Furkan, tatlı tatlı tebessümünü sonlandırıp, burnundan kısa bir nefes verdikten sonra, "Evet bildin" deyip kaşlarını çattı.
Doğru edasıyla başını sağa sola sallarken, "Aslında neden bu kadar düşündün anlamadım. Halbuki, benim seni sesinden tanıdığım gibi sende ilk görüşte tanırsın diye düşünmüştüm, kırıldım doğrusu" dedi
Furkan'ın her imasında bir kere daha yıkılıyordum ama nasıl emin olabilirdim. Biraz daha kendimi savunarak, "Seni görmeyeli iki yıl oldu Furkan, Bu iki yılda evrime bu kadar tekme tokat dalıp kafasını gözünü kıracağını tahmin edemedim!" dedim
Furkan, mazeretimin altında yatan iltifatımdan dolayı tekrar gülümseyerek, "Evet, herkes öyle söylüyor!" dedi
Konuyu stilinden uzağa çekmek için, Furkan'ın ki kadar uzun olmasa da dolgun kirpiklerimle göz kırparak, "Irz düşmanı mı diyorlar!" dedim
Furkan ise benim aksime, konuyu kendi istediği yere çekiyordu, "Hayır! Birden büyüdüğümü söylüyorlar. Bense aşkın yaradığını düşünüyorum."
Neredeyse kendi kendimi yiyip bitirecektim. Ne kadar belli etmemeye çalışsam da, sesimin titremesi beni ele veriyordu.
"O. oo i.iyiymiş! İnşaallah sana yarayan aşkın sonsuza kadar devam eder!"
Furkan'ın bakışları içimi ısıtırken, sözleri aksine beynimi donduruyordu,
"Sonsuza kadar devam edecek zaten! Bunca yılımı boşuna heba ettirmem!"
Donmuş beynimi ısıtmaya çalışırken, Furkan kaputları kapatıp, arabama yöneldi.
...Arabamı tekrar köyün istikametine doğru çevirdikten sonra stop edip karşıya geçtiğinde ben hâlâ arabasına yaslanmış boşluğa bakıyordum...
Bir adım kalana kadar yaklaşıp sağ elindeki anahtarı, sol eliyle tutup çektiği sağ elime bırakırken, "Koltuğun ayarını biraz değiştirdim kusura bakma." dedi.
Daha son sözlerinin etkisinden çıkamamışken, bir de Furkan'ın sıcak ellerini tenimde hissedince adeta buz kesmiştim... Furkan, birden soğuyan elimi parmaklarıyla ovuşturarak, "Sen üşüyor musun?" diye sordu.
Cevabı, "Evet" der gibi kafamı aşağı yukarı sallayarak verebildim.
Furkan, hemen arabadan kapşonunu alıp nazik hareketlerle bana giydirdi. Başımı yere eğdiğim ve Furkan'ın boyunun uzunluğundan dolayı saçlarım Furkan'ın dudaklarına değiyordu.
Furkan, boynunu biraz daha eğerek, alnımın hizasına getirdi. Sıcak nefesi, şakak saçlarımı hareket ettiriyordu. Her nefes verişinde alnımdan yanağıma kadar serinlik hissediyordum...
Furkan, başını kaldırmadan kapşonun kol manşetlerini bir kez geriye doğru katlayıp sonra da fermuarı çekti. Göğsümün hizasına gelince yakamdan tutup biraz daha öne çekiştirerek fermuarı kapatmaya çalıştı.
Ben, taş kesilmiş gibi kımıldamazken Furkan, benim bu hâlime içten içe zafer kazanmış gibi mutlu oluyora benziyordu. Nefes alış verişimden, tansiyonumun oynadığını, kalp ritmimin değiştiğini hissediyor olduğunu düşünüyordum.
Furkan, fermuarı çektikten sonra serçe parmağımdan tutarak vücudumu arabasına doğru döndürdü. Benim parmağımı bırakıp kendi iki parmağıyla alnına vurup, "eyvallah" işareti yaptıktan sonra arabasına bindi.
Romantik film izler gibi bize bakan arkadaşlarının arasından Enes'e, "A.Ablanı ara, köyün girişteki yol ağzına gelsin." dedim, çünkü Nalân, Furkan'ın bu halini bilebilecek iki kişiden biriydi.
Enes, ablasını arayıp hoparlörü açtı, benim sürprizi bozmamak için, "Abla yoldayım, yirmi dakika sonra orada olurum. Sana bir şey vereceğim köyün girişteki havuzun oraya gelir misin?" deyince ablası, planını değiştirdiği için sinirlendi, "Of"layarak, "İki dakikalık yol, verip gitsen ne olur sanki." dedi
Enes, biraz da kendi isteğiyle olmadığı için sesini yükselterek, "Ablaa uzatma, işim var işte, hemen verip döneceğim!" dedi
Nalân, kardeşini daha fazla sinirlendirmeden, "Tamam,tamam. Yaklaştığında çaldırırsın." deyip sustu.
Enes, bu sefer daha yumuşak tonla, "Tamam. Hadi görüşürüz." deyip telefonu kapattıktan sonra duyduğumu doğrular gibi, "Tamam abla geliyormuş." dedi
Furkan'a hiç bakmadan, "Tamam gençler, görüşürüz." deyip karşı yola geçerek arabama bindim...
Koltuğumu kendime göre ayarlarken; Furkan'ın kendine yakışan boyuna kızarak, sesli bir şekilde, "Sırık, ne olacak" dedim gıyabında hakaret eder gibi.
Ben önde Furkan arkada bir süre gittikten sonra sinyal verip önüme geçti.
Furkan, önüme geçtikten sonra hızını düşürünce; sinyal verip geçmek istedim ama Furkan geçmeme izin vermediği gibi kendisi de hız yapmıyordu.
Sabit hızla neredeyse kaputlar değecek kadar yakın gidiyorduk. Furkan, teybin sesini son ses açmış, sanki bana söylemek istediklerini şarkılarla dinletiyordu.
"Ben yâr kendimi bildim bileli, bir sana aşık sana deli seninle açtığım bu gözleri seninle kaparım ancak."
Avucumun içiyle direksiyona vurup, "Ne yapmaya çalışıyorsun delii, kendini de beni de yakacaksın." dedim...
Biraz önce buz kesen vücudum eski haline geri döndüğü için bunaldım ve kapşonun fermuarıyla, camı açtım. Kolumu kapıya, yüzümü de parmaklarıma dayadım.
Arada Furkan'ın dikiz aynasından bana baktığını görüyordum. Köyün girişine kadar beş şarkı çalmıştı. Bu şarkıların isimlerini telefonuma kayıt ettim...
Köyün girişine yaklaştığımızda; Furkan, öne geçmeme izin verdi. Köyün girişinde bulunan ve yazın bahçelerin sulanması için yapılan havuzun yanına geldik, yolun çatallaştığı yerde durup arabadan indim.
Furkan, gözünü hiç ayırmadan bana bakıyor gibi hissediyordum. Titrememi gizlemeye çalışarak bagajı açtım. Mini buzdolabındaki altılı paketten bir su alıp kapağını açtım. İçerken, Furkan yavaşça arabayı yaklaştırdı...
Tampon pacaklarıma değdiği anda durdu. Arkama bakmadan sıcak kaputa oturarak suyumu içtim.
İçerken de ne yapacağımı düşünüyordum. Bir kaç yudum içtikten sonra suyun ağzını kapatıp ayağa kalktım. Bu sefer dolaptan pişmaniye kutusu alıp Furkan'ın tarafına doğru yürüdüm.
Kutuyu, Furkan'ın yanında oturan Enes'e uzattığımda Enes kutuyu görüp, "Abla, bize pişmaniye mi getirdin? Biz bunu otogarda sürekli yiyoruz." dedi.
İçindekini aileme yaptığım için, pişmaniye kutusuna koymuştum.
"Dış görünüşüne bakarak içini yargılama!" deyip kutuyu açtım.
Pet şişeyi koltuğumun altına sıkıştırıp, tatlıdan bir tane alarak Enes'e uzattım. Enes, almak için uzandığı anda, Furkan aniden elimi tutup, çikolatalı kurabiyeyi kendi ağzına götürdü. Çikolata bulaşan iki parmağımı da dudakları ile yalayarak, "Çok güzel olmuş, eline sağlık." deyince, birden elimi çektim.
Ben suratına vurmak isterken Furkan, göğsümü işaret ederek, "İçebilir miyim?" dedi...
Gözüyle işaret ettiği yere; yani göğsüme bakıp, "Ne saçmalıyorsun be!" dedim kaşlarımı çatarak.
Bu sefer aynı yeri eliyle gösterip, "Suyu diyorum!" dedi gülümseyerek.
Kısa sürede toparlayıp yanlış anladığımı belli etmemek için, suyu elime aldım, "Tamam işte saçmalama, bu benim suyum!" dedim...
Furkan, "Olsun! Tatlını yedim, suyunu da içerim." derken; her bir teli karşısındakinin beynine ok gibi saplanan kirpikleriyle yine gözünün birini kapat aç yaptı.
Artık emindim, Furkan, küçükken söylediğim şakaya takılmış ve bana aşık olmuştu. Şişeyi uzatıp, "Benim kapağım çok zor açılır." dedim.
Furkan; bir eliyle şişeyi tutan elimi tutup, diğer eliyle de şişenin kapağını çevirirken, "Sen bırakma, ben her türlü bir yolunu bulup açarım!" dedikten sonra şişenin etrafındaki ince ve narin parmaklarımı kendi parmaklarıyla sıkıştırarak, elimi çekmeme izin vermeden şişeyi ağzına götürüp sudan bir yudum içti...
Şişenin kapağını kapatırken, "Şimdilik kapalı kalsın da zamanı gelince ben yine açarım" deyip tatlıyı benden alarak Enes'e uzattı. "Yiyin lan, yiyin de insanlık görün. Hepsini bitirmeyin ama!" dedi
Çatallaşan yolun yukarısından gelen arabayı görünce, Furkan inmek için hamle yaparken, bende arabanın geldiği yola doğru döndüm.
Furkan'ın ablası Türkân, benim çocukluk arkadaşımdı ve aylardır görmediği arkadaşını görünce, sevinç çığlığı atarak arabadan inip koşarak bana sarıldı.
Dengemi kaybedip geri geri giderken, Furkan eliyle belimden tutarak arkamdan destek verdi.
Bu destekten bir an önce kurtulmak için kendimi arkadaşıma doğru itip sarılarak. "Dur! Yavaş ol! Boğacaksın!" dedim
T: "Kızım neredesin! Çok özledim seni."
"Geldim işte, tamam. Buradayım!"
T: "Artık bu son değil mi, bitti artık. köydeyiz! Hasret bitti, değil mi?"
İstanbul'da hiç bir bağım kalmamasına rağmen, "Bilmiyorum canım, belli değil." dedim
Hakan, kornaya basıp, Furkan'a,
"Hayırdır, yine ne oldu?" deyince Furkan, kaputu gösterip, "Bu sefer de akü!" dedi kendi arabasını abisine şikayet eder gibi.
Hakan, "Kaç defa söylicem, yaşlandı artık sat gitsin!" derken Furkan bana bir gönderme daha yaptı.
"Ne yapayım aabi, ben de böyleyim büyüklerden hoşlanıyorum!"
Bu sözü duymamış gibi arkadaşımdan ayrılıp arabaya doğru yaklaştım.
İlk olarak, Furkan'ın babası Rasim amcanın elini öpüp hâl hatır ettim. Furkan'ın annesi Neriman teyze, kapıyı açıp inerek sabırsızlıkla sıranın kendisine gelmesini bekliyor gibi bakıyordu.
Sonunda kendisine baktığımda, gülümseyerek bakışları ile ne kadar özlediğini belli etti. Öpmek için eline uzandığımda, kollarını açıp direk sarılmak istedi. "Hoşgeldin kızım." diyerek yanaklarımdan öptü. Geriye çekilip, Neriman teyzenin biraz önce vermediği elini tekrar tutup, öperken, "Hoş buldum Neriman teyze!" dedim.
Neriman teyze, beni çocukluğumdan beri tanıdığı için yüzümden bir şeyler olduğunu anlayarak, "Bu ne hâl kızım! Yüzün bembeyaz olmuş. Zaten zayıftın iyice erimiş akmışsın, anan böyle görmesin." dedi
Neriman teyzenin omuzuna başımı koyup, "O zaman sende sakla beni, küçükken olduğu gibi yine annemden koru!" dedim.
Neriman teyze, "Az biraz geçsin, ananlar hasret gidersin de, inşaallah kızım inşaallah" dedi
Mini bir tebessümle cevap vermeyi tercih edip, iki geri adımdan sonra dönüp şoför tarafına geldim. Hakan'a, "Nasılsın?" diye sordum.
"İyiyim Cansu, hoş geldin! Sen nasılsın?"
"Hoşbulduk. Ben de iyiyim! İdare ediyorum."
Hakan'ın, "Temelli mi döndün?" sorusuna; Ellerimi kapşonun cebine koyup, yana doğru açtıktan sonra, kafam ile sağ omuzumun arasını yaklaştırarak, "Bilmiyorum kii, kovulana kadar buradayım galiba!" dedim
Neriman teyze, kafasını camdan çıkartıp, araya girerek, "Seni de kimse kovmayacağına göre, yuvana hoş geldin." dedi.
Furkan'ın olayını duyunca özellikle Neriman teyzenin geri dönmemi isteyeceğini bildiğim için, "İnşallah! İnşallah kovulmayız!" dedikten sonra Hakan'a arabayı işaret ederek "Yeni mi? Çok güzelmiş!" dedim
Hakan, eliyle arabanın kapısına vurarak, "Evet, yeni ama satmayı düşünüyorum. İstersen sana vereyim." deyince kapşonun cebinden bir elimi çıkartarak, dört parmağımla yumruk yapıp baş parmağımla arabamı işaret ettim, "Üzgünüm ama bu beygirden üstünü kullanamıyorum, ne kadar hız yaptığımı anlamıyorum." dedim.
*(Cansu'nun işaret ettiği yerde Furkan'da vardı. Hakan, Furkan'la göz göze geldikten sonra tekrar Cansu'ya döndü.)*
Hakan, arabama baktıktan sonra tekrar bana bakarak, "O beygirle sana mutluluklar o zaman." dedi gülümseyerek.
Hakan'ın, tebessümüne karşılık vererek, "Teşekkür ederim!" dedikten sonra devam ettim. "Teklifin içinde ayrıca teşekkür ederim ama O beni yolda bırakmadığı sürece, ben de onu yarı yolda bırakmayacağım." diyerek arabamı kasdettim.
Hakan, "O zaman sana kazasız belasız sürüşler." diyerek iyi dileklerini sundu...