Bölüm 2: Rüyalar

792 Words
On yedi sene sonra...  Lily sabah kahvaltısını yaparken, hala bir gece önce gördüğü rüyayı düşünüyordu. Genç bir adam, onu bir yere çağırıyordu. Bu ilk değildi, neresi olduğunu anlamamıştı Lily, ama o bal rengi gözler aklına kazınmıştı. Gerçekte öyle biri olmasını öyle isterdi ki.. Bal rengi gözlerini gördüğü zaman içi eriyordu. Çevresinde O’nu beğenen erkekler oluyordu, özellikle okulda ama Lily henüz hiç birine arkadaşlıktan öte bir şey hissedememişti. Oysa bal renkli gözleri olan bu çocuk her kimse Lily var olmayan bu kişiye karşı çok derin hisler duyuyordu. Rüyasının içine dalmışken annesinin sesiyle irkildi Lily.  "Lily kahvaltını bitir."  "Anne aç değilim!" Dedi huysuzlanarak.  "Kardeşine kötü örnek oluyorsun!" Dedi annesi ısrarcı bir ses tonuyla.  Lily, kendisinden üç yaş küçük olan ve ergenlik bunalımlarıyla kendisini bunaltan kız kardeşi Lucy'ye baktı. Lucy sarı saçlarını huzursuzca toplayıp annesinin bakmadığı sırada kahvaltısını çöpe döktü. Klasik bir Lucy hareketi, diye düşündü Lily.  "Yanılıyorsun anne Lucy yemeğini bitirmiş!" diye seslendi Lily ve daha fazla beklemeden ön bahçeye çıkıp okul servisini beklemeye koyuldu. Arkasından gelen Lucy sinirle sivilcesini sıkmaya çalışıyordu.  "Sıkma şunları, çoğalırlar Lucy!" Diye söylendi Lily belki de bininci kez.  "Sana söylemesi kolay tabii, bir tane bile sivilcen çıkmadı şu yaşına kadar." Diyerek isyan etti Lucy. Her güzel şey Lily’nin oluyormuş gibi davranırdı. Her zaman Lucy’ye özen gösteriliyormuş daha fazla diye sitem ederek somurtarak dolaşırdı. Ama gerçekler böyle değildi, anne babasıyla pekala Lily’nin de başı derde giriyordu bolca. Bunları görmezden gelip inkar eden tek kişi de Lucy idi.  Ama sivilce konusu gerçekten de öyleydi, Lily' nin kendine has tuhaflıkları olduğu yadırganamaz bir gerçekti. Küçükken tüm arkadaşları düşüp bir yerlerini incitirken, Lily yerlerde yuvarlanır yine de bir şey olmazdı. Sürekli yüksek yerlere çıkardı, bir keresinde bir ağacın en tepesine çıktığında onu itfaiye indirmek zorunda kalmıştı. Geceleyin yıldızları izlemeyi severdi ve geceleri odasındayken saçlarının bazen mavi mavi parladığına yemin edebilirdi. Belki bu da her gencin başına geliyordur, ama hepsi Lucy gibi inkarcılardır, diye düşündü Lily omzunu istemsizce silkerek.  Okul servisine binerken ise Lily sıradan bir genç olduğunu kabul etmek zorunda kaldı, gerçekten sıradışı biri olsaydı ilk yapacağı şey okulu, özellikle de matematiği yok etmek olurdu.  Sonunda okula varmışlardı ve ilk ders matematikti. Lily çok sevdiği(!) bu dersi kaçırmamak adına, arka sıralarda kuytu bir yer buldu kendine. Olasılıklar konusu işlenirken, Lily uyuma olasılığını düşünüyordu, göz kapakları ağırlaşıp, başı çantasının üzerine düştüğünde çoktan başka bir yerdeydi.  "Sana gel demekten çok yoruldum. Niye hala gelmiyorsun beni bulmaya Kyane?" Dedi genç bir adamın sesi.  Arkasını dönüp baktığında bal rengi gözlü çocuk ona bakıyordu. Dahası onunla konuşuyordu.  "Ben Kyane değilim, Lily'yim" dedi çocuğun karıştırdığını düşünerek.  "Asıl adını da, beni de unuttun mu Kyane?" dedi çocuk, tam arkasında bir saat kulesi uzanıyordu, Kyane hiç tanımadığı bir şehrin meydanında olduklarını fark etti. Adın ne? diye sordu çocuğa, Miletos, dedi çocuk.."  "Lily belki bu problemi sen çözmek istersin?" dedi Mrs. Andrews.  Lily uyku mahmuru gözleriyle "Geldik mi?" diye sorunca sınıfın geri kalanı gülmeye başlamıştı. Aslında Lily'nin dersleri iyiydi, hiç başarısız notu yoktu, öğretmenleri derse bu kadar ilgisiz olup bu kadar iyi notları nasıl alabildiğine sürekli şaşırıyorlardı. “Çok zeki ama çalışmıyor.” diye yakınıyordu Mrs. Andrews sürekli. “Çalışmıyorsam neden A+ verdiniz?” demişti bir keresinde annesi ve öğretmeni konuşurken dayanamayıp. Bu da fazladan 28 sayfa problem çözmesine yol açmıştı.  Bir sonraki ders Edebiyat'tı. Lily ise Edebiyat defterine şimşek resmi çiziyordu ve bulutlardan düşen bir kızın resmini resmediyordu. Elini uzatmıştı ama elini uzattığı her kimse onu görmüyordu.  "Yunan felsefesinden de, mitolojisinden de hala esinlenen İngiliz yazarları vardır. Aydınlanma çağında özellikle, Aristo'nun felsefesi.."  Mr. Carpet susmuştu, bu iyiye işaret değildi, Lily kafasını kaldırdığında adamın defterindeki resmi incelediğini fark etti. Mr. Carpet defteri alıp kaldırdı.  "Benim de söylemek istediğim buydu, ressamımız da, edebiyat akımlarının etkisinde kalmış bize Zeus'un şimşeklerinden kaçan, zavallı bir kızı resmetmiş." Dedi alay ederek.  Yine bütün sınıf gülüyordu, ama Zeus'un şimşekleri kelimeleri Lily' nin beyninde yankılanıyordu. Devasa bir adamın gözlerinde şimşekler çakıyordu zihninde ve Lily acı çekiyordu. Daha önce yaşamadığı bir acıydı bu, kalbinin derinlerinde hissettiği. Kafası karışmış bir halde dersten çıkıp Lucy' yi buldu. Lucy' nin elinde yine bir sürü broşür vardı. Parti davetiyeleri olduğunu düşünüp bakmadı bile. Lucy hayatı kullanma kılavuzlarından öğrenip, broşürler ve tanıtım yazılarından sosyalleşen bir ergendi. Her küçük kağıt parçasını okurdu, sanki dünyaya insani dürtüleri olmadan gönderilmiş de, kendi kullanma kılavuzunu arar gibiydi. Beraber eve giderlerken Lily, başını servisin camına yaslayıp rüyalarındaki genç çocuğun hayalini kurdu. Önceleri çocukken, sanki rüyasında bu çocukla oyun arkadaşıydı, hayal meyal hatırlıyordu O’nu bal rengi gözlerinden, ama senede bir veya iki defa görüyordu onunla ilgili rüyalar. Sonra giderek artmaya başlamıştı onu görüşleri, konuşmalar eklenmeye başlamıştı işte ve bir de kendisine başka bir isimle hitap ediyordu Miletos olduğunu söyleyen rüya kahramanı. İnsan rüyasında birinin büyüdüğünü nasıl izleyebilirdi ki? O’nunla birlikte büyümüştü işte ve son zamanlarda fazlasıyla sık görmeye başlamıştı O’nu Lily. Öyle ki, artık rüyaları yetmiyor gündüzleri de onu düşlüyordu. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD