Kış gerçek yüzünü gösteriyor, şiddetini arttırıyordu. Havalar gitgide soğuyor dışarıya çıkılmayacak bir hal alıyordu. Ama havanın bu durumu engel değildi iki dostun buluşmasına.
Alisya ve Vena yine bir araya gelmişlerdi. Bir araya gelmeleri için bir sebep gerekmiyordu. Canları sıkıldıkça, her istedikleri anda birlikte vakit geçirmek için plansız, spontane bir şekilde görüşebiliyorlardı. Hemen haberleşmiş ve bir araya gelmek için bir plan yapmışlardı bile. Yarım saat içinde hazırlanıp Aşıklar Caddesi'nde buluşmuşlardı bile. Kendilerini, Aşıklar Caddesi'nde buldukları şirin ve küçük sandalyeleri olan hoş ortamlı bir kafeye atmışlardı. Havanın soğuğundan buz tutan ellerini, titreyen bedenlerini ısıtmak ve yine hoş sohbet etmek için birer kahve söylediler. Sohbet sohbeti açmış, kahkahalar sohbetlerine eşlik etmiş zaman yine arkasından biri kovalarmışçasına akıp gitmişti. Tabii yine zamanın bu denli hızlı akıp gitmesine anlam veremeyen Vena ve Alisya saate bakmışlardı. Vakit akşam olmuştu. Vena ve Alisya zamanın nasıl geçtiğini anlamayarak yine telaşlı bir şekilde ayrıldılar kafeden. Gecenin o ayaz soğuğuna yakalanmak istemiyorlardı ama korktukları başlarına gelmişti. Akşamın o saatinde yola çıkarlarsa ayaz soğuğa yakalanmaları kaçınılmaz olurdu. Bunu bu kadar geç fark ettikleri için iş işten geçmişti. Korktukları başına gelmiş düşündükleri gerçek olmuştu. Kafenin sıcak ortamından dışarı çıkarlarken havanın soğukluk şiddetinin arttığını fark ettiler. Sıcak ortamdan soğuk havaya çıktıklarından dolayı titreye titreye nasıl yürüyeceklerini düşünen bir bakışla birbirlerine baktılar. Daha sonra kol kola girip evin yolunu tuttular.
Alisya düşünceliydi , içinde bulunduğu durumu idrak edemiyor kafasında dönüp dolaşanları susturamıyordu. Yürümeye başladıkları andan itibaren ilk 10 dakika boyunca hiç konuşmadılar.
Vena sessizliği bozarak Alisya ’ya baktı ve “ne düşünüyorsun Alisya?” diye sordu. Alisya ilk başta duymamıştı. O kadar dalgındı ki Vena onu dürtmeseydi hâlâ duymamaya devam edecekti. Vena tekrarladı, “ne düşünüyorsun Alisya?”
“Hiiçç,” dedi ve konuşmayı kısa kesti Alisya. Vena çok üstelemedi sözlerine şunları ekleyerek, “içinde bulunduğun durumu anlayabiliyorum, akışına bırak. Su akar yolunu bulur” diyerek Alisya’yı teselli etmeye çalışıyordu.
Alisya, sadece kafa sallamakla yetindi ve yol boyunca konuşmadan ilerlediler.
Alisya Vena’nın evine 100 metre uzaklıkta şirin, küçük bir evde yaşıyordu. Alisya’nın bir de Tomi adında minik bir de köpeği vardı. Alisya köpeği ile birlikte yaşıyordu. Alisya’nın evine varmışlardı. Köpeği Alisya’yı kapıda karşıladı, onu görür görmez özlediğini belli edermişçesine üstüne atladı, ona patisini vermeye başladı.
Alisya ile Vena birbirlerine veda ederken Vena, “bu aralar sık görüşelim Alisya,” diyerek Alisya ’ya sarıldı Alisya’ da oldukça düşünceli ve yorgundu ki “olur” deyip görüşürüz diyerek evine geçti.
Vena artık yalnızdı o da düşüncelere dalarak evine kadar yürüdü. Vena aslında Alisya kadar düşünceli ve ne olacağı konusunda endişeliydi fakat Alisya’nın yanında güçlü durarak onun bu süreci en sağlıklı şekilde atlamasına destek olmak istiyordu. Bu yüzden güçlü duran ve düşünceli halini Alisya ’ya yansıtmaktan kaçınan bir şekilde davranıyordu. Alisya’nın içinde bulunduğu durumu o da tam olarak idrak edememişti, doğrusu nasıl ilerleyeceğini de merak ediyordu. Vena da en nihayetinde evine vardı. Yorucu ve yoğun geçen bu günün ardından hemen koltuğuna oturdu ve düşüncelere dalacaktı ki fırsat bulamadan uykuya daldı.
Alisya ise o gece sabaha kadar uyumamıştı. Sabaha kadar düşüncelere dalmış, Joseph’i düşüne düşüne hayaller kurmuştu. Artık hayatının merkezinde yer alan bir kahramandı Joseph. Onun hakkında her şeyi öğrenmeye çalışıyor, onunla ilgili belli etmeden araştırmalar yapıyordu. Topladığı bilgiler ışığında Alisya, Joseph’in haftanın üç günü Aşıklar Caddesi'nde şarkılar söylediğini öğrenmişti. Joseph pazartesi ve çarşamba günleri şarkılar söylüyor, caddeye bir canlılık getiriyor hem hoş vakitler geçiriyor hem de oradan geçen onlarca insana hoş vakitler yaşatıyordu. Alisya bu durumu öğrendiği andan beri Joseph’in şarkı söylediği her gün düzenli olarak onu dinlemeye gitmeye başlamıştı. Hiçbir günü kaçırmamaya gayret ediyor, her dinleyişte ayrı lezzetler alıp her gün aynı heyecanla zevk alıyordu. Alisya, çoğu zaman Joseph ile göz göze geliyor kimi zaman ise gözlerini kaçırarak, içinde bulunduğu durumun ciddiyetini daha iyi alıyordu. Bu durum uzun bir müddet devam etti. İki yabancı insan olarak müdahildiler hayatlarına şu an için.
Günler günleri, haftalar haftaları kovalamış bu durum derinleşerek farklı boyutlara ulaşmıştı. Alisya içinde bulunduğu bu durumdan tek başına sıyrılamayacağını anlamıştı. Ne yapacağını da bilemiyordu açıkçası. Joseph’e duygularından bahsetse ne ile karşılaşacağını bilmiyordu ve incinmekten de korkuyordu. Bunun bir çıkar yolu olduğunu biliyordu, her günü bu çözüm yolunu bulmak için düşüncelerle geçiyordu artık.
Alisya yine bir gün Joseph’i dinlemeye gittiğinde cesaretini toplayıp ondan istek bir şarkıda bulunmuştu. Belki de bu onun Joseph ile iletişim kurmasına yardımcı olacak ilk adımdı. Jossep birkaç şarkı sonrasında Alisya'nın istediği parçayı seslendirdi. Öyle güzel seslendirmişti ki Alisya’nın duygularının üstüne yeni duygular eklenmişti, durum içinden çıkılmaz bir hal almaya doğru yol alıyordu. Alisya da bunun farkındaydı, korkuyordu.
Her zaman yanında olan en yakın arkadaşı Vena'yı aramak istedi. İyi günde de de kötü günde de yakın dostu Vena her zamna imdadına koşan kişi oluyordu. Hiç vakit kaybetmek istemedi. Hemen telefona sarıldı ve Vena’yı aradı. Telefon kapanana kadar çaldı. Vena ilk başta telefonu açmamıştı. Alisya bu duruma sinirlendi. Tekrar aradı ve Vena telefonu açar açmaz onu azarladı. Alisya sinirli bir sesle, “Neden telefonumu açmadın”
Vena, “işim vardı Alisya önemli bir durum mu var?”
Evet, var dedi Alisya. Müsait misin çıkıp biraz hava alalım mı? hem sohbet ederiz.
"Vena, önemli olan bu muydu Alisya, telaşa verdin ortalığı yok yere. Olur, müsaitim görüşelim." dedi Vena. Ardından "Neredesin?" diye sordu.
Alisya, “Aşıklar Caddesi'ndeyim Joseph’i dinlemeye geldim”
Vena, şaşkın bir sesle, “ne! ciddi misin sen?”
Alisya, “evet şu an telefonda konuşamayız, hazırlan birazdan Moscow kafede buluşalım” dedi.
Vena merakla telefonu kapattı ve hazırlanmaya başladı.
Yarım saat sonra..
Alisya’nın telefonu çaldı, arayan Vena idi. “Alisya, ben evden çıktım. Sen de Moscow kafeye doğru gel”
Alisya, “Hemen geliyorum” diyerek yola koyuldu. Yaklaşık bir on dakika sonra anlaştıkları yerdeydiler.
Moscow kafede buluştular.
“Evet Alisya seni dinliyorum.” Vena masaya oturdukları gibi sabırsızlıkla konuya daldı.
Alisya soluk soluğa idi. “Dur biraz dinleneyim, birer çay içelim öyle sohbete başlarız,” dedi.
Vena, “peki,” dedi.
Garsona seslenerek iki çay istediler çay gelene kadar dinlenmişlerdi. Alisya, yavaş yavaş konuyu anlatmaya başladı. “İşler çıkmaza doğru ilerliyordu, duygularımın esiri oluyor, Aşkın büyülü dünyasına doğru gidiyordum. İşin ilginç yanı ise kendimi bu durumdan alıkoyamıyorum. Joseph’i her şarkı söylediğinde dinlemeye gidiyor. Onu her zaman görmek arzusu ve sesini her zaman duymak istiyordum. Bunlar normal mi? ben normal olarak görmüyorum, anlam veremiyorum.” Diyerek olanları bir çırpıda, soluksuzca anlattı.
Vena adeta şairane bir edayla, “Ah canım arkadaşım, işte aşk böyle bir şey. Sen istesen de istemesen de kendini o girdabın içinde buluyorsun. Seni içine çekiyor, adeta bir mıknatıs gibi tuttu mu bırakmıyordu. Bu durumda yapman gereken en iyi şey olayları akışına bırakmak, zamanın kurtarıcılığına inanmaktır"
Alisya, Vena’nın dediklerini duymamış gibi ve hüzünlü bir sesle devam etti. “ben ne yapacağımı bilemiyorum ve bu durumun üstesinden tek başıma geleceğimi düşünmüyorum. Benim gidip Joseph’e duygularımdan bahsetmem lazım. Beni nelerin beklediğini bilemiyorum ve bu yüzden hiçbir adım atamıyorum. Elim kolum bağlı ama bir şeyler yapmam lazım.”
Daha sonra yine o büyülü duygu onu etkisi altına almıştı bugün yaşadığı güzel bir durumu anlatırken sanki az önce hüzünlenen kız o değildi.
“Biliyor musun dedi Alisya, bugün istek bir parçada bulundum. Birkaç şarkının ardından seslendirdi istediğim parçayı. O kadar güzel seslendirdi ki ona karşı beslediğim duygularım ikiye katlandı adeta. İşte beni de düşündüren ve çıkmaza girdiğimi hissettiren bu oldu. Tek rehberim sensin bu yüzden hemen sana danışmak istedim Vena."
“Çok iyi yapmışsın Alisya, tabii ki benim yanıma geleceksin, dediğim gibi bu süreçte her daim yanındayım. Ben şu an Joseph’i henüz görmedim ve tam anlamıyla tanımıyorum. Onu sadece hayal meyal bir kere gördüm sen hatırlamasan ben farkında bile değildim Joseph’in. Sana şu an yorum yapmam pek doğru olmaz, gidip duygularını açsan iyi olur veya olumsuz sonuçlanır diye bir yorum yapamam. Bu sebeple sana tavsiyem şu ki, Joseph, hangi günler şarkı söylüyorsa bir gün seninle birlikte onu dinlemeye gidelim. Hem o sırada ben de Joseph’i tam anlamıyla tanımış olur ve gözlemlerim sonucu sana daha sağlıklı yorumlar yapabilirim. Biliyorsun ki gözlem yeteneğim kuvvetlidir ve olaylara mantık çerçevesinden bakıp senin daha iyi rehberin olabilirim.” Ne dersin?
Alisya’ nın gözleri parlamıştı. Heyecanlanmıştı.
“Yani, yani sen de benle Joseph’i dinlemeye gelir misin? bunu benim için yapar mısın Vena” diye şaşkınlıkla sorular sormaya başladı. Az önce duydukları karşısında mutluluktan uçmak üzereydi adeta. Vena, şu an çok mutluyum, içim öyle bir huzurla doldu, omuzlarındaki yük öyle bir hafifledi ki kuş kadar hafiflemiş hissediyorum kendimi. Bu süper bir haber. Elbette ki seninle gidip Joseph’i dinlemek isterim. Sen benim en iyi arkadaşım, en iyi rehberim, yol göstericimsin.”
Alisya çok mutlu olmuştu, Vena da onun mutluluğu ile mutlu olmuştu. İki gündür ilk defa onu öyle, eskisi gibi deli dolu ve güler yüzlü görüyordu.
“Peki, Joseph hangi günler şarkı söylüyor?” diye sordu Vena,
“Pazartesi ve Çarşamba günleri” diye sevinçli bir şekilde yanıtladı Alisya.
“Sen bunu nereden öğrendin bakalım Alisya, seni seni sen bayağı abayı yakmışsın desene” diyerek gülmeye başladı Vena.
Alisya ise utanma ve gülümseme karışımı bir edayla kahkaha atmıştı. “ O da benim sırrım olsun” diyerek konuyu tatlı bir şekilde kapattı.
“Peki, küçük hanım, öyle olsun. O zaman Çarşamba günü gidip Joseph ile tanışalım bakalım” diyerek Alisya’yı yine utandırdı Vena.
“Hadi öyleyse anlaştığımıza göre hesabı ödeyip kalkalım, yine bütün zamanımızı burada geçirdik” diyerek Vena garsona seslenir ve hesabı ödedikten sonra kafeden çıkıp yürümeye başlarlar.
Alisya’nın içi kıpır kıpırdı. Yol boyunca gülümseyerek yürüdü. Alisya, gökyüzüne bakıyor, keyifli keyifli yürüyor, Vena'yı çekiştirerek mutluluğuna dahil ediyordu. Vena, "Dur deli kız dur," diye gülümseyerek baktı Alisya'ya, Alisya olanca sesiyle, "Duramam Vena, içimdeki neşeyi görmen lazım, çocuklar gibi şenim, kuşlar kadar özgür, pamuk kadar hafiflemiş hissediyorum. Ruhum öyle bir doyuma ulaşmış ki bugün beni kimse durduramaz, üzgünüm, sen bilee Vena sen bile" diye neşeyle haykırmaya başladı. Vena, aşkın bacayı sardığını net olarak görüyordu. Bu divane aşığın neşesine engel olmak istemedi. Zaten evlerine varmışlardı. Daha doğrusu Alisya evine varmıştı. Hemen Vena’ya sarılarak "dikkatli git canım arkadaşım. Çarşamba gününü de sakın unutma o günü heyecanla bekliyor olacağım. İyi geceler" diyerek evine doğru koşar adımlarla ve şarkılar mırıldanarak geçti. Vena, ardından bakakaldı Alisya'nın, enerjisine yetişemiyordu, "ah deli kız, unutmam merak etme, unutmam" ye gülümseyerek kendi kendine konuştu ee evine doğru elleri cebinde bir şekilde yol aldı. Vena da evine varmıştı. Ikisi de neşe ve mutlulukla evlerine vardılar.
Alisya koltuğuna bir kuş gibi süzülerek uzandı. Hayaller alemine bıraktı kendini, uyku kapısını çalana kadar binlerce hayal kurdu. Vena, günün yorgunluğunu uyku eşliğinde atmak istedi üstünde. Koltuğuna uzanır uzanmaz gözlerini kapatıp daldı uykuya.
Yeni gün mucizelere gebedir. Geceler, yeni günlerin yapı taşlarını oluşturur...