?6.BÖLÜM: ACININ RENGİ

3409 Words
Onu tekrar gördüğümde içimde yükselen bu tarifsiz acının yoğunluğu beklediğimden çok daha derin ve sarsıcıydı. Sanki uzansam acıyı tutabilecektim; Özlemi, pişmanlığı, vicdan azabını... Ben hiç böyle hissetmemiştim. Hiçbir şey böyle önemli olmamıştı. Bir yerlerde saklanmak isteyen tarafımı bastırmak her zamankinden daha zordu. Akmak için savaşan gözyaşlarımı dindirmek için gözlerimi yumduktan sonra bir taş gibi ağırlaşan bacaklarıma komut vererek hücrenin olduğu tarafa doğru minik bir adım attım. Sonra bir adım daha... Sonra bir adım daha... Hücreye yaklaştıkça gözlerim Damien'ı daha net bir şekilde seçebildi. Uyuyor muydu emin değildim ama yere oturmuş , taş duvara sırtını vermiş, başını arkaya yaslamış bir hâlde gözlerini kapatmıştı. Onu gördüğüm için bile mutlu olamadım çünkü gerçekten berbat bir durumdaydı. Üzerinde sadece siyah, keten bir pantolon vardı, bu yüzden göğsündeki, kollarındaki ve omuzlarındaki morluklar ile kesikleri açıkça görebiliyordum. Dağınık, koyu saçlarının arasından yanağına doğru akan kan o kadar tazeydi ki hâlâ kurumamıştı. Ah, hayır. Daha önce Damien'ın nasıl dövüştüğünü görmüştüm. Arada sırada hafif morluklar alsa da asla böyle bir hâle gelmezdi. Bu durumun tek bir açıklaması olabilirdi. Kratas onun Başkan Eugine için dövüşmediğini söylerken bana yalan söylemiyordu. Ama bu delilikti! Ne kadar güçlü bir bedene sahip olursa olsun, eğer o piste çıktığında dövüşmezse bir gün ölümcül bir şekilde incinebilirdi! Başkan Eugine pisliğin tekiydi, bunu en iyi ben bilirdim ama bunu onun adına dövüşmek için değil, kendi hayatı için yapmalıydı! Zalim bir ses 'Ne olursa olsun yaşamasını istemiştin, değil mi? Al işte. İstediğin oldu.' diyerek benimle alay ettiğinde ifadem acıdan değişti. Parmaklarımı vicdan azabından zonklayan kalbime götürürken, sadece benim duyabileceğim kadar alçak bir sesle, "Ah, ne yaptım ben?" diye mırıldandım. Bakışlarımı tam orada duran Damien'dan bir türlü ayıramıyordum. Onu o şekilde kovduktan sonra onunla konuşacağım... Eminim iyi gidecektir. Olanlardan sonra ona o kadar yaklaşmadan önce yüz defa düşünmem gerekirdi ama o an mantığımın sesi bana ulaşamayacak kadar uzaktan geliyordu. Hiç yürümediğim kadar hızlı bir şekilde yürüdüm ve Damien'ın tam önünde, dizlerimin üzerine düştüm. Endişeden ve korkudan başım dönüyor, ellerim titriyordu. Gözlerimi hızlıca Damien'ın yüz hatlarında gezdirdim. Hislerim o kadar yoğundu ki burnuma dolan kan kokusu bile beni rahatsız etmiyordu. İkinci defa düşünmeden uzanıp alnına, kandan nemlenmiş olan saçlarının altına dokunarak açık yaranın yerini bulmaya çalıştım. Ona dokunmak iyi bir fikir değildi. Hele ki gözleri kapalıyken. Parmak uçlarım tenine dokunduğu anda Damien aslında uyuyor olmadığını gösterecek kadar hızlı bir şekilde gözlerini açtı ve elini uzatıp bileğimi kaçmama müsaade etmeyecek kadar sert bir şekilde yakaladı. Bir daha asla gözlerine bakamayacağımı düşünüyordum ama yanılmışım, aksine, gözlerimi bir saniye bile gözlerinden alamıyordum. Bileğimi tutuş şekli ve buz gibi gözleri bana kendimi biraz nostaljik hissettirirken yavaşça yutkunarak boğazımdaki o iğrenç hissi yok etmek istedim. Tek fark, tuttuğu bileğimde bu sefer Yeraltı Şehri'nin damgası olmasıydı. Yanaklarım, boğazım, tüm bedenim yanıyordu. Kendimi hem berbat hissediyordum hem de onu yeniden gördüğüm için mutluydum. Damien'nın gözleri ise midemi bulandıracak kadar soğuk ve yabancıydı. Bir anda hiç tanımadığım bir adam olmuştu sanki. Evet. Bunu hak etmiştim ben. Damien'ın tuttuğu bileğime baktım, sonra da gözlerine... "Yaralanmışsın." dedim, titreyen ve neredeyse duyulmayacak kadar cılız olan bir sesle. Cidden mi, Vanessa? Damien'ın bir şeyler söylemesini beklerken etrafı saran sessizliğin ağırlığı, sanki zamanın kendisi bile durup düşünüyormuşçasına, her bir anı bir yıla dönüştürmüştü. Sonunda konuştuğunda sesindeki o buz gibi soğukluk, kalbimi güneşin bile ısıtamayacağı kadar dondurucu bir kış sabahına çevirdi. "Niye geldin?" Niye mi geldim? Ben tam bir romantik budalaydım. Ne sanıyordum? Dediklerimden sonra beni gördüğü için mutlu olacağını mı? "Ben... Şey..." Ona 'Seni özledim ve merak ettim.' diyemezdim ki. Onu nasıl gönderdiğimi hâlâ hatırlıyordum. Bir suçluymuş gibi. Derin ve hüzün dolu gözlerle gözlerine bakarken içimdeki karmaşık duyguların yüzüme yansımasını engelleyemedim. "İyi misin?" diye sordum, tam bir aptal gibi. "Umurunda mı?" "S-seni merak ettim." Bakışları, hisleri değişmişti. "Neden buradasın, Vanessa?" "Senin için, elbette! Neden dövüşmüyorsun, Damien? Bu delilik. Şu hâline bir bak. Ne olursa olsun, arenaya çıktığında kendini savunmak zorundasın." Damien öfkeyle kaşlarını çatarken gözlerindeki ateşin alevleri bana doğru uzandı. Endişemi tamamen görmezden geldi. "Sorumun cevabı bu değil." dedi alçak ama belirgin bir sesle. Tamam. Anladım. Bana kızgınsın. "Ben sadece..." dedim. "Sadece..." Nefes alamıyor, boğuluyordum. Anlayarak "Neden buraya geldiğini bilmiyor musun?" diye sordu Damien ve haklıydı, gerçekten de bilmiyordum. O kadar çaresiz bir hâldeydim ki... Benden düzgün bir cevap alamayacağını anlayarak bileğimi serbest bıraktığında onun için endişelenen yanım yüzünden büyük bir cesaret örneği göstererek ona doğru uzanıp dizinin üzerinde duran eline dokundum. Benimkinden daha soğuk olan teninde tahriş olmuş çizikler ve çürükler vardı. Diğer yaralarının yanında pek bir önemi yoktu, biliyorum ama nedense o an sadece bunun için endişelendim. Beyaz, yuvarlak düğmeleri ve prenses tasarım kollarını olan beyaz gömleğimin altından bir parça kumaş yırtarak sarmak için eline uzandığımda Damien ne yapacağımı anlayarak sert bir şekilde irkildi. Elini sanki benden mikrop kapacakmış gibi aceleci bir şekilde çekerken gözlerinde hem şaşkınlık hem de öfke vardı. O an fark ettim. Ona gösterdiğim şefkat onu iğrendirmişti. "Bana dokunma!" diye çıkıştığında gözlerim hafifçe irileşti, nefreti yüzünden görünmez bir duvara çarpmış gibi afalladım. "Sana yardım etmeme izin ver." dedim çaresiz bir şekilde. Bakışlarımı endişeyle yarı çıplak bedenindeki izlerde dolaştırdım. "Görmüyor musun, berbat bir hâldesin!" "Oyun oynayacak havada değilim, Vanessa. Git buradan. Bir daha da yanıma gelme." Sesi zayıftı ama ben onu iradesinin sapasağlam olduğunu bilecek kadar iyi tanıyordum. Kalbim resmen ağzımda atarken "Özür dilerim!" dedim sonunda, bir çırpıda. Sesim bana ait değil gibiydi. Başımı eğdim. Sanki hiç kırmamışım gibi onu kırmak istemiyordum. "Tamam mı? Üzgünüm. Sana fazla sert davrandım, biliyorum... Ama anlamıyorum, Damien. Asla da anlamayacağım. Neden dövüşmüyorsun? Neden bunu yapıyorsun? Bunu inkâr etmek, ölmen demek olur. Başkan Eugine yüzünden mi? O adam..." "Sakın şimdi ondan bahsetmeye cüret etme. Sen de onun gibisin. Daha bile kötüsün. En azından Başkan Eugine hiçbir zaman beni umursuyormuş gibi yapmadı. Senin derdin ne? Olanlardan sonra bir de buraya gelip kahramancılık mı oynuyorsun?" Bana bir tokat atsa daha şefkatli olurdu. "Nasıl olduğunu biliyorum, Damien..." "Nasıl olduğunu bilemezsin." Sözleri iğneleme ve kızgınlık doluydu. Bu aşağılama karşısında yanaklarıma kan toplandı. Kendimi ilk defa o kadar kötü hissettim. "Tüm bunlar... Tanrım, sen..." Damien ne diyeceğini bilemiyormuş gibi parmaklarını yüzünde gezdirdi. Bileğinden sarkan o kalın, paslı zincirleri görünce midemin daha da bulandığını hissettim. Damien konuşmaya devam etmeden önce elini yüzünden çekip o yoğun, koyu gözlerini tam gözlerime dikti. Yüzü yanaklarımın yanmasına neden olacak kadar derin bir ifadeyle kaplıydı. "İnsanlara yaptığın şey bu mu? Onlara makinelerin gibi mi davranıyorsun? O aptal, istediğin zaman bozup tamir edebileceğin makinelerinden biri değilim ben. Kendini kötü falan hissettiğin için buraya geldiysen, bunu yapmana gerek yok. Rahatla. Ne de olsa fikrini değiştiren ilk kişi sen değilsin, değil mi? Sonuç olarak, insanlar tam bir hayal kırıklığı. Hiçbirine güvenilmez." "Ben böyle olsun istemedim!" "Ne fark eder? Sen ya da bir başkası. Farklı kadınlar ama aynı can sıkıcı hikaye." Dudaklarından alay dolu bir homurtu döküldü ama nedense o anda bu tepki bana çok hüzünlü gelmişti. "Diana'da söylemişti bunu, hem de duymaktan bıkacağım kadar çok kez. Sen yaptığında daha da sinir bozucu oluyor. Yine aynı şeyin yaşanmasına müsaade edecek kadar aptal olduğuma inanamıyorum. Sadece bu sefer..." Sanki bir şeyi ağzından kaçırmak üzereymiş de bunu yeni fark etmiş gibi başını yana eğdi. Tozlarla kaplı zemine bakarken şaşırmış bir şekilde, benim onu duyamayacağımı düşünerek boğuk bir sesle fısıldadı. "Daha çok acıtıyor." Beni Diana'yla bir tutmasından daha acı veren bir şey varsa o da son söylediğiydi. Uykusunda 'Vanessa... Seni seviyorum.' diye fısıldayışını anımsarken bir sessizlik aramıza girerek bizi birbirimizden daha da uzaklaştırdı. Buna hakkım olmasa da Damien'a dikkatle baktım. Bakışlarım gür saçlarında, çatık kaşlarında, derin gözlerinde, biçimli burnunda ve dudaklarında ağır ağır gezindi. Acayip yakışıklıydı ama o an kalbimi hızlandıran şeyin bununla bir ilgisi yoktu. Sormaya dahi korkarak ona doğru fısıldadım. "Damien, sen beni..." Ama dünya onunla konuşmamı istemiyordu. Kratas'ın sesi kulaklarıma ulaştığında sesine hâkim olan uyarı yüzünden susup omzumun üzerinden kapının hemen önünde duran ve parmaklıkların ağzına tutunarak içeri sarkan Kratas'a baktım. "Vanessa! Büyük bir sorun var! Başkan Eugine geliyor!" demişti ve ne dediğini tam olarak anlamam için sadece bir saniye geçmesi yeterliydi. Koridordan yaklaşan sesleri duyarken kalbim bu defa endişeden hızlanmaya başladı. Başkan Eugine beni burada, Damien'ın yanında görürse hiç hoş şeyler olmazdı. Damien, Kratas'ı daha iyi görmek için biraz öne eğilirken sesine hâkim olan bir şüpheyle "Kratas?" dedi. Bana ve ona baktı. Sanırım bu dünyada Kratas'ın bana yardım ediyor olmasına şaşırmayacak kimse yoktu. Gerçi ben bile hâlâ inanamıyordum. Damien'ı duymazdan gelerek "Vanessa!" dedi Kratas, uyarırcasına. Olmayan şansıma içimden küfürler ederek yerden kalkarken Damien'la vedalaşacak kadar bile zamanımın olmadığını bildiğim için üzgün bir hâlde Kratas'a doğru yürüdüm. Kratas başını eğip seslerin giderek daha da yükseldiği koridora baktı ve yeniden küfür ederek "Buradan çıkmak için yeterince zamanımız yok. Hemen saklanmamız gerek. Gel. Bu taraftan." diyerek beni kolumdan tutup duvar ile taşıyıcı kolonlardan birine doğru çekti. Kratas'la birlikte gölgelerin arasına gizlenirken yorgun düşmüş bir şekilde sırtımı kolona yasladım. Hâlâ Damien'ın dediklerinin etkisindeydim. Benden nefret ediyordu ve bunu ne kadar hak ettiğini düşünürsek bu hiç de şaşırtıcı değildi ama yine de benden böyle nefret etmesini istemiyordum. Diana gibi olmak istemiyordum ama Damien için tam olarak öyleydim, hem de daha fenası. Bana olan nefreti ona olan nefretinden daha farklı, daha derindi. Senin yüzünden bir daha kimseye güvenmeyecek, dedim kendime ve bu düşünceyle başımın arkasını duvara yaslayıp derin bir nefes aldım. Bir zamanlar bana güvenmesini her şeyden çok istemiştim ama bunun benim felaketim olacağını nereden bilebilirdim? Kratas, o kadar da umurunda olmamasına rağmen "İyi misin?" diye sordu. "Evet." diye yalan söyledim. Başını yana eğdi. "Pek iyi görünmüyorsun." "O zaman neden soruyorsun?" "Şey... Kibarlık olsun diye." "Teşekkür ederim, Kratas ama Başkan Eugine birkaç metre ötemde dururken cidden kimseyle konuşacak bir hâlde değilim." "Ah, o kadar kötü müydü?" Ona bir bakış attım, Kratas başını çevirirken olabilecek en alçak sesle homurdandı. "Tamam, tamam. Söylemek istemiyorsan söyleme." Başkan Eugine'nin iyice yaklaştığını fark edince ikimiz de konuşmayı kestik. Omuzlarımdan sarkan uzun tutamı sırtımdan ittirdim ve başımı yana eğdim. Ona eşlik eden iki fedaiyle ve inanılmaz pahallı görünen kıyafetleriyle bu pis zindana ait görünmeyen adama varlığından tiksinerek baktım. Onu görmek bile sinirlerimi anında tepetaklak ederken yüzündeki o kibirli tebessümden hiçbir şey kaybetmediğini gördüm. Hatta bir şekilde daha da kibirli bir hâle gelmiş gibiydi. Olanları düşününce bu büyük zaferinin keyfini sonuna dek çıkardığını düşündüm. Gülerek fedailerden birine -Muhtemelen en üst rütbeli olandı- bir şey söylerken Asiller Konseyi'nin simgesini taşıyan broşunun duruşunu düzeltti. Sonra elinin tek bir hareketiyle fedailere hücrenin dışında beklemelerini belli eden bir hareket yaparak Damien'ın olduğu hücreye girdi. Hissettiğim gerginlik yüzünden tırnaklarımı duvara geçirirken tüm hücrelerimle oraya gitmek istediğimi hissettim. Aşırı korumacı yanımı görmezden gelmek için tırnaklarımı duvara iyice sürttüm ve keskin bir acının yüzük parmağıma yayıldığını hissettim. Sanırım tırnağımı kırmıştım. Kratas sessizce homurdanarak, sadece ikimizin duyabileceği bir biçimde, "İçime hiç iyi şeyler doğmuyor," dedi. Benim de, dercesine ona baktım. Başkan Eugine'in sırf onu özlediği için Damien'ı ziyarete gelmediğini tahmin edebiliyordum. Daha da berbat olanı, burada durup bunu izleyecek sabıra sahip falan olmamamdı. Başkan Eugine, Damien'ı yok sayıp tozla kaplı hücrede gözlerini gezdirirken yüzünde beliren tiksintiyi saklamaya bile çalışmadı. Daha sonra da hiç acelesi yokmuş gibi Damien'a baktı ve öyle kötü niyetli bir gülümseme dudaklarına yerleşti ki, omurgamdan aşağıya bir ürpertinin süründüğünü hissettim. Buraya kesinlikle iyi bir amaçla gelmemişti. Endişeden bayılacak gibi olurken Başkan Eugine sanki çok saygın bir beyefendinin önündeymiş gibi ceketinin düğmelerini ilikleyerek "Burası senin gibi bir bela için fazla lüks sayılır." diyerek kibar bir yorumda bulundu. Onu ondan korumam gerekiyordu... Ama nasıl? "Seni bir yerlere kapatmayı tercih ederdim aslında ama ait olduğun yerde olmanın çok daha uygun olacağına karar verdim." "Ona çok pis vurasım var." dedi Kratas, diğer yanımdan. Aynı isteği ben de hissettiğim için onu çok iyi anlayabiliyordum. Gözlerimi Başkan Eugine'den bir an bile olsun ayırmadan başımı aşağı yukarı salladım. Başkan Eugine, ona onu oracıkta paramparça edecekmiş gibi bakan Damien'a kışkırtıcı bir şekilde gülümsedi. Bu kadar rahat olmasının sebebinin Damien'ın bileğindeki zincirler mi yoksa onun zaten kimseyle dövüşmüyor olması mı olduğunu merak etmeden edemedim. Kahretsin. Ciddiyim. Damien zincirlere hapsedilmiş bir aslan gibi duruyor, gözleri karanlığa meydan okurcasına parlıyordu... Yine de Başkan Eugine susmadı, ki bu hiç şaşırtıcı değildi. "Sadece nasıl hissettirdiğini merak ettiğim için soruyorum. Söylesene Damien, dünyada yapayalnız kalmak nasıl bir duygu?" "Beni neden hâlâ hayatta tutuyorsun?" İliklerime kadar ürperdim. "Canım öyle istiyor çünkü. Şu anda seni öldürmenin bana hiçbir yararı yok. Hem artık bir tehdit de değilsin zaten. Sevgili Vanessa'n da seni kurtarmaya gelmeyecek." Bir an için kalbim duracak gibi oldu çünkü Damien sırf canını biraz sıkmak için Başkan Eugine'e oraya zaten geldiğimi söylerse her şey biterdi. Kaygı göğsümü dağlarken hissettiğim gerginlikten alnımı duvarın buz gibi yüzeyine yasladım. Oysa Kratas en ufak bir endişe duymadan yanımda duruyordu. Damien gözlerindeki derin bir kararlılık ve sessiz bir meydan okuma ile Başkan Eugine'e baktı. Bu bakış, içimdeki tüm korkulara rağmen onun tek eylemi oldu. Benim hakkımda Başkan Eugine'e hiçbir şey söylemedi. Rahatlama hissi öyle ani ve derindi ki, bunun tadını çıkarmak için gözlerimi kapatma ihtiyacı hissettim. Başkan Eugine'in sesini yeniden duymak, sanki aniden soğuk bir rüzgar esmiş gibi, tüm bedenimi sarstı ve o anlık rahatlamanın yerini yeniden yoğun bir gerginlik aldı. Onun sesi hafızamda iyice yer edinmiş olan eski korkuların ve endişelerin adeta bir yankısıydı. "İnsan doğası ne garip değil mi? Her zaman asla sahip olamayacağı şeyleri arzu ediyor. Tıpkı Vanessa'nın davranışlarını sana özgü sanman gibi. Onun gibi insanlar böyledir. Eline geçen her şeyi tamir etmeye bayılırlar. Ne sandın? Seni gerçekten önemsediğini mi? Onun ilgisine aldanmamalıydın. Her insanı umursayacağı kadar umursadı seni. Belki biraz daha fazla... Ama artık önemi yok. Birkaç aya adını bile hatırlamayacak hâle gelecektir." Başkan Eugine bir anda susuverdi ve alaycı bir edayla düşünüyormuş gibi rol yaparak gözlerini tavana dikip yapay bir şekilde iç geçirdi. Sonra da diyebileceği en küstahça şeyi söyledi. "Belki de canı sıkıldığında düzmesi için ona yeni bir gladyatör veririm." Odanın içinde oluşan gerilim, havayı bile ağırlaştırmıştı. Her bir harf, her bir sözcük zihnime keskin bir bıçak gibi saplanıyor, öfkemi daha da alevlendiriyordu. Ah, hayır! Başkan Eugine, Damien'ın kafasına girmek için diyebileceği en berbat şeyleri söylemekten hiç çekinmiyordu. Kahretsin. Bunların hiçbiri doğru değildi ki! Başkan Eugine'nin amacının tam olarak ne olduğunu bilmiyordum. Belki de sadece biraz eğlenmek istiyordu ama büyük bir hata yapıyordu. Buradan bile Damien'ın gözlerinin derinliklerinde öfkeli bir kıvılcımın çıktığını görebiliyordum. Her nefes alışında göğsü hızla inip kalkıyor, damarları belirginleşiyordu. Omuzları sinirden titriyordu ve yumruklarını sıkılıyordu. Başını öne eğdiğinde ipek gibi yumuşak olduğunu bildiğim saçlarından bir tutam kaşının üzerine düştü. Gözleri hafifçe kısıldı ve bu hareket sanki bir ressamın fırça darbesi gibi, yüzünde zarif bir dokunuş oluşturdu. Yine de Damien'ın ifadesi çelik gibi sertti ve Başkan Eugine'nin niyeti ne olursa olsun, bu gidişatın iyi sonuçlanmayacağı kesindi. Kahretsin. Damien'ın sessizliği, fırtına öncesinki o ölümcül sükuneti andırıyordu. "Bu iyi değil," dedi, Kratas. Dudaklarından çıkan sözcükler kulağıma ulaştığında bir fısıltı kadar alçaktı. "Gerçekten çok öfkelendi." Başkan Eugin'e kontrol etmekte zorlandığım nefretle dik dik bakarken, öfkeyle kavrulmuş bir sesle, "Onun da istediği bu." dedim. İstediğinin bu olduğunu bilecek kadar onu iyi tanıyordum. "Bundan, kontrolün tümüyle onda olmasından keyif alıyor." "Ona nasıl katlanabiliyorsun?" diye mırıldandı, Kratas, benim olduğum tarafa bakarak. "Bu adam kötülüğün ete kemiğe bürünmüş hâli resmen." "Eh, buna hiç de itiraz edemeyeceğim." Dikkatimi yeniden onların olduğu tarafa verdiğimde, Başkan Eugine gözlerindeki sert ve kararlı bakışıyla, "Ona kapıldığını anladığında bu saçmalığa bir son vermen gerekirdi." diye devam etti. Bunu derken sanki yaramaz bir çocuğa öğüt verir gibiydi ama ne kadar denese de gözlerine yansıyan kötülüğü saklamakta o kadar da başarılı değildi. Başını biraz eğerken varolan tüm narsistliğiyle kibirli bir şekilde gülümsedi. "Kim olduğunu asla unutma, Damien. Sen Yeraltı Şehri'ne aitsin. Hep de öyle kalacaksın." Sessizlik içinde, sadece Damien'ın hızlanan nefes alışverişi duyuluyordu ve gözleri... Gözleri adeta ateş saçıyordu. "Hiçbir zaman kim olduğumu unutmadım." dedi Damien, gözlerinin derinliklerinde bir kararlılık parıltısıyla. Parmaklarını nazikçe oynatarak bileğindeki zincirin halkasını hafifçe tuttu. Zincirin soğukluğu tenine işlerken, sesine daha da sert bir ton ekledi. "Ama sanırım sen benim kim olduğumu unuttun." Bunu dedikten sonra çelik zinciri güçlü elleriyle sıkıca kavradı ve birdenbire ileri doğru fırlattı. Zincir, havada bir yılan gibi süzülerek hızla dönmeye başladı. Metalik soğukluğu, sadece bir salise içinde Başkan Eugine'nin boynuna sarıldığında adamın göğsünden dondurucu bir şaşkınlık haykırışı yükseldi. Damien'in gözleri, bir avcının gözleri gibi acımasız ve odaklanmıştı. Başkan Eugine, ellerini zincirin üzerine koyarak onu gevşetmeye çalıştı ama Damien'ın gücü karşısında bu gülünç bir çaba olmaktan öteye gidemedi. Damien zinciri bileğine dolayıp hiç de nazik olmayan bir şekilde kendine çektiğinde, Başkan Eugine sendeledi ve duvara yaslanmış bir hâlde oturan Damien'in hemen önünde acıdan inleyerek nefessizlikten kızaran bir yüzle dizlerinin üzerine düştü. Sertçe irkildim. Her şey o kadar ani olmuştu ki! Başkan kaçmasın diye bileğine doladığı zinciri sıkı sıkı tutarken Damien'ın gözleri öfke ve acıyla parlıyordu. "Seni şerefsiz!" diyerek yumruk yaptığı diğer elini kaldırırken çıplak göğsündeki kaslar belirgin bir şekilde gerildi. Başkan Eugine'ne öyle sert bir yumruk attı ki, yumruğu kaslarındaki güçle adamın karnına bir yıldırım gibi indi. Başkan Eugine çıplak atarken bembeyaz bir yüzle geriye doğru bir adım attım, Kratas'ın omzuna çarptım. Omuzunun sertliği beni bir an için dengeden çıkardı, gözlerim ona doğru kaydı. Yüzündeki ifade içimdeki endişenin yansıması gibiydi. Gözlerimi hemen önüme çevirdim. Damien'ın Başkan Eugine'e attığı yumruk öyle korkunçtu ki, adamın dudaklarından midemi bulandıran o tanıdık sıvı döküldü. Damien başını öne eğdi. İçindeki fırtına, gözlerinden yansıyordu. Yumruğunu tekrar kaldırdı ve az öncekinden daha yavaş olmayacak bir şekilde başkanın burnuna vurdu. Kulaklarıma ulaşan sesle yüzümü buruşturdum çünkü insan kemiğinin ne kadar kırılgan olduğunu tahmin edebiliyor olsam da daha önce hiç bununla karşılaşmamıştım. İşin garip yanı, bunun beni hiç rahatsız etmemiş olmasıydı. Elbette kimsenin acı çekmesini istemezdim ama konu Başkan olunca böyle düşünmekte zorlanıyordum. Ne yazık ki fedailer ülkenin başkanının dayak yemesine izin vermezdi; Hele ki bir gladyatör tarafından! Hiç vakit kaybetmeden hücreden içeri girdiler ve sanki Damien -O sırada Başkan Eugine'i bırakmış ve sanki az önce kimseye vurmamış gibi sakin bir şekilde sırtını duvara yaslamıştı- vahşi bir hayvanmış gibi dikkat ederek Başkan Eugine'nin boynundaki zinciri çözüp onu Damien'dan olabildiğince uzaklaştırdılar. "Dikkatleri dağıldı," dedi Kratas, bana biraz yaklaşarak. "Hadi, gitmenin tam zamanı." Gitmek mi? "Ama Damien..." Kratas, kolumu tuttup bedenimi kendine çevirdi. Bakışları ciddiyetle doluydu. "Ne yapacaksın? Gidip yardım mı edeceksin? Eğer öyleyse işleri daha da kötü bir hâle getireceğinin garantisini verebilirim sana. Bak, daha sonra onunla konuşman için seni tekrar getirim. Ne kadar istiyorsan getiririm, söz veriyorum ama cidden şimdi olmaz. Başkan Eugine seni asla burada görmemeli. Onunla Damien'ı hayatta tutması karşılığında bir anlaşma yaptın, unuttun mu?" Düşünmeye çalıştım ama az önce olanlar yüzünden hissettiğim şaşkınlık buna müsade etmiyordu. Kendi kararlarıma güvenemez bir hâlde olduğum için Kratas'ın kararlarına güvenmek zorundaydım. İsteksiz ama uysal bir şekilde "Tamam, peki." diyerek başımı salladım ve beni gölgelerin arasından koridora çekmesine izin verdim. Hızlı ama sessiz bir şekilde arenanın zindanından çıkarken Damien'la tam olarak konuşmadığım için her zamankinden daha mutsuzdum ama içimde bir yerlerde zaten hissediyor olduğumdan çok daha büyük bir korku hissediyordum .Başkan Eugine gelmeden bir saniye önce kafam öylesine bulanıktı ki, sadece bir an için, Damien'a her şeyi anlatmayı düşünmüştüm ama sadece dediği şeyler yüzünden bile böyle öfkelenebiliyorsa ona her şeyi anlatsam nasıl bir tepki verirdi? Başkan Eugine'i doktorluk edene kadar dövmesi bir yana, o zaman kendi idamını da imzalamış olurdu çünkü Başkan Eugine'i biraz bile olsun tanıyorsam, az önceki yumruğun bile karşılıksız kalmasına izin vermezdi. Kratas beni farelerin dışında kimsenin olmadığı o eski, dar sokağa çekerken çürümüş tahta kapıların arasından süzülen solgun ışık, bir bez bebek gibi savrulan figürümün üzerine düşüyordu. Solgun bir menekşe renginde olan duvara sırtımı yaslayarak ellerimle yüzümü örttüm ve Kratas'ın yanımda duruyor olmasını umursamadan sessizce, tüm korkularımdan kurtulmak isteyerek ama başaramayarak ağlamaya başladım. Omuzlarım küçük hıçkırıklarla sarsılırken Kratas'ın sesini kendi kalp atışlarımın arasından zar zor duyabildim. "Kahretsin! Niye ağlıyorsun?" Sesimdeki çaresizlik boş sokakta yankılanırken "Çünkü elimden hiçbir şey gelmiyor!" dedim hırçınca. Buna alışkın değildim ki ben. Ellerimi yüzümden çekerken güçsüz düşmüş bir şekilde başımı usulca iki yana salladım. "Başkan Eugine'i durduramıyorum! Damien'ın zarar görmesine engel olamıyorum! Kendime bile yardım edemiyorum! Ve gidip sırf beni affetsin diye Damien'a her şeyi anlatırsam Başkan Eugine babamın... Ah, Kratas, hiçbir şey bilmiyorsunuz bile! Burada yaşayan tüm bu insanlar..." Belki de o da anlamıyordu. Belki de yalnızca yanımda durmakla yetiniyordu. Kratas kararsız bir suratla yüzünü hafifçe buruşturdu. "Hey. Nefes al. Biraz sakinleşmen gerekiyor." derken sesi dost canlısıydı. Evet. Dost canlısı. Benimle ne yapacağını bilmediğini o zaman anladım. Muhtemelen daha önce hiç ağlayan bir kadınla baş etmek zorunda kalmamıştı. Parmaklarını koyu sarı saçlarının arasından geçirirken alçak bir gülüş dudaklarından döküldü. "Hem ona yumruk attıysa ne olmuş yani? Açık olmak gerekirse, o pisliğe vurduğunda ben bile rahatladım. Bunu çoktan hak etmişti." "Mesele neyi hak edip etmediği değil ki." Başımın arkasını duvara yaslayıp gözlerimi kapattım. "Ben bu vicdan azabından nasıl kurtulacağım?" "Şey, bence o konuda o kadar endişelenme." "Ne?" "Vicdan azabı çekmiyorsun. İnsanlar vicdanını rahatlatmak için her şeyi yaparlar. Eğer gerçekten vicdan azabı hissetseydin Damien çoktan her şeyi öğrenmiş olurdu." Gözlerimi yavaşça açtım. Neden bahsettiğini anlamadığım için Kratas'a boş gözlerle bakarken kalbim sanki duracakmış gibi atıyordu. Sonrasında söylediği şeyi duyunca nefesim boğazımda takılı kaldı, yutkunamadım bile. "Onu seviyorsun."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD