#Ani
Sabah güneşin ilk ışıkları odama dolarken, gözlerimi yavaşça açtım. Hafif bir serinlikle karışık odaya yayılan sıcaklık, uyku sersemi bedenimi sarıyordu. Yavaşça doğruldum ve ayaklarımı yataktan sürüyerek yataktan çıktım.
İlk adımlarımı attığımda halıdaki yumuşaklık, ayaklarımı nazikçe kucakladı. Odanın sessizliği, içime huzur veren bir melodi gibi çalıyordu. Adımlarım sessizce odadan koridora geçti ve evin içindeki sessizliği bozmadan ilerledim.
Banyoya girdiğimde serin su, yüzümü canlandırdı. Yavaşça avuçlarımla suyu yüzüme serptim ve gözlerimi kapatıp bir an için içsel bir sessizlik içine daldım. Su damlaları yüzümden süzülerek, beni güne hazırlayan bir ritüele dönüştü. Suyla işimi bitirdiğimde kurulanıp banyodan çıktım.
Giyinme odasına geçtiğimde, gardırobumun kapısını açtım. Renkli ve çeşit çeşit giysiler arasında seçim yaparken, bugün nasıl hissetmek istediğime karar verdim.
“Bugün amcamın eşiyle tanışacağım gün olduğuna göre en güzel olduğum anda olmalıyım!”
Rengarenk, çiçekli bir elbise seçtim, üzerime giydim ve aynanın karşısına geçtim. Aynada kendimi izlerken, içimde anlamlandırmadığım bir enerji fışkırmaya başladı. Gözlerimdeki uykulu ifade yerini canlılıkla dolu bir gülümsemeye bıraktı. Saçlarımı taradım, makyajımı hafifçe yaptım ve kendimi tamamlanmış hissettim.
Odadan çıkıp mutfağa geçtiğimde, taze kahve kokusu beni karşıladı. Mutfakta annemi bulamasam da uyandığını işaret eden kahvaltı masası ve kahve kokusu yetiyordu. Kahve makinesi hışırtısı eşliğinde fincana kahveyi doldurdum ve ilk yudumu aldım. Sıcaklığı dudaklarımı okşarken, içime enerji yayıldı. Yavaşça bir dilim ekmek aldım ve kahveyle birlikte tatlı bir kahvaltı keyfi yaşadım.
Gözlerim penceredeki manzaraya kaydı. Güneşin yükseldiği, doğanın uyanmaya başladığı bir sabahı izledim. Kuşların cıvıltıları ve hafif rüzgarın esintisi, içime huzur ve neşe getirdi.
“Günaydın Ani Hanım!”
Annemin sesiyle gözlerimi pencereden çekip yüzüne baktım. Kahve bardağını kaldırıp Ermenice “Günaydın anneciğim. Kahve ortağım babam nerede?” diye merakla sordum.
Annem kapıdan çekilip yanıma geldi. Elini omzuma koyup “Amcanı almaya gitti. Birazdan yengenle beraber burada olurlar.” Dedi.
Sevinçle yerimden kalkıp “Akşama burada olacağını söyledi ama gel gör ki sürpriz yapacakmış!” dedim.
Annem onaylayıp eliyle kahvaltı masasına işaret etti.
“Hazırlıkları tamamlamama yardımcı ol bakalım.”
“Tabii ki, anneciğim! Hemen kalkıyorum!”
Kahvemden bir yudum daha alıp annenin yanına tezgaha gittim. Tezgahın üstünde rengarenk meyveler, taze sıkılmış portakal suyu, taze ekmek ve peynirler vardı
Annem “Bugün özel bir kahvaltı hazırlayacağız, onun için her şey en iyisi olsun!” diye uyarınca güldüm.
“Aman anne, sanki yengeme tost yapıp eline kahvaltı diye vereceğim!” diye isyan ettim.
“Beklerim.”
Annemle uğraşmayı rafa kaldırıp heyecanla gülümsedim ve “Ne yapacağız?” diye sordum.
Annem bana görevleri sıraladı. Önce taze çay demlemem gerekiyordu. Çaydanlığı hazırladım, suyu döktüm ve demlemesi için beklemeye başladım. Bu sırada annem, taze meyveleri yıkayıp doğruyordu. Bir tabağa renk renk meyveleri yerleştirirken, ben de mutfak tezgahının yanına geçtim ve sebzeleri hazırlamaya başladım.
Salatalık ve domatesleri yıkadım ve kesmek için bıçağı aldım. Annem yanımda duruyordu ve nasıl kesmem gerektiğini gösteriyordu. İlk başta biraz beceriksiz hissetsem de annemin sabrı ve yardımıyla biraz daha iyi yapmaya başladım.
“Bu gidişle evlendiğinde kocan isyan bayrağını çekecek!”
“Bir kere Erik ev işlerinde çok iyi. Onun için isyan etmeyecek!” diye savunmaya geçtim.
Annem düşünceli bir şekilde bana dönüp “Bildiğim kadarıyla Türk geleneklerinde kadın mutfakta daha aktif.” dedi.
“Evet, öyle ama aşçı erkek oranlarına bakıldığında erkeklerin azımsanmayacak derecede oranlarının fazla olduğunu görebiliriz.”
“Meslek olarak herkes bir şeyler yapmaya çalışır ama evin içinde işler değişir!”
Annemin yabancı etnik kökene karşı düşüncesi netti! İstemiyordu ama sonuçta Erik’le annem değil ben evleneceğim! Ben de Erik’i seviyordum ve istiyordum.
“Anne, Erik’te değişmez! Değişse bile boşanma diye bir seçenek var!”
“Hızlanalım, birazdan burada olurlar.” diyerek konuyu kapatmak istese de ona ayak uydurmadım.
“Yengem ve amcam çok iyi anlaşıyorlarmış!”
Kafasıyla beni onaylayıp “Amcan, yengenin ona iyi baktığını söyledi.” diye alttan alta dokundurmada bulunmaya çalışınca “Ben de amcamın izinde ilerleyip Türk bir erkekle yani Erik’le evleneceğim!” dedim.
“Tamam Ani!” diye konuya son noktayı ses tonunu yükselterek koyunca elimle ağzıma fermuar çekip sustum işareti yapınca ikimizde işimize döndük.
Doğrama işini bitirdikten sonra sıra yumurtalara geldi. Yumurtaları kırmak için bir kap alıp içine kırdım ve çırpıcıyla iyice karıştırdım. Annem, teflon tavayı ısıttı ve yumurtaları döktüğümde hışırtı sesiyle pişmeye başladılar. Yumurtaları spatula yardımıyla karıştırdık ve pişirirken bir yandan da okul hakkında sohbet ediyorduk.
Masaya taze sıkılmış portakal suyu doldurduk ve masaya alıcı gözüyle baktım. Annem, masayı şık bir şekilde hazırlamıştı. Renkli tabaklar, şık bardaklar ve çatal-bıçak takımlarıyla masamız göz alıyordu. Masada fark ettiğim eksiklikle mutfağa geçtim. Dün babamın aldığı çiçekleri getirip masanın ortasına koyduktan sonra atmosferi tamamlamış oldum.
Sonunda her şey hazırdı. Annemle birlikte sabah kahvemizi elimize alıp salondaki karşılıklı koltuklara oturduk. Taze kahvenin buharı yüzüme doğru yükselirken mis gibi kokusu içimi sarıyordu.
Bir yandan kahvemizi yudumlarken bir yandan da abim Mihr hakkında konuşuyorduk. Annem konuyu abimin sevgilisi Ohanna’ya getirip Ohanna’yı ne kadar çok beğendiğini övgü dolu sözlerle anlatıyordu.
“Anne, Erik hakkında ne düşünüyorsun?”
Nefesini seslice verip kahvesini sehpaya bıraktı.
“Karakter olarak iyi ama evlendikten sonra ne olur?”
“Evli, mutlu çocuklu olur!” diye sevinçle konuşsam da annem “Umarım kızım.” dedi.
Duyduğumuz kapı sesiyle heyecanla anneme baktım. Annemin gözlerinde gördüğüm meraklı parıltılarla kahvemi sehpaya bırakıp koltuktan fırladım.
“Ben bakarım!”
Koşa koşa kapıya ilerleyip kapıyı açtım. Kapıda önce babamı arkasında duran amcamı görünce bana ve amcamı es geçip “Yengem nerede!?” diye heyecanla sordum.
Amcam “Ani, amcanı özlemediğini bu kadar belli etme!” diye laf sokunca “Amca, yengemi daha çok merak ediyorum!” dedim.
“Ani!” diye arkadan uyaran annemle omuzlarımı düşürüp kapıdan çekildim. Amcam elini sola doğru uzatıp “Dila!” demesiyle heyecanla onlara baktım. Gözümün önüne gelen kadınla hayranlıkla kadının güzelliğine baktım.
Siyah gözleri, derin ve yoğun bir ifade taşıyordu. Göz bebekleri parlak ve büyüleyiciydi. Siyah saçları, omuzlarından hafifçe aşağıya doğru dalgalanıyordu. Saçlarına takılan güneş ışığı, saçlarının üzerinde bir ışıltı yaratıyordu.
Beyaz teni, porselen gibi pürüzsüzdü. Dudağının üstünde ise zarif bir ben bulunuyordu. O ben, onun yüzündeki eşsizliğin küçük bir ayrıntısıydı.
“Çok güzel!!!” diye yüksek seste tepki verdiğimde “Evet!” diye duyduğum sesle gülümseyerek anneme döndüm. Annemde hayranlıkla yengeme bakarken yengemin yanaklarında oluşan kırmızılıklarla gülümsedim.
“Kapıda kaldınız. Buyurun, geçin!” diyerek konuyu dağıtmaya çalışıp onları içeriye aldım. Yengem ayakkabılarını çıkarmak için eğildiğinde annem “Ayakkabılarınızla girebilirsiniz!” demesiyle yengemin gözlerinde şaşkınlık ifadesi geçti.
Amcam “Dila rahat ol!” dediğinde yengem amcama gülümseyip başını salladı.
Hep beraber içeriye geçip koltuklara oturduğumuzda yengem gözlerini bir noktaya sabitlemiş beklemesiyle “Amca neden haber vermeden hemen evlendiğini artık anlıyorum!” diye hayranlıkla konuştuğumda amcam başını sallamakla yetindi. Ortamdaki huzursuz havaya anlam veremiyordum. Babam ayağa kalkıp anneme bakarak “Dalita kahvaltı hazır mı?” diye sordu.
Annemde ayağa kalkıp amcama bakarak “Daron ve Dila önce kahvaltı mı yapmak istersiniz yoksa duş alıp dinlenmek mi?” diye ilgiyle sordu.
Amcam, yengemin elini tutup ayağa kalktı.
“Elimizi yüzümüzü yıkayıp hemen geliyoruz.” demesiyle annem, amcamı onayladı.
Amcam ve yengem, üst kattaki misafir lavabosuna çıkması üzerine babam “Size önemli bir şey söylemem gerekiyor!” diye ciddi bir sesle konuşunca dikkatimi babama verdim...