4
MEHİR
"Gün gelir aşka düşersin.
Gün gelir mesafeler aşkı sever...
Bir gün gelir,
Aşk mesafeleri ezer geçer!
Ah be sevgilim;
Bir kalp her daim derdine düşer.
Gün gelir kalbin kırılır.
Gün gelir mesafeler aşka darılır...
Bir gün gelir, aşk mesafelere sığınır!
Ah be sevgilim;
Bir kalp her daim aşka inanır.
Ver elini aşkına düştüğüm yar,
Bak burada bir kalp var!
Eğer dersen gönlüm aşka uymaz yar,
Mesafeler bile vefasız aşka ağlar.
(Nakarat)"
Çakır arabeske bağlamış halde şarkıyı dinlerken ben kafamı arabanın camına sıkıştırıp nefesimi kesmek istiyordum. Bu acıya daha fazla katlanamazdım!
"Yetherrr! Çakır! Yeter!!" diye inledim.
"Yetmez Mehir Hanım yet-mez! Ah bu kadın milleti hiç mi aşktan haberleri yok! Çekti gitti be!"
"Çakır damarlarım sızlıyor, flebit oldum, birazdan damarlarım depresyona girecek! Gözünü seveyim dinleme böyle şeyler! Aç radyo viova'yı havamız değişsin!"
"Olmaz Mehir Hanım! Nasıl beni terk eder? Nasıl ha nasıl! Ben ona çok değer verdim!"
Çakır'ı başıma saran babama ne desem bilemedim.
"Milletin babası kızının peşine gizli ajanlar takar huzur verir... Benim babam ise başıma Çakır'ı gardiyan diye diker, ömrümü zindana çevirir! Zekalı adam, hapse ne gerek var al işte işkencenin alası!"
"Bişey mi dedin Mehir Hanım?" diye sordu Çakır agresif bir ifadeyle. Adam zaten damardan giriyor her şeye, eğer adamı kızdırmaya devam edersem kim bilir ne yapar!
"Yok Çakır! Damar şarkının damarını seveyim, beni benden aldı ama sen sende kal!" dediğimde ise hiç oralı olmadı.
"Ah be kahpe dünya! Herkese kavun bize kabak mı ha!"
"O ne alaka?"
"Kabak sevmem ama o çok severdi! Zalim! Kalpsiz! İnsafsız! Beni kendine aşık edip çekip gitti! Ama ben ona bunun hesabını elbet sorarım!"
Çakır'ın söyledikleriyle içime bir şüphe düştü... Allah için çok güzelim, bir bakan bir kere daha bakmaz çünkü gözlerini benden alamaz. Sorun benim çekici seksiliğim değil... Sorun aşk! Sorun Eriz!
Ya bir sabah uyanıp beni yatakta izlerken bana aşık olursa, o zaman tüm planım çöpe gidebilirdi! Nasıl bunu unuturum? B12, kesin düştü!
"Mehir Hanım geldik..." diyen Çakır'ın acıklı sesiyle bir kabustan uyandım. Bu konuyu çözmek gerekiyordu.
"Beni bekleme, eve taksiyle dönerim."
"Ama Mehir Hanım babanızın kesin emri var. Sizin gölgeniz olmak zorundayım!"
"Çakır söylesene sence ben sana benziyor muyum? Benzemiyorum değil mi? Ya sen benim gölgem olacak kadar seksi misin? Üzgünüm ama sen benim seksi gölgem olamazsın! Bay bay!"
Çakır afallamış bir vaziyette bana bakarken ben çoktan arkamı dönerek sahile doğru yürümeye başladım.
Eriz bankta oturmuş elindeki simiti kemiriyordu. Yumurta yiyecek parası bile yoktur kesin. En azından benimle evlenince bir yıl yumurta hasreti çekmeyecekti.
Eriz'in arkasından sinsice yaklaşıp gözlerini sımsıkı sardım.
"Yağmur!"
"Ece!"
"Kesin Duru!"
Gözlerini çıkaracak gibi parmaklarımı iyice bastırdım. "Yavaş be güzellik, biliyorum sen Şaziye'sin!"
Bu adamın hayatında kaç tane kadın var ameka! Vur dedik resmen adam taramalıyla üstüme saldı çapkınlığını!
Homurdandım. Ellerimi tutup parmağımdaki tek taşı yokladı. Jeton ancak düşmüş olacak ki, "Mehir! Sarışın afetim!" dedi sanki hemen bilmiş gibi, heyecanla!
Ellerimi tutup ayağa kalktı. Bankın etrafından dolanıp karşıma geldi. Ve hiç beklemediğim anda ayaklarımı yerden keserek beni kucağında çevirdi. Eteğim rüzgarın etkisiyle uçuşurken dudaklarımdan melodik bir çığlık yükseldi.
"Eriz! İndir beni!"
Eriz durduğu halde benim kollarım onun boynunda sımsıkı sarılıydı. Tamam, güçlü kuvvetli, baklavaları bol şerbetliydi ama canımı kendime teslim ettim başkasına değil!
"Neden Mehir, içimden geleni yapamaz mıyım?" dedi dudaklarını hafif aralayarak. Onu öpmemi ister gibi bir hali vardı.
"Eriz, nefesimi kesiyorsun..." dedim boynunda işaret parmağımı hafifçe gezindirerek. Eriz bu hareketim üzerine durumdan memnun bir şekilde gülümsedi.
"Bu daha başlangıç..." diyerek dudaklarıma doğru milim milim yaklaştı. Yeşil gözleri dudaklarıma sabitlendi. Ben ise sadece anın tadını çıkarıyordum.
Kollarının arasında beni biraz daha sıkıp kendine bastırdı. Eriz gözlerini kapatıp dudaklarıma değeceği sırada başımı çevirdim ve dudakları yanağımda teselli buldu.
"Kaburgalarım ciğerime batsın istiyorsan biraz daha beni sıkabilirsin. Lanet girsin Eriz! Cidden nefesim kesiliyor!"
Eriz yanağımdan dudaklarını çekip kollarını gevşetti. "Çok narinsin, papatya gibi... Dokunmaya kıyamayacağım kadar güzelsin ama koparıp koklamak isteyeceğim bir arzuyla ezberimi bozuyorsun. Mehir seninle sevişmeliyiz..."
"Ooo hızlı çapkın!" diyerek göz süzdüm. Onu itmedim, veya kollarının arasından çıkmadım. Eriz bana kur yaparken onun yaptığı kura karşı gülümsedim.
Eriz'in dokunuşlarına kendimi alıştırmam gerekiyordu. Eskiden olsa o dokunduğu parmaklarından elektriği verir yere yapıştırırdım.
Ama artık elektriği karşıdan alıp bebek yapmam gerekiyordu. Kiralık kocam Eriz'in tüm nimetlerinden faydalanmak zorunda kalmam ne acı...
***
Eriz'in imzaladığı boşanma anlaşmasını çantama koydum. Bu işin kolay kısmı halloldu ama aile sorununu ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Düşüncelere dalmışken çözüm yolu yerine Çakır'ın aşkını hatırladım.
"Eriz, bana sakın aşık olma..." dediğimde önce bakışları durgunlaştı.
"O da nereden çıktı?" diye sordu haklı olarak.
"Biliyorsun işte, bizim evliliğimiz bir yıl sürecek ve bir yıl sonra imzaladığın sözleşmeye göre seni boşamam gerekecek. O gün geldiğinde bana aşık bir adamla mücadele etmek istemiyorum. Bilirsin psikopata bağlayan adamlar var ve sen de beni boşamak yerine öldürmeyi tercih edebilirsin. Veya intikam almak isteyebilirsin. Ne gerek var değil mi böyle gerilimlere dramaya?"
Durdum ve Eriz'in gözünün içine baktım. Beni anlaması için bir kez daha o kuralı üstüne basa basa söyledim.
"Bu yüzden... Bana ASLA AŞIK OLMA!"
Eriz arkasına yaslanıp uzun bacaklarını iki yana doğru rahat bir duruşla bıraktı. Başını geriye atıp gökyüzünde uçan martıları işaret etti. İkimizin yeşil gözleri mavi semaya takılıp giderken martı sesleri kulağımızı delip geçiyordu.
"Ben bir martıyım. Martıları bilirsin balıklarla beslenirler. Balığa aşık martı duydun mu hiç, duyamazsın! Eğer bir gün balığa aşık olursam bu benim felaketim olur."
Eriz'in felsefik iç dünyası karşısında elbette etkilenmedim. İlla etkilenecek bir şey arasam aynaya bakar seksiliğimden etkilenirim! Hah!
"Merak etme martılar balıklara aşık olmaz."
"Ben balık değilim..." dedim huysuzca.
"Ben de sana aşık değilim ve olmayacağım." dedi elimi tutup gözlerime bakarak. Uzaktan görenler bizi aşık sanabilirdi bu haldeyken.
Boğazımı temizleyip ellerimi avuçlarından kaydırarak çektim.
"İyi öyleyse bu konuda anlaştığımıza göre asıl meseleye gelelim..."
"Düğün tarihi aldığını sakın söyleme!" dedi panikle.
Eriz'in yeşil gözleri irileşirken yanağından bir makas aldım. "Daha değil!" diyerek göz kırptım.
"Mesele şu ki senin söylediğin o zengin damat yalanı ters tepti. Yani babam ile Mustafa Uluhan'ın bir sorunu var anladığım kadarıyla. Babama desem şimdi Eriz soyisim benzerliğinden dolayı bol keseden attı, olmaz daha çok kızar. Yalana devam etsek babam bu evliliğe kesinlikle izin vermeyeceğini söyledi."
"Ne yapacağız öyleyse?" diye sordu omuz silkerek. Yüzünü asması komikti.
"Ya yeni bir kiralık koca aramalıyım ya da..." dedim ve alt dudağımı dişledim. Eriz'e etkileyici bakışlarımı gönderirken heyecanla kalbim çarpmaya başladı. Düşüncesi bile kan akışımı hızlandırıyordu.
"Ya da ne? Bakma öyle Mehir aklından ne geçiyorsa söyle, gözlerin dili henüz keşfedilmedi." Hay ben senin felsefene!
"Ya da... Kaçarak evleneceğiz! Çok heyecanlı olacak!" dedim heyecanla. Resmen kocaya kaçacaktım eski usul! Annem gibi! Çok nostaljik bir durum!
Eriz kaşlarını çatıp bir müddet düşündü. Sonra gergin yüz hatları yerini tatlı bir tebessüme bıraktı. "Fena fikir değil!" dedi.
"Şahane bir çözüm! Herhalde babam kocanı boşa demez! Bir de..." dediğimde sustum.
Neredeyse kendime sakladığım minik bir detayı ağzımdan kaçıracaktım. Bir de bebek doğunca babam kesin beni affederdi. Dayanamaz o torunlarına ve benim hasretime... Canım babam.
"Bir de?" dedi sorar gibi.
"Bir de benim gözyaşlarıma kıyamaz, affeder." diyerek yalan söyledim. Babam gözyaşlarımı böyle bir durumda kesinlikle umursamazdı.
"Anladım, sanki başka bir şey diyecekmişsin gibi geldi."
"Ha yok bunu diyecektim de birden efkar basınca sustum. Neyse ben artık eve döneyim. En kısa zamanda seni kaçıracağım kiralık kocam, bekle beni!"
"Bana kaçacağını sanıyordum!"
"Sana kaçsam başımızı sokacak bir evimiz bile olmaz. O yüzden ben ev alıp seni yuvamıza damat yapacağım. Çok şanslısın!"
***
ERİZ ALİ
"Eriz senin kafan iyi mi? Yok be kesin kafayı yedin şimdi üstüne tatlı diye beni yiyon dimi çakal! Kim kiralık koca arar hem de sokakta! Delilik!"
Limonatanın dibini kafaya dikerken derin bir oh çektim. Zaten Mehir'in deli olduğu gün gibi ortadaydı. Ne zaman akıllısı beni bulur ki zaten!
"Eriiiz! Kime diyorum ha? Ne evliliği ne sarışın afeti! Sen bi kere evlilik olayına karşısın! Hani serbest ilişkilerin adamıydın! Beni kandırmasaydın bari! Verdiğin değere bak hele! Hiç mi beni sevmedin?"
"Ben senin susma ihtimalini sevdim."
Ece elindeki elmayı ısırıp susunca rahat bir nefes aldım. Demek ki isteyince susabiliyormuş! Keşke olan biteni bu cadıya anlatmasaydım. Ya gidip bizimkilere çıtlatırsa? O zaman kafasını çatlatırım!
"Yok Eriz yok kesin senin beyin ölümün gerçekleşmiş! Ne evliliği ha? Sen kim birine koca olmak kim! Yazık kıza be..."
Ece'nin öfkesi acıklı bir hal alırken "Şanslı..." dedim.
"Şanslı mı? Kızcağız hayatının hatasını seninle yapacak haberi yok!"
"Ece sen başıma dert olmak için doğdun değil mi? Ne diye döndün İzmir'e?"
"Eriz bence biz arkadaş olamayız, lafa bak be! Babanın seni evden kovduğu iyi olmuş!"
Ece ile uzaktan akraba sayılırdık aynı zamanda çok yakın arkadaşımdı. Ece öpüşmediğim kız arkadaşların istisnai haliydi. Ve onun beni anlamaması daha çok beni düşündürüyordu. Yoksa Ece haklı mı? Bu evlilik olayını bir kez daha mı düşünmeliyim?
"Ece, hatırlıyor musun... Ben hep seni korurdum serseri tipli ibnelerden. Sen istemezdin ama ben yine de elimi eteğimi üstünden çekmezdim. Sonra üniversite son sınıfta birine aşık oldun, acı çektin ama o seni hiç fark etmedi. Sen ne yaptığını hatırlıyor musun?"
"Evet... Sen bana yapma kırılırsın dediğin halde ne yaptığımı hiç unutmadım. Aşık olduğum çocuğun karşısına dikilip onu çok sevdiğimi söylemiştim ama o başkasına aşık olduğunu söyleyerek benim gururumu incitmişti."
"Sonrasında ne yaptığını ben söyliyeyim. Koşarak yanıma geldin ve omzumda ağladın. O gün bana dediğin 'keşke seni dinleseydim' lafını hiç unutmadım. İyi ki beni dinlemedin..."
"Neden Eriz? Seni dinleseydim kalbim kırılmayacaktı."
"Benim dediğimi yapsaydın hiçbir zaman emin olamayacaktın. Aklında hep sorular kalacaktı. Onunla konuşmadığın için pişman olup geçmişe takık kalabilirdin..."
"Haklısın... Yani bu durumdan ne anlamam gerekiyor."
"Eğer Mehir ile evlenmezsem Elif ile evlenmek zorunda kalabilirim. Babamı bilirsin inatçıdır, beni pek önemsemez... Ama önümde bir fırsat var ve ben bu şansı değerlendirmek istiyorum. Bir yıllık evliliğe karşılık benim özgürlüğüm söz konusu... Sen olsan neyi seçerdin? Ömür boyu sevmediğin biriyle evli kalmayı mı yoksa beğendiğin biriyle bir yıllık bir evlilik oyununu mu? Belki ben evlendikten sonra Elif de kendi yoluna bakar ve başka biriyle evlenip gider. Anla beni Ece bunu yapmazsam ilerde pişman olabilirim. Bazen yanlış yapmadan doğruyu bulamazsın..."
Ece kısa saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp ela gözlerini uzaklara dikti. "Ve o yaptığın yanlışlardan sonra yeni bir yol çıkar önüne... Ben arkandayım Eriz ne istiyorsan yap."
"Harbi kızsın, gel buraya!" diyerek Ece'yi kolumun altına çektim. Kısa saçlarını karıştırırken aynı zamanda kahkaha atıyorduk.
Ece ile birlikte çay bahçesinden çıkıp yürümeye başladık. En azından beni anlayan biri vardı. Sırrımı ifşa etmeyeceğine nerdeyse emindim.
Telefonun sesiyle durakladım. Ece sabırsızca ayağıyla tempo tutarak beklemeye başladı.
"Mehir yoksa sesimi duymadan güne başlayamıyor musun?" diye sordum alayla.
Ece, pür dikkat beni dinlemeye başladı. Hatta yanıma gelip telefona kulağını dayadı. Onu itmeye çalışsamda gitmemek için direndi. "İnatçı kestane!" diye mırıldandığımda kaşlarını çatıp kolumu çimdikledi.
"Eriz kiminle konuşuyorsun? Ben mi kestaneyim?"
"Hayır sana demedim burada ayaklı bir kestaneyle mücadele ediyorum! Sen niye aradın?"
"Sesini duymak için olamaz mı?" dedi alaycı bir sesle. Mehir'in bu tavrı sinir bozucu olsa da ona yakışıyordu.
"Sesimle idare edeceğine görüşsek belki eğlenceli bir şeyler yaparız."
Mehir kısa bir sessizlikten boğazını temizledi. "Ev bakmak gibi mi?"
"Ev mi?"
"Hı hı ev! Ben emlakçı ile görüştüm. Bizim için şirin küçük birkaç ev ayırdı. Bugün görmeye gidebiliriz."
"Birlikte mi?" diye sordum şaşkınlıkla. "Ne gerek var benim bakmama, sonuçta evi sen alıyorsun. Zevkine göre alabilirsin."
Mehir oflayarak konuşmaya başladı. "Eriz kiralık kocam olabilirsin ama sonuçta kocam olacaksın. O evde benimle birlikte bir yıl yaşamak zorunda kalacaksın. Yani ikimizin de seveceği, rahat edeceği bir ev olmalı."
Ece hayretle ağzını aralayıp kaşlarını yay gibi kaldırdı. Mehir'in bu düşüncesi beni bile ters köşe etmişti.
"Çok naziksin."
"Attığım konuma gelirsin."
Telefon yüzüme tak diye kapandığında bu defa şaşırmadım. Bu kızın telefonda vedalaşma, güle güle deme huyu yok demek ki!
Ece bana parmağını sallayarak tehdit dolu bakışlarını yüzüme dikti.
"Ne yani ev bakmaya mı gideceksin! Hem de bensiz!"
"Mehir ile tanışmak mı istiyorsun?" Ece'nin Mehir ile anlaşacağını pek sanmıyordum ama başka da çıkar yolum yoktu.
"Bir yıllığına da olsa yengem olacak, tabii ki tanışmalıyım!" dedi kararlı bir şekilde.
Ece biraz dan dan konuşan biriydi. Mehir'e tutup benim hakkımda olmadık şeyler anlatabilirdi. En iyisi baştan uyarmaktı.
"İyi gel ama benim ailem hakkında konuşmak yok. Hatta sen benim kardeşim ol. Aynen sen benim kardeşimsin!"
En azından Mehir ailemle tanışmak isterse Ece ile tanıştırıp başka kimsemin olmadığını söyleyebilirdim.
"Tamam kardeş sayılırız da niye böyle dedin?"
Ece'ye her şeyi anlatırken o küçük detayı atladığımı fark ettim. Mehir'in babası ile olan durumu anlatmaya karar verdim.
"Hani babası bizi yakaladı ya kafede. Bana kim olduğumu sordu ben de kim olduğumu söyledim. Babamın adını duyduğunda birden yüzü kızgın boğalara döndü. Babası nedense ailemden hoşlanmıyor."
Neden hoşlanmadığını bilmiyordum. Babama bunu soracak konumda değildim. Zaten arada kan davası bile olsa bu pek umurumda değildi.
Sonuçta bu evlilik bir yıl sürecekti.
"E öyleyse bu iş olmaz. Yani Mehir'in babası seni istemiyorsa Mehir ailesini yalan bir evlilik için niye ezip geçsin?"
"Mehir babasına zengin ailenin oğluyum diye yalan söylediğimi sandı. Eğer Mehir benim aslında doğruyu söylediğimi anlarsa bu işten vazgeçebilir. O yüzden Mehir beni fakir sanmaya devam edecek. Gerçi bunun için ekstra bi çabaya gerek yok. Zaten babam beni evden kovdu, varlık içinde yokluk çekiyorum."
"Üzülme ben geldim. Evlenene kadar benim fakirhanede kalırsın." diyerek boynuma sarıldı. En azından kötü gün dostum vardı.
"Eyvallah küçük kestane. Eee kardeşim olacak mısın?"
"Hayır Eriz. Ben rol yapamam." diyerek itiraz etti. Doğru diyordu. Ece'nin rol yeteneği hiç yoktu.
"Haklısın. Yeteneksiz olduğunu bir an unuttum."
Ece omzuma yumruk vurup kaşlarını çattı. "Senin gibi düzenbaz olmaktansa yeteneksiz olmayı yeğlerim!"
"Hadi ama Ece bu benim için önemli. Zaten kardeş gibiyiz. Sadece seni kardeşim olarak tanıtacağım, hepsi bu."
"Off Eriz off! Pekala öyle olsun. Ama ortalık karışırsa bana sakın kızma!"
"Yaşa be kızım! Aslansın sen aslan." deyip Ece'ye sıkıca sarıldım.
"E hadi git sen. Benimle sonra tanıştırırsın. Arkadaşlara sözüm vardı gitmem gerek."
"Görüşürüz tatlı kestane." diyerek Ece'nin yanağından makas aldım. Ece elime vurup "Yapma şunu!" diyerek isyan etti.
En azından tüm aksiliklere rağmen bir destekçim vardı. Mehir ile evlendikten sonra babama müjdeyi verirken Ece'nin bunu videoya kaydetmesini isteyeceğim. O anı ölümsüzleştirmeliydim.
Özellikle Elif'in tepkisini merak ediyorum. Kesin pılını pırtını toplar, köydeki evine geri döner.
***
Mehir'in attığı adrese geldiğimde büyük bahçeli, dubleks bir evle karşılaştım. Mehir bahçede bir adamla konuşuyordu.
"Hah geldi nişanlım." diyerek bana gülümsedi. Yanındaki adam bana ters ters bakarken emlakçı mı yoksa başka bir şeyi mi anlamadım. Sanki evi değilde Mehir'i onun elinden alacakmışım gibi hain hain bakıyordu.
"Merhaba sevgilim! Çok özledim seni!" diyerek Mehir'i tutkuyla yanağından öptüm.
"Ben de seni çok özledim hayatım."
Mehir ise bozuntuya vermeden sarılmama karşılık verdi. Emlakçı boğazını temizlediğinde geri çekildim. Onun yüz ifadesi kıskançlıktan ölüyorum diye bağırıyordu.
"Evi gezelim mi artık?" dedi telaşla. Elindeki dosyayı sıkmaktan neredeyse parmakları kırılacaktı.
"Elbette Kahraman bey! Lütfen önden buyurun!" dedi Mehir mesafeli ve sert bir şekilde.
Mehir koluma girip benimle birlikte emlakçının arkasından yürümeye başladı. Evin içine girdiğimizde oldukça büyük olduğunu gördüm. Gerçekten tam iki kişilikti!
"Burası mutfak... Gördüğünüz üzere her şeyi yeni, dolaplar tezgah daha yeni takıldı."
Mehir tezgahın üzerinde elini gezdirip musluğu açtı. Balkona çıkıp etrafa göz gezdirdi. Evi beğenmiş gibi mutlu görünüyordu.
Yanına gidip beline sarıldım arkadan. Başımı boynuna gömüp kulağına fısıldadım. "Kim o adam Mehir? Beni öldürmek istiyor gibi bir hali var. Korkmalı mıyım?"
Mehir kollarımın arasından bana yüzünü dönüp tatlılıkla gülümsedi. Beni hiç duymamış gibi ellerini göğüs kafesime koydu. Bunu yapınca onu biraz daha kendime doğru çektim.
"Mehir... Tehlikeli sularda dalgalar oluşturuyorsun, bil istedim."
Mehir yanağımı okşayıp kulağıma doğru fısıldadı. "Eriz... Bu daha başlangıç, bil istedim."
Mehir'in bu yakınlaşması üzerine gözlerim gül pembesi dudaklarına kaydı. Öpsem kızar mıydı? Onu öpmek üzereyken arkadan bir düşme sesi geldi.
Başımı çevirdiğimde emlakçının elindeki dosyayı düşürdüğünü gördüm. Romantik anım içine ettiği için bir ara şükranlarımı sunabilirdim!
"Bu arada beğendin mi yuvamızı? Eğer beğenmediysen başka evlere de bakabiliriz sevgilim!" dedi Mehir elimi tutup beni mutfağa çekerken.
"İçinde sen varken her şey çok daha güzel ve özel zümrüt gözlüm. Sen sevdiysen burası olsun."
Mehir boynuma sarılıp beni yanağımdan öptü. "Seninle evlenmeye karar vermek yaptığım en doğru şey!"
Mehir'in elini tutup dudaklarıma götürdüm. Yeşil gözleri ışıl ışıldı. Ama her zamankinden farklıydı. Tehlikeli parıltılardı bunlar.
Emlakçı adam sert bir tavırla "Hayırlı olsun!" diyerek yanımızdan seri adımlarla ayrıldı. Mehir'e ise öfkeyle bakıyordu.
Mehir adamın arkasından keyifle sırıtırken elini bırakıp "Kim o adam, hâlâ cevap bekliyorum." dedim.
"Kahraman Doğan... Bir zamanlar aşık olduğum adam."
"Yarım kalmış bir aşk hikayesi mi?"
"Hayır... Hiç başlamadan bitmiş bir aşk hikayesiydi. Kader işte intikamımı almamı istedi, aldım."
Mehir'in dolan gözlerinden bu hikayenin henüz bitmediğini anlamak imkansız değildi. Mehir'i böyle acı çekerken görmek biraz garipti. Onun bu haline üzülürken Kahraman denen adamı dayak manyağı etmek istedim.
***