Dönüş yolunda geri vites
Yeri geldiğinde uzun yeri geldiğinde kısa, bazen mutlu, bazen hüzünlü bazen hızlı bazen yavaş geçen beş yılın ardından diplomamı alarak, arabamla köyüme doğru gidiyordum.
İki günlük beş şehir turu yolculuğundan sonra kasabamıza gelmiştim. Köye otuz kilometre kala, yolun karşısında; kaputu açık, dörtlülerini yakmış, beyaz bir araba gördüm...
Bende dörtlülerimi yakıp yavaşladıktan sonra arabayı park ettim... Arabayı kilitleyip yolu kontrol ederek karşı yoldaki arabaya doğru yürüdüm...
Motora doğru eğilmiş, belden yukarısı neredeyse hiç gözükmeyen, sıcağında etkisiyle sinirden çılgınca içine içine homurdanan ve kendisine yaklaşıldığını duymayan gence, "Merhaba, bir sorun mu var?" dedim...
~~~~~~•~~~~~~• ... Ortaya yakın yerden ikiye ayrılan saçları, kulaklarına kadar inmiş; uzun boylu, esmer tenli, koyu kahverengi gözlü, kirli sakallı olan delikanlı; En son iki yıl önce bir akşam yemeğinde gördüğü; siyah uzun saçlı, kahverengi gözlü, beyaz tenli bu kızın sesini duyar duymaz tanımıştı.
Vurma pahasına aniden kafasını kaldırdı... Yüzü ekşi yemiş bir ifadeye bürünürken parmak uçlarıyla saçlarının köklerini çılgınca ovaladı... Dudakları hafif aralanmış üst dişleri alt dudağına sürtünerek, "hıfffhfhfh" sesi çıkartırken; kaputun neresine vurduğunu anlamaya çalışan ani bir bakıştan sonra, Cansu'nun ışık saçan gözlerinin büyüsüne kapıldığı her halinden anlaşılan sesiyle, "A.Akü bitmiş" diyebildi. Ovalamanın sonucununda acının hafiflemesiyle biraz daha toparlayarak, "Arkadaşlar bakmaya gittiler. Onları bekliyorum." dedi...~~~~~~•~~~~~~•
... Siniri birden geçip tanıdık gözlerle bana bakan bu gence, "İsterseniz ben yardımcı olabilirim" derken bir yandan da nasıl yapacağımı anlatan bir işaretle karşı yolda bulunan arabamı gösterdim.
Genç, hasret bakışını gizleyerek minnet bakışına büründü, bakışlarımdan kendisini tanımadığımı anlamış gibi, "Gerçekten mii? Çok sevinirim." dedi
Yardım teklif etsemde, bunda acemi olduğum için boynumu bükerek, "Tamam, ama ben hiç takmadım, bilmiyorum!" dedim
Delikanlı; çocuk gibi boyun büküp, mahcubiyetimi gizlemediğimi görünce tebessüm ederek, "Ben takabilirim." deyip göz kırptı.
Sevinç zıplaması ile birlikte el çırparak, "Süpper, hemen arabayı çevirip, geliyorum" deyip geriye döndüm...
~~~~~~•~~~~~~• Delikanlı; Cansu'nun zıplamasından oluşan rüzgarla, uçuşan saçlarını izlerken iç çekip, duymayacağı bir tonla, "Tamam!" dedi.~~~~~~•~~~~~~•
... Arabanın yanına geldiğimde, bir şey daha hatırlamış gibi geriye döndüm. Aramızdan geçen araçların gürültülerinden kendimi duyurabilmek için bağırarak, "Sen de kabloları hazırla, benimkiler kim bilir nerede!" deyip bagajı gösterdim...
Delikanlı, bu direktifime "Olur" diyerek gözlerini benden ayırmak zorunda kaldı ve kabloları almak için bagaja doğru yürüdü.
Arabayı çevirdikten sonra tamponlar arasında en az yirmi beş cm mesafe bırakacak şekilde yaklaşarak durdum. Kaputun mandalını çekip arabadan inerek ilk defa gördüğümü düşündüğüm delikanlıya yaklaştım,
"Bundan sonrası sende!"
Delikanlı, kabloları alarak, önce eksi sonra artı kutupları birbirine takarken, ara sokaktan yan komşumuzun oğlunu, kollarını yana doğru açmış "Nihayet" der gibi bir yüz ifadesiyle bize doğru yürüdüğünü gördüm...
Aylardır ayrı kaldığım için özlediğim bu tanıdık yüzü görünce heyecanlandım. Sevinçle ellerimi uzatarak boynuna abla şefkatiyle sarılıp, "Enes, ne haber?!" diye sordum.
Enes, şaşkınlık ve sevinç karışık, "Aaa, Cansu abla, hoş geldin!" dedi
Sarılmamı sonlandırmak için geriye çekilip, "Hoş bulduk canım, nasılsın?" dedim çocuk mıncırır gibi yanağından makas alarak.
"Ben iyiyim! Sen nasılsın? Ne zaman geldin?" diyerek ilk darlayan kişiler arasına girmişti.
Sorularına, "Yeni geldim canım!" deyip kısa cevap verince, "Ruh gibisin abla?!" dedi.
"Sorma! Temelli dönüş yapacağım için, bir kaç şehir turu yaparak geleyim dedim. Ama öldüm! Çok yorgunum!" dedim neredeyse düşüp bayılacak gibi bir sesle.
"Artık buradasın yani?! Bir daha gitmek yok değil mi?" derken, annemden müjde almış, benden yine tasdik bekler gibiydi.
"Yok yok, gitmek yok! Bu günlerin geleceğini düşünmeden anneme bir söz vermiştim! Elim mahkum. Babam dükkan bakmaya başlamış bile." diyerek tasdik ettim
"Sende gitme be abla! Beş yıl oldu. Yazları bile birer ay geldin. Çok özlettin kendini!" diyerek serzenişte bulundu.
Gönlünü almak için, "Bu beş yılı telafi edeceğim merak etme!.." deyip "E! Ne yapıyorsun? Ne var ne yok?" dedim
"Ne olsun abla, ben de işte aynı bildiğin gibi okul, ev, iş."
"Ablan köyde mi?"
"Evet, ben çıkarken evdeydi."
"Süper! Sakın söyleme! Ona sürpriz yapacağım!"
"Tamam abla söylemem."
Konuşmanın ortasında diğer caddeden iki delikanlı daha bize doğru yaklaştı. Uzun boylu, çakır gözlü olanın yorgunluk ve havanın etkisinden yüzü kıpkırmızı olmuştu, bıkkın ve yılgın bir hâlde kollarını yana doğru açarak, "Oh be, nihayet! O kadar dolaştık. Biz bir şey bulamamıştık." dedi.
...Enes, arkadaşına cevap olarak, "Cansu abla Hızır gibi yetişmiş valla, bende bulamamıştım!" dedi.
Hepsine teker teker baktım, Enes'i ve Kaan'ı ilk görüşte tanımıştım ama diğer ikisini çıkaramıyordum.
Kaan, ilk görüşte tanıdığım için memnuniyetini belli ederek, "Abla beni tanıdığına çok sevindim." dedi.
"Seni nasıl tanımam Kaan! O gözlerin, beni unutursan canın çıksın diye bağırıyor! Aynı ablan ve annenin gözleri!" diyerek bariz özelliğini söyledim
"Evet abla yaa sorma, herkes kız güzeli diyor, sinirimi bozuyorlar!" derken bundan şikayetçi gibiydi.
Allah vergisi olan güzelliğini kendine sevdirmek için, "Biliyor musun, burada öyle diyorlar ama İstanbul'da en çok aranan tipsin!" dedim
Kaan'da bunu ilk defa duyuyormuş gibi, "Öyle mi?! Çok sevindim. Ben hemen İstanbul'a gideyim!" deyip göz kırptı.
Tanıyamadığım gençlerden birisi, "Eee abla, şimdi de beni çıkart bakalım, ben kimim?" deyince henüz ismini hatırlayamadığım gence bakarak zaman kazanmak için, "Hımm, bir düşünelim bakayım, seeenn!?" tek seferde çıkarmak ümidiyle, "Kemal amcanın oğlu musun?" dedim hatırlamış gibi bakarak.
Genç, sevincimi kursağımda bırakan bir gülümsemeyle, başını sağa sola salladı, "Hayır! Yanlış cevap!"
Tanıyamadığım için moralimin bozulmasına rağmen; suçu, karşımda duran ve çocukluğu ile ergenliği birbirini tutmayan gençlere atarak, "Off, ne kadar çok değişmişsiniz! Kim bilir sen kimsin? Çıkartamıyorum!" dedim.
Dudaklarımı birbirine bastırarak, kısa süre için ortadan kaldırdıktan sonra işaret parmağımla konuşmasına engel olarak, "Dur, sakın söyleme, Ben bulacağım" deyip alt dudağımı işaret parmağım ve dişlerimin arasında sıkıştırıp, biraz düşündükten sonra, parmağımı çektim.
Baskı yaptığım dudağıma tekrar kan akışı sağlanırken, karşımdaki gençte de Kaan gibi gen aktarımı olabileceği için yukarıdan aşağıya doğru süzdükten sonra, "Senin boylarında abisi olan tanıdık kimse de yok ki?" dedim
Genç, gen aktarımının sadece çekirdek aileye mahsus olmadığını göstermek ve bana yardımcı olmak için ip ucu vermekte bir sakınca görmedi, "Beni ailemin boyu ile kıyaslama, çünkü benim abi ve baba benden bayağı kısa. Ben anne tarafına çekmişim. Dayım gibi uzunum!" deyince bana birden aydınlanma geldi ve zaten dilimin ucundaymış gibi ağzımdan bir çırpıda, "Hah yaa! Tamam! Şimdi oldu. Sen Orhan amcanın oğlu Taner'sin" dedim
Taner, büyük bir ip ucuyla kendisini hatırlamama rağmen gülümseyerek, "Evet abla, tanıdın!" dedi
Kendimi alkışladıktan sonra, "Hadi bakalım şimdi de şu delikanlıyı hatırlamaya çalışalım!" deyip arkamı döndüm. O beni ilk görüşte tanımıştı ama ben yarım saat olmasına rağmen hâlâ çıkaramamıştım...
İki arabanın arasında, benim arabama yaslanmış, bir bacağını uzatıp diğer bacağını katlamış duruyordu. Destek almak için ellerini kaputa koymuş, gözünü benden ayırmayan delikanlıya baktım.
Yavaş adımlarla ona doğru yürüyüp önüne iki adım kalınca durdum, "Bakalım, bakalım sen kimsin? Seni de tanıyabilecek miyim?" dedim.
Delikanlı, tanınacağından o kadar emin bakıyordu ki; kesinlikle Enes gibi Kaan gibi tanıdık biri olduğunu düşündüm. Delikanlının keskin ve dik bakışından etkilenmiştim. Derken bir elini kaputtan çekerek, elbisemin kemerinden tutup beni kendine bir adım daha yaklaştırdı.
Delikanlının bu hareketinden afallayıp rahatsız olsamda belli etmeden konuşmaya çalıştım.
"Bana biraz ipucu verir misin? Seenn, baba tarafı yada anne tarafından kime çekmişsin?"
Delikanlı: yine bütün çekiciliği ile bakarken, uzun kirpikleri arasında parlayan gözlerinin birini kapatıp açarak, "Ben, bana çekmişim kimseye çekmemişim! Sadece annem, babamın gençliğine benzetiyor." dedi
Bu genci Taner gibi ip ucuyla da olsa tanıyamayacağımı düşünerek, "Desene işim zor. Çünkü ben senin babanın gençliğini biliyor olamam değil mi?" dedim
Genç, ikinci ip ucunu vererek, "Evet, ama benim çocukluğumu biliyor olabilirsin. Mesela on iki on üç yaşımdaki halimi!" dedikten sonra, "Hadi sana bir ipucu daha vereyim! Bak bakalım, Kaan gibi; bir görüşte tanıyacağın en belirgin neyim var!" deyip, kollarını göğsünde bağlayarak, başını göz hizama kadar eğdi ve gözlerimin içine baktı.
Aşağıdan yukarıya biraz süzdükten sonra delikanlının saçlarına takıldım. "On iki on üç yaşımdaki halimden tanıyabilirsin!" demişti... Komşumuzun düğününde, damadın saçlarını göstererek, yine başka bir komşumuzun oğluna söylediğim şaka aklıma geldi.
"Eğer büyüdüğünde saçlarını bu şekilde yaparsan, söz veriyorum seninle evleneceğim!" demiştim. Orada bulunan iki kız arkadaşım ve çocuğun en yakın arkadaşı Enes'te bu şakaya gülerek karşılık vermişlerdi.
Şimdi, karşımdaki bu genç saçlarını aynı söylediğim şekilde yapmış ve bana parlayan gözlerle bakıyordu...
Ben o gün yaşananları düşünürken, delikanlı oturduğu yerden kalkıp: bana doğru bir adım atınca, bana yaklaştığını düşünerek bende bir adım geriye çekildim...
Bacaklarım, henüz kim olduğundan emin olmadığım gencin arabasına çarpınca durdum. Genç, biraz daha yaklaşarak; elini belimden aşırıp aküdeki kabloya uzattı. Artı kutbu çıkarttıktan sonra arabama dönerek diğer kutbu çıkarttı. Sonra eksi kutpu çıkartıp kendi arabasından da çıkartmak için aynı şekilde bana yaklaştı.
Bu gencin kasdettiği şeyin bir şaka olması için dua ediyordum. Aksi takdirde yedi - sekiz yıldır bana aşık ve evleneceğimiz günü bekliyor olurdu...
Oysa ben, en büyük hayalim olan mesleğimi en iyi şekilde icra etmek için köyüme gelmiştim.
Annem ile anlaşmam aklıma geldi. Okulu İstanbul'da okumama karşılık, dönüş yaptıktan sonra en az bir yıl evlenmeyip sonra da onların belirleyeceği kişi ile evlenecektim.
Bin bir türlü düşüncelerle beynim mücadele ederken, delikanlı kabloları bir elinde toplayıp, parmaklarını saçlarının arasından geriye tarayarak, "Eee çıkartabildin mi?" diye sordu.
Hatırlamamış gibi yaparak, "Yok hayır, yani aslında aklımda biri var ama en son gördüğümde senin gibi değildi... iki yılda elli cm uzayıp imajını değiştirip evriminde ırzına geçtiysen, sen Furkan'sın" dedim istemsiz bir şekilde gülerek.