4.bölüm

2119 Words
Sabahın ilk ışıklarıyla, karlı bir güne uyandı Vena. Dün o kadar yoğun bir gün geçirmişti ki başı ağrıdan çatlayacak gibiydi. Kendine gelmek için bir fincan kahve koydu ve pencerenin önüne geçip yağan kar tanelerini izleyerek kafasını dinlemeye koyuldu.  Bir yandan anın tadını çıkarırken öte yandan da Alisya’yı düşünüyordu. “Nasıldı acaba? Biraz daha toparlanabilmiş miydi?” Kendince sorular sordukça merakı artmıştı. Saate baktı, saat henüz 08.00 idi. Bu saatte Alisya muhakkak uyuyordur diye düşündü. Anın tadını çıkarmaya devam ederek daha sonra Alisya’yı aramak üzere telefonu koltuğa bıraktı. Pencereden usulca süzülen kar yağışını izlemeye devam ediyordu, o kadar kaptırmıştı ki kendini manzaranın büyüsüne birden saate baktı, saat 10.00 olmuştu. Zaman ne de çabuk geçiyordu diye düşünerek telefonu eline aldı ve Alisya’yı aradı. Alisya uykudan yeni uyanmış bir ses tonuyla, “Efendim Vena” diyerek açtı telefonu. “Günaydın Alisya, ne o uyuyor musun hâlâ” “Hayır, ama henüz yeni uyandım. Beni rüyanda mı gördün yoksa Vena, sabah sabah arıyorsun” diye şaka yoluyla uğraştı Alisya, Vena ile. “Ooo, sabah sabah keyfin yerinde bakıyorum Alisya, neşen bol olsun” şeklinde şakaya şaka yoluyla karşılık verdi Vena. Alisya, “İkimizde formumuzdayız desene” Vena, “Evet, her zamanki gibi” “Ee neden aradığını hâlâ söylemedin Vena merak ettim” diye sordu sorusunu Alisya. “Seni merak ettim Alisya, neler yaptın, toparladın mı kendini” “Aklım hâlâ karışık Vena, ama biraz daha iyiyim, Çarşamba gününü iple çekiyorum ve o heyecan ile kendimi motive ediyorum.” “İyi bakalım, iyi ol hep, bir ihtiyacın olursa ben buradayım unutma,” diyerek konuşmasını sonlandırır Vena. Alisya, yanında bir destekçisi olduğunu hissettiği için kendini iyi hissetmişti, Vena ise Alisya’nın iyi olduğunu duyduğuna sevinmişti. Havalar gün geçtikçe soğuyordu. Günlerden Pazardı. Vena bu soğuk kış günlerinde yapılabilecek en güzel aktivitenin evde oturmak olduğunu düşündü. Pazar günlerini pek sevmezdi ama bu hafta Pazar gününü  kendini ayırdı. Evde dolana dolana, bir taraftan pencere kenarında oturup kar yağışını izleyerek 3 saati geçirdi. Artık sıkılmıştı. Evde oturmanın pek iyi bir fikir olmadığını anlamış gibiydi. Sıkıntıdan ne yapacağını bilemeyen Vena aklına ilk gelen kişiyi, Alisya’yı arayarak film izlemek için evine davet etti. Alisya, “Evet bugün sıkıcı bir gün yapacak hiçbir planım yok, ben de dergileri karıştırıyor, zamanın geçmesi için dakika sayıyordum. Aradığın iyi oldu. Elbette ki gelirim. İkimiz için de güzel aktivite olur” telefonu kapatmıştılar. Alisya hazırlanmaya, Vena ise bu güzel film izleme etkinliği için atıştırmalıklar hazırlamaya başladı. Yarım saat sonra kapı çalmış, Alisya gelmişti. Ne film izleyeceklerine karar vermiş ve güzel vakit geçirmek için filmin başına geçmişlerdi. Pazar gününü böyle geçmişlerdi. Güzel geçen vaktin ardından Alisya evine doğru yola koyuldu, saat geç olmuştu. Vena ’da Alisya gider gitmez uyumuştu.   En nihayetinde beklenen an gelmişti. Çarşamba günü kapıya dayanmıştı. Alisya çok heyecanlıydı, kalbi adeta burnunda atıyordu. Bir gece öncesinden Vena ile konuşmuş, Çarşamba günü yani, bugün, saat 13.00 da Aşıklar Caddesi'nde buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Alisya o kadar sabırsız ve bir o kadarda heyecanlıydı ki sabah erkenden uyandı. Dün gece konuşmuş olmalarına rağmen dayanamayarak hemen telefona koştu. Saate aldırmaksızın Vena’yı aradı. Saat sabahın 08.00 idi.  Vena, telaşla ve  uykulu gözlerle telefona yöneldi. Arayanın Alisya olduğunu görünce, “bir şey mi oldu acaba? sabahın bu saatinde neden arıyordu ki, beni hiçbir zaman bu saatte aramazdı. Bu saatte Alisya uyanık bile olmazdı ki” diye ihtimalleri sıralıyordu. Telefon ise o sırada alacaklı gibi sabırsız sabırsız çalıyordu. Vena Endişelenmişti, tedirgin bir şekilde  telefonu açtı. Alisya, heyecanlı, kıpır kıpır bir sesle, “ne o uykucu, hâlâ uyuyor musun? Hadi kalk, bugün büyük gün” diye laflarını sürdürdü. Vena, ortada kötü bir şey olmadığı için rahatlamıştı. Aklındaki bütün kurgular bir anda dağıldı ama o uyku hali ile Alisya’nın ne demek istediğini anlayamamış, bugünün Çarşamba günü olduğunu, Joseph’i dinlemeye gideceklerini tamamen  unutmuştu. Oysa ki daha dün gece konuşmuşlardı. Vena bu aralar dalgındı ki bunun başka bir açıklaması olamazdı. “Ne diyorsun Alisya, sabah sabah korkuttun beni. Neyden bahsediyorsun?” Alisya’nın morali bozulmuştu , modu düşük bir sesle, “ uyuyor musun? Şey, hani bugün Joseph’i dinlemeye gidecektik, unuttun mu?” Vena, birden afalladı. “Ben onu tamamen unuttum, aklımdan çıkmış Alisya. Kusura bakma bu aralar dalgınım. İyi ki aradın.” Alisya, hayal kırıklığına uğramış ve üzülmüştü. Sessizliğini koruyarak Vena’yı dinliyordu. Sanki bir şey söylemeye kalkışırsa gözyaşları birden gözlerinden akıp gidecek gibi hissediyordu. Vena konuşmasını sürdürdü, “hemen kalkıp kendime gelmek için  bir kahve hazırlayacağım. Bak aklıma ne geldi neden hazırlanıp yanıma gelmiyorsun ki kahvemizi içer birlikte gideriz.”  Alisya eski neşesine geri dönmüştü. Sesinin canlandığı belli oluyordu. “Olur olur,” diye sevinçli bir ses tonuyla  Vena’yı onaylayarak telefonu kapattı. Hemen yerinden fırladı. Çok güzel olmalıyım, bugün benim için apayrı bir gün. Joseph’i, belki de hayatımın ilk aşkı, aşkın şatafatlı dünyasında yol arkadaşım olacak kişiyi dinlemeye gidecektim. İlk gidişim değildi belki ama bugün apayrıydı. Heyecanını kaybetmeden, şarkılar mırıldanarak hemen hazırlanmaya başladı. Aşırı derecede keyifliydi. Hiç zaman kaybetmeden en şık kıyafetlerini giydi, mis kokulu parfümlerini sıktı ve birbirinden canlı renklere sahip makyajını  yaparak bir saat içinde hazırlandı. Hemen Vena’nın yanına doğru yola koyuldu. Yolda da keyfine diyecek yoktu. Etraf sanki bahar kokuyor, kuşlar sanki cıvıldıyor, kuş sanki Alisya’yı uğramamışçasına yürüyordu. Saat henüz 10. 00 olmuştu. Alisya Vena’nın yanına yetişmişti. Vena, Alisya’yı kapıda görünce hemen saate baktı. “Bu ne hız Alisya, delirmişsin sen! Saat daha 10. 00. Hadi gel içeri gir bu soğukta dışarıda kalma” diyerek Alisya’yı içeri davet etti. Henüz kendisi hazır değildi. “Hadi sen kahveyi koy da ben de hazırlanıp geleyim, kahvemizi keyifle içip öyle çıkalım” dedi ve üstünü giyinmeye gitti. Vena üstünü giyip döndüğünde kahve hazırdı. “Eline sağlık Alisya, bu arada bu ne şıklık. Gözlerim kamaştı, ama biraz fazla abartmamış mısın sanki diyerek Alisya’ya iltifat dolu sözler sarf etti. Alisya, utanç ve mutlulukla karışık bir ses tonuyla, “ne abartması, bugün benim için çok özel bir gün. Hayatımın aşkı, aşkın şatafatlı dünyasındaki yol arkadaşımı, belki de ilk aşkım olacak kişiyi görmeye gideceğim. Evet, belki İlk gidişim değildi ama seninle gittiğim için bugün ayrı bir anlamlıydı.” Vena gülümseyerek “peki peki çok güzel olmuşsun. Joseph gözlerini alamayacak eminim ki senden.” Alisya’nın yüzü kızarmıştı. “Hadi kahvemizi soğutmayalım içip yola koyulalım. Daha gidecek yolumuz var” diyerek konuyu değiştirdi. Utancını başka türlü gideremezdi. Kahvelerini içmeye başladılar. Alisya çok heyecanlıydı. “Hadi Vena, biraz çabuk ol. Zaman kaybetmemeliyiz. Hadi çok yavaşsın” diye istemsizce Vena’nın iki ayağını bir pabuca sokacak laflar ediyordu. Vena, hafif kızgın bir ses tonuyla, “sakin ol Alisya kahve henüz sıcak. Daha hızlı içemem. Hem saat daha erken, izin ver de ağız tadıyla kahvemizi içelim. Kendimize gelelim.” “Affedersin Vena, heyecanıma yenik düştüm. Tamam, derin nefes alıp sakinleşiyorum.  Ee sen nasılsın görüşmeyeli, neler yaptın” diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı Alisya. “Ben iyiyim, bende bir şey yok, rutin hayatıma devam ettim. Seni sormalı Alisya. Bu heyecanla neler yaptın deli kız.” “Ben de iyiyim, heyecan dolu günler geçirdim gördüğün gibi. Hep bugünün hayalini kurdum. Ve sonunda gelip çattı.” Kahvelerini bitirmişlerdi. Hadi yola koyulalım, hem erken varırsak Aşıklar Caddesi'nde biraz dolaşırız. O ortamı seviyorum. “Olur” diyerek hemen paltosunu almaya yöneldi Alisya. Heyecandan elleri ayakları titriyordu. Çıkmadan önce kapının hemen arkasında bulunan  boy aynasının karşısına geçip kendini iyice bir inceledi. Kendine iltifatlar etmeyi de ihmal etmedi. “ne kadar da güzel olmuşum ya, maşallah bana” Vena onu izliyordu. Alisya Vena’nın bakışlarını fark etti ve gülüşerek çıktılar evden. Yol boyunca Alisya heyecandan Vena’yı dürtüyor, “çok mutluyum bu gerçek mi, hâlâ inanamıyorum” diye duygularını ifade ediyordu. Vena, “sakin ol Alisya, bu heyecanla işimiz zorlaşır, kendine gel derin nefes al” diye uyarıda bulundu bu heyecanlı aşığa . Aşıklar Caddesi Vena’nın evine 15 dakikalık mesafede idi, varmışlardı Aşıklar Caddesi'ne. Saat henüz 12. 00 olmuştu. Joseph’in şarkı söylemesine daha  bir saat vardı. Etrafta Joseph’e dair herhangi bir belirti yoktu.  Vena ve Alisya aşıklar Caddesi’nde dolaşmaya başladılar. Aşıklar Caddesi bir sürü küçük cafenin bir arada bulunduğu, şirin ışıltılı ve gerçekten aşıkları konuk eden bir cadedir. Geçmişten bu yana her aşığın kaçamak yapmak için geldiği mekanlar aşıklar Caddesi’nde ye alıyordu. İsmi de bu sebeple Aşıklar Caddesi dir. Büyük bir meydanı olan Aşıklar Caddesi’nde, dileyen meydanda yer alan bankalarda da oturabiliyordu. Zaten Joseph bu meydanda şarkısını söylüyor, cafe ortamını tercih etmeyenler bankalarda onu dinliyorlardı.  Alisya ve Vena caddeyi boydan boya dolaştı, birer kahve alıp meydana geldiler. Saat 13.00 olmuştu. Joseph gelmiş ve onu dinleyenlerle sohbete başlamıştı. Joseph haftanın 2 günü orada bulunduğu için insanlarla arasında bir bağ oluşmuştu. Sohbet ettikten sonra yavaştan şarkı söylemeye başladı. Alisya her zamanki heyecanıyla ve büyülenmiş bir şekilde onu dinliyordu. Yine göz göze geldiler ve Alisya zangır zangır titremeye başlamıştı. Kendini alıkoyamıyordu bu duygudan. O esnada Vena, “gerçekten hoş çocukmuş, sesi de oldukça etkileyici, güzel bir tınısı var” diyordu ki Alisya oralı değildi. Hülyalara dalmış, Allah bilir hangi dünyada idi şimdi.   Joseph söylüyor, Alisya hayallere dala dala ve büyük bir hayranlıkla onu dinliyordu. Vena ise onların henüz gerçekleşmeyen ama gerçekleşmesi yüksek muhtemel olan aşklarını seyrediyordu. Aradan 2 saat geçmişti. Zaman o kadar güzel geçiyordu ki farkına varamamışlardı.  Joseph şarkı söylemeyi bitirip de herkese teşekkür edene kadar Alisya orada değildi. Hayal alemindeydi ki Vena’nın dürtmesi ile kendine geldi. Kendine gelir gelmez  “nasıl, dediğim kadar var değil mi,” diyerek haklılığını ilan edermişçesine gururlu bir şekilde ve onay bekler gibi sordu sorusunu. Vena da onayladı “gerçekten sesi oldukça etkili. Seni neden bu kadar büyülediğini şimdi daha iyi anlamıştım” hadi gel Moscow Cafe’de biraz oturup günün kritiğini yapalım. Alisya hâlâ heyecanlıydı. Gözlerinin Joseph’ten almıyordu, arkasına baka baka yürüyordu. Vena, “Alisya önüne baksana düşeceksin,” diyerek uyardı ama  Alisya hiç oralı olmamıştı. Joseph’e veda etmekte zorlanıyordu. Joseph’te o sırada onu hayranlıkla izleyen bu kızı fark etmişti. Her zaman onu baş köşede dinleyen, hiçbir şarkısını kaçırmayan bu kızı fark etmemesi imkansızdı. Neyse ki Moscow kafeye yetiştiler, içeri girdiler. Birer kahve söyleyip günün kritiğini yapmaya başladılar. Alisya heyecanını gizleyemiyor, Ara ara da dalıyordu. Vena söze başladı. “Evet Alisya, öncelikle gerçekten hoş ve etkileyici bir sesi var Joseph’in. Ben de çok beğendim. Geçen Moscow Cafe’de bu sesi nasıl fark etmemiş diye kendime hayret ettim doğrusu. Ayrıca senin ona sırılsıklam aşık olduğunu bugün itibariyle tescilledim. Sen ona abayı yakmışsın. Onun da ara sıra kaçamak bakışlarını yakalamadım desem yalan olur. Siz kaçamak bakışlarla birbirinize bakarken ben de sizi gözlemlemeyi sürdürdüm.”  Alisya heyecanlıydı. Bu sözleri duymak heyecanını artırıyordu ama bir an önce Vena’nın ona akıl verip ne yapacağını söylemesini istiyordu. Sabırsızdı. “Hadi Vena, ne yapabilirim peki  bu durumda bana onu söyle, önemli olan o” Vena, hoşnut olmadığını belli eden bir şekilde, “Alisya sabrını da yitirmişsin, bir sakin ol şurada kritik yapıp İki çift laf edelim istiyordum. Ona da izin vermedin.” Alisya patavatsızlık edip Vena’yı üzdüğünü hissetmişti. “Haklısın özür dilerim, devam et. Seni dinliyorum” dese de Vena’nın kalbi kırılmış, hevesi kaçmıştı. Lafı dolandırmadan benim sana tavsiyem Alisya, “git duygularını şeffaf ve sade bir şekilde açıkla, karşılık verir ya da vermez bunu ancak zaman gösterir. Ama duygularını içinde yaşamaktansa, duyguların bu denli yoğun ve içinden çıkılmaz bir hal almışken kendinle savaşmaktansa duygularını açığa vurup neler olup biteceğini zamanın karar vermesini sağlamak en güzeliydi”  Alisya, kalbi pır pır ederek, “Nasıl yani bunu yapabilir miyim bilemiyorum, ya her şeyi berbat edersem, henüz hazır değilsem buna? bilemiyorum aklım ve kalbim hep bir münakaşa içinde. Kalbimin sesini dinlesem Joseph’i ilk gördüğüm anda gidip duygularımı anlatmıştım, fakat aklım temkinli olmamı, düşünerek, mantıklı bir hareket yapmamı söylüyordu.” “Of! Vena, aşk denilen şey neymiş böyle, beni en savunmasız en tecrübesiz anımda yakaladı. Hayır ama  doğru söylüyorsun. Ben bu hikayenin belki de  baş kahramanı olacak kişinin yani  Joseph’in de duygularımdan haberdar olması gerektiğini, buna hakkı olduğunu düşünüyorum. Ya bir aşkın başlangıcı ya da bir aşığın çöküşü olacak bu hikaye ama ilk fırsatta Joseph ile tanışıp en uygun zamanda duygularımı en açık ve en akıcı hali ile ifade edeceğim, başka yolu yok” diyerek noktaladı sözlerini. Vena, Alisya’nın kendi hayatına kendi duygularına hakim olmasından çok mutluydu. Ne yaptığını bilen bir kızdı Alisya. Ne yapması gerektiğini de bilecekti. Buna emindi. Sözlerini destekleyici bir ses tonuyla sürdürdü. “Her zaman senin arkandayım, süreci hep birlikte takip edeceğiz. Zaman bize her şeyi gösterecek”  dedi ve ekledi “ hadi saat çok geç oldu artık eve gidelim, bayağı yorulduk.” Alisya, “olur” dedi hesabı ödeyerek eve doğru yola koyulurlar. İkisi o kadar yorgun, o kadar bitkindiler ki yol boyunca hiç konuşmadılar. Sanki ayakları onları taşımıyordu, bir an önce eve varmanın telaşı içindeydiler. Nihayetinde Alisya evine vardı. Vedalaştılar. Vena yolculuğa tek başına devam etti. Yakın mesafede olan evine o da varmıştı. Eve girer girmez üstünü bile değiştirmeden pencere kenarındaki köşesine uzanan Vena o kadar yorgun olsa gerek ki uykuya dalmıştı bile. Alisya o günün heyecanı, Vena’nın ona söylediklerini düşüne düşüne tavana gözlerini dikmişti. Ama yorgunluk galip geldi ve o da düşünceler içinde nasıl uyuduğunun farkına varmadan, uyumuştu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD