3
MEHİR
Yüreğim ağzımda atarken panikle ayağa fırladım!
"Ba...ba!"
Eriz de bu sözüm üzerine ayağa kalkıp babamı incelemeye başladı. Yüzünde en ufak bir korku bile görmedim.
Babamın o gür ve yürek hoplatan sesiyle Eriz'e bakmayı kestim. "Mehir!" diye gürledi adeta.
Babam parmağımın ortasında yarı yolda kalmış tek taş yüzüğe bakarken ne iş der gibi bakıyordu. Eriz normalde sevgilim olsaydı bir yalanla olayı sabote edebilirdim ama zaten Eriz'i bir süre sonra aileme anlatıp niyetimizin çok ciddi olduğunu söyleyecektim.
Ha iki gün sonra ha bu gün, ne fark eder? Bu mantıkla ecel terlerimi içime döküp sakin olmaya çalışarak "Babacım ne iyi ettin de geldin, biz de tam sözleniyorduk!" dedim.
Resmen sesim tir tir titriyordu.
Babamın kaşları çatıldı. Elini omzuma koyup sertçe kavradı. Beni kanadının altına alarak Eriz'i incelemeye başladı.
"Görüyorum Mehir görüyorum!" dedi sert bir şekilde kafamı okşadı. Ardından işaret parmağını Eriz'e doğrultup "Kim bu lavuk?" diye sordu dişlerini gıcırdatarak.
Bir anlık donukluktan sonra "Eriz! Damadın!" diyebildim.
"Ne damadı Mehir? Kim dedim bu adam!"
"Eriz Uluhan, benim sözlüm..." dediğimde babamın gözleri adeta karardı.
Kalbim dört nala koşarken babam beni itip Eriz'in dibine girdi.
"Senin gibi serseriye verecek kızım yok!" diyerek Eriz'in yüzüne kafa attı. Tabii ben durur muyum bastım kahkahayı.
"Delirdin mi Mehir ne gülüyorsun!?" diye kızan babama bakıp tekrar kahkaha attım.
Babam beni omuzlarımdan tutup sarsarken "Sinirlerim bozuldu baba! Bak şimdi normal tepki verip ağlayacağım!" diyerek ağlamak için kendimi zorlamaya başladım.
Ağlamak için bir sebebim yoktu. Eriz resmen babamdan dayak yemişti. Bu durumda ağlayacak, üzülecek ne vardı. İçimin yağları eridi ya ona mı üzülsem? Ya çok zayıflarsam, çirkin olursam! Oh may ugly!
Hüngür hüngür ağlamaya başladığımda babamın "Sabır ya Rabbim!" dediğini duydum.
Eriz ağzından akan kanları silip ayağa kalktı. Ameka cafeyi terk edeceğini düşünürken Eriz beni şaşırtarak elimi tuttu.
"Ağlama, göz yaşlarına kıyamam..."
Babam onun elini kırarcasına kavrayıp benden uzaklaştırdı. "Kızımdan uzak dur!"
Ağlayarak babamın kolunu tutup ayaklarına kapandım. "Ayırma bizi baaabaaa! Yapmaaa! Kıyma bizeee!"
Babam beni yerden kaldırıp "Eve gidiyoruz Mehir! Bunun hesabını evde vereceksin!" dedi gram insafa gelmeden.
"Bakın benim niyetim ciddi, kızınız ile evlenmek istiyorum."
"Sen kimsin de kızımla evlenecekmişsin! Şu haline bak sokak serserilerine benziyorsun!"
"Ben ULUHAN tekstil şirketler grubunun varisi Eriz Uluhan, serseri değilim Erhan Bey!"
İyi yalan söyledi. Soyadı benzerliğinden iyi iş çıkardı Eriz ağa! Babam kesin bunu artı olarak haneye yazar.
"Mustafa Uluhan'ın oğlu musun?"
"Evet."
"Onun oğluysan hiç olmaz bu iş!" dediğinde Eriz ile birbirimize hayretler içinde baktık.
Babamın Mustafa Uluhan ile ne alıp veremediği vardı. Rakibimiz de olamazdı çünkü mimarlık şirketi değildi.
"Ama ben kızınıza çok aşığım! Onunla ne pahasına olursa olsun evleneceğim!"
Babam alayla güldü. "Ağzınla kuş bile tutsan Kahraman ailesinin damadı olamayacaksın!"
Babam beni arkasından sürüklercesine çekip götürürken Eriz'e dönüp baktım. Burnu kanamaya devam ediyordu. Yüzünde ise tarifsiz bir ifade vardı. Kızgınlık, öfke, hırs... Karmakarışık bir halde görünüyordu.
Kahraman Köşküne ulaştığımızda babam hiç konuşmadan arabayı güvenliğe bırakıp eve girdi.
Büyük salona ulaştığımızda annem kitap okuyordu. Babamın geldiğini görünce kitabı sehpaya bıraktı.
"Ne oldu herif burnundan soluyorsun?" diye sordu.
"Ne olacak Saliha hatun! Senin şu çok akıllı kızın kendi başına iş yapıyor!"
Annem korkuyla titredi. Aklından kim bilir neler geçiyordu. Titrek bir sesle "Ne... Ne yaptı?" diye sordu.
"Anlat Mehir! Ne halt yediğini anlat!"
Annem dizlerine vurup ağlamaya başladı. "Oyy Mehir ne yaptın yoksa kötü yola mı düştün? Adam mı öldürdün? Ay bana bir şeyler oluyor!"
Ben bu sahneyi yıllar önce sanki yaşamıştım! Anneme hamileyim diye yalan söylediğimde yine aynısı yapıp fenalık geçirmişti. Zamanla her şey değişebilir ama insanlar asla değişmez.
"Hayır anne kötü bi şey yapmadım. Ben... Sözlendim!" diyerek kendime aldığım yüzüğü gösterdim.
Annem birden ağlamayı bırakıp sevinçle çığlık attı. "Ayy tutmayın beni ohh yandan! Yandan! Seksen! Doksan! Yüz! Derede yüz! Karada yüz!" diyerek göbek atmaya başladı.
Selin, Eymen ve Mercimek de salona girdiklerinde anneme şaşkınlıkla bakmaya başladılar.
"Anne ne oluyor?" diye soran Selin'e annem "Mehir sözlendi!" diyerek yanıt verdi.
Selin ile Mercimek de tıpkı annem gibi çığlık atıp sevinçle birbirlerine sarıldılar. Selin ardından telefondan "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar..." şarkısını açtı.
Selin dolaptan çıkardığı çiçek taçlarından birini başıma geçirip yanaklarımdan sulu sulu öptü. "Çok şükür!"
Mercimek de beni sandalyeye oturtup sehpa örtüsünü başıma örttü. Annem, Selin, Mercimek etrafımda şarkıya tempo tutarak dönmeye başladı.
Hera çocuklarıyla kapıda belirdiğinde gözüm abimi aradı ama piyasada görünmüyordu.
"Hera, gel kızım sen de gel!" dediğinde Hera'nın bize deli görmüş gibi baktığını fark ettim.
Hera kucağındaki bebeğini evin yardımcısına verip Ella'nın elinden tutarak yanımıza geldi.
"Mehir yoksa evleniyor mu? Prova mı yapıyoruz?" diye soran Hera'yı annem "Aynen düğünümüz var!" diyerek onayladı.
Hera da etrafımda göbek atarak dönmeye başladığında örtünün altından babama göz attım. Babam öfkeden kıpkırmızı kesilmiş bir halde olan biteni izliyordu. Kesin kalp krizi geçirecek!
Nihayet müzikleri bittiğinde örtüyü başımdan kaldırıp beni tebrik etmeye başladılar.
Hera, "Hiç beklemiyorduk böyle bir haber, Mahir duyunca çok sevinecek!" dedi.
"Emin misin Hera?" diye sorduğumda gülümseyerek "Elbette, hatta bir sözü vardı Mahir'in. Neydi dur bi! Hah şöyle dedi aynen! Mehir evlenirse kırk gün kırk gece düğün yaparım, demişti. Eh artık sözünü tutar bence..." dedi.
Abim benden kurtulmaya bu kadar mı meraklıydı. "Görür o!" diye mırıldandım.
Babam artık sabrının sonuna gelince elini masaya vurup "Yetherrr!" dedi. Yeter demedi, Gönül burada olsaydı kesin babamın sinirini es geçip bunu düzeltirdi.
"Ne oldu herif?" diye sordu annem.
"Bu düğün olmayacak!" dedi babam öfkeyle.
Herkesin ağzından "aaa!" sesleri yükselirken annem kaşlarını çatıp "Olacak!" dedi. Annem belki de ilk defa babama itiraz edip karşı geliyordu.
"Beni çıldırtma Saliha hatun! Ben o herifin oğlunu evime damat diye almam!"
Annem bu defa merakla sordu. "Neden?"
"Uluhan soyadını hatırladın mı Saliha?"
Annem yutkundu. "Uluhan'lar mı? Ama nasıl olur... Mehir'in onlar ile ne ilgisi olabilir?"
Babam nefretle konuştu. "Kızın o aileye gelin olmak istiyormuş! Neydi adı Keriz mi?"
"Eriz baba..."
"Hah Eriz adı. Daha Mehir bana Uluhan soyadını zikrettiğinde kendimi kaybettim. Yediği dayak yetmemiş gibi karşıma dikildi dedi ben Eriz Uluhan, kızına aşığım! Yeminle oracıkta öldüresim geldi!"
Babamı anlamakta zorlanıyordum. Ne derdi vardı Eriz'in sözde ailesiyle. Bok vardı sanki yalan söyleyecek!
"Neden baba? Eriz bize ne yaptı?"
Babam şiddetle bana parmak sallayıp tehdit dolu bir ses tonuyla beni uyardı.
"Mehir bu konu seni ilgilendirmez! Sadece o aileden uzak duracaksın!"
"Ama baba..." dediğimde babam salonu bir hışımla terk etti.
Selin gelip bana sarıldığında "Ben ne yapacağım?" diye sordum.
"Buluruz bir yolunu sen yeter ki evlen git artık."
Abla değil düşman sanki ameka!
"Bi sektir git Selin ya bende seni ciddiye alıp dert yanıyorum!"
Selin'den uzaklaşıp annemin yanına gittim. Annem tedirgin bir halde otururken elini tuttum.
"Anne sen anlat bari, neden babam bu kadar kızdı?"
"Eski mesele Mehir, sen o Kerizi unutmaya bak."
"Eriz..." diye düzelttiğimde annem çoktan salonu terk etmişti bile.
Hera'ya koşup sarıldım. Eriz tam aradığım gibi bir koca adayıydı. Onun gibisini tekrar nasıl bulacaktım?
Neden bu kadar bahtsızım?
***
Eriz Ali
Mehir ile babası çekip gittiğinde korktuğum başıma geldi ve cafede hesapla başbaşa kaldım.
Garson yanıma geldiğinde elimi cebime attım. Bir liram bile yoktu. Acaba bulaşıkları yıkatmakla yetinirler miydi? Yoksa temiz bir dayaktan sonra mı beni mutfağa sokarlardı!
"Eriz Bey bir isteğiniz var mı?" diye soran garsona "Bir bardak soğuk su!" dedim.
Garson suyu getirdiğinde bir dikişte suyu mideye indirdim. Garson ile bakışırken "Hesap..." dediğinde arkadan bir sala sesi yükseldi. Mehir resmen beni bir tuzağın içinde bırakıp gitti!
"Param yok! Ben sonra gelip ödesem olur mu?"
Garson şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı. Takım giyseydim ceketimi verebilirdim ama üstümde ucuz bir tişört vardı. Zengin gibi görünmüyordum. E öyleyse bu garson niye bana böyle baktı?
"Hesap önceden ödendi diyecektim. Mehir Hanım sizden ücret alınmayacağına dair talimat verdi. İstediğiniz zaman cafemize gelebilirsiniz."
Bu defa şaşıran bendim. Mehir önceden garsonlara bilgi vermişti demek ki...
"Nasıl yani şimdi borcum yok ve istediğim zaman burada ücretsiz takılabilirim öyle mi?"
"Evet. Patronumuz öyle istedi."
"Patronunuz mu?"
"Mehir Hanım bu cafenin sahibi olur."
Yerimden kalkıp "Anladım..." dedim. Aslında bir halt anladığım yoktu. Mehir ne diye çalışanlarının gözü önünde bana evlenme teklifi etmişti? Onu geç ne gerek vardı güllere, kemanlara ve parmağımdaki yüzüğe!
Yüzük! Kahretsin resmen kız bana yüzüğü takıp gitmişti!
Yüzüğü parmağımdan çıkarıp dikkatle baktım. Üstünde minik minik pırlantalar ışıldıyordu. Bu kızın gösteriş merakının yarısı bende yoktu.
En iyisi Ayla'ya gitmekti. Hem evi buraya yakındı.
***
Ayla bana bir kahve yapıp getirdi. Ben kahveyi yudumlarken başımda dikilip duruyordu.
"Eriz bu ara çok sık gelip gitmeye başladın, bir sorun mu var?"
Ayla'ya tutup babamın beni Elif ile evlendirme çabalarından ve benim sahte kocalık mevzumdan dem vuracak değilim. Durduk yere tadımı kaçırmaya hiç niyetim yok.
"Hımm bir sorun var aslında."
"Neymiş?"
"Seni çok özlüyorum!" diyerek yalan söyledim. Ayla elimden kahve fincanını alıp sehpaya bıraktı.
"Hasret giderelim öyleyse sevgilim! Sen yeterki özle beni..." diyerek kucağıma oturdu.
Ayla dudaklarıma yaklaşmak üzereyken telefonumun sesiyle "Kim arıyor?" diye sordu.
Ekrana baktığımda Mehir'in numarasını gördüm. Ayla'ya ne diyecektim?
"Asistanım arıyor! İş için olsa gerek!"
Ayla saçlarını yana verip "Güzel mi?" diye sordu.
"Çok güzel, Allah sahibine bağışlasın."
Ayla tekrar ağzını açacağı sırada ayağa kalkıp balkona çıktım. Telefon nerdeyse kapanmak üzeyken telefonu açtım.
"Merhaba Eriz ben Mehir. Babamın suikast girişimi için üzgünüm. Hiç cafeme gelme huyu yoktu oysa..."
"Belki garsonlarından biri haber uçurmuştur." dedim imayla. Kısa süreli bir sessizlikten sonra Mehir'in öfkeli sesini duydum.
"Allah onları top etsin! Hepsine yarın 'sektirip gidin ameka garsonları' demezsem bana da Mehir demesinler! Ya nasıl ya! Nasıl olurda bana ihanet edip babama haber verirler? Onlar yüzünden evlilik hayatım başlamadan bitmek üzere!"
Mehir'in son söylediği söz üzerine cebimden alyansı çıkarıp baktım. Bu evlilik olmak zorunda yoksa babam ne yapar ne eder beni o yapışkanla nikahlardı. Ayla'ya desem evlenelim, bir ömür boyu Ayla ile evli kalmak zorunda kalabilirdim. En iyisi Mehir ile evlenip bu saçmalıklara bir son vermekti.
"Merak etme Mehir bu iş olacak."
"Babam kesinlikle kabul etmeyeceğini söyledi. Yani biraz bu iş yaş! Hatta çok yaş!"
Mehir bu kadar umutsuzsa demek gerçekten işler zor olacaktı. "Müsait bir zamanda buluşup konuşalım belki bir çözüm bulabiliriz."
"Tamam, sana haber veririm. Hadi iyi geceler."
"İyi geceler!"
Telefonu kapattığımda arkamda Ayla'yı gördüm. Yüz ifadesi şüpheyle kavruluyor gibiydi.
"Eriz kim bu Mehir neden buluşman gerekiyor?"
Ayla babamın şirketinden ayrıldığımı bilmiyordu. Açtığım iş yerini batırdığımı da... Zaten aramızda öyle bir bağ yoktu.
"Dedim ya asistanım. Yarın işle ilgili toplantı yapılacak öncesinde buluşup konuyla ilgili ön görüşme yapmamız gerekiyor."
Ayla ikna olmuş gibi görünüyordu. Elimden tutup beni içeri çekti. "Biz de bir ön sevişme mi yapsak yırtıcı aslanım!"
Ama yüzük... Ama Mehir... Ama evlilik...
Aman be salla gitsin sanki evlendikte sadakatimiz kusur kaldı! Evlenince artık bu sadık kalma işini oturup düşünürüm. Yok ya ben kimseye ömür boyu sadık kalamam! Sıkılırım. En iyisi bir yıllık evlilik sonra ömür boyu özgürlük...
"Eriz orda mısın? Yok sen eski sen değilsin! Hale bak resmen sevişelim diyorum sen öküz gibi durup bana bakıyorsun!"
"Ayla öyle güzelsin ki sana bakınca uzaklara dalıp dalıp gidiyorum."
Ayla gülümseyerek yanıma sokulunca kendime çak yaptım. En azından Ayla'yı süslü cümlelerle kandırmak kolaydı.
"Sevgilim amaaa yaaa sen ne tatlı şeysin öyle! Yirimm!" diyerek dudaklarıma kapandı.
-Kestik!-
Gözlerimi araladığımda yanımda Ayla horluyordu. Horlayan kadınla bir daha sevgili olmamayı aklımın bir köşesine yazdım.
Saate baktığımda "Yuh be öğle olmuş!" dedim homurdanarak.
Ayla kolunu boynuma atıp derince horladı kulağıma kulağıma. Sanki inadına yapıyordu!
Ayla'nın kollarının arasından sıyrılıp ağzına pamuk tıkamayı düşündüm. Ama sonra vaz geçtim. Belki de uzun zaman önce yapmam gerekeni yapmalıydım.
Bu ilişkimin diğer ilişkilerime göre uzun sürmesinin tek sebebi Ayla'nın her şeye çabucak inanıp dırdır yapmamasıydı.
Ayla'nın odasında bir kağıt kalem bulunca notumu yazdım. Eğer yüz yüze konuşacak olursam Ayla'nın sulu gözlerine bakıp vicdan yapabilirdim.
Belki biraz çapkınım ama taş kalpli biri değilim.
"Çok horluyorsun, evli olsak boşanma sebebiydi ama sevgiliyiz... Bu yüzden ayrılıyorum senden."
Notu Ayla'nın baş ucuna bırakıp evden usulca çıktım. İyi de halt ettim! Nereye gidecektim bu halde?
***
Telefonumu elime alıp Taner'i aradım.
"Alo Taner, sana geliyorum."
"Gelme lan! Senin yüzünden kayın babamla papaz olamam!"
"Taner mallık yapma iki dakika! Sana iyi haberlerim var!"
"Yoksa ölüyor musun?" dedi hevesle. Şom ağızlı yüzünden bugün ölmesem iyi.
"Hayır, evleniyorum."
"Elif deme ben ölürüm!"
"Hayır fıstık gibi bir hatunla evleniyorum."
"Çay koy Kübra, yanına Eriz'in sevdiği kekten yap." diyerek ikizime seslendi Taner. Bu demektir ki...
"Hadi duydun zilin sesini, gecikme!"
"Beni arabayla aldırsan gecikmem aslında..."
"O kadar mı düştün lan?"
"Dibi görmeden zirvenin ne demek olduğunu anlayamazsın! Sana da tavsiye ederim Taner!"
"Oğlum o dipte size felsefe dersi mi veriliyor, anlamadım ki! Neyse kapat hadi kontörün de bitmesin!" dedi alayla.
"Konum atıyorum!" deyip telefonu kapattım.
En azından Taner babamın tehditlerini ilk defa yok sayıyordu. Yoksa böyle cenabet cenabet sokaklarda çürüyüp gidebilirdim.
***
Taner'in evine özel şoförle kir pas içinde ulaştığımda şansıma bir kez daha hürmetlerimi sundum. Ne olurdu sanki o beşik kertmesi abim Soner'e yapılsaydı? Niye tüm çileleri ben çekmek zorundayım?
"Ding dong! Ding Dong!"
Bu kapının sesine de... Resmen adamın biri 'ding dong' diyor ya pes!
Kapı açılınca beni yeğenim Sanat karşıladı.
"Annee! Dayım geldi!"
"Gel koç buraya!"
"Gelmem! Dedemden kesin emir aldım."
Sanat'ın bu tavrı karşısında bozulsamda bozulmamış gibi yaptım. Çocuk ne bilsin evlilik işi şakaya gelmez!
"Eriz! Düğün ne zaman!" diye çığıran Kübra'nın sesiyle kulaklarımı kapattım.
"Kübra gözümsün o sesini az biraz frenle!"
Kübra küt saçlarına geçirdiği bandanayı çıkarıp "Ne kıscam be daha zılgıt çekicem!" diyerek "Dililili!" demeye başladı. O bandana ise mendil görevini görüyordu.
"Taner! Al şu karını bir tımarhaneye kapat sana verdik yine kurtulamadık!"
"Kayınço bence orada bir dur ve kendine bak! Gördüğün üzere bizim eve gelen sensin! Ben karımın her halinden memnunum!"
Zaten aksini söylese Kübra ona Dünya'yı dar etmeden önce Taner'in kulak zarını deler, ordan aldığı kulak sıvılarıyla kendine yüz maskesi yapardı.
"He he öyledir! Neyse ben bir banyo yapayım sonra çay içeriz."
Kübra önüme geçip yakama yapıştı. İri gözleri iyice irileşti. Yeşil gözleri yırtıcı bir kuş gibi avına yani bana odaklandı.
"Olmaz! Önce kiminle evleniyorsun, ne zaman evleniyorsun, nedeen evleniyorsun, yoksa hamile mi? Allah'ımmmm hala mı oluyorum! Hamile değilse sen hamile olabilir misin? Bu işte kesin bişey var! İtiraf et kurtul Eriz Ali!"
Kübra'nın ellerini boynumdan çözüp derin bir nefes aldım. Hangi akla hizmet buraya geldim, hiç bir fikrim yok!
"Taner devreleri yandı bi bakıma al bence!"
"Eriz! Bana bak ben senin ikizinim!"
"Bir dakka benden erken doğdun diye mi? Neyse ben duşa kaçtım!" Merdivenleri tırmanırken arkamda bıraktığım şaşkın kardeşime ve Taner'e baktım. Taner'in Kübra'ya aşık olmasını açıklayacak hiçbir kuram olamazdı.
"Taner senin kıyafetlerden alıyorum, malum benimkiler biraz kirli..."
"Al Eriz al, canımı da alın kurtulayım!"
Taner'in isyanı üzerine umursamazlığıma devam ettim. Alınıp gocunacak durumda değildim. Islık çalarak duşumu aldıktan sonra Taner'in dolabından daha yeni alındığı belli olan baksır ve tişört aldım. Daha önce Kübra'nın evinde bıraktığım kotumu Taner'in dolabında bulunca hiç şaşırmadım.
Telefona gelen mesajla yüzümden sinsi bir gülüş gelip geçti.
"Akşam sahilde buluşup konuşalım. İşler çok karışık..."
"Çözeriz ;)" yazıp gönderdim.
Mehir'i belki evlenmeden vaz geçirip bir kaç haftalık sevgilim yapabilirdim. Bunun için ihtiyaç duyduğum her şeye bu taş gibi bedende sahiptim. Yapmam gereken onu tesirim altına alıp etkileyici bakışlarımla Mehir'i baştan çıkarmaktı.
Gerçi Mehir evlenme işinden vazgeçmiş olsa bile babamın kertme dayatması devam ediyordu.
Ne yapacağım?
***