Gün öyle güzel aymış, öyle sıcak ve ferahlatıcı bir havayla aydınlanmıştı ki. Aşk adeta hüküm sürmüştü evrene.
Aşk öyle bir büyü ki insanın ruhunu sarıp sarmalayan onu göklere çıkarıp bulutların üstünde gezdiren yegane duygudur. Aşkın bu güzelliği ve etkileyici hali eşliğinde Alisya ve Joseph çifti güne yine güzel mesajlarla uyanıp günün ilerleyen saatlerinde yine bir etkinlik planı yaparak günü güzelleştirdiler. Joseph içleri ısıtan güzel sözlerle dolu mesajları attıktan sonra bugün birlikte sinemaya gitmeyi teklif etti. Aşk aslında iki farklı dünyaları birbiriyle tanıştıran o dünyaları derinleştiren insanları kültürlendiren bir duygudur. Alisya sinema teklifini kabul etti. Güzel bir macera filmi izlemeyi tercih ederek saat 13.00 sularında evden çıkmak için anlaştılar Joseph ile. Bu tarz etkinlikler yapmaya oldukça seviniyordu Alisya çünkü böylelikle birlikte uzun zaman geçiriyor, birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı buluyorlar. Nelerden hoşlanıp hoşlanmadıklarını öğreniyor zamanın daha da kaliteli olmasını sağlıyorlardı.
Alisya her zamanki gibi bugün de en güzel haliyle çıkmak istiyordu Joseph’in karşısına. Saat henüz 11.00 idi daha zamanı olduğunu düşünüp kendine bir kahve pişirdi ve kahvesini içtikten sonra hazırlamayı düşündü. Kahvesini içerken gününün ne kadar güzel geçebileceğini düşünerek kendine olumlamalar yapıyor motivasyonunu yükseltiyordu. Kahvesini bitirdi ve motivasyonu yüksek bir şekilde hazırlanmaya gitti. Saat henüz 11.30 idi ama kendini biliyordu Alisya aheste aheste hazırlanıp en güzel haliyle Joseph’in karşısına çıkacaktı. Vakit kaybetmeden dolabını açtı bugün mavi bir üst altına rahat salaş bir kot pantolonunu giydi aynanın karşısına geçerek kendini bir güzel inceledi, iltifatlar ede ede hazırlanmaya devam etti. Makyajını yaptı capcanlı renklerle yüzüne canlılık kattı. Son olarak hoş kokulu parfümünü de sıkmasıyla tam olarak hazırdı artık. Saate baktığında bir oh çekti, iyi ki de erkenden hazırlanmaya başlamışım diye düşündü çünkü saat 12. 40 olmuştu. Hazırlanmaktan telefonuna bakmaya fırsat bulamamıştı. Hazırlığını tamamlayıp evinin en güzel köşesinde yer alan koltuğuna oturdu ve telefonuna baktı. Düşündüğü gibi Joseph mesaj atmıştı “Hazır mısın sevgilim. Birazdan yanındayım”
Alisya hemen telefonu eline alarak, “hazırım bitanem, seni bekliyorum.”
Joseph, mesajı yaklaşık 15 dakika önce atmıştı. Alisya mesaja geç cevap vermişti bu sebeple baktı ki mesajı attıktan 5 dakika sonra kapı çaldı ve kapıda beliren Joseph idi. Alisya şaşkındı. Bu kadar hızlı beklemiyordu Joseph’i. Kendini toplayarak açtı kapıyı. Birbirlerini selamlayarak, Joseph kapından içeri gitmedi. “Hadi çıkalım hayatım” dedi ve Alisya paltosunu alarak çıktı evden. Yola koyuldular. Şehir merkezinde yer alan alışveriş merkezinde bulunan sinemaya gidip film izleyeceklerdi. Hangi filmi izleyeceklerini bilmiyorlardı henüz karar vermemişlerdi. Alışveriş merkezine gidince vizyonda olan filmlere göre karar vermeyi düşündüler. Vizyonda çocuk filmi, korku filmi, dram ve macera filmi vardı. İkisi de aynı türden hoşlanıyorlardı bu sebeple karar vermeleri kolay oldu. Macera türündeki filmi izlemeyi seçtiler. Filme geçmeden önce patlamış mısır ve içeceklerini aldılar. Sinema salonuna geçip filmin başlamasını beklediler.
Alisya oldukça mutluydu. Joseph’te aynı şekilde mutluydu. Film başlamıştı. Girdikleri filmin adı Renkli Hayatlar Yolculuğu idi. Film genel olarak bir grup arkadaşın hayat hikayelerini, hayat yolculuğunda yaşadıkları serüvenleri ele alıyordu. Oldukça sürükleyici ve etkileyici bir film idi. İki buçuk saat süren film sonunda Alisya ve Joseph filmden oldukça etkilenmişlerdi. Film, ikisine de farklı bakış açıları kazandırmıştı. Sinema salonundan çıktıklarında filmin kritiğini yapıp keyifli bir vakit geçirmek için alışveriş merkezinde bir kafede oturup birer kahve içerek sohbete koyuldular.
Alisya söze başladı. “Film çok güzeldi. Aslında farkında olmadığımız, binlerce hayatın varlığını bize hatırlattı. Her insanın nice nice olaylar yaşadığını, farklılıkların hayatın tadı olduğunu söyledi.”
Joseph, ona katıldığını belli eden bir eda ve söylediklerinden etkilenmiş bir tavırla “evet sana katılıyorum, ben de filmi çok beğendim ve etkilendim. Aslında biz görmesek de bir yerlerden duymasak da her insanın dünyası bambaşkadır. Etrafımızda da filmde gördüğümüz gibi hayatlar mevcut. İçinde bulunduğumuz dünya adeta bir gökkuşağı gibi çeşitli dünyalara sahip insanları barındırıyor heybesinde.
“Evet, doğru” dedi Alisya. Çok güzel bir benzetme yaptın tam olarak öyle de denebilir. Zaman akıp gidiyor, sohbetleri derinleşerek ilerliyor, kahveleri yavaş yavaş tükeniyordu. Uzun bir zaman kafede oturdular. Daha sonra Alisya saate bakarak kalkmalarını teklif etti. Dışarı çıktılar ve eve gitmek için yola koyuldular. Yol boyunca yine sohbet sohbeti açıyor, kahkahalar havada uçuşuyor, çifte kumrular güle oynaya yürüyorlar.
Alisya bu güzel yolculuğun sonunda evine varmıştı. Joseph ise Alisya ile vedalaşarak dolmuşa binip evine varmak üzere yola koyuldu. Gün geçtikçe bu sevimli çift artık her anı birlikte geçirmek istiyor, sanki bir an konuşmasalar bir eksiklik varmış gibi oluyorlardı. Joseph’in evine varana kadar geçen bir saatlik yolculuğuna Alisya mesajlarıyla eşlik etti. Joseph evine varıp da kendine bir fincan kahve doldurunca Alisya da içi rahat bir şekilde kendine bol köpüklü, günün bütün yorgunluğunu üstünden alacak enfes bir kahve doldurdu. Kahvelerini içip de yorgunluğu üstlerinden atan bu güzel çiftin, Alisya ve Joseph’in güzel geçen günleri aşk dolu iyi geceler mesajı ile sona ermişti.
Böylesine güzel bir günün aksine Vena ise bugün durağan bir gün geçiriyordu. Gün boyu evde oturuyor, yeri gelince kahve içiyor, kitabını okuyor, dışarıyı seyrederek gününü tamamlamak için çeşitli uğraşlar buluyordu kendine. Ta ki birdenbire aklına geçen gün etkinlik ile gittiği huzurevinde tanıştığı sempatik ve sevecen Münire teyze ve oğlu Fatih gelene kadar. Aklına gelen bu düşünce Vena'yı etkisi altına almış, beyninin mantık kısmını devre dışı bırakıp tam anlamıyla duygusal boyutunu hakimiyeti altına alarak Vena'yı yönlendirmişti.
Saat akşamın yedisi idi. Birdenbire Vena’nın aklına gelen düşünce, Münire teyzeyi ziyaret etme isteği ile doldurdu Vena’nın içini. Saat geç olmuş, garip kaçar, diye düşünmeden harekete geçti Vena duyguları eşliğinde. Huzurevinin yolunu tuttu. Düşünce ve bir o kadar da şaşkındı. Kendine şaşırıyordu. Vena, böyle bir şeyi yapacak kız değildi diye içten içe kendi kendini yiyor ama hızlı adımlarla da huzurevine varmak üzere yürüyordu.
Huzurevinin kapısının önüne varmıştı Vena. Normal şartlarda huzurevine kafasına estiği gibi giremezdi ama daha önceden organizasyon sayesinde gittiği için biraz avantajlıydı bu konuda, güvenlik görevlileri onu tanıdıkları için tolerans tanıyor, zorluk çıkarmıyorlardı. İçi içine sığmıyor, Münire teyzeyi görüp onunla sohbet etme İsteği ağır basıyordu.
Belki de oğlu Fatih ile ilgili biraz bilgi alabilir, onu dolaylı yollardan da olsa tanıma fırsatı elde edebilirdi. Bunu düşüne düşüne heyecanla durdu orada ama bir yandan da belirsizlik ve bilinmezlik hissi peşini bırakmıyordu. Az kalsın kapıdan geri dönecekti. Neden böyle bir şey istiyordu ki, aşık değildi bunu kabullenmiyordu. Geçici bir duygu olduğuna ikna ediyordu kendini ama ayakları onu Fatih ile ilgili bilgiler almak için Münire teyzeye kadar sürüklemişti. Ne kadar inkar etse de artık buradaydı. Kalbi, aklını esir almış, duygular çepeçevre sarmalamıştı zihninin derinliklerini.
Vena Huzurevinin kapısında beklerken güvenlik görevlisi kapıya doğru yöneldi.. Onu karşısında gören güvenlik görevlisi şaşkındı, bu saatte burada ne işi olduğunu öğrenmek için yanına yaklaştı. Vena yaptığının garip bir davranış olduğunun farkındaydı çünkü bu saatte buraya gelen insan ancak annesini ya da en yakın akrabasını görmeye gelirdi, daha yeni tanıştığı birini görmeye gelmesi garipti ama kalbine söz geçirememişti artık çok geç idi. Güvenlik görevlisine “Münire teyzeyi görmek istediğini” söyledi. Güvenlik görevlisi Münire teyzeye haber vermek için ismini sordu. Vena kendinden emin bir ses tonuyla “Vena, geldi derseniz memnuniyetle beni kabul edecektir” güvenlik görevlisi Münire teyzeye haber vermek için harekete geçti. Vena çok heyecanlıydı Münire Teyzeye de ne diyeceğini bilemiyordu onu görmek istediğini, birden aklına geldiğini söyleyip geçiştirecekti, başka yolu yoktu. Güvenlik görevlisi geri dönüp Vena’yı içeri aldı.
Münire teyze Vena’yı görünce o kadar sevinmişti ki gözlerinin içi parlıyordu adeta. “Hoş geldin kızım, tekrar geleceğini biliyordum ama bu saatte neden geldin, Aman başına bir şey gelmesin dikkat et. Gecenin bir vakti çıkma öyle tek başına yollara.” diye tembihledi sevecen bir tavırla. Vena onun bu tavrından çok hoşlanmıştı “ yok Münire teyze merak etme bir şey olmaz, aklıma geldin seni görmek istedim. Rahatsız etmedim ya umarım”
Münire teyze gelişine sevdiğini belli eden sıcaklıkla “yok ne rahatsızlığı kızım çok iyi yaptın. Ben de öylece sıkılıyordum. Oğlum Fatih de gelmedi bugün beni görmeye. İşleri bayağı yoğunmuş. O sihirli kelime çıkmıştı Münire teyzenin ağzından. Fatih ismini duyan Vena’nın kalbi küt küt atmaya başlamıştı. Fatih ismi artık onun için çok duygu yüklü bir anlam ifade ediyordu. Vena bu etkileyici sözcük kaşeıısnda heyecanını gizlemeye çalışarak “öyle mi ne iş yapıyor oğlun Fatih Münire Teyze. Merak etme dediğim gibi işi yoğun olduğu için gelmemiştir. Hemen aklına kötü şeyler getirme."diye teselli etti Münire teyzeyi.
Münire teyze, pencereden dışarı bakıyor düşünceli düşünceli ayakta duruyordu. Vena’nın bu sözleri karşısında koltuğuna oturdu, Vena ise karşısına oturmuştu. Münire teyze başladı anlatmaya “oğlum bir şirkette yöneticilik yapıyor kızım, hep iş seyahatlerine gidiyor çok yoğun bir iş hayatı geçiriyor. Her hafta ya da ay da bir yurtdışına gidiyor iş seyahatine. Onu görmek çok zor, çok yoruluyor canım oğlum. Hatta daha yeni geldi Hollanda'dan henüz iki gün oldu. Gelir gelmez de beni görmeyi ihmal etmez canım oğlum. Ama bugün belli ki daha fazla yorulmuş ki gelmedi, yoksa aksatmadan gelirdi yanıma."
Vena, “iş güç insanı çok yorar Münire teyze haklısın yoğun geçmeseydi günü eminim gelirdi yanına. Ama ne güzel hayırlı bir evlat yetiştirmişsiniz, ben ilk gördüğümde anlamıştım zaten size çok düşkün olduğunu ve bu denli ilgili ve merhametli bir evlat olabileceğini."
Münire teyze devam etti konuşmalarına, “Evet oldukça düşkündür bana Fatih. Fatih evin en küçüğü. Bir kızım bir oğlum var benim. Kızım Gizem iki çocuk annesi, yurt dışında yaşıyor eşi ve çocukları ile birlikte. Yaklaşık bir 10 yıl önce göçüp gittiler bu diyardan daha sonra ne gören oldu ne işiten seslerini. Biz de burada oğlum Fatih ve eşim ile birlikte kaldık. Eşim iki yıl önce bir trafik kazasında vefat etti. Ben ve Fatih artık yalnız kalmıştık. Kızım babasının vefatından sonra artık buralara hiç uğramaz oldu. Ben de eşimi kaybedince kendi rızamla huzurevine gelmek istedim. Fatih'in işleri malum, bir de aklı hep bende kalsın istemedim. Burada mutluyum, arkadaşlarım var. Tek başıma değilim. Yalnızlık belli bir yaştan sonra insanın canını daha çok acıtıyor kızım. Hem oğlum istediği zaman beni görmeye geliyor. Gözü arkada kalmıyordu. Bu yönden de içimiz gayet rahattı."
Vena bunları duyduğuna sevinmişti, bir yandan da Münire teyzenin durumuna üzülmüştü. Fatih’i ilk gördüğünde anlamıştı iyi yürekliliğini. Ne kadar naif ve ince ruhlu olduğunu belli eden biriydi. Vena ve Münire teyze sohbete dalmışlardı ki zaman su gibi akıp geçiyordu. Güvenlik görevlisi gelerek “Vena hanım saat 21.00 oldu sizi dışarı almak zorundayım. Bu saatten sonra burada kalmanız doğru olmaz. Başka zaman dilerseniz tekrar ziyarete gelebilirsiniz Münire teyzeyi ama şu anlık veda vakti.” Diyerek uzaklaştı oradan. Vena ve Münire teyze tekrar görüşmek üzere sözleşerek veda ettiler birbirlerine. Münire teyze mutluydu. Kızı gibi davranan iyi yürekli biri ile sohbetler etmek onu iyi hissettiriyordu.
Vena ise aklında yepyeni soru işaretleri ile düştü yollara. Eve varana kadar Fatih’in nasıl bir iş adamı olduğunu, naif ve iyi yürekli oluşunu düşünerek ilerledi. Fatih ismi artık gerçek anlamıyla kalbini fetheden bir delikanlıyı ifade ediyordu. Evine vardı, kapısını açıp kendini bir an da koltuğuna attı. Dudak altı gülümsemesi ile düşündü birkaç dakika. Fatih'in merhametli oluşu, sempatikliği aklından çıkmıyordu. Tabii bugünkü deki cesareti de onu ayrı bir hayrete düşürmüştü. Ama hayrete düşse de yaptığı bu delice davranıştan hiç pişman değildi. Hatta pişman olmanın aksine ara ara bunu tekrar etmeyi ihmal etmemesi gerektiğini düşündü. Yürüdüğü yollar ve zihnini kurcalayan sorular onu bayağı yormuştu. Düşüncelere daldığı esnada uyku onu yakalamış ve gözlerini usulca kapatarak uykuya davet etmişti Vena'yı. Vena mışıl mışıl uyurken gece yepyeni maceralar ve sürprizleri heybesinde barındıran yeni günün dinlenme anı oluyordu. Yeni gün yeniliklerini gecenin zifiri karanlığında planlıyor, insanlığın üstüne bir örtü gibi örülen gece ile birlikte sessizlik ile veda ediyordu tüm varlıklara...