#Kerim
Dün gece Berat’la İstanbul’a gitmek için gereken tüm hazırlığımızı yapıp beş arabayla yola çıkmıştık. Belimizde taktığımız Dila ve Daron’un ölüm fermanıyla Berat’ın yedi yılın ardında ilk kez Mardin’den çıkmasına neden olacak olayın bu olmamasını isterdim. Fakat Dila aşiretin kararını hiçe sayıp başka bir dinde olan adamla kaçtı! Daron’u aklı başında bir doktor zannederdim ama akılsızın teki çıktı.
Daron bundan bir iki yıl önce Mardin’e gezmek için geldiğini söyleyip misafirimiz olmuştu. Başlarda Ermenice konuştuğu için anlaşmakta zorlanacağımızı düşünürken Türkçe bildiğini bize geldiği günün akşamında söylemişti. Öncesinde ise Berat, Ermenice bilmesine rağmen bu tür işlerle uğraşmak istemediği için Ermeni köyünde tanıdığı birini konağa tercüme yapması için getirmişti. Daron tercüme edecek adamı gördükten sonra çok iyi Türkçe bildiğini söyledi. Bunu sonrasında söylemesi bizi şüphelendirirken nedeninin; buradaki Türk halkının misafirperverliğinin koruyup korumadığını merak etmesi olduğunu belirtti. Başından beri gösterdiğimiz alaka için teşekkür edip o gece konakta misafirimiz olmuştu. Sonraki günler ise Mardin’i karış karış gezip notlar almaya başladı. Bir hafta kadar misafirimiz olduktan sonra İstanbul’a dönmesi gerektiğini söyleyip Mardin’den ayrılmıştı.
Mardin’den ayrıldıktan üç dört ay sonra geri döndü ama bu sefer gezmek maksadıyla değil, doktorluk görevini burada yapmak istediği için gelmişti. Öncesinde doktor olduğunu söylediği için bu haber karşısında hepimiz çok mutlu olmuştuk. Serhat Ağa, Daron’u boş evlerinden birine yerleştirip bir şeye ihtiyacı olduğu takdirde yanına gelmesinin yeterli olduğunu söyledi. Daron, Serhat Ağa’nın güvencesini aldıktan sonra daha rahat bir şekilde doktorluk görevini yerine getirmeye başladı.
Bundan sekiz ay önce Daron’un annesi ve babası Mardin’e gelmişti. Üçü beraber Serhat Ağa’nın konağına gelip kızı Dila’yı isteyince işler değişmişti. Bir de üstüne Dila’nın da gönlü Daron’da olduğu anlaşılınca Serhat Ağa iyice delirmişti. İki farklı dinin evliliğine karşı olan Serhat Ağa’nın kesinlikle bu evliliğe onayı yoktu. Daron Ermeni olsa da Hemşinlilerden olduğunu ve Müslüman olduğunu söylese de Serhat Ağa; bir gün bile namaz kıldığını bırak Cuma namazına geldiğini görmediğini söyleyip Daron’u yalancılıkla suçlayarak evden kovmuştu.
Berat’ın isteğiyle Daron’la Müslüman olup olmaması konusunda konuştuğumda bana ‘Siz kültürünüzü isim, şekil, giyim, yiyecek olarak nasıl terk etmediyseniz biz de terk etmedik!’ demişti.
Daron herkesin önünde kelime şahadet getirse bile Serhat Ağa ikna olmamıştı. En sonunda Berat devreye girip Daron’a “Hayır!” demişti.
Berat’a güvenen Daron, Berat’ın reddiyle umudunu iyice kaybetmişti. Bundan beş ay önce tası tarağı toplayıp Mardin’i terk etti.
Berat söylemese de hedefinin Serhat Ağa’nım öfkesini dinmesinin beklemek olduğunu biliyordum. Çünkü Daron’un sözlerine inanmayıp İstanbul’a gönderdiği adamı sayesinde Daron’un tüm geçmişini araştırmıştı ve Daron’un doğru söylediğine inanmıştı.
Fakat Serhat Ağa, Daron Mardin’i terk eder etmez Dila’yı evlendirmek istediğini tüm Mardin’e duyurdu. Dila ne kadar hayır dese de Serhat Ağa kararında kararlıydı. En sonunda Dila yatağa düşüp yemekten içmekten kesilince Serhat Ağa görücü işini durdurmuştu fakat Dila günden güne durumu kötüleşiyordu. En sonunda tedavi gördüğü doktor ilerleyen durumunun tespiti ve tedavisi için Adana’ya götürmemizi istedi. Berat’ın isteğiyle Dila’yı ben Adana’ya götürmüştüm ama Berat’ın her aramasına Dila’nın gözümün önünde erimeye devam ettiğini söylemekle kalıyordu. Adana’daki doktorlar da bu sefer bizi İstanbul’a gönderdiler. Avşar Ağa’nın isteğiyle Dila’yla Şivan’ın gitmesine karar verildi.
İki ay içerisinde Dila düzelmeye başlayınca hepimizi çok sevinmiştik. Allah’a şükürlerini sunmak için Serhat Ağa adadığı kurbanlıkları kesip fakirlere dağıtmış, Havin hanım ağamda tüm kızlarla Kuran okuyup hatim indirmişti.
Herkes sevinçle Dila’nın eve gelmesini beklerken dün akşama doğru Şivan’dan gelen telefonla Dila’nın Daron’la kaçtığı haberi geldi. Kara haber konağı yasa sokup Hildan teyzeyi yıkarken Serhat Ağa odasına çekilmişti. Haberi Berat’a iletmem gerektiğinin bilincinde olsam da Berat, Dilhun Hanımağa’mın mezarında olduğu vakit, Arjin teyze dışında kimsenin onun rahatsız etmesine müsaadesi yoktu. İki kara haber Berat’ın yedi yıldır dinmeyen öfkesini iyice celallendirdi.
Haber akşama kadar Mardin sokaklarında yankılanmaya başlayınca haberi artık Berat’ın kulağına ulaştırma zamanının geldiğine karar verip mezara gelmiştim. Mezarda Arjin teyze ve Berat’ı gördüğümde her şeye rağmen beni görebileceği noktaya geçmiştim. Berat beni gördüğünde başımı öne eğdim. Berat mesajı alsa da mezarla olan sohbetini bölmedi. Her zamanki saatinde mezarın başından Arjin teyzeyle birlikte kalkıp önce Arjin teyzeyi evine bıraktı. Sonunda Berat’la yalnız kaldığımızda bana sorduğu soru ‘Kim öldü?’ oldu.
Başta konuşmasam da Berat’ın bağırmasıyla Dila’nın Şivan’ı atlatıp Daron’la kaçtığını söyledim. Berat inanmasa da Dila’nın hastaneden dün akşama doğru kaçtığını uzun bir süredir Şivan’ın Dila’yı aramasına rağmen bulamamasını en sonunda Serhat Ağa’yı aradığını söyledim. Berat sonunda sözüme inanıp atına atladığı gibi konağa gelmişti.
Serhat Ağa yola çıkmadan önce, Mehmet diye bur adamın bizi İstanbul’da karşılayacağını söylemişti. Ne olur ne olmaz diye de numarayı da bir kâğıda yazmıştı.
“Mehmet’le görüşecek miyiz?”
Dönüp Berat’a baktığımda camdan dışarıya bakıyordu.
“Berat!” diye seslenmek üzerine “Kimseye gerek yok!” demesiyle “Nasıl bulacağız?” diye merakla sordum.
Gözünü camdan çevirip “Kararlarımı sorgulama Kerim!” diye uyardı.
Özür dileyip önüme döndüğümde Dila ve Daron’un Mardin’e gelmeden İstanbul’da can vereceğini düşünmeden edemedim. Zira İstanbul’a varamadan Şivan işi bitirecek gibiydi. Yola çıkmadan önce Berat, Şivan’ı ev telefonundan arayıp kendisini beklemesini söylemişti. Fakat Şivan’ın beklemeyeceğini biliyordum. Fakat o vakit karşısında Berat’ı da bulacaktı! İkisi telefonla konuşurken Berat öfkelenmişti!
“Şivan harekete geçerse!”
“Elinden kaçırmadan önce akıbetini düşünecekti! Şimdi adam gibi yerinde otursun yoksa kalktığı yere leşini sererek oturturum!”
Gelen tepkiyle kafamı salladım. Dönüp kuzguni siyah gözlerine baktım.
“Dila’ya benden önce ulaşan olursa sen de hakka ulaşanlardan olursun!” dediğinde başımı salladım.
Sıktığı yumruğuyla geri önüne dönüp gözlerini yola dikti.
“Hızlı sür!” diye emrini verdiğinde araba cevap olarak hızlandı.
★★†★★
#Dilda
Konakta dün geceki ağlayıştan sonra her şey normalmiş gibi herkes işinin başına dönmüştü. Kahvaltıdan sonra amcamların evinden çıkıp kendi evimize geldiğimizde hem annem hem de babam karşılıklı birbirine köpürüyordu.
“Şivan aşiretten men edilirken sesini nasıl çıkaramadın!?” diye bağıran annemle babam “Sarya beni delirtme kadın! Oğlumun aşiretten men edilmesinden memnun muyum!?” diye iyice celallenince araya girip girmemek konusunda kararsız kaldım.
“Serhat Ağa ağzını açıp tek kelime söylemedi! Tabii yedi yıldır oğlu sadece mezar başında gezerken ağalık makamının Şivan’a geçeceğini kendisi de çok iyi biliyor!”
Babam öfkeyle sedire geçip oturdu. Annem salonda aşağı yukarı gidip gelirken “Cevriye bana su getir!” diye bağırdı.
Ardında annem hemen babamın yanına geçip “Avşar, Şivan’ın geleceği söz konusu! Bu karara sessiz kalamazsın!” diye ağlayarak konuşup dizini kırarak elini başına yasladı. Babam gözlerini karşıdaki masaya dikip elindeki tesbihi ağır ağır çekerek bir şeyler düşündüğünü belli ediyordu.
Birden öten telefon sesiyle annem elini başından çektiği gibi çevik bir hareketle yerinden kalktı. Telefonun başına gelip telefonu açtı.
“Şivan!” dediğinde babamda yerinden kalktı. Ben de yerimden kalkıp annemin yanına geçtiğimde annem telefonun ahizesini kulağından çekip babamla ortasına almıştı.
“Babam evde mi?”
Abimin yorgun çıkan sesiyle hâline üzüldüm.
Babam “Dila’nın kaçmasına nasıl engel olmazsın Şivan!” diye gürleyince abimin hâline daha çok üzüldüm.
Abimden gelen öfkeli hırıltı sesle beraber devrilme sesiyle annem “Şimdi sinirlenmenin ve kırıp dökmenin zamanı ama eşyalarla değil!” diye bariton bir sesle konuşunca abim “Babam karara nasıl itiraz etmez!” diye bağırdı.
Gözüm babamı bulduğunda gözünde okuduğum güçsüzlükle gücün bizden yana olmamasına öfkelendim.
“Babanın itiraz etmesi için Dila’yı Berat’tan önce bulup Daron’la birlikte temizlemen gerekiyor!”
Annemin duygusuz vahşi sesine babam başını sallayarak onay verirken abim “Berat Ağa, Dila’nın kafasına sıkarsam kafama sıkacağını söyledi!” demesiyle annem öfkeyle elini telefon masasına vurdu.
“Berat’ın kararı törenin kararından üstün değildir! Sen töre gereği Dila’nın eğdiği başımızı göğe kaldıracaksın!”
Babamın müdahalesiyle annem elini masadan çekip babama gülümsedi. Bu gülümseme birçok duyguyu içerirken annem “Avşar Ağa’nı duydun Şivan!” diye babamın ismini saygı ve gururla söyledi.
“Bulacağım Avşar Ağa ve bulduğum gibi bana ağalık taslayan Berat’ın önüne leşlerini sererek sözlerinin bedelini ödeteceğim!”
Abimin soğuk sakinlikle çıkan sesiyle annem daha da mutlu olurken “Aferin oğluma! Baban sana gereken yardımı şimdi yola çıkartacak! Sakın kararından vazgeçme ve hem Berat’a hem de tüm Mardin’e ağalık postuna kimin hak sahibi olduğunu göster!” dedi.
“Göstereceğim ana!”
Abim annemin sözlerini iyice benimsediğini belli etti. Abim telefonu kapatır kapatmaz annem, babamın önüne geçip “İşte Avşar Ağa böyle oğlunun ardında dimdik dur ki kimse oğlunu ezmesin!” dedi.
“Dilda odana geç!” diye birdenbire babamın konuşmasıyla sözünü ikiletmeden başımı salladım. Salondan çıkmadan önce anneme baktım. Annem babama gururla bakmaya devam edince gözlerimi annemden çektim. Salondan çıkıp üst kata çıkan merdivene yöneldim.
Merdivenleri çıkmayı bitirip odama girdiğimde yorgunlukla kendimi yatağa bıraktım. Ellerimi karnımın üzerine birleştirip gözlerimi yumdum. Gözümün önüne Berat’ın boynuma yapıştığı an geldikçe hem öfkeleniyordum hem de bedenime dokunan parmaklarının varlığına seviniyordum. Bıkkınlıkla gözlerimi açıp tavana baktım.
“Mezarla evli bir adam!”
Kendime yaptığım hatırlatmayla yerimden kalkıp üzerimi değiştirmek için dolaba yöneldim. Gözüm aynadaki yansımama takılınca adımlarımın yönünü makyaj masama yönelttim. Sandalyeye oturup duvara monte edilen aynadan kendimi inceledim.
Sahip olduğum zarif ve etkileyici görünümümle dikkat çeken genç bir kadındım. İnce yüz hatlarım ve tatlı bir gülümsemem vardı. Yüzümdeki ifade, samimi ve sevimli bir enerji yayar. Gözlerim iri ve parlak, sanki içindeki duyguları yansıtır gibi. Genellikle saçlarımın üzerine örttüğüm eşarbı farklı stillerde kullanır, açıkta kalan saçımı bazen kahverengi tonlarda, bazen de siyah ve hatta zaman zaman pastel renklere boyatırdım. Saçlarım genellikle tarzımı yansıtan ve her zaman özgün bir dokunuşla süslenmiş gibi görünür.
“Tarzım genç kızların hayalini süsleyecek kadar etkileyici!”
Boyum ortalamadan biraz daha kısadır, ancak ayağa kalkıp yürüdüğümde boyumu aşan bir duruşum vardı.
“Annem beni baskılamaya çalışsa da duruşumun verdiği heybetin farkında olduğu için erkek olarak dünyaya gelmemi çok isterdi!”
Vücut yapım zarif ve zayıf olup, giydiğim kıyafetler zarif görünümü ön plana çıkarır. Giyim tarzım genellikle rahat ve şık, geleneksel parçalardan oluşur.
Gözlerimi aynadan çekip masamdaki sürmeyi elime alıp aynaya baktım. Yüz hatlarım makyajla daha da vurgulanır. Genellikle doğal ve hafif bir makyajı tercih ederim. Böylece güzelliğim daha da ön plana çıkar. Dudaklarımı hafif renklendirir ve göz makyajıyla bakışlarını belirginleştiririm.
“Tüm bu özellikler beni benzersiz ve tanınabilir kılıp Mardin’in halkının hayran bakışlarının odağı yapsa da Berat bir kere bile dönüp bakmadı!”
Nefesimi yorgunca verip başımı makyaj masasına yasladım. Gözlerimi kucağıma dikerek kendime her zamanki hatırlatmayı yaptım.
“Berat mezarla evli!..”
Masadan kalkıp dolaba yöneldim. Banyo yapmaya karar verip dolaptan banyoda kullanacaklarımı ve giyeceklerimi kenara bıraktığım banyo sepetinin içine atıp sepeti alarak odadan çıktım...