Bölüm 3

515 Words
Akif Han, tüm asaleti ile dibimde dururken kendime mukayyet olmaya çalışmam da neyin nesiydi? Ona hem uyuz olup hem de bu kadar istememin nedeni yakışıklı sıfatı ve güçlü duruşu muydu? Ben bu kadar basit şeylerle tav olacak basit bir kız mıydım? İtiraf etmek gerekirse böyle bir adama kolay kolay karşı koyacak birini tanımıyorum. Zaten peşinde binlerce olduğuna da eminim. Nefesim tekledi. “P-pardon.” “Fazla dikkatsiz ve acelecisin küçük kız.” Kaşlarım çatıldı, “Çarpışmamızdan bunu mu çıkardınız?” Sadece boş boş baktı. Bir şeyler anlatıyordu gözleri ama ben anlamayacak kadar uzaktım ondan. Yavaşça göğsünden ittirdim ve yolumdan çekilmesi için gözlerine baktım. Bana dikkatle bakıp kenara çekildi ve geçmeme izin verdi. Kalbimin sesi kulaklarımı uğuldatırken yanından geçip gittim. Benden yaşça büyük bir adamdan bu kadar etkilenme normal değildi. Ben daha 21 yaşındaydım o ise 28. Benim için fazla büyüktü. Evet, erkeğin olgunu daha iyi olabilir ama en fazla dört yaş olmalıydı. Yedi değil.... Hem ben niye adamın yaşını hesap ediyorsam. Abim yaşında adamdı, düşünceme bak! Resmen terbiyesizlik. Böyle düşündüğümü duysa sanırım benimle dalga geçer ve her gördüğünde alay ederdi. Onun etrafında dolanan tiplerin kıyısından köşesinden dahi geçmiyordum. Hepsi vitrin mankeni gibi kusursuzdu ama bahsettiğim dış görünüş, içleri için yorum yapmayacağım. Hızlıca masayı silip tabakları, çatalları ve bardakları getirdim. O sırada Deniz, “Aa, abim acı biber turşusunu çok sever. Dur ona biraz getireyim.” Diyerek yanımdan ayrıldı. Akif Han hala ortalarda yoktu. Merak etmediğimi söylesem yalan olurdu. Deniz çorbalar doldurmaya başladığında ela gözlerini bana dikti. “Abime bir baksana nerede? Bir şey mi oldu acaba?” “Bir şey olsa duyardık herhalde.” Dedim ve tedirgince kapıya baktım. “Ama yine de bir bakayım.” Yanından ayrılıp koridor boyu yürüdüm ve odamın karşısındaki ışığı yanan lavaboya baktım. Sağ elimi kaldırıp kapıyı tıklayarak ismini seslendim. “Akif Han Bey. İyi misiniz?” ses çıkmadı. Birkaç kez daha tekrar ettim ancak cevap gelmeyince endişelenerek kapıyı açtım. Fakat böyle bir manzarayla karşılaşmayı beklemiyordum. Akif Han, elinde tuttuğu siyah alt iç çamaşırımı göz hizasına çıkarmış sırıtarak inceliyordu. Şimdi ne halt edeceksin bakalım Mercan! Ben onu nasıl görmem! Boğazıma oturan yumruyla onun iç yakan gözlerine baktım. Sanki kendisi ateşti ve ben o ateşe koşuyor gibiydim. Bir araya geldiğimizde ise patlayacak gibiydik. Biz, ateş ve baruttuk. Tabi bundan onun haberi yoktu ama olsun. Onu hem isteyip hem nefret ettiğimi duysa benimle aylarca hatta yıllarca dalga geçeceğine emindim. “Ne yaptığını sanıyorsun?” dedim sinirli çıkan sesime engel olamayarak. Yeşil gözlerindeki haylaz pırıştılara inat yüzü demir kadar sertti. Bir an çıkmışım nedeniyle dilimi ısırdım. “Bir şey yaptığım yok. Tuvalet ihtiyacımı gidermek için geldim ve bil bakalım ne buldum? Senin iç çamaşırını.” Kaşlarım çattım. “Benim olduğumu nerden biliyorsun?” dediğimde yavaş adımlarla beni daha da gererek yanıma geldi “Söylemeyi unutmuşum Mercan,” dedi ve iyice dibime girip nefesini kulağıma üfleyerek kadar yaklaştı. “Bütün iç çamaşırlarını ezbere biliyorum.” Diyerek İç çamaşırımı resmen gözlerimin önünde cebine attı ve ben tir tir titrerken yanımdan bana sürünerek geçip gitti. Baştan aşağı ürperdim ve geri vermeyi unuttuğum nefesi koy verip elimi kalbime götürdüm. “Hadi be ordan! Bu da neydi?”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD