-2-

2063 Words
Dersler bittiğinde dahi Doğa kendini tam anlamıyla toparlayamamış, korkusunu bir türlü yenememişti. Düşündükçe daha çok korkuyor, kendini daha aptal hissediyordu. Bir de sağda solda Umut’un okulun en belalı öğrencilerinden biri olduğunu duymak, hiç yardımcı olmamıştı. Neden vurmuştu ki çocuğa? O böyle şeyler yapmaz, şiddetten hiç hoşlanmazdı. Sınıf boşalırken bugün belki bininci kez, gözleri etrafını taradı. Her an Umut bir yerden çıkacak ve yakasına yapışacak diye ödü patlıyordu. Eşyalarını titreyen elleriyle hızlı hızlı çantasına tıkıştırırken ürperdi. Abartıyordu. Belki de çocuk olanları unutmuş ve evine gitmişti. Belki de düşününce ondan küçük biriyle kavga etmek saçma gelmiş ve onu güldürmüştü. Yine de tedbirli olmakta fayda vardı. Bu yüzden sınıf ve okul gittikçe sessizliğe gömülürken çantasını omzuna attı ve dudaklarını ısırarak sınıftan çıktı. Bir süre etrafına bakındıktan sonra merdivenleri hızlıca inmeye başladı. Etrafta birkaç temizlik görevlisi dışında kimseyi görmemişti. Bir an önce eve gitmek ve bu korkudan kurtulmak istiyordu. Korkusunu bastırabilmek adına sürekli kendine bu olayın unutulacağını ve Umut denen yaratığın onunla uğraşmayacağını söylüyordu. Öyle olmazsa ne yapardı, hiçbir fikri yoktu. Bir daha ona vurmak bir yana görmeye dahi cesareti yoktu. *** Umut yaslandığı duvarda dakikalardır o aptal kızı bekliyordu. Birisi sabah ona bunu yapacağını söyleseydi büyük bir ihtimalle onu da kızla beraber döverdi ancak şimdi buradaydı. Üstelik kıza, ona el kaldırmanın ne demek olduğunu öğretmek için değil rol yapmak için! “Hep Berk yüzünden!” diye homurdandı. Sınıfın ortasında o lafları söylemeseydi, damarına böylesine basmasaydı şimdi evinde olabilirdi. Yatağına uzanıp tembellik eder veya abisini çıldırtırdı. Şüphesiz bu, o kızı beklemekten daha eğlenceli olurdu. Derin bir nefes alıp öfkesini dizginlemeye çalıştı. Olan olmuştu ve şimdi o kızı da kendine âşık edip insanlara kim olduğunu bir kez daha göstermeliydi. Bu okulda kurallaşmış bir şey varsa o da kızların Umut’a karşı koyamamasıydı. En inek öğrencisinden, en havalı kızına kadar herkes Umut’u beğenirdi, o velet de kim oluyordu böyle? Sinirle bakışlarını arkasına çevirdi. Berk gittikçe genişleyen sırıtmasıyla yemeğini yiyor, Ali umursamazca sigarasını içiyordu. Onların eline böyle bir koz verdiğine de inanamıyordu. İnsanın onu çok iyi tanıyan ve bu bilgiyi yalnızca canını sıkmak için kullanan arkadaşları olması berbattı. Ama yakın zamanda intikamını almanın bir yolunu bulacaktı. Son gülen kim olacak, Berk zibidisine gösterecekti. Sonunda sıkıldığını hissetti, elleri bir sigara yakma ihtiyacıyla titriyordu. Belli ki kızı kaçırmıştı. Bu da meselenin uzayacağı anlamına geliyordu ve bu kimin suçuydu acaba? Öfkeyle Berk’e söverken son bir kez daha okulun kapısına bakmaya ve kızı göremezse çekip gitmeye karar verdi. Arkasını döndüğü sırada çöm okulun kapısında belirmişti. Önüne bakmıyor, endişeli gözlerle etrafını gözetliyordu. Kimden kaçıyordu bu kız? Bilmese saçma sapan bir gerilim filminin eğitimsiz figüranı olduğunu düşünebilirdi. Öyle beceriksiz bir oyuncuydu ki etrafını dahi fark etmemişti ve dakikalardır onu sabırla bekleyen Umut’tan bihaberdi. Yüzüne alaylı bir sırıtma yerleşirken kızın adımlarını takip etti. Okuldan yeterince uzaklaştıklarına karar verdiği anda kıza seslenmeyi düşündüyse de adını bilmediğini fark ederek kolundan tutmayı tercih etti. Yolun kenarına, rahatça konuşabilecekleri bir boşluğa doğru kızı sürüklerken tepkilerini gözlemlemeyi ve ona göre davranmayı düşünüyordu. Belki de herhangi bir şey yapmasına dahi gerek kalmaz ve aptal çöm sırf koluna dokundu diye boynuna atlardı? Zaten korkuyla yürümekte olan Doğa ise bir anda kolundan çekiştirilmesiyle ne yapacağını şaşırmıştı. İlk şoku atlattıktan sonra tüm gücüyle bağırmaya başladı. “Hey, hey, dur! İmdat!” İç sesi haklı çıkmıştı, çocuk peşine düşmüştü. Dehşetle kendini çocuğun elinden kurtarmaya çalışıyordu ancak ne çırpınmaları onu Umut’tan kurtarıyor ne de sesi durmasına sebep oluyordu. Şimdi bitmişti işte! Ne yapacaktı? Umut onu dövecek miydi? İnsanlar nereye kaybolmuştu Allah aşkına, birisi onu kurtarmayacak mıydı? Kızın aptal hâlleri ve cırtlak sesi üzerine yüzünü buruşturdu. Ne yaptığını sanıyordu acaba bu aptal kız? “Sessiz ol,” diye uyardı onu. Uyarısını desteklemek için de kolunu sıktı. “İmdat!” diye bir kez daha, var gücüyle bağırdı Doğa. Korkudan elleri titremeye başlamıştı, kalbi göğsünü zorluyordu. Umut gözlerini devirerek elini kızın ağzına bastırdı. Bir şeyler zırvalıyor ve korkuyla Umut’a vurmaya çalışıyordu. “Bela mısın sen? Bir şey yapmayacağım, rahat dur!” diye bağırdı otoriter bir sesle. Kız hâlâ elinin altından konuşmaya çalışıyordu. “Şeytan diyor,” diyerek kafasını iki yana salladı. Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Amacı canını yakmak değil, Berk’e haddini bildirmekti. Kızı pataklamayı, ilgisine yeğleyecek olması durumu değiştirmiyordu zira Berk’in çirkin suratını kaplayacak sırıtma, uzun bir süre sinirli olmasına sebep olabilirdi. Apartmanlardan birinin boşluğuna kızı itekleyip önünde durdu. “Bugünü unut!” dedi sert bir sesle. Doğa gözlerini kırpıştırdı, kaşlarını çattı. Ağzını açmıştı ama konuşamıyordu. “Ha?” dedi moronları andıran bir tavırla. Umut içinden böyle biriyle uğraştığı için şansına lanet etti. Bu kız kesinlikle salak bir ergendi. Hoş, başka ne bekliyordu ki? “Dedim ki…” diyerek sabırsızca kıza yaklaştı. “Bugün olanları unut, tartışmamızı.” “Neden?” diyerek onu itekledi Doğa. Üstüne çıkmaya mı çalışıyordu şimdi de? “Çünkü bir kazaydı ve ben pişman oldum.” Son iki kelimeyi söylerken yüzünü ekşitmişti. Birazdan kesinlikle kusacaktı. Bu lafları ettiğine bile inanamıyordu ki kızın da pek inanır gibi bir hâli yoktu. Neden Berk gibi bir pislikle arkadaş olmuştu ki sanki? Şu an kıza karşı rol yapmak yerine sabah attığı tokadın hesabını soruyor olabilirdi. Ya da daha zeki ve güzel bir kızla uğraşabilirdi. Belki söylediklerini tek seferde anlayan bir sarışınla? “Pişman mı oldun?” Başını iki yana sallayarak gözlerini kızın gözlerine dikti. “Her cümlemi açıklamamı mı isteyeceksin benden?” “Şa-şaşırdım…” diye kekeledi Doğa. Bu işte bir terslik vardı. “Beni niye buraya sürükledin o zaman?” “Çünkü bir tavuk gibi korkuyordun, sana laf anlatmaya kalksaydım akşam olurdu!” Doğa sakinleşerek başını salladı. Düşününce sakinleşmemesi gerekirdi ama çocuk henüz ona saldırmamış, vurmaya falan kalkışmamıştı. Hâlâ ondan korkuyordu, nasıl korkmayacaktı? Çatılı kaşları ve ondan bir hayli büyük cüssesiyle, hakkında duydukları birleşince Umut’un bir serseri olduğunu o bile görebiliyordu. Yine de bu olayın unutulmasını onun kadar kim isteyebilirdi ki? “Tamam, unuttum. Şimdi eve gidebilir miyim?” Umut bıkkınlıkla sağ elini alnına bastırdı. Ardından kızı daha fazla korkutmamak için geri çekildi. Onun rahatlayarak nefes almasıyla alnı kırıştı. Bu kız onun bedenine tepki vermemişti resmen! Kızarmamış, nefes nefese kalmamış ve Umut’a dokunmaya kalkışmamıştı. Gerçekten de bu velet ona aldırmıyor olabilir miydi? Bu kızdan nefret ediyordu! Doğa onun önünden çekilmesiyle derin bir nefes alıp uzaklaşmaya başladı. Bir an Umut’u karşısında görünce ne kadar da korkmuştu. “Bu arada…” diye seslendi Umut. “Adın ne?” Arkasını dönüp Umut’un yüzüne baktı. İsmini bilmesinden bir zarar gelir miydi? Yine de onu tekrar kızdırmayı göze alamazdı. “Doğa,” diye mırıldandı belli belirsiz bir sesle ve adımlarını hızlandırdı. Sonuçta çocuk her an fikrini değiştirip ona saldırmaya çalışabilirdi. Sabahki tavrı ve pişman olduğunu söylerken takındığı ifadeye bakacak olursa dengesizin tekiydi bu Umut denen bela. Umut bir süre ondan âdeta kaçan kızın arkasından bakındı. Başına gerçekten bir bela almıştı. Bu saf şeyi kendine âşık etmek uzun sürecek gibiydi. Rol yapmaktan ve insanlara karşı tavırlarını değiştirmekten nefret ediyordu ama Berk’in alaycı sırıtmasından nefret ettiği kadar değil. Kafasını iki yana sallayıp cebindeki paketten bir dal sigara aldı. Sigarasını yaktıktan sonra adımlarını arkadaşlarının yanına doğru yöneltti. Bıraktığı yerde durmuş, laklak ediyorlardı. Yanlarına ulaştığında Berk ayaklanarak ona döndü. “Eee?” dedi imalı, alaycı bir sesle. “Daha dur oğlum,” diyerek güldü umursamazca. “O da yakında peşime düşecek.” “Demek ki kızı etkileyemedin?” Umut, Berk’in keyifli yüzünü dağıtmak için büyük bir istek duysa da sakin görünmekte kararlıydı. Biliyordu ki öfkesini belli ederse dalga geçmeye başlar, iş sokak ortasında güreşe döner ve Ali de onları buna pişman etmek adına sonsuza kadar bu konu hakkında dırdır yapardı. “Sen öyle san…” *** Doğa apartmana girip hızla merdivenleri çıkmaya başladı. Bir an önce en yakın arkadaşı Çağla’yla konuşmak ve ona olanları anlatmak istiyordu. Bu konuyu konuşabileceği tek kişi oydu ne de olsa. Ailesine söylese okula gelip müdürle görüşmek isterler, herhangi bir öğretmenine anlatsa durum yine müdürün odasında biterdi. Oysa o meselenin uzamasını ve Umut’un onu düşman bellemesini istemiyordu. Tabii ilk yıldan tüm okulun diline düşmeyi de… Bu yüzden madem çocuk olanları unutmaya karar vermişti, Doğa da unutacaktı ama önce her şeyi Çağla’ya anlatmalıydı. Kendi kapılarının önünde duraklayıp çantasını kapı koluna astı, ardından bir kat daha çıkıp Çağlaların ziline bastı. Kapı açıldığında telaşla içeri girdi. Annesi çağırmadan önce her şeyi arkadaşına anlatmak istiyordu. Doğa ve Çağla, çocukluktan beri arkadaşlardı ve Doğa’ya göre arkadaşıyla komşu olmak başına gelen en güzel şeylerden biriydi. Böyle acil durumlarda ya da birine sarılmak istediğinde tek yapması gereken yukarı koşmak ya da Çağla’yı aşağı çağırmaktı. Onun telaşını fark eden Çağla şaşırsa da hâline gülmeden edememişti. “Doğa, bir dur, sakin ol. Ne oluyor?” “Gel, acilen konuşmamız lazım. Eve bile uğramadan geldim,” diyerek onu kolundan çekiştirdi ve sürüklercesine odasına götürdü. Belli ki gerçekten bir şey olmuştu. Odasına girdiklerinde yatağının üstüne oturup Doğa’yı da yanına çağırdı. Arkadaşı başına gelenleri anlatırken gerçekten ne tepki vereceğini şaşırmıştı. Doğa’nın kıyafetlerinin mahvolmasına üzülmüş, ondan iri bir çocuğa tokat atma cesaretine karşı kahkahalara boğulmuş ancak sonrasında olanlara karşı içini büyük bir endişe kaplamıştı. En tuhafı da tüm bunları yapan kişinin çıkışta olanları unutmasını istemesiydi. “Bu işte bir şey var,” diyerek çenesini kaşıdı. “Seni boğazlayacak gibi baktığından emin misin?” “Zaten hoca gelmese boğazlamıştı,” diye homurdandı. “Çenem hâlâ acıyor.” “Pislik herif!” diyerek Doğa’nın çenesini okşadı Çağla. “Kıyamam meleğim sana… Ama bu durumda garip bir şey var. Niye birden dönüş yapsın ki?” “Bilmiyorum. Bana kalsa olay unutulsun ve bir daha Umut’u görmeyeyim isterdim ama içimde bu konunun kapanmadığını söyleyen bir his var.” “Her şey yarın belli olur. Seninle okula gelmemi ister misin?” Çağla endişeyle arkadaşının çenesine bakıyordu. Belli ki gerçekten canı acımıştı. “Saçmalama! Senin okulun ne olacak? Son senen, farkında mısın?” “Biliyorum canım, sakin ol.” “Olamam. Sınavı kazanmanı senden daha çok istediğimi biliyorsun. Ben başımın çaresine bakarım!” Çağla kıkırdayarak başını salladı. “Tamam ya kızma… Hadi aşağı in de annene görün, kadın merak etmesin.” “Tamam, uğrarım yine, görüşürüz.” Geldiği gibi hızlı bir şekilde evden çıkıp aşağı indi. Ne olursa olsun Çağla’yla konuşmak ona iyi gelmiş, içini rahatlatmıştı. Çağla ondan üç yaş büyüktü ama bu arkadaşlıklarını pek de etkilemiyor hatta böyle kafasını karıştıran şeyler hakkında ona danışmak Doğa’yı gerçekten rahatlatıyordu. Kızın fikirlerine ve samimiyetine gerçekten güveniyordu. Bu yüzden arkadaşı da onun gibi yarın her şeyin belli olacağını düşündüğü için bir parça sakinleşmişti. Eğer Umut yarın ani bir dönüş daha yapıp ona saldırmazsa bu meseleyi yaşanmamış kabul edip eski hâline dönebilirdi. *** Eve ulaştığında kendini daha sakin hissetmeye başlamıştı. Şükürler olsun ki babası olacak pislik evde yoktu, acaba anaç tavuk Berat neredeydi? Mutfağa geçip kendine bir bardak su doldurdu. Ev bir hayli sessizdi. Suyunu bitirdiğinde bardağı tezgâha bırakıp “Berat!” diye bağırdı. Abisinin odasına doğru yürürken kaşlarını çattı. Niye eve giriş çıkışlarını ona haber vermek zorunda olduğunu bilmiyordu. Çoğu zaman eve bile uğramıyor, babasının yolundan gidiyordu ama ilgili abi ayaklarına yatmaya da bayılıyordu. Pislik herif! Odanın kapısını gürültüyle çaldı. “Eve geldim!” diye bağırıp elini kapı koluna uzattığında içeriden gelen gülüşme seslerini duyarak tiksintiyle kapıdan uzaklaştı. Berat ve bitmek bilmeyen kız arkadaşları! Ne meraklılardı şu adi herifin evine gelmeye! Önüne gelen her kızla çıkıyor, adlarını bile aklında tutamıyordu ama para ve dış görünüşün önüne ne geçebilirdi, değil mi? Anas ailesinin erkekleri, tümüyle iğrençti. Buna kendisi de dâhildi, inkâr edecek değildi. Odasına geçip televizyonu açtı ve yerde duran basket topunu eline alıp döndürmeye başladı. Yarım saat geçmemişti ki anaç tavuk kapısını izinsizce açmış, yüzünde şapşal bir gülüşle “Hoş geldin!” diye bağırmıştı. Bu adamın ondan büyük olduğuna inanmak her geçen gün zorlaşıyordu. “Kes, Berat.” “Bakıyorum da yine çok neşelisin.” Adam gözlerini kısarak koca bir tebessümle odaya girdi. Ondan nefret ettiğini söylemesine rağmen aslında öyle olmadığını biliyordu Umut. Gerçekten nefret edebilseydi, şu hâllerine katlanmaya yeltenmezdi. Sonuçta Umut’a karşı aile gibi davranan tek kişi oydu. Aile namına bildiği tek şey abisiydi. Her zaman onu korumuş, yanında olmuş ve ne yaparsa yapsın ona kızmamıştı. Tek istediği Umut’un ihtiyacı olan ilgiyi tek başına verebilmekti. Bu yüzden anaç bir tavuk gibi etrafında dolaşıp duruyor, Umut kovsa da asla yanından ayrılmıyordu. Böyleyken ondan gerçekten nefret etmek zordu. Ama bunu bilmesini de istemiyordu. “Okul nasıldı bugün?” “Maç yapalım mı?” dedi adamın konuşma çabasından kurtulabilmek adına. Elindeki topu Berat’a fırlattı ama ondan daha uzun süredir basketbol oynayan ve ciğerini bilen abisinin topu kaçırmasına imkân yoktu. Bir an tekrar konuşacakmış gibi kaşlarını hafifçe çattıysa da ifadesi anında neşeli bir tebessümle değişmişti. Adamın, “Fırla bakalım!” diye bağırması üzerine o da ayaklandı. Öfkesini dışa vurabileceği ve bir süre rol yapmak zorunda kalmayacağı için gerçekten rahatlamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD