24 Bölüm. " İlaç tadında vuslat "

1643 Words
Kara Tüm gün dışarıda karakol, ifade ve hastane derken zaman su gibi akıp geçmişti. Öğlen çoktan olmuş, bir şeyler yemek bile aklıma gelmemişti. Hastaneye gitmemin asıl nedeni ise Ömer’in durumunu öğrenme isteğimdi. Bugün İpek’i bir yere götürme fırsatım olmayacaktı, bu da beni üzüyordu. Sabah onun ara sıra hüzünle dolu yüz ifadesine rastlamıştım ve bu, içimde tarifsiz bir sıkıntı yaratmıştı. Ona ne kadar değer verdiğimi düşününce, abisine duyduğum nefretin ağırlığı bile hafifliyordu. Onun hep mutlu olmasını istiyordum, çünkü İpek’in yüzünde bir tebessüm görmek, dünyayı yeniden anlamlı kılıyordu. Eski günlerdeki gibi, insana dair hislerimin geri döndüğünü fark ediyordum ve bu değişim beni de mutlu ediyordu. Hem Ömer’in ifadesi hem de İpek’in kaçırılması ile ilgili karakolda bir hayli zaman harcamıştım. Ömer’in ifadesi, yıllardır çözülemeyen bir dosyanın kapanmasını sağlamıştı. Şimdilik tamamen iyileşemediği için hastanede kalacaktı. Ancak sağlığına kavuşur kavuşmaz hakkında tutuklanma kararı çıkarılacaktı. Hastane çıkışında Gökhan’la vedalaşıp eve dönmeye karar verdim. Karnım açtı ama dışarıda yemek istemiyordum; evime, ailemin yanına dönmek istiyordum. Kızım ve İpek’in gülen yüzleri, günün bütün yorgunluğunu unutturan, ruhumu besleyen en büyük enerji kaynağım olmuştu. Eve dönüp onları görmek için sabırsızlanıyordum; ne kadar karmaşık bir gün geçirmiş olursam olayım artık onların varlığı bana her şeyi unutturuyordu. ***** "Baba!" "Efendim kızım?" "İpek abla uyuya kaldı," dedi Işık, o tatlı sesiyle minik elini ağzına kapatarak güldü. Gülmemek için kendimi zor tutarken yüzündeki muzur ifadeye karşılık, ona hafifçe kaşlarımı çatarak cevap verdim: "Büyüklere gülünmez, kızım. Ayıp," diye fısıldadım. Ama sözlerim ciddiyetini koruyamamıştı; çünkü ben de onunla birlikte gülüyordum. Göz ucuyla salona baktığımda, televizyon ekranında çizgi film biter bitmez başka bir programa geçildiğini fark ettim. Işık uyanık ama İpek çoktan tatlı bir uykuya dalmıştı. "Senin de uyku zamanın geldi, kızım. Bak, İpek ablan ne güzel uyuyor. Hadi sen de artık yatağına," dedim usulca. "Ama baba, benim uykum yok," diye itiraz etti, o her zamanki inatçı haliyle. Işık’ın öğlen uykusuna direnişi, evimizde hiç değişmeyen bir klasikti. Ama yine de kurallardan taviz veremezdim. O sırada odanın kapısında beliren Ayşe’nin sesi dikkatimizi böldü: "Kara Bey, geldiniz mi?" Beni o kadar ciddi ve asık suratla görünce, yüzündeki gülümseme anında silinmişti. Hızlıca açıklama yapmaya çalıştı: "Ben mutfaktaydım, bir şey—" "Sakin ol, Ayşe. Şşşt," diyerek onu durdurdum. "Sen Işık’ı uyumaya götür. Ben de İpek’i odasına taşırım." İpek’i kollarıma aldığımda, uykusunun en derin anındaydı. Yüzünde huzur dolu bir ifade vardı; göğsüme yaslanıp kendine bir yer bulmuştu. Yumuşacık nefes alışlarını hissettikçe, yüzümde istemsiz bir tebessüm belirdi. "Baba, ben de kucak," diye seslendi Işık. Onun bu isteğiyle Ayşe devreye girdi. "Ben seni kucağıma alırım, Işıkcım," dedi Ayşe, Işık’ı şefkatle kucaklayarak. Işık, bu durumdan gayet memnun görünüyordu. Önden Ayşe, ardından ben, hep birlikte salondan çıkıp odalara doğru ilerledik. İçimde garip bir huzur vardı; ne kadar yorulmuş olsam da, evimde gördüğüm bu huzuru yıllardır aradığımı farkettim bir anda. Belki de ihtiyacım olan tek şey huzurdu. ***** İpeği özenle yatağa yatırıp daha sonra kapıyı da sessizce kapattım. Üzerimdekileri çıkarıp İpeğimin yanına uzandım. Niyetim sadece ona sarılıp huzurlu bir uyku uyumayı düşünmüştüm aç olmamı unuturcasına. Fakat aniden bana dönüp bacağını üstüme atınca bir anlık aklım karışır oldu. Burnuma dolan lezzetli kokusu artık aklımı çelmişti. Kokusu, nefes alışverişi, teninin sıcaklığı… Hepsi bir anda aklımı çelmişti. Düşüncelerimden sıyrılarak, boynuna ufak öpücükler bırakmaya başladım. Her dokunuşumda vücudunun hafifçe kıpırdanışı, içimdeki duyguları daha da alevlendiriyordu. Daha fazla duramayıp gömleğinin düğmelerini açtım. Açtığım an gözüme değen iri ve dolgu göğüsleri artık bu işi bitirmenin zamanı geldiğini söylüyordu. Çünkü İpek te artık uyanmış ve iniltileri kulağıma melodi gibi dolmuştu. "Ah Kara. Sokalım bence," dediği an beklediğim işareti aldım ve pantolumu da çıkardım. Üstümü zaten yatağa uzandığımda çıkarmıştım. Dudaklarıma uzanan dudaklarıyla ellerim pantolonuna gitti. Düğmesini açıp onu da birlikte yardımlaşıp çıkardık . "Korkma tamam mı?" diye fısıldadım. Zevkten titreyen gözlerini bana çevirdi, o an yüzündeki ifadeyi görmek beni tarifsiz bir mutluluğa sürükledi. "Korkma kısmını çoktan aştık, kocacım," dedi gülümseyerek. Bu sözcük, kalbimin hızlanmasına neden oldu. "Bir daha de," dedim, kulağıma kadar yayılan sıcaklıkla. "Neyi?" diye sordu anlamaya çalışarak. "Kocacımı." Kıkırdadı ama istediğimi verdi. "Kocacım." "Bir daha." "Kocacım," dediğinde içimden ona sarılıp sonsuza kadar bırakmamak geçti. Ya da göğsüme saklayıp hep orada mı tutsaydım. Ufacık boyuyla yerleşirdi de. "Kadınım, seni seviyorum," diye mırıldandım, hislerimden kaçacak yer yoktu. Saklanma, yalan dolan yok, sadece gerçek duygular vardı. "Ben de seni seviyorum. Ve artık biz olalım, seni istiyorum," dediği anda dudaklarımız tekrar birleşti. O an her şey durdu; sadece ikimiz ve sonsuz bir bağ vardı aramızda. Üzerindeki her şeyi çıkarıp nereye tulladığıma bile bakmadım ama bedenime değen yumuşacık teni aletimi sertleştirmişti. Dilinin ağzımdaki kıvrımlarıyla kendime çekince acı dolu inledi. Tırnaklarını sırtıma geçirince bu defa acı duyan ben olmuştum. Nefessiz kalıp daha sonra elimle okşadığım göğüslerine doğru indim. Elimle birini okşayıp diğer meme ucunu dişlerimle ezip sonra emmeye başladım. Ağzımı dolduran göğüsü İpeki kıvrandırıyor ve bedenini bana sürtmeye devam ediyordu. Daha sonra diğer göğsüne geçip aynısını tekrarladım. Her ne kadar hemen içine girmek istesem de ilki olacağı için onu tamamen hazırlamak istiyordum. Çok acıtmasını istemiyordum. "Ah Kara, yap artık şunu," diye nefes nefese inledi. Sesi, bedenimdeki her hücreye dokunuyordu. Onu böyle görmek, aramızdaki bağı daha da derinleştiriyordu. Ama yine de acele etmek istemiyordum; ona zarar vermek benim en büyük korkumdu. "Neyi yapayım?" dedim, anlamamış gibi. Bu sırada parmaklarım, kadınlığının benim için hazırladığı sıcaklıkta gezinmeye başladı. "Sen biliyorsun ne istediğimi," dedi utangaç bir tonla, ama teninin verdiği tepki, bedeninin benden fazlasını istediğini çoktan belli ediyordu. "Seni si..... istiyorsan zevkle yaparım, karıcım," dedim ve benim de sertleşmiş aletimi kadınlığının girişe dayadım. Poziyonu rahat olacak şekilde ayarlayıp önce azacık ittirdim. Sırtıma tutunan elleri hafif tırnaklarını bana batırınca inledi. Ama bu iş de canını yakmadan olmuyordu. Canını yakdığım diger günler aklıma geliyor ve pişmanlık beni ona artık daha güzel yaşatmamı söylüyordu. Ama bu aşamadan da geçmemiz lazımdı deyip tek seferde içine ittirdim. Yırtıldığını hissettiğim duvarla gidişlerimi az az yapmaya başladım. Sırtımı çizen tırnakları artık eski sertliğini bırakınca fırsat bilip hızımı bir az artırdım. "Acıyor mu?" diye sormak istedim, ama sesim çatallandı. Onun canını acıtmaktan korkuyordum, oysa bu anın bizim için ne kadar özel olduğunu biliyordum. Bekaret kavgası yapan biri değildim. Benim kirli geçmişimi göz önünde bulundurmuş olursak. Ama benim onun için ilk ve özel olduğumu bilmek beni tatmin etmeye yetiyordu. "Biraz," dedi, gözlerinde yorgun ama tatmin olmuş bir parıltıyla. Ardından hafif bir gülümsemeyle ekledi, "Ama iyi artık. Devam et." O gülümsemesi içimde bir şeyleri eritti. Dudaklarım yavaşça boynunda gezinirken, kalbimde bir sıcaklık dalgası yayıldı. Göğüslerine doğru inerken hissettiğim yumuşaklık ve her kıvrılmasında zevkle dolu yankılanan nefesi, aramızdaki bağı daha da güçlendirdi. Bir süre sonra, birlikte ulaştığımız o son noktada, yorgun ama mutlu bir şekilde üzerine yaslandım. Banyoya girip yıkanmsk istiyirdum. Ama İpek çok yorgundu. Uyumaya başlamıştı bile. Uzanıp göğsüme yatırdım. Göğsümde huzurla uykuya dalarken, bu anın bizi birbirimize ne kadar bağladığını düşündüm. İki aya yakın tanıdığım kadın önce benim için hiç kimse bile değilken şimdi her şeyim olmuştu. Nasıl başarmıştı bunu bilmiyorum. Ama ne yapmıştısa iyi yapmıştı. İnsan gibi yaşamayı özlemiştim. ***** Akşamın sonunda, aşıklar sonunda birbirlerine kavuşmuş, mutlu bir şekilde salona inmiş ve yemeklerini yemişlerdi. İpek, yaşadıkları anın ardından biraz utanmıştı, ancak Kara'nın suratı rahat ve mutlu bir şekilde parlıyordu, utanma duygusundan eser yoktu. "İpek hanım?" Ayşe mutfağa gelen İpek’e döndü. "Efendim Ayşe?" "İyi ki bu eve geldiniz," dedi Ayşe, içten bir itirafla. İpek, şaşkınlıkla başını kaldırdı. "Teşekkür ederim, ama ne oldu?" diye sordu İpek, merakla. "Siz geldiğinizden beri Kara Beyin yüzü gülüyor. Işıksa sizi ilk günden çok sevdi. Bir yıldan fazla süredir burada çalışıyorum, ama ikisinin de hiç böyle mutlu olduğunu görmemiştim," dedi Ayşe, gözlerinde bir tebessüm belirdi. İpek'in yüzünde de hafif bir gülümseme belirdi ama bir şey söylemedi. "Siz ilk geldiğinizde, Kara Bey bize yaklaşmamızı söyledi. Kusura bakmayın, ona karşı gelemezdik," dedi Ayşe, üzgün bir şekilde. İpek, çalışanlara kırılmadığını biliyordu. Onlar sadece çalışanlardı ve para için kimse sesini çıkarmazdı. Geçmiş artık geride kalmıştı. "Merak etme, biliyorum her şeyi. Geçti gitti zaten o günler," dedi İpek, gülümseyerek. Sonra, "Bize kahve yapar mısın?" diye ekledi. O an, mutfağa neden geldiğini hatırlamıştı. "Hemen İpek Hanım. İkisi de sade mi?" dedi Ayşe, gülerek. "Evet," diye yanıtladı İpek, ardından salona geri dönüp Kara'nın yanına gitti. Işık uyuyordu, Kara ise camdan dışarıdaki yağmuru izliyordu. İpek’in ardından kısa bir süre sonra Ayşe kahveleri getirdi. Karşılıklı olarak kahvelerini yudumlarken, Kara birden sessizliği bozarak konuştu. "Biliyor musun, ben uyuyamıyordum." İpek bir an duraksadı, "Nasıl?" "Bende uyuyamama hastalığı var, insomnie." İpek biraz şaşkın, "İsmini biliyorum. Ama senin uyumadığını hiç görmedim." Kara, gözlerinde derin bir hüzünle devam etti, "İlacımı buldum çünkü." "Neymiş ilacı?" "Sensin ilacım," dedi Kara, gözlerinde sevgi ve hayranlık. İpek hala anlamıyordu, "Nasıl yani?" Kara ona doğru daha da yaklaşıp elini nazikçe avucuna aldı, "Zeynep ve kızımı kaybettikten sonra başladı bu hastalık. Başlarda sarhoşum diye uyuyamadığımı sanıyordum. Ama sonra fark ettim ki, ayık halimde bile gün içinde birkaç saat uyuyorum. Doktor hastalığımı teşhis etti. Tedavi ve ilaçlar hiçbir işe yaramadı. Ama sen bana ilaç oldun." İpek'in kafası karıştı, "Nasıl? Hala anlamadım." Kara, İpek'in gözlerinin içine bakarak, "İlk defa ne zaman aynı yatakta uyuduk hatırlıyor musun?" diye sordu. İpek hafifçe gülümsedi ama aklına gelenlerle yüzünü buruşturdu. "Evet. O batakhane denilen yerden beni çıkardığın gece." Kara başını sallayarak, "Evet. O zaman anlamadım. Ama sonradan fark ettim. Ben sensiz uyuyamıyorum. Yanımda sen olunca, ancak uyuyabiliyorum." İpek sessizce dinledi, "Ben bilmiyordum." Kara, elini İpek'in elinden nazikçe çekip, ona doğru yaklaşarak, "Evet. Kalbime ilaç olduğun gibi, hastalığıma da ilaç oldun. Kullandığım tüm ilaçlardan daha etkilisin," dedi ve yanağından öptü. İpek, bir anda utançla bakarak, "Biri görürse?" Kara gülerek, "Görürse görsün. Karım değil misin?" "Karınım. Ama yine de utanıyorum," dedi İpek, hafifçe kızararak. Kara, elini İpek'in elinden nazikçe tutarak onu kaldırdı. "İyi ki hayatıma girdin. İyi ki ruhuma ilaç oldun," dedi ve birlikte odalarına doğru yürümeye başladılar. İpek biraz şaşkın, biraz utangaç bir şekilde, "Uykun mu geldi?" diye sordu. Kara, gülümseyerek, "Gelen biri var. Uyku mu, değil mi, odada karar veririz," dedi ve erkekliğini gösterdi. İpek, bu sözler karşısında biraz daha utansa da, Kara'nın kendisini odalarına doğru götürmesiyle kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Kara için öğlen yaşadıkları deneyim güzel ama az olmuştu. O yüzden devamının gelmesini istiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD