Yaren 3. Bölüm
İstanbul’daki son günümde içimde büyük bir hüzün vardı. Valizimi toplarken, her bir eşyama dokunmak, her bir hatırayı zihnimde yeniden canlandırmak gibiydi. Anılarımın bu şehirde kalacağını bilmek, içimi acıttı. Yıllarca ait hissettiğim bu yerden, bu kadar zor bir şekilde kopacağımı düşünmezdim.
Berat’la buluşacağımız kafeye doğru yürürken, ayaklarım sanki beni geri çekmeye çalışıyordu. Onunla vedalaşmak kolay olmayacaktı, bunu biliyordum. Ama bu ilişkiyi devam ettirmenin de artık bir anlamı kalmamıştı. Onu gerçekten sevmiş miydim? Yoksa sadece annemin ölümünden sonra bir sığınak mı aramıştım? Kendime bu soruyu sormaktan kaçınıyordum.
Kafeye vardığımda, Berat beni görünce yüzünde bir hüzün belirdi. Elinde bir demet çiçek vardı, bana uzattı. “Bu, veda hediyem,” dedi sessizce.
Çiçekleri alırken içimden geçen hisleri saklamakta zorlandım. “Teşekkür ederim,” dedim. “Ama bu, bir veda değil. Sadece yollarımızın ayrılması gerektiğini kabul edelim.”
Berat, her zamanki sabırlı tavrıyla, “Ne olursa olsun, seni bekleyeceğim, Yaren,” dedi. Onun bu kadar kararlı olması, içimdeki karışıklığı daha da derinleştirdi. Ona daha fazlasını veremeyeceğimi bilmek acı vericiydi.
Derin bir nefes alıp onun gözlerine baktım. “Berat, hayatımıza devam etmemiz gerekiyor. Bizim yollarımız farklı yerlere gidiyor, bunu ikimiz de biliyoruz.”
Onun gözlerindeki acı, beni de derinden etkiledi ama bu kararı almaktan başka çarem yoktu. “Eğer bir gün geri dönersen, seni burada bekliyor olacağım,” dedi.
Ona son kez sarıldım, içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Ama biliyordum ki, bu vedanın bir son olduğunu kabul etmem gerekiyordu. İstanbul’da bıraktığım her şey gibi, Berat da geçmişimin bir parçası olarak kalacaktı.
Son kez İstanbul’a bakmak istedim. Kadıköy’den Beşiktaş’a vapurla geçerken, boğazın serin suları içimdeki karmaşayı biraz olsun dindirdi. Her dalga, sanki içimdeki ağırlığı biraz daha hafifletiyordu. Geçmişe dair ne varsa, bu şehirde kalacaktı.
Galata Kulesi’nin önünde durup İstanbul’a son kez baktım. “Hoşça kal,” diye fısıldadım. “Belki bir gün geri dönersem, seni yeniden sevebilirim.”
Eve döndüğümde, son hazırlıklarımı tamamladım. Artık gitmeye hazırdım. Anılarla dolu bu şehirden ayrılacak, Elazığ’da yeni bir hayata başlayacaktım.
Ertesi sabah, babamla birlikte evden çıktık. İstanbul’a son bir kez dönüp baktım. Bu şehir bana çok şey öğretti, ama artık orada kalmanın bir anlamı yoktu. Artık yeni bir yola adım atma zamanı gelmişti.
***
İki gün sonra mezun oldum. Mezuniyet balosuna bile katılmadım. Çünkü arkadaşlarımın abuk subuk sorularıyla uğraşmak istemedim.
Direkt Elazığ’a bilet aldım ve yola çıktım.
Uçaktan inip bavulumu aldıktan sonra etrafa bakınarak koridordan sokağa çıktım. Şansa şarjımda bitmişti. Tam servise binecekken yolun kenarında babamı gördüm. Dedemin külüstür arabasıyla beni karşılamaya gelmişti.
En son ne zaman Elazığ'a geldiğimi hatırlamıyorum. Liseye gitmeden önce bayramlarda gider gelirdik. Liseye geçince ise özel dersler, sıkı ders çalışma programları derken babam yalnız gidip gelmeye başladı. Şimdi bana yabancı olan bu küçük şehirde hayata sıfırdan başlamak korkutucu geliyordu.
***
“Baba biraz konuşabilir miyiz?”
Babam balkonda sigarasını içerken “Gel,” dedi.
"Stajyer avukatlık işi için yarın görüşmeye gideceğim. Ama stajerliğin pek getirisi olmuyor. Acaba staj yapmak yerine başka iş mi baksam. Maaşım iyi olursa evde tutarız.”
"Gerek yok kızım, işlerimi illaki düzelteceğim. Şu dava hele bir sonuçlansın… O zamana kadar dedenlerde idare ederiz."
Babam da işlerin düzelebilmesi için bir mucize olması gerektiğini biliyordu. Eğer umudu olsaydı pılımızı pırtımızı toplayıp buraya gelmezdik.
"Dedemin emeklisi hepimize nasıl yetsin? Çalışıp aileye destek olmak istiyorum."
Bu konuda ısrarcı olmazsam babamın rastgele bir işte çalışmama izin vermeyeceğini biliyordum.
Babama karşı çıktığım ikinci konuydu. Annemin vefatının üstesinden gelememişken babamın aylar içinde hemen birini bulup evlenmeyi istemesi canımı yakmıştı. Özge ile evlenme isteğine karşı çıkmıştım. Ancak başarılı olamamıştım. Ama bu defa küçük değilim, babamı ikna edemesem bile çalışmaya kararlıyım.
"Olmaz kızım, şirketi kurtardığımda benim yanımda çalışırsın."
“Lütfen baba, işler düzelene kadar çalışmama izin ver.”
“Hayır Yaren, avukatlık dışında çalışmana izin veremem. Özkan Arıkan’ın kızı olduğunu unutma!”
“Peki baba, yarın staj için görüşmeye gideceğim. Umarım maaşta verirler.”
“Dert etme. Gerekirse gider limon satarım aileme bakarım. Sen sadece kendin için en iyisi neyse onu yap. Ve sakın ailemize laf getirme. Elazığ küçük yerdir, benim yüzümü sakın yere eğdirme.”
Babamın bu konuda hassasiyeti yeni değildi. Belki de Berat’a karşı mesafeli duruşumun temelinde babamın bu tarz telkinleri vardı.
“Merak etme baba,” demekle yetindim.
"İyi en azından kendi işini yaparsan içim rahat eder. Stajer avukatlık için bile olsa birilerinin emrinde çalışacak olman hoşuma gitmiyor.”
"Biliyorum baba. Ama ben kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyorum. Lütfen bana gönül koyma. İflas etmeseydik bile hayalim boşanma avukatı olarak çalışmak. Bunun parayla pulla bir ilgisi yok. Kendini suçlu hissetme sakın."
"İş hayatının öyle göründüğü kadar kolay olmadığını anlayıp bir aya kalmaz istifa edeceksin. Ben seni zorluklar çekerek büyüttüm ama bugüne dek sen hiç zorluk nedir bilmedin. Alın teri ile kazanılan para elbette değerlidir ama ben seni de abini de hazıra alıştırdım. Bu yüzden kızım, yapamayacaksın. Başkasının emri altında çalışmaya dayanamazsın."
Babam ilk defa benimle bu kadar ciddi bir konu hakkında uzun uzun konuşup düşüncelerini açık yüreklilikle paylaşıyordu. Söyledikleri aslında ağırdı ancak haklıydı.
Bu yüzden; "Haklısın baba ama artık büyüdüm. Prensesliğim de annemin vefatıyla sona erdi. Sandığın gibi güçsüz değilim. Başarılı bir avukat olmak istiyorum. Bunun için emir almaya, hor görülmeye, ezilmeye bile razıyım. Yeter ki sen bana güven. Annemin hatırı için yanımda ol." dedim içtenlikle.
"Peki sevgili Avukat Yaren Arıkan, iyi bir avukat olmayı başarıp, bana kazandığın tüm davaları ömür boyu anlatacaksan eğer başkasının yanında stajyer olarak çalışmanı kabul ediyorum."
"Söz veriyorum. Kazandığım her davamı ilk sana söyleyeceğim. Teşekkür ederim baba."
Babama sarılıp kokusunu içime çektim. Yıllar sonra belki de ilk defa böyle sarılıyorduk.
Özge ile annemin kırkı çıkmadan evlenip hatırısına saygısızlık ettiği günden beri aramızdaki bağlar kopmuştu.
Hadi babam Özge'yi sevdi diyelim. Ya Özge'ye ne demeli? Babası yaşında adamı gerçekten sevdi mi? Gerçi babam iflas edince ayrılmadığına göre sevmiş olabilir…
Odama girip elimdeki karta tekrar baktım. Umarım Berat’ın dayısı Berat gibi iyi bir insandır. Büyük ihtimalle babam gibi sert mizaçlı orta yaşlarda biridir. Doğu erkeklerinin geneli sert olur diye biliyorum.
Yarın göreceğiz artık…