-3-

2026 Words
Yine erkenden kalkmış ve yıllardır olduğu gibi kendini okul yolunda bulmuştu. Ne zaman aylar geçecek ve okul laneti sona erecekti? Artık bu gereksiz yere gidip gelmekten çok sıkılmıştı. Keşke sınırsız devamsızlık hakkı olsaydı, keşke mezuniyet derdi olmasaydı. Ama vardı ve Umut sınıfta kalmak istemiyordu. Devamsızlık hakkını sene başında bir hayli kullandığından şartları zorlarsa babasıyla muhatap olmak zorunda kalabilirdi. Tabii mezun olamazsa da bu olurdu ve okula gitmekten daha çok nefret ettiği bir şey varsa o da babasını görmek, onun iğrenç sesini duymak ve sanki onu umursuyormuş gibi konuştuğu saçma sapan cümlelerini dinlemekti. Bu yüzden ne kadar sövse de iğrense de erkenden kalkıyor ve okula gidiyordu. Bir yandan homurdanırken bir yandan da sigarasını içmeye devam etti. Sigara içerek yürümek bile onu sakinleştirmiyorsa bugün berbat geçecek demekti. Okulun sokağına yaklaşırken etrafına bakındı. Arkadaşlarını görmeyi umarken varlığını dahi unuttuğu kızı görmek yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu. Bu ruh hâliyle normalde yapacağı tek şey kıza omuz atıp okula girmek olurdu ama itibarını kurtarması için yüzüne bir tebessüm kondurmalı ve kızla ilgilenmeliydi. Yavaş yavaş aklına girmesinin yeterli olacağını düşünüyordu. Sonuçta sadece aptal bir ergendi. Bir kez Umut’u fark ettiğinde cazibesine karşı koyması imkânsız olacaktı. Aralarındaki mesafeyi azaltıp kıza sesini duyurabileceği kadar yaklaştı. “Günaydın Doğa,” dedi etkileyici sesini ve gülümsemesini ona sunarak. Genelde kızlar bu hâline karşı koyamazdı. Doğa duyduğu sesle irkilmiş ve bir hayli şaşırmıştı ancak çocuğun ona doğru savurduğu sigara dumanı dikkatini bambaşka bir korkuya yöneltmişti. “Okulda sigara içilmez!” dedi neredeyse haykırarak. Ya bir öğretmen onları görürse? Ya Doğa’yı da bu sağlıksız topluluğun bir üyesi sanırlarsa? Aniden Umut’un çenesi kasılıp gözlerinde o tehlikeli ifade oluştuğunda kalp atışları hızlanmaya başladı. Ne olursa olsun Doğa hiç akıllanmıyordu. Hani öfkesini kontrol edecekti? Hani dikkatli olacaktı? Tam bir aptaldı! Çocuğun değişen ifadesini görünce söylediklerine anında pişman olmuştu. Bir adım geri çekilmeyi düşünerek yutkundu. Derken dengesiz çocuk gülümseyerek elindeki izmariti yere attı ve ayağıyla ezdi. Belli ki çöpünü yerden almayacaktı ama bu kez fikrini belirtmeye cesaret edemedi. “Haklısın, benim hatam.” Sakin bir sesle, gülümseyerek konuşmuştu. Yüzündeki ifade öyle doğaldı ki Doğa’nın şaşkınlıktan gözleri irileşip kaşları kalkmıştı ama kız bunun farkında bile değildi. Acaba demin sinirlenmemiş miydi? Doğa yanlış mı görmüştü? Hoş, bunun ne önemi vardı ki? Ona saldırmayacak gibiydi, kaçmasına gerek yoktu. Derin bir nefes alıp çocuğa başıyla selam verdi. “Sana da günaydın.” Ardından hızlı adımlarla okulun kapısından geçip kalabalığın arasına karıştı. Dengesiz insanlardan uzak durması gerektiğini artık çok iyi öğrenmişti. Gerçekten! Kız aniden ondan uzaklaşıp koşar adımlarla okula girdiğinde Umut farkında olmadan yürümeyi kesmiş, dehşetle kızın arkasından bakmaya başlamıştı. Resmen kaçıyordu bu kız Umut’tan! Lanet olası Doğa! Derin birkaç nefes alıp bunun daha başlangıç olduğunu kendine hatırlattı. O, Umut Anas’tı. Ortaokuldan beri elde etmeyi isteyip de başaramadığı birisi olmuş muydu? Asla. Berbat bir insan olabilirdi ama Anas erkeklerinin çekiciliği ve şeytan tüyü, karakterini kızlar için önemsiz hâle getirmeye yeterdi. Ayrıca rol yapmakta gerçekten iyiydi. İsterse onun hayallerindeki prens de olabilirdi. Tek yapması gereken neyden etkilendiğini bulmaktı. Doğa da yakında bunu görecekti. Tekrar yürümeye başlayıp hızla sınıfına ulaştı. Kendini tam sırasına atmıştı ki Berk’in sesini duyup az evvel kazandığı sakinliğini bir kez daha yitirdi. “Ne oldu lan?” diyerek sırıttı Berk. “Sert kaya, değil mi?” “O kayayı kafana çarparım Berk, kes sesini!” “Ya, ya sorma…” diyerek keyifle arkasına yaslandı arkadaşı. Ali de kaşlarını kaldırmış ona bakıyordu. Belli ki işsiz arkadaşları az evvel yaşadığı dehşete şahit olmuşlardı. Lanet! “Şimdi ciddi ciddi dört senedir sana aldırmayan ilk kızı bulduk mu?” Amaçlarının onu kızdırmak olduğunu biliyordu ama bu bilinç sinirlenmesine engel olmuyordu. “İkinizi de öldürürüm, susun lan!” diye gürledi. Böyle söyleyince kulağa daha iğrenç geliyordu. Dört senedir herkes içine düşerken safın teki nasıl iki gündür ona aldırmazdı? *** Doğa, Bilge’nin ısrarıyla kantine inmişti. Dün burada yaşadıklarını hatırlamak terlemesine sebep olsa da korkmaktan sıkılmıştı. Hem Umut olanları unutmayı istememiş miydi? O zaman ondan korkmasına gerek yoktu. Zaten çocuk o havayla ona aldırmazdı. Daha önce onları nasıl fark etmemişti; bilmiyordu ama sınıfın en konuşkan kızlarına ismini söylediğinde okullarında Umut Anas, Berk Atay ve Ali Çetin’i bilmeyen çok az kişi olduğunu öğrenmişti. Aslında Doğa hâlâ Berk ve Ali’nin kim olduğunu bilmiyordu ama kız şevkle konuşurken bu bilgiyi kendine saklama ihtiyacı hissetmişti. Genelde de onun gibi liseye yeni başlayanlar bu üçlüden bihaberdi. Yıllardır çok yakın arkadaşlardı, okulun en popüler üçlüsüydü ve neredeyse her sorunun altından onlar çıkıyordu. Umut’un zengin olduğunu, çıkardığı tüm sorunları babasının okula yaptığı yardımlarla çözdüğünü söylüyorlardı. İçlerinde en sakin olan Ali’ydi ve Dilek diye bir kızla sevgiliydi. Bu yüzden ne kadar harika olsa da kimse onun peşinden koşmuyordu çünkü Ali’yi, Dilek’e bakarken gören herkes onların okulun en harika çifti olduğunu kabul ederdi. Ona göre bu da tartışmaya açık bir konuydu ama Doğa elbette fikrini söylememişti. Berk, görüp görebileceğin en yakışıklı ve sempatik erkeklerden biriydi. Temizlik konusunda takıntılıydı ve bu yüzden kolay kolay kimseye dokunmazdı. O, Umut gibi kavgacı ve agresif de sayılmazdı. İnsanlarla uğraşmayı, eğlenmeyi severdi ve her önüne gelenle -beğendiği tüm kızlarla yani- konuştuğu söyleniyordu. Umut ise ne kadar sinirli, huysuz görünse de aslında çok romantikti. İstediğinde öyle güzel konuşuyordu ki okulda onu sevmeyen çok az kişi olduğundan eminlerdi. Zaten üçü de kavgacı tipler olsa da kızlarla pek uğraşmazlardı. Elbette bu da Doğa için şüpheli bulduğu bir duyum olmuştu. Sonuçta hâlâ Umut’un çenesinde bıraktığı hasarı hissedebiliyordu. Daha bir sürü, saçma sapan bilgiyle kulağına işkence etmişlerdi ama bir yerden sonra çalan ders zili onu kurtarmıştı. Doğa duyduğu tüm dedikodulara inanmıyordu çünkü baba parasının bile sizi kurtaramayacağı kurallar olduğunu düşünüyordu. Ayrıca tüm okulun üçüne âşık olduğu da belli ki palavraydı. Herkes aklını kaçırmış olamazdı. Ders boyu tüm duyduklarını düşünmüştü. Onun anladığı kadarıyla Umut, Berk ve Ali belanın ta kendisiydi. Dersler, üniversiteyi kazanmak falan umurlarında bile değildi. Okul onları öyle veya böyle benimsemiş ve kabullenmişti. Kimse onlara bulaşmaya cesaret edemiyordu. Hatta belli ki çoğunluk onları seviyordu. Sevmeyenler de sesini çıkarmıyordu. Buna öğretmenler de dâhildi ki bunu fark etmesi, sınavı kazanamadığı için kendini daha kötü hissetmesine sebep olmuştu. Bir fen lisesinde ya da iyi bir Anadolu lisesinde olsaydı, Umut gibi insanlarla karşılaşma ihtimali bile olmazdı. Ama en azından hatalarından ders çıkarmıştı. Üniversiteyi asla riske atmayacak ve lise boyunca gerçekten çok çalışacaktı. Umut ve arkadaşlarından uzak duracak, bir daha çocuğu kızdıracak hiçbir şey yapmayacak ve o mezun olana kadar sessizce hayatına devam edecekti. Aklında bu düşüncelerle okulun arka tarafında kalan kantine girdiklerinde masalara yönelmiş, Bilge de şaşkın bir hâlde kolunu tutmuştu. “Sen bir şey almayacak mısın?” Gözlerini kantinin içinde gezdirirken yutkundu. Daha anıları çok tazeydi, Umut’la karşılaşma riskini göze alamıyordu. Bu yüzden arkadaşına en tatlı hâliyle gülümseyerek şansını denemeye karar verdi. “Bana sıcak çikolata alır mısın?” Bilge bir an gözlerini kıssa da “Üşengeç!” diyerek arkadaşına güldü. Sonra kafasını sallayarak sıraya doğru ilerledi. Bilge ve Doğa -daha yeni arkadaş oldukları düşünülürse bu gayet normaldi- çok yakın değillerdi ama okul içinde birbirlerine gerçekten iyi davranıyorlardı. Doğa, korkusu yatıştığında ona bir şeyler ısmarlamayı kafasına koyarken boş bir masayı gözüne kestirdi. Bir sandalyeye yerleşirken diğerini de yanına çekip Bilge için ayırdı ve etrafına göz attı. Fark edilmediği sürece insanları izlemeyi severdi. Hele de okuldayken… Genelde herkes bir şeylerle meşgul olurdu, bunların çoğu boş şeylerdi elbette, ama yine de onları gözlemlerken değişik yüz ifadeleri ve konuşmalarla karşılaşırdı. Bazen onu hayallere daldıran romantik bir çift görür, bazen canını sıkan bir tavra şahit olur ama ne olursa olsun insanları uzaktan izlemeyi severdi. Tam karşısındaki uzun boylu, kıvırcık saçlı bir çocukla konuşmakta olan beyaz tenli, kısa saçlı, gamzeli kızı fark ettiğinde de bunları düşünüyordu. Kız o kadar çocuksu bir güzelliğe sahipti ki porselen bebekleri andırıyordu. Çocuğunsa tek dikkat çeken yanı bonus saçlarıydı. Derken görüş alanına giren Umut başını eğip yerine sinmesine sebep oldu. O da Doğa’yı görmüş müydü? Ellerini masanın üzerine yerleştirip başını kaldırmadan bunu kontrol etmeye çalıştı ancak belli ki görünmez olmayı başaramamıştı. Hatta Umut sanki aradığını bulmuş gibi gülümsüyor ve kararlı adımlarla aralarındaki mesafeyi kapatıyordu. Kahretsin! Şimdi ne yapacaktı? *** Berbat günü, Ahmet Hoca’nın dersinden sonra daha da kötüleşmişti. Adamdan tüm varlığıyla nefret ediyordu. Aslında öğretmenlerin çoğundan nefret ediyordu. Tek tahammül edebildikleri, yılların alışkanlığıyla onu görmezden gelenler ve çoğu zaman bıkkın bir şekilde uyarmaktan öteye geçmeyenlerdi. Tarih hocası gibi kendince Umut’u adam etmeye, yola getirmeye ya da onunla uğraşarak cezalandırmaya çalışanlardansa nefret ediyordu. Hak etmediğini söylemiyordu. Çoğu zaman onlara izin verme sebebi de bunu bilmesiydi ama bu hislerini engellemiyordu. Bu yüzden adamın verdiği cezayı yapıp tarih dersi için soru hazırlamış mıydı? Evet. Sadece... Kendi ufak dokunuşlarını da katmak şartıyla… Ve tabii ağza alınmayacak küfürler mırıldanarak. Ama yine de öfkeliydi. “Umut, iyice aştın kendini kardeşim.” Berk elleri cebinde kantinin kapısından geçerken sesi alaycıydı fakat Umut damarına basmasına izin vermeyecekti. Ahmet Hoca’nın soruları gördüğünde kendisi kadar öfkeli hissedeceğini biliyordu. Bu yüzden Berk’e cevap vermemeyi yeğledi. Ali ve Dilek’in ayakta durduğu köşeye ulaştıklarında Berk şansını tekrar denedi. “Bir bu eksikti be Umut. Sen bu hâllere düşecek adam mıydın?” “Harbiden oğlum ya… Bir test hazırlaman eksikti.” Onları ve Berk’in amacını fark eden Ali de gülerek konuşmaya dâhil olduğunda gözlerini devirdi. “Sizinle uğraşamayacağım. Şimdi çömü bulmam gerek.” “Ooo... Umut kız arıyor ha?” Berk gevrek gevrek gülerken derin bir nefes aldı Umut. Acaba arkadaş katili mi olsaydı? Hem öfkesini de dünyanın hayrına kullanmış olurdu. Arayışı çaba bile harcamadan sonlandığında yüzüne yapay bir tebessüm yerleştirdi. Belli ki kız da onu görmüştü ama görmemiş gibi davranmaya karar vermişti. Doğa başını eğip omuzlarını düşürürken hızlı adımlarla aralarındaki mesafeyi kapatmaya başladı. Kız tekrar göz ucuyla ona doğru baktığında tebessümü büyümüş, ışıltılı bir hâl almıştı. Sonuçta kızın gözlerini boyaması lazımdı. “Selam.” “Selam,” dedi Doğa şüpheci bir tavırla. “Ne vardı?” Umut, Bilge için ayırdığı sandalyeyi çekip yanına yerleşince merakla gözlerini kıstı. Öfkeli görünmüyordu. Ne istiyordu acaba yine? Hoş, Doğa’nın kendini kontrol etmesi gerekiyordu. Öfkelenmemeli ama ona korkusunu da belli etmemeliydi. Çocuk aniden gülünce şaşkın ve kızgın bakışlarla onu süzdü. O kadar sinir bozucu bir rahatlığı vardı ki insanın suratının ortasına çarpası geliyordu. Doğa daha önce kimseye karşı bu kadar dengesiz ve gergin hissettiğini hatırlamıyordu. O daha korksa mı şaşırsa mı sinirlense mi hesap edemezken çocuk rahatça arkasına yaslanmış, gülüyordu. “Niye gülüyorsun acaba?” diye sessizce mırıldandı. Bilge imdadına yetişir gibi elinde plastik bir tepsiyle masaya yanaştığında rahatlayarak derin bir nefes aldı. “Şey, acaba oradan kalkar mısın? Sandalyeyi arkadaşım için ayırmıştım.” “Yan taraf boş,” dedi Umut umursamazca. Ardından omzunu silkip arkasına yaslandı. “Eee Doğa söyle bakalım, dokuzuncu sınıf mısın sen?” Onları şaşkın bakışlarla izleyen arkadaşı önce tepsiyi masaya bıraktı, ardından bahsi geçen boş sandalyeyi Doğa’nın yanına çekerek oturdu. “Doğa?” Bilge’ye ne söyleyecekti? Umut’u tanımış olmalıydı. Belki de böyle belalı tiplerle dolaşan biriyle arkadaş olmak istemezdi. Kaşlarını çatarak karar vermeye çalışırken sorusuna bir cevap bekleyen Umut’un boğazını temizlediğini işitti. “Sana ne?” dedi elinde olmadan sinirle. Niye gitmiyordu Allah aşkına? Umut tek kaşını kaldırarak masada ona doğru yaklaşırken yutkundu. Gözlerini kısıp dik bir şekilde yüzüne bakmaya başlamıştı. “Sorumu tekrarlamamı ister misin?” “İstersen tekrarla, bana ne?” Ne yapıyordu Allah aşkına? Aldığı kararlara ne olmuştu? Onu bir daha sinirlendirmemeye söz vermemiş miydi kendine? Çocuğun yüzündeki tebessüm sabit kalırken bakışlarında parlayan öfke üzerine korkarak mırıldandı. “Evet, dokuza gidiyorum.” Ardından yerinden âdeta fırlayıp Bilge’yi de kolundan tuttu. “Hadi biz sınıfta yiyelim, teneffüs bitmek üzere.” Umut bir şey diyemeden yahut yapamadan tepsinin üstündekileri alıp hızla yürümeye başladı. Arkadaşı ona Umut’u nereden tanıdığını sorarken hiç düşünmeden yalan söylemeye başlamıştı. Bu normalde pek onun yapacağı bir şey değildi ama Umut’un varlığı her şeyi altüst ediyordu. Sonuçta onu kızdırdığını ve şimdi nedenini bilmediği bir şekilde kendisiyle konuştuğunu söylerse kız daha çok soru soracaktı. Bu yüzden tek boş masa onlarınki diye oturmak istemiş olabileceğini, adını ve sınıfını sorduğunu söyleyerek konuyu değiştirdi. Bilge inanmış mıydı, bilmiyordu ama en azından Umut peşlerine düşmediği için rahatlamıştı. Allah aşkına, bu çocuk ondan ne istiyordu? *** Doğa ve arkadaşı kantinden çıkarken Umut’un yüzündeki tebessüm kaybolmuş, vücudunu gergince hareket ettirmeye başlamıştı. Kendine sakin olması gerektiğini söyleyip duruyordu. Bazı günler, her şey daha can sıkıcı olurdu ve bugün onlardan biriydi. Kızı okulun bahçesinde evire çevire dövse rahatlar mıydı? Elbette. Ama bu, kızın ona sırılsıklam âşık olmasına yardımcı olmazdı ve Umut o böyle davrandıkça bunu daha çok istemeye başlıyordu. Hem onunla işi bittiğinde zaten mahvolmayacak mıydı? Tek yapması gereken biraz sabırlı olmaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD