Aklıma gelen fikirle telefonu açtım. Gerçekten Allah'ın sevdiği kuluydum. Tam ihtiyacım olduğu anda o kız karşıma çıkmıştı. "Eee Elif ile ne zaman evleniyorsun Ali?" Babam bana ikinci adımla hitap etmeyi severdi. Ali adını sadece babam kullanırdı. Sadece sinirlendiğinde Eriz Ali diye kükrerdi. "Elif olması şart mı baba? Başka birini ben bulsam olmaz mı?" diye sorduğumda babam bir müddet sessiz kaldı. Babamın ne cevap vereceğini beklerken şarjımın bitmesi ile ağzımdan bir küfür firar etti. 'Siktir!' ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD