Bölüm 3: Miletos'un Çağrısı

864 Words
Eve gittiğimizde babam terfi ettiğini söylemişti. Hep beraber bunu kutlamak için dışarıya yemeğe gidecektik. Her zamanki gibi ben hemen hazırlanmıştım, nasılsa beni asıl görmesi gereken kişi rüyalarımdaydı, gerçekte beğenilmekten kaçıyordum bile diyebilirdim. Lucy ise hala süslenmekle meşguldu ve gittiği her yerde mutlaka birileriyle arkadaşlık kuruyordu. Tam kapıdan çıkacaktım ki, annem kolumdan çekti.  "Lily hem Mrs.Andrews'ten hem Mr Carpet'tan mail geldi. Derste uyuyup resim yapmak da ne?" Dedi. Sanki böyle bir tartışmanın yeri ve sırasıymış gibi! Babamın terfisine biraz olsun saygı duyamaz mıyız???  "Babam da işyerinde uyuyakaldığını söylüyordu geçen gün, ama bak terfi almış. Belki de ona çektiğim gerçeğini kabullenmeliyiz." dedim gülerek. Yeni yaptırdığı saçlarını yolmasına fırsat vermeden aceleyle fırlayıp arabamıza geçtim. Lucy arabanın arka koltuğuna oturmuş hala okuldan aldığı broşürleri inceliyordu.  "Onlar da ne?" Dedim parti broşürleri gibi görünmüyorlardı.  "Al buna da sen bak!" dedi ve broşürlerden birini elime uzattı. Ama yazıları bile okuyamadan donup kalmıştım, rüyamdaki o eski saat kulesinin resmi karşımdaydı, arkada da gördüğüm meydan birebir uzanıyordu. Gözlerim resmin içinde O’nu aramaya koyuldu ama insan silüetleri arkada küçücük görünüyordu ve kimin o fotoğrafta yer aldığını görmeyi imkansız kılıyordu. Rüyalarımla gerçekler arasındaki tek bağ önümde duran saat kulesiydi.  Öğrenci Değişimi Programı  Farklı kültürlerle tanışmak, yeni bir dil öğrenmek isterseniz, hiç düşünmeden başvurmanız gereken bir program. Lise öğrencisiyseniz, okulunuzun iki senesini Türkiye'nin bu eşsiz kenti İzmir'de yaşayarak geçirebilirsiniz!"  Aceleyle Lucy'nin elindeki broşürleri kaptım. Roma'daki , Bükreş'teki, Lüksemburg'taki okullar için tanıtımlardı. Benim gitmem gereken yer ise İzmir'di. Tabii bunu annemlere nasıl söyleyeceğim de ayrı bir merak konusuydu. İzmir’in hangi ülkede olduğuna dair bir fikrim bile yoktu! Geçen sene ülkelerle ilgili coğrafi içerikli bir ders alacaktım ama Lucy ısrarla onun yerine drama dersleri almamızı istemişti beraber. Ne zaman ablası için faydalı bir tavsiyede bulunmuştu ki zaten!  Ailece sıkıcı bir akşam yemeğinden sonra evimize döndük. İnternetten hemen İzmir' i araştırmaya koyuldum. Türkiye'nin batısındaydı, Ege Denizi’ne kıyısı vardı. Sonra internet sayfasının alt sağ köşesinde minicik bir başlık dikkatimi çekti. Büyük Menderes Irmağının kızı: Kyane- Mavinin tanrıçası.  Yunan mitolojisinin şehrin üzerindeki etkilerini ve şehirde geçen efsanevi hikayeleri anlatıyordu. Rüyamdaki çocuk da bana Kyane demişti. Şaşkınlıkla yatağıma uzandım. Saat çok geç olmuştu, uyku bedenimi esir aldığında ben de bal gözlü çocuğun yanında bulmuştum kendimi.  "Beni bulduğunu biliyorum, artık gelmelisin." Dedi Miletos diye kendini tanıtan çocuk.  "Seni bulduğum falan yok, bana neden Kyane dedin?" Dedim ısrarla.  "Saçlarına bak anlarsın?" O anda tek baktığım şeyin O’nun gülüşü olduğunu fark ettim. Saat kulesini bile fark etmiş olmam mucizeymiş.  Dönüp saçlarıma baktığımda mavi ışıklardan saçlarım olduğunu fark ettim, sonra tüm bedenimin aynı mavilikte parladığını gördüm.  Etrafıma bakındım bir körfezin ortasındaydık, denizin üstünde durmuş birbirimize bakıyorduk. Önceki saat kulesi yoktu, sıra sıra dizilmiş büyük apartmanlar uzanıyordu sahil boyunca. Birkaç tane eski müstakil ev arada sırıtıyordu, sahil boyu kafeler vardı... Burası yaşadığı yerin başka bir semti olmalıydı.  "Hayatımda hiç görmediğim bir ülkeyi görüp duruyorum, sence deliriyor muyum?" Dedim, istemsiz bir şekilde sırıtmıştım ve ses tonum sanki mavi kadifeden bir yastık kadar yumuşak çıkmıştı. Kendimi bu adamın karşısında tanıyamıyordum!  "Delirmiyorsun Kyane, ruhun ve bedenin aşka yeniden hazır olduğu için beni hatırlıyorsun sadece." Dedi. Kafam iyice karışmıştı. Neyi hatırladığımı bilmeden öylece baktım gözlerine.  O "Aşk" dediğinde bedenimden mavi ışıklar körfezin sularına aktı yavaşça, hiç hissetmediğim şeylerdi bunlar. Okuldaki oğlanların hiçbirine yüz vermemiştim şimdiye kadar. Ama şimdi nedense hiç olmadığı kadar tanıdıktı bu duygu. Özlediğim bir şey gibiydi. Daha önce yaşamışım gibi, dejavu...  "Seni çok özledim Miletos!" der demez gözlerimi açtım. Güneş doğmuştu, kalkıp açık kalan bilgisayarımı kapattım ve okul çantamı hazırladım. İlk ders resimdi, neyse ki bu derse ilgisiz kalmıyordum. Resim yapmayı seviyordum.  Kapıda Lucy ile karşılaştım, mısır gevreği ve sütle karnını doyuruyordu, fırından gelen mis gibi poğaça kokusuyla mutfağa yöneldim. Bunlar varken mısır gevreği yiyen Lucy, kesinlikle sorunluydu.  Ağzıma poğaçayı tıkarken, sütlü çay içmeye koyuldum bir yandan. Nedense içimden şarkı söylemek geliyordu bu sabah. Rüyamdaki çocuğa tuhaf bir şekilde yakın hissediyordum kendimi. Şu öğrenci değişimi konusunu en kısa zamanda annemlere açmalıydım. Annemin dünkü maillerden sonra böyle bir düşünceyi olumlu karşılaması imkansızdı, en azından bu sabah... O yüzden hiç sesimi çıkarmadan, parlak, örnek bir öğrenciymişim gibi zamanında okul otobüsüne bindim.  Okuldaki dolabımdan resim malzemelerimi alırken, peşindeki kız ordusundan kurtulmuş görünen Richard geldi yanıma. Altıncı sınıftan beri aynı sınıftaydık ama pek konuşmazdık. Ne de olsa o kızların romantik prensiydi. Her teneffüs peşinde kız ordusuyla dolaşırdı, havalıydı, kasları son iki yılda fazlasıyla gelişmişti, sarı saçları, yeşil gözleri ve ördeğe benzeyen çok hoş dudakları vardı. Nedense bunlar benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Hatta bu kadar havalı olduğu için ondan hoşlanmadığımı bile söyleyebilirdim. Böyle tiplere özellikle antipati duyuyordum.  "Merhaba Lily!" Dedi sanki çok samimiymişiz gibi.  "Selam Rich!" Dedim baygın bir sesle.  "Müsaitsen sana birşey sormak istiyorum." Dedi ve ben şaşkınlıktan sakarlıklarıma başladım.  "Ahh" Guaj boyalarımı ayağıma düşürmüştüm.  "Ben alırım!" Bu sefer de kafamız çarpışmıştı. Pes ettim!  "Ne soracaksın Rich?" Dedim acı ile kıvranarak.  "Bir kaza daha olmadan sorsam iyi olacak. Bu cumartesi Linda'ların evindeki partiye benimle gelir misin?"  "Bir daha güneşin doğmayacağını bilsem, gene de o Linda'nın evine gitmem ben!" Dedim ben. Richard ne kadar antipatikse, Linda da peşinde bir erkek ordusuyla onun dişi versiyonu gibiydi.  "O zaman sinemaya gidelim" dedi yapışkan tavrını sürdürerek.  "Bunu düşünebilirim işte. Ama şu an derse geç kalıyoruz." Dedim başımdan savarcasına.   Tek kelime daha etmeden hızlı adımlarla sınıfa gittim. Bir Rich eksikti, bakalım ondan nasıl kurtulacaktım? 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD