Sorular

1465 Words
• Vera • Gözlerimi başımdaki ağrıyla açtığımda elimle yüzüme dağılmış olan saçlarımı itip karanlık odada gözlerimi gezdirdim. Kaç saattir uyuyordum acaba baya dinlenmiş hissediyordum kendimi. Ayaklarımı yere sarkıtıp ayağa kalktım yavaşça.  Başımın ağrısı normal miydi acaba, baya birisi davul çalıyor gibiydi de çünkü.  Perdeleri açıp dışarıya şöyle bir göz attım. Kimse gözükmüyordu ortalarda ama birkaç takım elbiseli adam uzakta durmuş sanırım sohbet ediyordu. Üstümdeki pijama altını çıkartıp uyumadan önce üstümden çıkardığım pantolonu tekrar giydim zorla. Koluma askıyı takmak zor olduğu için evde gördüğüm ilk kişiden isteyecektim bunu. Siyah kapüşonlu bir hırka alıp tek kolumdan geçirdim. Diğerini giymek için uğraşmayacaktım hiç sonuçta montu da böyle giydirmişti Aral. Oluyordu yani. Zaten evde kim görecekti ki halimi ? Odadan çıkıp elimdeki askıyı sallaya sallaya merdivenlerden indim.  Burası ne büyük yerdi böyle. Merdivenlerden inerken geldiğimiz yolu takip etmeye çalışmama rağmen doğru yerde miydim emin olamıyordum. Karşıma bir anda Ural çıkınca çığlık atıp geri kaçtım. Nereden çıkmıştı bir anda öyle ? " Aman iyi misin ? Valla fark etmedim seni Vera . " Kolumu tutup beni dengede tuttuğunda kocaman açılmış gözlerimi normal seviyeye indirdim. Elimi güm güm atan kalbime koyup ona bakarken " İyiyim yani sanırım. " Diyebilmiştim. " Damağını kaldır damağını. "  " O ne ? " kaşlarımı çatıp bakınca gülüp yapmam gerekeni gösterdi. " Korkunca böyle yapılır genelde. "  Gösterdiği şekilde yaparken " Ne işe yarıyor bu ?" diye sordum. Ellerini iki yana sallarken " İnan ki ne olduğunu ben de bilmiyorum. " dedi..  İstemsizce gülerken " Erken uyanmışsın, annem mutfakta abim de atların yanına gitmişti en son. " dedi. " Anladım, sen ne yapıyorsun peki ? "  " Valla okuldan şimdi geldim, ne istersen emrine amadeyim. Ne yapalım ? "  " Şey önce şunu takabilir misin, abin neredeydi dönmüş müdür acaba ? " o askıyı takarken "Fırtına ile çıktıysa dönmemiş bile olabilir. Gidip bakalım istersen. " dedi. Askıyı takınca " Teşekkür ederim, aslında ben abini arıyordum birkaç soracağım şey var. Ama annene bir görüneyim ayıp olur. Sonra beni abinin yanına götürür müsün ? " diye sordum. " Tabi önden buyur bakalım. " gösterdiği yolda ilerledim. Ural abisine göre daha sevimli bir çocuktu. Aral biraz daha ağır, soğuk duruyordu. Ama bana karşı iyiydi gerisi de önemli değildi pek. " Vera niye bu kadar erken uyandın ? " Nergis hanım çatık kaşlarla bana yaklaşırken çekingen bir gülümseme kondurdum dudaklarıma.  " Uykumu almış hissediyorum. Biraz evi dolaşıp Aral'a birkaç şey soracağım müsaadeniz olursa. " "O ne demek kızım müsaade falan istediğini yap. Öyle izin almana gerek yok gönlünce hareket edebilirsin burada. Yalnız Aral'ın sinirli anlarında pek gözükme tersleyip kırar seni yoktan yere üzülme. Ben annesiyim hala ben bile saklanırım ondan." Kolumu okşarken gülümseyerek kafamı salladım.  Onu sinirli hiç görmemiştim ve umuyordum ki denk gelmeyeyim. Nergis hanım yaptığı kurabiyelerden bize ikram ederken çalışanlarıyla sohbetlerine de tanık olduk. Ne iyi insanlardı. Bunlar beni niye kaçırsındı ki? Ama anlamlandıramıyordum. Kimsem yok muydu, snnem babam beni neden aramıyordu ? Ya da arıyorlardı ama burada olduğumdan haberleri yoktu. Bir süre bekleyecektim, Aral'ın bir şeyler bulabileceğine inanıyordum. Hem polis de arıyordu. Bir şeyler mutlaka çıkacaktı.  Üstümdeki hırkayı düzeltip daha sıkı sarındım. Hava baya bir serindi, üşümüştüm.  Ural'ın üstündeki monta bakınca burun kıvırdım. Ben hiçbir şey giymemiş gibi duruyordum yanında. Kapıdan çıkar çıkmaz yüzüme vuran rüzgarla sendeledim.  Üç tane atın olduğu bir yere geldiğimizde burnuma gelen kokuyla kaşlarımı çattım. Tamam her koku güzel olacak değildi sonuçta, hayvan yaşıyordu burada normaldi.  Hemen önümde duran at kafasını önüme doğru eğince gülümseyip yelesini okşadım. Çok güzellerdi hepsi birbirinden güzeldi resmen. " Havuç ? " kaşlarımı çatıp elindeki havuçlara bakarken gülümseyip konuştu.  " Severler. " Ural'ın uzattığı küçük havuçları aldım elime. Beyaz tüylerini okşayıp avucumu açtım. Elimdeki havuçlar ikişer üçer biterken duyduğum sesle kafamı o tarafa çevirdim. "Ural!" "Abi hoş geldin." Aral ve yanındaki siyah at demeye dilimin varmadığı mükemmel canlı yanımıza yaklaşırken elimdeki havuçlar bittiği için uzatılan ıslak mendile elimi sildim. Yanımızdaki adama teşekkür ederken Aral atı yerine koymuş yanımıza doğru adımlamaya başlamıştı.  " Senin uyuyor olman gerekmiyor muydu ? " Kaşları çatık yüzü de gergindi. Acaba annesinin dediği gibi kaçsa mıydım ? Ama cevaplanması gereken sorularım vardı. Hem ben uyurken bir şey mi kaçırmıştım ? Neden kaşları çatıktı bu adamın ? " Üstüne mont bile almamışsın, Ural hadi kızın aklına gelmedi sen niye demiyorsun ? " Ural şaşkınca bana dönünce " Fark etmedim ki, üşüdün mü ? " dedi. Hem onu hem kendimi kurtarmak için kafamı iki yana sallarken " Çok fazla durmayız diye düşündüğümden almadım. Üşümedim de bir şeyim yok. " dedim. Onun üstündeki kıyafetlere baktım, siyah bir pantolon ve kazak vardı montundan gördüğüm kadarıyla. Montu ince duruyordu ama kazak sayesinde üşümemiş olsa gerekti.  " Biraz konuşabilir miyiz müsaitsen ? " diye sordum.  " Şükrü ! " Bir anda bağırınca geriye bir adım attım. " Buyur beyim . " Aral'ın yüzüne bakışlarımı diktiğim için gözlerini devirdiğini fark etmiştim. "Vera'nın montunu, bir de arabadan çıkan eşyalarını evden alıp getirin. Bir de kızlara söyle de yemek hazırsa sofrayı kursunlar." Adam kafasını sallayıp yanımızdan uzaklaşırken "Ural işin yoksa Fırtınayla ilgilen biraz." Dedi ve atını yanımdaki kardeşine teslim etti.     " Konuşalım bakalım. " bana dönünce gülümsedim. " Burada mı ? "  Eliyle kapıyı gösterince dışarı çıktık. İlerdeki çardağa ilerlerken çimenlerin arasında bana yolu gösteriyordu.  " Cidden bu soğukta hırkayla çıkacak kadar aklını kaybetmiş olabilir misin ? " homurdandığını duyunca gözlerimi kısıp ona baktım. " Evden çıkarken bu kadar soğuk olduğunun farkında değildim. " " Tamam işte çıkınca fark etmiş olman gerekiyor, geri dönüp mont giyemedin mi ? " nefesimi üfleyip mırıldandım. " Seninle tartışmak isterdim ama halim yok cidden. "  Çardakta gözlerimi gezdirirken " Ne oldu, ilaçlar mı ağır geliyor başka bir şey mi ? " diye sordu. Beyaz bir koltuk takımı ve yemek masası vardı. Yazın burada ne güzel yemek yenir, çay içilirdi. Sevmiştim. " İlaçlardan sanırım, sürekli uyku halindeyim. " " İyi gelsin de sürekli uyuman da sorun yok. " onu onaylarken Şükrü elinde bir torba ve montumla geldi. Montu direkt omuzlarıma alırken torbayı da önüme bırakmışlardı. " Teşekkürler. " diyerek adama gülümseyince aynı şekilde karşılık verip yanımızdan uzaklaştı. "Bunlar yanmış." Elimdeki tişörtü havaya kaldırıp deliklerden onun yüzünü görecek konuma getirdiğimde güldü. Vay ! Demek gülebiliyorsun eh hiç değilse daha samimiydi. " Ne öğrenmek istiyorsun bilmiyorum ama otur zaten hastasın ayakta dolanıp durma. " " Kaza geçirdim hasta değilim. " Gözlerimi devirip karşısına oturduğumda az önce gülen kendisi değilmiş gibi çattı kaşlarını. Elime aldığım cüzdana şaşkınca baktım, yarısı yoktu resmen. " Kimliğin burada, Şükrü karakoldan almış bugün. "  Önüme koyduğu kimliğe bakarken " Soyadım gözükmüyor, nasıl böyle yanabilmiş bu ?" diye şaşkınlıkla sordum. Bu nasıl bu hale gelmişti cidden ? Detaylıca baktım ama kimliğin bir tek ismimin yazılı olduğu kısmı duruyordu. Geriye kalan kısım lazımdı bana. " Valla bilmiyorum. Dediğim gibi kazayı evin üst yolunda yapmışsın istersen müsait olduğum bir gün seni oraya götürürüm. Kendi başına bir şeyler yapmaya kalkma, daha henüz tam olarak iyi değilsin hafızan açısından da zorlayıcı olabilir. Arabanı da çektirdik, garajda duruyor ama patlama yüzünden tanınmayacak halde. Bunlar  da etrafa saçılan eşyalardan çocukların toplayabildiği bazı sağlam şeyler. Valiz varmış sanırım arabada o etrafa saçılmış. " Şaşkınlığım geçmezken onu sadece dinlemekle yetindim.  "Ama o zaman ben kimim ki?" "Bilmiyoruz ismini biliyoruz işte yetmiyor mu?" Ciddi miydi bu? "Nasıl yetsin kim olduğumu bilmiyorum ailem nerede beni arıyorlar mı bilmiyorum ve en kötüsü de gidecek bir yerim bile yok. Varsa da ben bilmiyorum." Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken ucu yanmış kırmızı fuları aldım. "Elimde şu kolyeden, bu yanmış fulardan yarım kimliğimden başka bir şey kalmadı. " başıma giren ağrıyla duraksarken gözlerimi yumdum.  " AH ! "  Canım çok yanıyordu, başıma biri çekiçle vuruyordu sanki. " Ah, çok kötü. " " Vera, bana bak iyi misin ? " uzanıp kolumu tuttuğunu hissettim. İyi miydim, bilmiyordum ki. Nasıl iyi olabilirdim ki ? Kimdim, ailem, arkadaşlarım varsa sevgilim ya da eşim kimse hakkında bir bilgim yoktu. Bomboş bir hafızanın içinde sürükleniyordum. Ben nasıl iyi olacaktım ? Kimliğim bile yoktu kendimi tanıtacak, bir soyadım bile yoktu.  Kafayı yiyecektim. Cidden her şey bu kadar içinden çıkılmaz olmak zorunda mıydı ? " Aral beyim. " Şükrü denen adam koştur koştur yanımıza geldiğinde Aral kolumu bırakıp ayağa kalktı. " Ne oldu ? " " Kapıda silahlı birkaç adam var, sizinle görüşmek istiyorlarmış. Bekletiyoruz ama ne yapalım bilemedik. "  " Salih nerede ? "  " Kapıda, size haber vermemi istedi. " onlar kendi arasında konuşurken ayağa kalktım ben de. Büyük bir sorun mu vardı şu an yanlış anlamıyorsam ? " Vera içeri geç, Şükrü herkesi aşağıdaki odaya götür. Ben gelene kadar da kimse çıkmasın. " endişeyle ona dönünce yüzüme doğru eğilip konuştu. " İyisin değil mi, eve kadar yürüyebilecek misin ?"  " Evet yürürüm de ne oluyor ? "  " Bilmiyorum bakacağım, hadi içeri geç. " onun yanından geçip eve doğru ilerlerken arkamı dönüp kapıya doğru yürüyen Aral'a baktım son kez. Dimdik yürüyordu ama silahlı demişlerdi adamlar için, ya bir şey olursa ?  Kimdi ki gelenler, ne istiyorlardı ?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD