Bölüm 4

924 Words
Efsa Yapmamalıydım. Babama karşı çıkmamalıydım. Öfkeyle hareket edip evden öyle ayrılmamalıydım. En azından korumalardan birinin beni takip etmesine izin vermeliydim. Neden? Hıçkırarak karşılık verdim, yüzüm gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Buraya tek başıma gelerek aptallık ettiğimi yeni fark ediyor olmak bu aptallığın altını çiziyordu. Etrafta çok fazla insan olduğu için güvenli olacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. Hayatımda işler hep çok yolunda gitmişti. Bunun genlerimize işlemiş olduğunu düşünmeye başlamıştım. Taki şu ana kadar. Her şey çok hızlı olmuştu ve hava karanlıktı, bu yüzden iki adam kaçıp gidene kadar kurtarıcımın kim olduğunu fark etmemiştim. Bu hayatımda beklediğim son kişi bile kesinlikle Yağız Arhan değildi. Bu pisliğin bana tecavüz etmeye çalışan iki adamdan daha iyi olmadığı konusunda bir şöhreti vardı. O kesinlikle bu şehrin hatta ülkenin en acımasız ve gaddar adamıydı. Kulaklarım tanıdığım herkesten bunu duymuştu. Daha da geriye kaydım, sırtım kirli tuğla duvara iyice yaslanmıştı. Altımdaki zemin de kirliydi ve elbisem buruşmuş, uyluklarımın ve popomun çıplak derisi kaldırıma sürtüyordu. Başladıkları işi bitirecek miydi? O da bu işin içinde olabilir miydi ve tüm bunlar bir tuzak mıydı yoksa? Ama hayır, o ikisine yaklaşımına bakılırsa birbirlerini tanıdıklarını düşünmüyordum. İçlerinden birinin yüzünün Yağız'ın bıçağının ucunda olduğunu görmüştüm ve adam bir yaprak gibi titriyordu. Bunu kimseye itiraf etmezdim ama bir parçam tam da bunun olmasını istemişti. Sanki parmak izleri üzerimde fiziksel bir iz bırakmış gibi, o adamların ellerinin tenimde bıraktığı histen kurtulamıyordum. Bayat alkol, sigara ve ter kokusu hala burun deliklerimdeydi ve yüzümü tutup dilini dudaklarımın arasına soktuğu yerden bir tanesinin tadını ağzımda hissetmiştim. Mide bulantısı yavaş bir dalga halinde bedenimi sardı ve bir tarafa doğru eğilip ciğerlerime derin hava çekerek geçmesi için dua ettim. Bu şekilde zayıf ve savunmasız hissetmekten nefret ediyordum. Etrafımdaki ailemin koruması olmadan yaşadığım tek şey bu mu olacaktı yani? Böyle acınası bir duruma mı düşecektim? İçimi bir utanç duygusu kapladı ve beni kurtaran adam yüzünden bu utanç on kat arttı. Hiçbir konuda bir Arhan'dan yardım istememem gerektiğini biliyordum ama ne yazık ki seçici davranacak durumda değildim. Eğer o gelmeseydi neler olacağını düşünmek bile istemiyordum. Yağız bana doğru birkaç adım atarak yanımda durdu. Ona bakmak istemedim, göz teması kurmaktan korktum, gözlerinde ne görebileceğimden ya da daha kötüsü onun benim gözlerimde ne görebileceğinden endişelendim. Bana doğru eğildi. Dizi bana yakın bir yere, zemine değdi. "Yaralanmışsın." Elimi kaldırıp şakağıma dokundum. Dokunduğum yerden canım yandı. Adamların beni buraya sürüklerken nasıl duvara ittiklerini hatırladım. O zaman yaralanmış olmalıydım. Önümüzdeki birkaç saat veya gün içinde başka hangi izlerin ve morlukların ortaya çıkacağını merak ettim. İstenmeyen bir elin bana ulaşmasından kaçınmak için mümkünmüş gibi biraz daha duvara yaslandım. Yine de hiçbir şey söyleyemedim. Daha yakına eğildi. "Onların kim olduğunu biliyor musun?" Başımı salladım hızla. Tanrım! Bilseydim şu anda bu şekilde durmazdım herhalde. "Senin kim olduğunu bilmiyorlar mıydı?" Gözlerimi sıkıca kapatıp sakin kalmaya çalıştım. Sesimi buldum. "Hayır." Ağzımdan çıkan tek kelime gecenin karanlığında zar zor duyuldu ve boğazımı temizleyip tekrar ve daha düzgün konuşmayı denedim. Karşısında bu kadar zayıf görünemezdim. “Buralı değillerdi. Onlara anlatmaya çalıştım ama bana inanmadılar.” "Yanında birinin olması gerekmez mi?" Sanki insanların gelmesini bekliyormuş gibi etrafına baktı. “Kardeşlerin nerede? Ya da babanın adamları?” Bacaklarımı saklamak için elimden geleni yaparak eteğimi aşağı çektim. "Burada olduğumu bilmiyorlar." "Neden?" Neden? Bana ne olarak soru sorma hakkını kendinde bulabiliyordu? Kim olduğumu hatırladım ve ona baktım. “Çünkü babamın ve erkek kardeşlerimin işim hakkında her şeyi bilmesine ihtiyacım yok.” O, dimdik bir şekilde başımda dururken benim hala yerde iki büklüm oturduğumun farkında olarak konumumu ayarladım ve ayağa kalkmayı denedim. Bakışları vücudumda gezindi ve tek kaşını kaldırdı. Bakışlarım onun gözlerini takip ettiğinde yanaklarım renklendi. "Kahretsin." Elbisemin askısı yırtılmıştı ve üst kısmı aşağıya doğru kıvrılarak sütyenimi tamamen ortaya çıkarmıştı. Yırtılan kısmı tutarak üzerimi kapattım. "Ne bakıyorsun?!" Nefes verir gibi güldü. “Yapmamak biraz zordu.” "Siktir git." Takım elbisesinin ceketini çıkarıp bana verdi. "İşte, biraz rahatla." Daha yeni benimle alay eden kendi değilmiş gibi beyefendilik taslıyordu. Bir yanım onu ​​reddetmek, Yağız Arhan'dan hiçbir şey istemediğimi söylemek istiyordu ama az önce olanlardan sonra şehirde bu yırtık elbisemle yürümek de istemiyordum. Ceketi elbisemin üstüne geçirip önden düğmelerini ilikledim. Benim için çok büyüktü ama yine de minnettardım. Babamla karşılaşmadan önce dışarı çıkma planı yapıyordum. Odamın kapısının yanında duran boy aynasında bedenimi saran elbiseme baktığımı, bacaklarımı ortaya çıkarmasına ve kıvrımlarımı vurgulamasına hayran kaldığımı hatırladım. Artık tek istediğim saklanmaktı ve ceket bana tam olarak bunu yapma fırsatı vermişti. Yağız kalkmama yardım etmek için elini bana uzattı. İsteksizce küçük avucumu onun büyük avucunun içine kaydırdım. Cildi sıcak ve kuruydu. Parmaklarımın etrafındaki baskı iyi hissettiriyordu. Ayağa kalkmama yardım etse de topuklu ayakkabılarım üzerinde yalpalayamadan duramadım. “Bir şoför çağırabilir misin? Seni alması için biri olmalı." Midemin üzerine bir şey oturdu. Eğer bunu yaparsam, evime yırtık bir elbise ve kanlı bir yüzle dönmek zorunda kalırdım. Artık babamın çatısı altında yaşamıyor olsam da, onun maaş bordrosunda çalışan ve sabahın erken saatlerinde eve geldiğimi bildiren yatılı bir personelim vardı. Daha sonra babam ve erkek kardeşlerim ne olduğunu öğrenmek isteyeceklerdi. Üstelik babamla öyle tartıştıktan sonra. Ah! Bunların hiçbirini yaşamak istemiyordum. Tereddüdümü görmüş olmalı ki "Eve gitmek istemiyor musun?" diye sordu birden. Mırıldandım. “Bu şekilde geri dönersem sorular sorulacak.” "Tamam" dedi yavaşça. "Arayabileceğin başka biri var mı? Belki gidip birlikte kalabileceğin bir arkadaş?" Kimsenin bu durumu bilmesini istemiyordum ve elimde olsa şu anda karşımda duran adamın da bilmemesini yeğlerdim. O benim ailemin düşmanıydı ve eğer ona bir açık verirsem ailemden de açık vermiş olacaktım. Utanç dolu bir halde bakışlarımı kaçırdım. "Hayır. Kimsem yok." Böyle demiştim çünkü babama ya da erkek kardeşlerime bir şey söylemeyeceğine güvenebileceğim kimse yoktu. Güçlü bir aileden gelmenin sorunu da buydu işte. Herkesi satın alma ya da tehdit etme yetenekleri vardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD