Bölüm 2 | Hastane

1523 Words
Duyduğum ilk ses aynı hızda tekrarlayan bip sesiydi. Bu ses bana hastanede olduğum hissini vermişti. Hissettiğim ilk şey parmağımı kıstıran cihazdı. Burnuma dolan hastane kokusu bir anlığına midemi bulandırdığında gözlerimi açmadan kaşlarımı çatıp, burnumu kırıştırdım. En son hatırladığım şey bana yaklaşan bir araba ve kafamı aniden çarptığım camdı. Sadece hastaneye gitmek istediğim zamanda bile insanların başına dert açabiliyordum. Beni hastaneye götürmeye çalışan çocuk benim yüzümden kaza yapmıştı. İki arabanın arasında kaldığımızı ve gerçekten havale geçirme aşamasında olduğum için hislerimin azaldığını hatırlıyorum. Her şey çok silikti aslında. Tamamlanmayan kısımlar vardı zihnimde. "İşte uyanıyor, ben iyi olacağını söylemiştim." diye hevesle konuşan birinin sesini duyduğumda sıktığım gözlerimi rahat bıraktım. Bu ses yabancı birine aitti. Zaten tanıdık birini beklemiyordum ama birilerinin olmasını da beklemiyordum. "Artık onun sevgilisi rolünü yapamayacağım için üzülüyorum." diyerek nefesini huzursuzca dışarı bırakan adamın sesini duyduğumda gözlerimi aralamaya çalıştım ama beceremedim. Göz kapaklarımın üzerinde yüz ton ağırlık var gibiydi. "O iyi olduğuna göre..." diyerek odaya giren adamın sesini tanıyordum. Bu beni hastaneye getirmeye çalışan Poyraz'dı. Onunda iyi olmasına ne kadar sevindiğimi anlatamam. Bir an benim yüzümden birileri zarar görecek diye ödüm kopmuştu. "...Siz ikiniz ona görünmeden buradan gidin. Ben ona uygun bir dille olayı anlatacağım. Bir nevi hayatını kurtardığım için sizlerden şikayetçi olmayacaktır." "İsterse denesin, sonuçları ne kadar kötü olur tahmin edebiliyorsundur. Ayrıca bu iş burada bitmedi Poyraz. Hala içimizden biri ölmek zorunda ve biz seni seçtik." Cümlenin sonunu duyduğumda gözlerim ister istemez bir anda açıldı. Başta gözlerim ışığa alışık olmadığı için biraz zorlandım ama sonra direkt onlara çevirdim gözlerim. Odada üç kişi vardı. Biri Poyraz'dı ve yatağımın ucunda, ayakta duruyordu. Onun tam karşısında iki tane adam vardı. Biri Poyraz'a daha yakındı ve az önce konuşan muhtemelen oydu. Diğeri biraz geride duruyordu ve kafasını biraz aşağıya eğmiş, gözlerini yukarı kaldırarak dik dik Poyraz'a bakıyordu. Sırtını duvara vermişti ve elinde bir kalem vardı. Onu çevirip duruyordu ama gözlerini asla Poyraz'dan ayırmıyordu. Poyraz kollarını iki yana açarak onlara acı bir gülümseme yolladı. Bileğinde sargı ve alnında birkaç çizik vardı. Ağırlığını sağ ayağının üzerine veriyordu ama bunu çok belli etmemeye çalışıyor gibi duruyordu. "Hadi öldürün beni. Bakalım o zaman benden istediğinizi alabiliyor musunuz canım kardeşlerim. Bunu yapmak istemiyorum ama sizin hayatlarınızı daha da mahvederim. Yalnız değilim, benden sonrası da olacak ve çok daha kötü olacak." Öndeki adamın çenesi seğirmeye başladığında olduğum yerde biraz doğrulmaya çalıştım ama tam o anda ağzımdan bir inleme kaçtı. Kafamı biraz kaldırdığımda bile feci bir ağrı beni sarmalamıştı. Elimi alnıma götürdüğümde ağrıyan yerin üzerinde bir sargı olduğunu fark ettim. Sıktığım gözlerimi açarak tekrar onlara baktığımda üçünün de bana baktığını gördüm. Hiç düşünmeden Poyraz'a bakarak, "Neden ölmen gerekiyor?" diye sorduğumda üçünün de bakışları değişti. Poyraz sanki bunu söylememem gerekiyormuş gibi dudaklarını birbirine bastırarak kafasını iki yana salladığında ona kaşlarımı çattım. O gözlerini diğer ikisine çevirdiğinde ben de onlara baktım. İkisi birbirine bakarak gözleriyle anlaştıklarında bir anda bana döndüler. Duvara yaslanan adam oradan ayrılarak bana yaklaştı ve gülümsedi. "Çünkü Poyraz oyunu kaybetti. Bu arada ben Furkan, senin adın ne?" Furkan benden gözlerini ayırmasa da ben göz ucuyla Poyraz'a baktım. Dik dik Furkan'a bakıyordu ve sinirli gözüküyordu. Derin bir nefes aldım ve yatakta daha da doğrularak sırtımı arkaya yasladım.  "Aslı." Kısacık bir konuşma bile boğazım acıtmıştı. Hafif bir ağrı boğazımı sarmalarken dilimi dudaklarımda gezdirdim. Anlam veremediğim bazı şeyler vardı. Kafam çok karışmıştı. Poyraz'ın hayatı için endişelenmem bile garipti aslında. Bana ne deyip geçiştirsem bunu da ne kaybederdim? En fazla dünyadan birini daha. "Çok güzel isim, aynı senin gibi." Bana aslına Furkan'a garip bakışlar attım. Ne yapmaya çalışıyordu bu?  Poyraz benimle Furkan'ın arasına girerek, "Onu rahat bırak. Hadi gidin buradan, daha sonra konuşacağız." diye çıkıştığında olanları sessizce izliyordum. Sanki o doğru olanı yapıyor gibi hissediyordum.  Furkan diklenerek Poyraz'ın dibine kadar girdi ve onunla dalga geçer gibi güldü. "Senin bu dünyada fazla vaktin yok, bırak da onunla ben ilgileneyim." "Ona dokunmayacaksın, hiçbiriniz ona dokunmayacak." Dakikalardır sessiz kalan adam bunun üzerine bana baktı ve göz kırptı. Ardından ikisinin arasına girerek Poyraz'ın omzuna elini koydu. "Neden? Yoksa birinin daha senin yüzünden ölmesine dayanamaz mısın?" Poyraz bunun üzerine direkt gözlerini bana çevirdi. Ben ona kocaman olmuş gözlerimle bakarken kaşları çatıldı. Tekrar ona dönerek elini omzundan itti ve, "Asaf zorlama istersen. Gidin buradan." dedi. Sesi bir anda çatallaşmıştı ve vücudu titriyordu. Ellerini yumruk yaptığını gördüğümde elini tutmak istedim bir an. Sakin olmasını ve takmamasını söylemek istedim ama yapamadım. Ben onun arkadaşı bile değildim. Yanlış anlaşılmak istemezdim. Asaf ellerini kaldırarak biraz uzaklaştı ve hadi dercesine Furkan'ın omzuna vurdu. İkisi kapıya doğru giderken Furkan aradan bana bakarak, "Tekrar görüşeceğiz Aslı." dediğinde Asaf onu onaylarcasına kafasını sallayarak, "Buna yemin edebilirim." diyerek odadan çıktığında öylece arkalarından bakakaldım. Bunlar kendilerini ne sanıyorlardı acaba? İstemediğim sürece kimseyle görüşmezdim ve kimseyle görüşmek falan istemiyordum. Birazdan evime gidip yatağıma gömülecektim ve muhtemelen uzun süre de çıkmayacaktım. Gerekli olmadığı sürece dışarı çıkmazdım, gerekli de olmayacaktı. Poyraz bana doğru döndü ve yatağın ucuna oturarak gözlerime baktı. Sanki birazdan çocuk gibi ağlayacaktı. Acısı o kadar çok yüzüne vuruyordu ki buna inanamıyordum. Duyguları apaçık ortadaydı. Ben yıllardır duygularımı saklayarak yaşıyordum. Bu zamanda duygularını belli etmek insanı zayıf düşürüyordu ve istemediği yerlerden ansızın darbeler yemesine sebep olabiliyordu. Ben hayattan ve insanlarından daha fazla darbe yemek istemediğim için yüzümde bir maskeyle gezinmeyi tercih ediyordum. Eğer maske takmazsan, maske takan diğer insanlar tarafından pusuya düşürülürdün, Canını yakarlardı, duyguların apaçık ortada olduğu için de bundan daima zevk alırlardı.  Poyraz duygularını gizlemeyi öğrenmeliydi. Ben ona acıyarak bakabiliyorsam diğer insanlar hem acırlardı hem de üstünden prim kasarlardı. "Özür dilerim Aslı, seni bu işe bulaştırdığım için çok özür dilerim." Bu tavrı bile çok zayıf görünüyordu. Derin bir nefes aldım ve onun yatağın üzerindeki eline uzandım. Sanki ona destek olmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Elini tuttuğumda şaşkın gözleri kocaman oldu. Bunu yapmamı tabi ki de beklemiyordu. "Hadi ama beni en fazla neye bulaştırmış olabilirsin ki?" Elimin üzerini diğer eliyle kapatarak tebessüm etti. "Ölebilirdin." "Ama ölmedim, sadece bir kaza." dediğimde kafasını iki yana salladı. "Sadece bir kaza değil. Onlar beni öldürmeye çalışıyorlardı Aslı. Sen olmasaydın belki de şuan çoktan öldürmüşlerdi." "Nasıl yani.?" diye sorduğumda gözlerime uzun uzun baktı. Şimdi gerçekten onun yaşadıklarını merak etmiştim işte. Böyle derin ve anlamlı bakabilen adamın neler yaşadığını öğrenmek isterdim. Sonuçta maske takan insanların dünyasında yaşıyor olsak bile böylesine derin ve anlamlı bakabilmek herkesin harcı değildi. Bütün dikkatim onun derin ve anlamlı bakışlarının üzerindeydi. Bu bakışlar bir maskenin ardından atılmıyor gibi hissettiriyordu.  "Seni son anda fark etmeselerdi ben çoktan o iki araba arasında ezilip, ölmüştüm. Sen olmasaydın benim o arabadan çıkmama izin vermezlerdi. Hepsi sen varsın diye." Bu cevabından sonra onu uzunca inceledim. Belki de gerçekten ilk gördüğümde sandığım kadar tehlikeli biriydi. Belki de ondan da tehlikeliydi. Her şey bir yana ela gözlerindeki o acı ona iyi davranmam için yeterliydi. Diğer yandan neredeyse canıma kast edecek o ikiliye bunun bedelini ödetmek istiyordum. İntikam işleriyle alakam yoktur fakat Poyraz'ın bu şekilde bana  mahcup, aynı zamanda minnettar olması içimde bir yerleri sızlatmıştı. İşte bu garipti, maskemi düşürtecek kadar garipti. Hiç olmadığım biri gibi davranıyordum. Hiç olmadığı kadar birini önemsiyordum ve yardım etmek istiyordum. Nedenini bilmiyordum ama içimden bir ses garip bir şekilde bu kez geride kalmamamı, susmamamı ve hareket etmemi söylüyordu. "O zaman ölmemen için sana yardım edebilirim. Ben varım diye- " dediğimde dudaklarına bir gülümseme yayılırken lafımı kesti. "Hayır, o bir seferlikti. Bundan sonrasını ben hallederim." "Öyle mi, tamam o zaman sorun yok." diyerek umursamaz bir tavır sergilemeye çalıştım. Belki de değişmemeliydim. Kafasını iki yana salladı. "Aslında bir sorun var." Ona sorarcasına baktığımda elini elimden çekerek cebine attı. Cebinden bir flaş çıkarttığında ondan bir cevap bekledim. "Bunun içinde o bahsettikleri oyunun başındaki herkesi bitirecek çok önemli şeyler var. Hani dedim ya yalnız değilim diye, aslında yalnızım Aslı. Benim için bu flaşı saklayabilir misin? Hayatım tehlikeye girerse buna ihtiyacım olacak." "Ya benim hayatım?" diye sorduğumda gülümsedi. "Sen oyunda değilsin, hayatın için endişelenmene gerek yok." Gözlerim elindeki flaşa kayarken bunu uzun uzun düşünecek vaktim olmadığını biliyordum. Bunu kabul etmem demek hayatımın darmaduman olacak demek olacağını biliyordum. Ben kendi başımayken bile insanların hayatına felaket saçıyorken bunu kabul etmem ne kadar doğru olur bilemiyordum. Aslında tek yapmam gereken onu saklamaktı. Belki de bazı şeyleri çok da düşünmemek gerekiyordu. Düşünmeden alacağım bir karar bana ne kadar zarar verebilirdi ki... Elimi flaşa uzatarak onu parmaklarımın arasına aldığımda Poyraz'ın gözlerine baktım. Yüzünde beliren gülümseme beni de gülümsetti. Belki de uzun zamandır aradığım değişiklik oydu. Zamansız gelen tehlike şimdi bana yıldızlar kadar uzak gelse de aslında tam dibimde oturduğunu hissedebiliyordum. Benim hayatımda hataya yer yoktu, hatalar hep başkalarını rahatsız ederdi. Kimse benim tarafımdan rahatsız edilmek istemezdi.  Yıllardır gördüklerim, yaşadıklarım bana bunu çok iyi öğretmişti. En önemlisi yalnızlık. Yalnızlığım bana hata yapma lüksümün olmadığını çok iyi öğretmişti. Hayatının kontrolü eğer senin elinde değilse hata yapma lüksün olamazdı. Hata yaparsan bedel ödeyen sen değil, etrafındakiler olurdu. Senin ödeyeceğin tek bedel ise yalnızlık olmalıydı. Yalnızlık insanlık için en büyük bedeldi. Bunca zaman yalnız kalarak çok büyük bir bedel ödemiştim ve bunun altından sağ salim kalkmayı başarmıştım. Belki de bu kez yalnız kalmama gerek yoktu, bu kez hayatıma birilerini dahil etme vaktim gelmişti. Yıllarca zorunlu bir yalnızlık yaşıyordum, yalnızlık kotam çoktan dolmuştu.  Bu flaşı sadece Poyraz için değil, kendim için de alıyordum. Çünkü etrafımdaki diğer insanların aksine maske takmayan, duygularını saklayamayan bu adamın yanımda olmasını istiyordum. Ben daha fazla yalnız kalmak istemiyordum. Ayağa kalkma ve bir şeylere karşı çıkmak vaktim gelmişti. Hissediyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD