Türkân, annesinden kalmak için izin istedi. Nalân ile yalnız konuşmak istediğim için Türkân'a kalmasını teklif etmemiştim. Neriman teyze izin verince, yüzümde memnuniyetsiz bir tebessüm oluştu. Türkan annesine teşekkür ettikten sonra; Hakan, kornaya basıp selam vererek yola devam etti.
Aşağı yoldan Nalân çığlık atarak geliyordu. Çığlıkları duyunca geriye bakmadan, Türkân'a, "Anamı, babamı görmeden öleceğim aklıma gelmezdi." deyip geriye döndüğüm anda Nalân, aynı Türkân gibi çığlık atarak gelip boynuma sarıldı. Beni bir sağa bir sola sallıyor bir yandan da konuşuyordu. "Seni çok özledim, çok, çok, çok canım arkadaşım."
Ten rengim pembeden mora döndüğünde Türkân, Nalân'ın kolundan tutup gevşetmeye çalışarak, "Yavaş Nalân, boğdun kızı" dedi
Bi kuvvet bularak Nalân'ın sallamalarını kontrol altına alarak, geriye çekilmeyi başardım. Nalân, bu seferde koluma çimdik atarak, "Neden haber vermedin?" deyince sorusunun cevabını, muhtemelen iki günden fazla mor gezecek kolumu ovalarken vermeye çalıştım, "Nasıl haber vereyim, ne zaman geleceğim belli değildi kii. Geze geze geldim, annemler merak etmesin diye de söylemedim."
Nalân, benim canımı yakmaya yemin etmiş gibi bu seferde omuzuma sertçe vurarak, "Bana söyleseydin bari." dedi
"Ne fark eder, yine ilk sen öğrendin işte, evde işin yok değil mi? Seninle bir şey konuşmam lazım." diyerek Türkân'a etmediğim teklifi yaptım
"Tamam olur, işim yok, annem siz de, bende oraya gidecektim." deyince Türkân, sitemli bir sesle, dudak büzerek, "Aşk olsun Cansu beni çağırmamıştın." dedi
Haklı da olsa kırılmış ve üzgün bir yüz ifadesiyle, "Sensiz olur mu aşk olsun, teklife gerek mi var. Tâbii ki de geliyorsun." dedikten sonra kızlara arabayı gösterip, "Binin!" dedim.
Nalân, arabaya yaklaşıp binmek üzereyken, Enes'e bir şey söylemek için geriye döndüğünde, karşısında Furkan'ı uzun saçlarıyla görünce şaşırmış gibi baktı, Üst dudağının kenarı yukarı doğru seğirirken, "Furkan? Sen saçlarını uzatmışsın?!" dedi
Furkan, saçlarını parmaklarıyla geriye tarayıp, "Evet oldu öyle bir şeyler! Yakışmış mı?" dedi
Nalân'da, yıllardır alışık olmadığı bu değişimi merak ettiği için, "Yakışmışta, neden bu kadar uzattın?" diye sordu
Furkan; yine, kalp çarpıntısına sebep olan sempatik bir gülümseme ile, "Bazı şeylerin zamanı gelmişti. Ben de gerekeni yaptım diyelim!" Dedi
Furkan'ı daha fazla konuşturmayıp, elimdeki su şişesini arabanın tabanından Nalân'a attım. Başım ve gözlerimle de işaret ederek, "Hadi bin!" dedim. Furkan fark edip, Nalân'a göz kırptı.
Kızlar arabaya binerken Nalân'la göz göze geldik, Nalân'ın şaşkınlıkla birlikte soru sorar gibi bakışına karşılık, gözlerimi belertip arabaya binmesini işaret ettim. Arabayı çalıştırıp, teybi açtım, "Şimdi arasan bulamazsın yaa ooff!" diyerek telefonumdan şarkı aradım. Bulunca hemen telefondan bluatoothla açtım.
(Hayat bazen öyle insafsız ki
Küçük bir boşluğundan yakalar
Hissettirmez en zayıf anında
Seni ta yüreğinden yaralar
Ellerin, kolların bağlansa da
Başında kasırgalar kopsa da
Sen tüm gücünle karşı koysan da
Seni acımasız sevdaya salar)
İçeriden bir şeyler koyma bahanesi ile arabadan inip bagaja doğru yürüdüm. Niyetim Furkan'a şarkı ile, birlikte olamayacağımızı söylemekti.
Elimdekileri bagaja koyup dolaptan bir su daha alarak tekrar kaputa oturup içmeye başladım. Suyu içerken içimden "Sıra bende küçük bey?"diyordum.
(Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun
Beraber olamayız, benim gibi biliyorsun
Bir başka dünyanın insanısın yavrucağım
Sen kendi dünyanın toprağında büyüyorsun)
ikinci şarkı başlarken,
(Her güzele koşma demedim mi
Her tatlı söze kanma demedim mi
Aldatır seni inanma demedim mi
Olmaz olmaz bu iş olamaz
Olmaz olmaz bu iş olamaz
Bu kadar çapkın olma demedim mi
Göğsünü böyle açma demedim mi
Gözler manalı süzme demedim mi
Çalım satma bu iş olamaz
Hiç yalvarma bu iş olamaz)
Furkan'la göz göze gelmemeye çalışarak Enes'in tarafına doğru el salladıktan sonra arabaya bindim. Tek manevra ile arabayı dönderip devam ettim...
~~~~~~•~~~~~~•
Furkan, arabanın peşinden bakarken, Enes yanına gelip omuzuna destek dokunuşu yaptı. "İşin çok zor!"
Furkan, burnundan nefes verip karnını şişirerek, kısa bir gülümsemeden sonra, "Benim hangi işim kolay oldu kii?" dedi.
Taner, arkadan, "Acaba saçlarını daha erken mi uzatsaydın?" diye sorunca; Furkan, çaresizlik içinde geç kalıp kalmadığından bi haber, "Ne bileyim oğlum! Onun okulla benim okulun bitmesini bekledim. Nereden bilebilirdim annemlerin başka planları olduğunu!" dedi
Enes, "Pekii, Hakan abi ne diyor?" dedi
"Onun haberi yok. Ama ben annemler konuşurken duydum. Ayrıldığı kıza o kadar aşık kii, gözleri kör olmuş. Nişanı annem bozdu yaa, evlense de annemin istediği kıza zulüm edecek gibime geliyor."
Kaan, "Oğlum sen Cansu ablayı tavla, gerisine karışma. Evvel Allah bizdee, gerekirse kaçırırız" deyince Furkan, Kaan'a alaycı bir yüzle bakarak, "Yaa kardeşim aynen. Okul bitmemiş, askerlik yok, iş yookk, para yook, yirmi km yol gidemeyen beyaz arabamla kız kaçırayım. Samanlığın seyran dönemi bitince de ayrılırız değil mi?" deyince de Kaan, şapşallığının farkına varmış gibi kafasını kaşımaya başladı, "Bu açıdan bakıldığında haklısın galiba, Allah yardımcın olsun ne diyeyim."
Furkan, Enes'in omuzunu sıkıp gülerek, "Nasıl şarkı aradı amaaa!" dedi.
Enes'te, arkadaşının sırtına destek dokunuşuna devam ederek, "Farkettim!" dedi.
"Sizi bırakayım da şunların peşine gideyim, binin hadi!"
Kaan, Taner'in kolunu tutup çekerek, "Biz buradan gideriz, sende Enes'i al git, çabuk olun hadi!" dedi
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
Üç kız köyden yirmi dakika uzaklıkta olan bir çay bahçesine geldik. Nalân ve Türkân çay isterken, ben bir fincan sade Türk kahvesi istedim. Nalân, hâlâ şaşkınlık içerisindeymiş gibi bakarken, bende aynı şekilde ona bakıyordum.
Belli ki, bu durum Nalân'a da sürpriz olmuştu. Yaninday Türkân olduğu için bir şey de söyleyemiyordu, bende bu yüzden Türkân'ın gelmesini istememiştim.
Nalân bilmediğine göre, Furkan'ın neden böyle olduğunu, mecburen ablasına soracaktım. En iyisi ve doğrusu, en yakınından öğrenmek diye düşündüm. Kahvemden bir yudum alarak, Türkân bir şey sorabilir miyim?" dedim
"Sor canım!"
"Furkan'ın saçları ne zamandır böyle uzun?"
"Bilmiyorum ki, üç dört aydır kestirmiyordu. Üşengeç, böyle uzadı işte."
"Öyle mi? Kesmeyi ertelediği için mi uzattı yani?"
"Evet canım, aynen öyle."
Nalân, söze atladı. "Türkân, Bahadır abinin düğünün de, Cansu, Furkan'a ne söylemişti hatırlıyor musun?"
Türkân çayından bir yudum alarak, "Ne bileyim be, kaç yıl oldu, onu mu hatırlayacağım!" deyince Nalân, hatırlatmak için, "Saçlarını Bahadır abi gibi yaparsan-" Nalân, sözünü bitirmeden, "Haa, o muhabbet, saçmalamayın ya, ona mı takıldınız yoksa." deyip kahkaha attı.
Bu rencide edici kahkahası yüzümü astırınca, Nalân müdahale ederek yanında oturan Türkân'a koluyla vurup susturdu.
Türkân, boğazını temizleyen bir öksürükten sonra, "Kız arkadaşı uzun saçlı seviyor herhalde. O yüzden uzattı galiba." dedi
Bu sözün ardından, beynime kan sıçramıştı. Bir saattir Furkan'ın yaşattıkları yüzünden ağrıyan başım, adeta bütün vücudumu etkisi altına almıştı. Tek kontrol edebildiğim dilim ile, "K.Kız arkadaşı var yani, ö.öyle mi?" dedim kekeleyerek
Türkân, elini dairesel sallarken, "O o o! olmaz mı? Hediyeler bile alıyor. Annem, hatta babam bile biliyor! Aldığı harçlıkları biriktirip bileklik almış. Hemde beyaz altından! Annem cebinde bulmuş, gidip kuyumcuya baktırdık. Babam da okulda zorlanmasın diye harçlığını arttırdı."
Birden boşluğa düşmüş gibi geriye yaslandım. Demek ki yanlış anlamıştım, içimden şapşallığımı düşünüp, kafamı tokmaklıyordum. Kendi kendime, aptal, salak diye hakaretler edip, bir yandan da korktuğum şey olmadığı için şükür ediyordum. İçimde tam bir kaos hakimdi. Hem huzurlu hem kızgın hissediyordum. Hâl böyle olunca midemde bir ağrı hissettim, lavaboya gitmek için kalktım...
... Elimi yüzümü yıkarken, Nalân yanıma gelip aynada göz göze gelince birden ona döndüm, sarılıp ağlamaya başladım. Sinirlerim boşalmıştı. Biraz ağladıktan sonra geri çekilip yaşlarımı sildim. "Geri zekalı, küçücük yaşıyla oyun oynadı benimle!" dedim
Nalân, "Cansuu, seni bu derece etkileyecek kadar ne yaptı ki?" deyince, "Şu bir saatte yaptıklarını bir bilsen." deyip parmaklarımı göstererek, "Parmaklarımı yaladı köpek." dedim
Nalân, gözlerini belertip, "Ne diyorsun?! Peki Türkan yanılıyor olabilir mi?" deyince, "Bilmiyorum." dedim isyan eder gibi...
"Ne yapacaksın?"
"Ne yapayım? Duymadın mı kız arkadaşı varmış?"
"İyi de ne bileyim, yıllar sonra senin döneceğin zaman, birden böyle saç uzatması bana da tuhaf geldi."
"Ben de sana onu soracaktım. Enes bir şeyler biliyordur. Ağzını bi arasana. Çünkü bayağı laf soktular, köye gelirken de arabayla önümü kesip bana şarkı dinletti." deyince sanki kendisine yapılmış gibi, "Oof Cansu, ne yapacağız! Eğer öyleyse yandık!" deyip halime acıyarak baktı
"Yandım ki ne yandım, anneme söz vermiştim. Öyle bir şey olursa, bu köyden giderim kesin. Aslında ben hiç eşyalarımı yerleştirmeyeyim, evet evet aynen, onun annesi kovmadan gideyim." deyip arka arkaya saçmalamaya başladım
"Cansu, gitsen ne olur? Furkan ciddi ise ailesiyle konuşmaz mı? Peşinden gelmez mi?"
"Bilmiyorum ne yapacağım, ne düşüneceğim bilmiyorum. Dakika bir gol bir nereden düştüm bu cehenneme."
"Neyse tamam, ben Enes'in ağzını ararım ona göre sana söylerim. Sen de unutmuş gibi yap, çok kafana takma. Bak göz altların mos mor olmuş, Git biraz dinlen tamam mı?"
"Haberleşelim muhakkak. Yatmadan kesin ara."
Dışarı çıktığımızda masada Furkan ve Enes'in oturduğunu gördük. Furkan'la göz göze geldiğimde midemde aşırı yanma hissettim. Bir elimi mideme bastırıp diğeriyle Nalân'ın koluna girdim. Dudaklarımı çok kımıldatmadan, "Ne yapacağım şimdi?" dedim
Nalân'da, benim gibi içine konuşarak, "Öncelikle sakin ol! Onun kartları ile oynayalım, Ablasının yanı boşken oturmuyorsa, sende umursama yanına otur!" dedi...