Daha önce abimi veya üvey babamı ziyarete gittiğim sıralarda karşılaşırdık, birkaç kez konuşmuşluğumuz vardı ancak uzun zamandır konuşmadığımız için onu biraz unutmuştum.
Bildiğim kadarıyla iyi bir çocuktu, ancak biraz serseri bir havası vardı. Bilmiyorum, belki bana öyle gelmiştir.
Gözlerini beni seven çocuğa, tabiri caizse Bay Kitap Kurduna benzetmem benim hayalimin bir ürünü müydü?
Kesinlikle öyleydi.
Artık ufacık şeyden nem kapar olmuştum, bu rahatsız edici bir durumdu.
Daha fazla aynaya bakmaktan vazgeçip dışarı çıktığım sırada bir bedene rastlamam gerilememe neden oldu.
Garson çocuk?
"Buyrun?" Dedim soğuk mizacımı ortaya çıkarmaktan çekinmezken.
Çarpık bir şekilde gülümsedi.
Sarı saçlarını eliyle geri itti ve ela gözlerini üzerimde gezindirdi.
"Öncelikle merhaba." Cevap vermedim. "Sizden bir şey isteyecektim."
"Dinliyorum." Dedim kaşlarımı çatıp dik dik yüzüne bakarken.
"Acaba numaranızı verebilir misiniz?" Ağzımı araladım, cevap verecektim ancak benden önce başka bir ses ona cevabını verdi.
"Ben sana vereceğim, ama numaramı değil." Kafamı yana çevirdim ve sesin geldiği noktaya baktım.
Omzunu duvara yaslamış bir şekilde keskin bakışlarıyla çocuğa bakan bir adet Suray.
Ürkütücü.
Gözlerimde, ne yapacağını bilemeyen bir kadının yansıması olduğuna emindim.
Damarlarımda çağlayan kanın ılık akışı, zihnime gönderdiği sinyallerle bir bütün içerisindeydi. Zehirli düşüncelerim sarmaşık misali beynimin dört bir yanını sarmış sinsi planlar yapıyordu.
Boğazımda atan nabzım ve sıklaşan nefeslerim ile kendimi Suray'a bakmaktan alıkoyamıyordum.
İlk tanıştığımız sıralar ona sesleniş şeklim ansızın aklıma geldiğinde dudaklarım iki yana kıvrılacak gibi oldu ancak bu durum içinde gülümsemem tuhaf kaçabilirdi.
Samuray evet, ona bu şekilde seslenerek ismini dalga konusu yapmıştım.
Kendi ismimin anormalliğine bakmadan.
Garson çocuk irkilerek Suray'a döndüğünde gözleri hafifçe irileşmişti.
"Ş-şey, benim kötü bir amacım yoktu." Evet numara istemek çok iyi bir amaçtı.
Kirli mabedimi aşındıran sözleri yok saymayı dileyerek elimle alnımı ovdum. Bedenim biraz yorgun düşmüş, kendini salacak raddeye gelmişti. Neden anormal şeyler ben, bulurdu bilmiyorum lakin tıpkı bedenim gibi zihnimin de yorulduğuna emindim.
"Dayak yemek istemiyorsan ikile." Dedi hiç beklemediğim bir anda Suray.
Çocuk mu?
Saniyeler içinde toz oldu.
Korkak.
"İyi misin?" Dedi çocukla olan konuşma tipine nazaran daha yumuşak bir tonda. Kafamı aheste bir şekilde aşağı yukarı sallayarak onu onayladım.
"Senin ne işin var burada?" Diyerek ellerimi iki yanıma indirdim ve yanağımı şişirerek gözlerine baktım.
Yüzümü izledi.
"Lavaboya gelmiştim, anlaşılan tam zamanında gelmişim." Gelmesen de pek bir şey fark edeceğini düşünmüyordum. Kendi işimi kendim halledebilirdim, bunca insan arasında bana saldıracak hali yoktu.
Sessiz kalmayı tercih ettikten birkaç saniye sonra,
"Neyse ben içeriye geçeyim." Diyerek yanından uzaklaşmış ve ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi hoyratça dışarı koy vermiştim.
Abimi oturduğu masada telefonu ile oynarken bulmuştum. Yerime yerleşerek gelmiş olan waffle fazla olmayan iştahımla didik didik etmeye başladım. Bu sırada gözüm Suray'ın sipariş etmiş olduğu kahvede kısaca oyalandı.
Topuzumdan dışarı firar eden tutamı kulağımın arkasına sıkıştırarak waffleden bir parça alıp ağzıma götürdüm. Ansızın bakışlarım abimin üzerine yoğunlaşmıştı. “Abi, ne zaman gidiyoruz?" Dedim çatalı tabağımın kenarına bırakıp yeşil-mavi arasındaki gözlerimi ona dikerken.
Kafasını telefondan kaldırıp yüzüme baktı.
"Birazdan gideriz." Fazla kurcalamadım. Zira kurcalanacak bir yanı da yoktu.
Birkaç dakika sonra Suray yanımıza gelmiş ve yerine oturup soğumaya yüz tutmuş kahvesini yudumlamaya devam etmişti.
"Ah, unutmadan…" dedi Suray elindeki kahveyi masaya bırakırken." Yarın şirketin yeni ortakları adına bir parti düzenliyoruz. Kardeşin ile birlikte orada olmanızdan mutluluk duyarız."
Abim bakışlarını bana çevirdiğinde nazik olduğunu düşündüğüm bir tebessüm yerleştirdim dudaklarıma.
"Olur." Demekle yetindim.
Aslında partileri sevmezdim ancak kabalık olmaması adına kabul etmek zorunda kalmıştım. Abimin,
"O zaman geliyoruz." Demesinin hemen ardından Suray genişçe gülümseyip, "Harika!" Diyerek bizi de gülümsetmişti.
"Artık kalkalım, yarın iş bizi bekler." Diyen abimi onaylayarak ayaklandım ve masanın üzerindeki telefonumu cebime sıkıştırdım.
"İyi geceler, yarın görüşmek üzere." Dedikten sonra Suray da ayaklanmış hep beraber çıkışa yönelmiştik. Abim ben gelmeden önce ücreti ödemiş olmalıydı.
Park alanına geldikten sonra Suraydan ayrılmış ve kendi arabamıza yerleşmiştik.
Dakikalar sonra ise evimize gelip, hızla kendimi odama atmıştım.
***
Suray'ın dün ki davetinden sonra Şimal'in aramalarından ve mesajlarından kaçmış, abimin şirketi üzerine yapılacak parti için dolabımda elbise arayışına düşmüştüm.
Bugün okula gitmemiştim ve Şimal hiç durmaksızın beni aramaktan çekinmiyordu.
Telefonu elime alıp kısaca olayları ona anlatırken meraklı haline tebessüm etmekten çekinmedim. Ardından telefonu yatağa atıp elbiselerime göz gezdirdim.
Sarı, mavi, pembe, turuncu, mor... hepsini tek tek denesem de dikkat çekmeyen ve gözüme güzel geleni bulamamıştım. Kendimce zihnimde tasarladığım elbise şık ama rahat olmalıydı. Ayrıca beni güzel göstermeliydi. Suray'ın davet ederken kabul etmemiz için bize doğrulttuğu istekli bakışları hatırlayınca dudağımı ısırdım.
Suray'a fazla yakınlaşmamalıydım.
Aksi takdirde kendimi yalnızlığıma ihanet ediyormuş gibi hissederdim.
Garip doğrusu.
Sıkıntıyla nefesimi üfleyip dolaba tekrar baktığımda siyah elbisenin arkasında ki mürdüm rengi elbiseyi görmemle adeta gözlerim ışıldadı. Hızla elimi elbiseye attım ve gözlerimden kalp çıkarcasına elbiseye baktım. Bunu üvey annem son doğum günümde bana hediye etmişti. Sonra giyerim deyip bir köşeye atmıştım ama şu anda hayatımı kurtaracak elbiseydi.
Mürdüm rengi elbisenin pürüzsüz yüzeyinde ellerimi gezdirip derin göğüs dekoltesi ve sırt dekoltesine baktım. Partiye gitmek için idealdi hem sade hem şık hem gösterişli. Fazla iddialı olsa da şu an için uygundu. İki saatim vardı ve benim hemen hazırlanmam gerekiyordu.
Telefonumdan yükselen bildirim sesiyle kaşlarımı çatarak telefonumun yanına yürüdüm ve elime alarak bildirimin nereden geldiğine baktım.
Mesaj?
Hızla mesajı açıp ne olduğuna bakarken tanımadığım numaradan olduğunu gördüğümde istemsizce heyecanlanmıştım.
Yoksa o muydu?
Gönderen: 0539*******
Bu gece kim olduğumu öğreneceksin.
Ellerim titremeye başladığında telefon elimden kayarak yatakla buluştu.
Gerçekten yıllar sonra onu görecek miydim?
***
İnsan zihnini ele geçiren düşünceler vardı, kimi zaman bile bile ölüme iten kimi zaman ise ölmekten çok ölü gibi yaşamayı sürdüren…
Kendimize ne olacağını ne yapacağımızı çoğu zaman bilmezdik. Bu bilinmezlik içersinde yürüdüğümüz çıkmak sokak bizi her daim sonsuzluğa, ucu bucağı olmayan acılara sürüklerdi. Karşımda ki kız kimdi? Ben miydim? Ya da kendini ben olduğuma inandırdığım yanılsamam…
Ayna da son rötuşlarımı tamamlayıp baştan aşağı kendimi süzdüm, mürdüm rengi elbisenin altına giydiğim siyah stilettolar ile güzel gözüküyordum. Düzleştirdiğim saçlarım ve açık tonlarında ki göz makyajım yüzümü olduğundan daha güzel göstermişti.
Siyah zarf çantamı da alarak dışarı çıktım ve topuklu ayakkabılarımın takırdayışı eşliğinde salona indim. Gömleğinin bileklerini ilikleyen abim kafasını kaldırıp bana kısa bir bakış attı ve aynı hızla tekrar bana baktı.
"Oha kızım sen beni katil mi edeceksin? Bu ne güzellik?" Deyince gülümseyerek ona göz kırptım.
Giydiği takım elbise içerisinde cidden nefes kesici duruyordu.
"Şalvar giysem yakışır bana tatlım." Sözlerim üzerine gözlerini devirip lacivert ceketini üzerine geçirdi ve yanıma geldi.
"Amma ego kastın he, hadi çıkalım." Onu başımla onaylayarak uzattığı koluna girdim ve birlikte dışarıya çıktık. Beyaz Kia'nın yanında durup kapımı açmasını bekledim ama odun her zaman odun söylememe gerek var mıydı? Ona gözlerimi devirip kapımı açtım ve arabaya yerleşip çıkarken aldığım siyah deri ceketimi üşümemek amacıyla üzerime geçirip fermuarını boğazıma kadar çektim. Dekoltem şu anlık gözükmese daha iyiydi.
"Kapını açmamı beklemiyordun herhalde?"
"Bekliyordum."
"Çok beklersin."
"Sus be."
Didişerek geçen bir yolculuğun ardından büyük bir mekânın önünde durunca hayranlıkla etrafıma baktım. Allah’ım böyle harika bir yer olur mu?
Gümüş renginin hâkim olduğu mekânın etrafında ki sarı işlemeler o kadar güzel ve göz alıcıydı ki, içini fazla merak ediyordum. Yanımıza gelen vale kapımı açtı ve kenara çekilerek çıkmamı bekledi. Arabadan inip hafif çıkık zeminin üzerine çıktım ve abimi bekledim. Vale benim kapımı örtüp hızla abimin yanına gitti ve elinden anahtarı alıp arabayı park etmek amaçlı yanımızdan uzaklaştı. Abim kolunu kırıp bana uzattığında bir şey demeden koluna girdim ve birlikte içeriye doğru ilerledik. İçeri girdiğimiz anda içime işleyen ferahlık ile gülümsedim. Üvey babam işini biliyordu. Şaşalı şeyleri pek sevmesemde hem rahat hem de şık bir yer bulması açıkçası hoşuma gitmişti.
Dışarının aksine içeride koyu yeşil ve gümüş rengi hakimdi ve o kadar güzel bir ikili olmuştu ki mekâna aşık oldum diyebilirdim. Gözlerim etrafı tararken çarpıştığım sarıya çalan yeşilimsi gözler ile nefesimi tuttum. Dünün aksine bugün ciddi ve ifadesiz duruyordu. Beni baştan aşağı süzdü ve alt dudağını ısırıp göz kırptı.
Bana göz kırptı?
Bana?
Bu samimiyet nereden geliyordu?
Ben kendi kendime düşüncelere dalmışken yanıma gelen görevli ile irkildim. görevliye kısa bir süre baktıktan sonra deri ceketin fermuarını açıp yavaşça üzerimden çıkardım. Çıkarmam ile irisleri büyüyen Suray ile bu sefer alt dudağını dişleyen taraf ben oldum.
Bunu yapmam saçmaydı ama nedensizce Suray'ın biraz önceki davranışı garip hissettirmişti.
Ceketi görevliye verdim ve bana bakan birkaç gözü yok sayarak usulca üvey babamın yanına ilerledim. Fit vücudu görüş alanıma girince yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Abimse hemen arkamdan ilerliyordu. Babam hafif kırışmış yüzü ve büyük gülümsemesiyle bana döndü ve daha da geniş gülümsedi.
Onu seviyordum, her ne olursa olsun.
"Vay benim küçük prensesim ne kadar da asil ve güzel olmuşsun öyle?" Masadaki bütün gözler bana dönerken kibarca teşekkür ettim. Gözlerim masa da dolaştı ve beni beğeniyle süzen 20'li yaşların ortasında ki kumral çocukta takılı kaldı. Bana gülümseyip göz kırptığında gözlerimi devirip ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. O sıralarda telefonumdan duyulan bildirim sesi ile bakışlarımı çantama çevirdim ve içinden telefonu açıp gelen mesaja baktım.
Gönderen: 0537*******
Yarım saat sonra mekânın arka kapısında ol. (19.37)
Gözlerim mesajda bir süre oyalandıktan sonra rotasını değiştirerek Suray'a döndü. Kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Sonra gözlerim yanında ona yavşamakla meşgul olan oldukça güzel esmer kıza kaydı. Aynı saniyeler içerisinde benim de kaşlarım çatıldı. Suray bakışlarımı takip etti ve yanındaki kıza döndü. Kız ona bakmasına sevinmiş olmalı ki dişlerini göstererek gülümsedi ve güzelliğini iki kata çıkardı.
Fazla mı iticiydi yoksa bana mı öyle geliyordu?
Neden güzeldi? Ve neden Suray'ın yanındaydı? İçime yerleşen sahiplenme duygusu ve kıskançlık duygusu ile kaşlarım daha da çatıldı.
Ne oluyordu bana? Neden orta da hiçbir şey yokken bu denli benimsemiştim ki?
Olduğum durumun saçmalığını fark ettiğimde omuz silkerek önüme döndüm ve Suray ile olan göz temasımı kestim. Yarım saat sonra platoniğim ile yüz yüze gelecekken başka bir adama bakmam ironikti.
Ne kadar kötü bir kız olduğumu şimdi fark ettim. Beni deli gibi seven bir adam varken gözüm dışarıdaydı.
Kötü özellikleri olan bir kızdım ve bu bazen kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu. Hayır kesinlikle kötü kız falan değildim, ama kendimi tehlikeye atmayı sevmezdim. Çıkarım olmayan işlere değil bulaşmak yanından bile geçmezdim.
Klasik kötü kızlar gibi, siyaha bayılmazdım veya siyah göz makyajı deri eşyalar ve tuhaf saç modellerine karşı zaafım yoktu. Kullanırdım ama yerine göre.
Ya da iyi bir kızda değildim. Öyle çiçekli böcekli elbiseler giyip, şeker kız candycilik oynamazdım. Saf ve masum da değildim. Hiç makyaj yapmamazlık da etmiyordum, çok utangaç bir kızda değildim. Çocuk gibi hareketlerim çok azdı. Ama elbette ki hiç öyle davranmıyorum diye bir şey yoktu. O da yerine göreydi.
Sanırım şu iyi kızlardan taşıdığım tek özellik; ilk öpücüğümün hala bende olması ve hiç sevgilimin olmaması.
Gözlerim istemsizce tekrar Suray'a döndüğünde bir an için ne yaptığımı sorguladım. Bakmamalıydım ama bakıyordum. Kız Suray'a bir şeyler soruyordu fakat Suray ona bakmayı reddedip gözlerini bana dikmişti.
Sonra kızda bana döndü ve yeşil gözleriyle mavi gözlerim çakıştı. Yüzünde ki gülümseme yavaşça soldu ve bakışları dişi bir kadının tehlikeli bakışlarıyla harmanlandı.
Tıpkı benim gibi.