Yağız babasının ölümünü hazmedemeyen bir canavara dönüşmekten son anda dönmüştü aslında. Bu da ablası sayesinde olmuştu.
Sesi sertleşti. “Bu Musa seninle nasıl iletişime geçti? Doruklar için mi çalışıyor?"
Ömer başını kaldırdı. "Bilmiyorum."
Yalan söylüyor olmalıydı. Bunun başka açıklaması yoktu. "Tanımadığın birinden emir aldığına inanmamı mı bekliyorsun yani?"
"Para konuşur. Fiyat uygunsa evet, yaparım." Dedi hemen Ömer acelece.
Yağız tek kaşını kaldırdı. "Biri sana o bombayı kurman için para mı verdi?"
"Dediğim gibi bomba olduğunu bilmiyordum."
Ömer’in kendini savunma çabaları hayatını kurtarmanın yanından geçmezdi çünkü o konuştukça Yağız daha da sinirleniyordu.
Yağız öfkeyle dişlerini gıcırdattı. "Peki babamın hayatının değeri ne kadardı?"
Ömer konuşmadan önce yutkundu ve kısık çıkan sesiyle söyledi. "Bir milyon lira."
"Bir milyon lira," Yağız tükürürcesine tekrarladı. "Hepsi bu mu?"
Bu konuda ne diyeceğini bilememişti. Mehmet Arhan gibi bir adamın bir milyon lira uğruna öldürülmesi bu kadar trajik olmasaydı gülünçtü.
Ömer'in yakasını tek eliyle birden kavrayıp kaldırmaya çalıştı ama adamları onu öyle sabitlemişti ki adam sadece hafifçe yükselebildi ve hareket ederken aldığı darbeler yüzünden ağzından bir inilti çıktı.
Alçak sesini duyurabilmek için eğildi. "Eğer bana bu bilgiyle gelseydin ve yaşamana izin verseydim, sana bunun on katını öderdim."
Ömer’i hırsla geriye ittiğinde sandalye yalpaladı ve düşmedi. Oysa Yağız düşmesin, daha da acı çekmesini istemişti.
Musa denilen adam kimdi? Doruklarla bağlantısı var mıydı? Düzenden çıkararak kendilerini mi koruyorlardı? Yağız için hiçbir önemi yoktu. İçten içe onların sorumlu olduğunu biliyordu.
"Musa neye benziyor?"
"Bilmiyorum. O sıradan bir adamdı. Hatırlayacağım ya da dikkat çeken bir ayrıntısı yoktu.”
"Seninle nasıl iletişime geçti? Numarası telefonunda mı?”
Yağız, Ömer'in cep telefonunu zaten elinden almıştı. Demese de onu açabilecek adamları da vardı.
"Her şeyi sildim" dedi Ömer. “Orada herhangi bir numara veya mesaj bulamazsınız.”
Yağız’ın babasının polislerle arası iyiydi. Silinmiş olan şeyleri kurtarmanın ne kadar kolay olduğunu bilmiyordu ama denemeye kararlıydı. Eğer telefonu dijital adli tıpa ulaştırabilinirse
‘gizemli’ Musa'nın numarasını alabilirdi.
Kenarda bekleyen iki adamına, Serkan ve Batuhan’a baktı. "Burada işim bitti, ortalığı toplayıp gelin."
İki adam da aynı anda başını salladı. Yağız’ın ne demek istediğini biliyorlardı.
Yağız bir daha konuşmadı. Döndü ve pürüzlü alanın üzerinden, asansörün ve merdiven boşluğunun küçük bir uzantı halinde inşa edildiği yere doğru yürüdü.
Arkada Ömer, çırpınarak sandalyeyi ileri geri sallayarak yardım için çığlık atıyordu. Onu duymazdan geldi. Başı çatlar derecede ağrıyordu. Burun kemerini sıktı.
Kendine hakim olamasaydı onu çatıdan atacaktı. Üstelik bunu bir kazaya bağlayamazdı. Polis, ölen adamın elinin arkasında bıçak yarası olan ve kolları sandalyeye bantlanmış bir vakayı intihar olarak sınıflandırmazdı.
Yardım çığlıklarını ve ete çarpan yumruk seslerini görmezden gelerek asansörle zemin kata indi.
İçmeye ve kafayı dağıtmaya ihtiyacı vardı. Yağız’ın kanı damarlarında yandı ve adrenalin kalbini pompaladı.
Belki de Ömer'le işleri artık onun olan, babasının adamlarının ellerine bırakmak yerine kendisi bitirmeliydi. Bu şekilde de sakinleşebilirdi.
Ama bu koca şehirde her zaman açık bir yer vardı değil mi? Bir içki alabilecek ve biraz eğlenebilecek.
Koyu renk ceketinin altından görünen gömleğin beyaz manşetine baktı. Kan damlaları beyaz kısımları lekelemişti.
“Kahretsin. Siyah giymem gerektiğini biliyordum.” dedi kendi kendine.
Oysa çok da uzun sayılmayacak bir zaman önce asla bu şekilde görünmeyeceğine emindi. Deri bir ceket ve yırtık bir kot pantolon giymeyi tercih ederdi.
Fakat işler artık onun tercihine göre yürümüyordu. Şirketin başkanıydı ve rolüne uygun davranması önemliydi. İş yaptığı insanlar serseri görünümündeki biriyle değil, bir adamla anlaşmak istiyordu.
Kan konusunda ise yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bir kulübe girip üzerine biraz soğuk su dökene kadar beklemek zorunda kalacaktı. Kan her zaman soğuktu, kumaşa işlediği için asla sıcak kalmaz. Bu daha erkek olmadan önce öğrendiği bir şeydi.