Bugün, hava oldukça kapalıydı. Aydınlık sabahların o neşesi yoktu. Gökyüzünde bir kargaşa hakimdi. Bulutlar sabah olduğunu ayırt etmeyi güçleştirmek isteyen bir karartı ile kaplamıştı gökyüzünü.
Sanki Alisya'nın içinde bulunduğu ruh halinden haberdarmış gibi hareket ediyordu bulutlar.
Alisya dün gece nasıl uyuduğunu hatırlamıyordu. Hatırlamak istemiyordu daha doğrusu. Dün geceyi hepten aklından silmek istiyordu. Yeni güne müthiş bir baş ve kalp ağrısı ile uyandı. Sanki kalbine öküz oturmuş beyninde tonlarca ağırlık taşımış gibi bir ağrı hissediyordu. Perdesini çekip pencereden dışarı baktı. İçinin açılmasını, biraz huzur bulmayı umut ediyordu. Ama tam aksine rahatlamak, huzur bulmak bir yana içi daha çok kararmıştı. Gök kapkaranlık, sanki gündüz vakti değil de gecenin bir yarısıymış gibi bir görüntü vardı dışarda. Alisya, bu durumun evrenin bir mesajı olduğunu düşündü, sanki evren dün gece Alisya’nın yaşadıklarına tanıklık etmek, ona eşlik etmek için bugün simsiyah kıyafetlerini giymiş, kapkara bulutlar ile eşlik etmek istiyordu Alisya’nın ruhuna.
Alisya bu görüntü karşısında daha fazla dayanamadı. Zaten yeni güne hayattan zevk almaz bir vaziyette uyanmıştı. Kendine bir kahve yapmak üzere mutfağa yöneldi ama o kadar zevksiz bir gündü ki her zaman gününe güzellik katan kahve artık tatsız bir içecek haline gelmişti. Alisya üzgün üzgün içti içeceğini, boğazı düğümleniyordu aklına dün yaşananlar geldikçe içi içini yiyordu. Kahveyi bir köşeye bırakıp dalıp gitti uzaklara. Telefonunu kontrol etmek geldi aklına. Joseph’te bugün hiçbir mesaj atmamıştı. Belli ki o da dünün etkisindeydi. Günü iyice kötü başlamıştı. Alisya boğuluyor gibi hissediyordu. Aklına Vena geldi birden. Onunla konuşup dertleşmek istedi.
Hemen telefona sarıldı Vena’yı aradı. Telefon iki kere çaldıktan sonra açıldı. Vena, “Efendim Alisya,” diye açtı telefonu. Alisya, ağlamaklı bir ses tonu ile “Vena müsaitsen dışarda görüşüp biraz konuşalım mı?” Vena Alisya’nın ses tonundan bir terslik olduğunu hemen anlamıştı. “Tabii, Alisya hemen hazırlanıp çıkalım.” Çok fazla soru sorup zaman kaybetmek istemedi Vena. Telefonu kapattılar ve Vena merakla, Alisya ise ağır adımlar ve ağır bir üzüntü ile hazırlanmaya koyuldu. Vena neler olduğunu çok merak ediyordu. Alisya’nın sesi çok kötü geliyordu. Hiç özenmeden alelacele hazırlandı ve Alisya’ya mesaj atarak “Ben hazırım evden çıkıyorum. Beş dakika sonra yanındayım. Hazırsan evin önünde bekle birlikte gidelim.” Alisya, darmadağınık bir haldeydi. Mesajı gördü ama o kadar halsizdi ki mesaja cevap vermedi. Beş dakika sonra hazır bir şekilde kapının önüne çıkmıştı. Vena da Alisya’nın kapısının oraya varmıştı. Zamanlama mükemmeldi. Vena, Alisya’nın o halini görünce tedirgin oldu. Hemen telaşlı bir ses tonuyla “Alisya bu ne hal, iyi misin?” Alisya ağlamaklıydı. Hiçbir şey diyemiyordu. Kelimeler boğazına düğümleniyordu. Hiçbir kelime etmeden yürümeye başladı Alisya. Vena, nereye gideceklerini bilmiyordu ama buna Alisya’nın karar vermesini istedi. Tek kelime etmeden ve nereye gittiklerini bilmeden yürümeye koyuldular. Vena, “Alisya bir şeyler söyle, beni korkutuyorsun neler oluyor. Bari nereye gideceğimizi söyle bileyim.”
Alisya, “Meydan parkına gidelim mi? Biraz temiz hava alır sohbet ederiz.”
Vena havanın kapalı olduğunu gördü. “Olur gidelim ama hava bayağı kapalı her an yağmur yapabilir. Caddeye gidelim mi? Meydandaki banklarda otururuz olası bir durumda da herhangi bir kafeye geçeriz.”
Alisya, caddeye gitmek istemiyordu. Dün yaşananlar aklına geliyor, cadde onun için kötü anlamlar ifade ediyordu dünden beri. Ama Vena’ya hak verdi hava oldukça kapalıydı. Başını sallayarak Vena’yı onaylamakla yetindi. Caddeye doğru yürüdüler. Beş dakika sonra caddeye varmışlardı. Hemen meydandaki banklardan birine oturmuşlardı. Hava kapalı olduğu için her yer bomboştu dışarda. İnsanlar sıcak ortamlara yönelmişti. Kafelerin içi tıklım tıklımdı. Dışarıda sessizlik hakimdi. Alisya bu duruma çok sevinmişti. Tek başlarına olmak istiyordu. Çünkü gönlünce konuşmak, içini dökmek, gözyaşları ile içindeki huzursuzluğu dışarı akıtmak istiyordu. Banka oturdukları gibi Vena, “Alisya neler oluyor, artık şu sessizliğini bozup neler olduğunu anlatır mısın.”
Alisya, söze başladığı gibi gözyaşları sicim gibi almaya başlamıştı. “Vena, ben çok kötüyüm. Çok canım yanıyor, dün geceden beri gözümde yaş kalmadı.” Vena, Alisya’nın bu durumu karşısında oldukça şaşırmış ve çok üzülmüştü. Ciddi bir şeyler olduğunu anlamıştı. Alisya’nın üzüntüsünü ise içtenlikle hissetmişti. Alisya’yı sakinleştirmek istercesine yanına yaklaştı, ona sarılarak “Alisya, sakin ol lütfen, sil gözyaşlarını anlat bana neler oluyor sana yardımcı olmak için buradayım canım benim.”
Alisya sulu gözlerle anlatmaya devam etti. “Dün Joseph ile görüştük ya, iş görüşmesinin çıkışında. Burada, caddenin sonunda yer alan Sevgi Kafe de işe başlayacak. Şartlar iyi güzel her şeyi bana anlattı dün. Hepsi aklıma yattı, çok sevindim bu işin olumlu sonuçlanmasına ama iki gün sonra bir turneye gideceğini söyledi bana. İşte o an dünya başıma yıkılmıştı sanki. Vena, içimde öyle bir duygu belirmişti ki. Beni öyle bir etkisi altına aldı ki. Ben, ben olmaktan çıktım. İçimdeki o baskın gelen kıskançlık duygusu yüzünden ilk tartışmamızı yaşadık dün. Çok ağrıma gitti. Ben onun turneye gitmesini istemiyorum. Aslında mantıksal açıdan bakan Alisya bu duruma bu kadar tepki göstermezdi. Ben kendimi biliyordum ama dün diyorum ya ben, ben olmaktan çıktım tamamen içimdeki duygunun beni yönlendirmesi ile Joseph’e sert bir tepki gösterdim. Joseph ise şaşkındı fark ettim. O da benim bu durumuma şaşırmış, benden öyle bir tepki beklemiyordu. Ben ne yapacağımı bilemiyorum Vena. İçimdeki o duygu yok olmuyor. İşin üzücü yanı ise Joseph turneye gidecek. İşini, bu kadar çaba harcadığı işini bir kenara bırakmazdı benim için. Benim de bunu istemeye hakkım yoktu aslında bunu biliyorum. Ama engel olamıyorum Vena. Dünden beri kendi kendime tartışıyorum, düşüncelerim ile duygularımın onulmaz savaşı karşısında mücadele ediyorum. Bana yardım et Vena. Çok kötüyüm. Gün boyunca Joseph ile de konuşmadık. O da bana kızgın belli ki. Onu kaybedeceğim biliyorum.” Sözler ağzından dökülürken bir yandan da gözyaşlarına hakim olamıyordu Alisya. Vena ise bu durum karşısında ne yapacağını bilememişti. Alisya’yı ilk defa öyle görüyordu. Çok acı çektiği belliydi. Öncelikle kendini toparlayıp güçlenerek Alisya’ya destek olmaya çalıştı. Vena derin bir nefes alarak başladı söze. “Alisya, canım benim öncelikle derin bir nefes al, ağla rahatlarsın ama derin bir nefes al, kendini bu kadar yıpratma. Joseph ile yeniden konuşur durumu toparlarsınız ben inanıyorum buna. Uzum süredir birlikte olduğunuz için şu an araya girecek olan mesafe seni üzmüş ve bu denli sert tepki vermene sebep olmuş olabilir. Seni anlayabiliyorum. Ama sakin ol, mantıklı bir şekilde düşünerek hareket etmen daha sağlıklı olur. Şu anlık sen de Joseph’te üzgünsünüz. Bu sebeple konuşmuyor olmanız normal. Biraz kafanızı dinledikten sonra konuşur halledersiniz bu durumu. Aşılmayacak bir durum yok ortada. Öncelikle senle mantıklı bir şekilde analiz edelim bu durumu. Bak şimdi, Joseph çok iyi bir müzisyen, işini çok iyi icra eden biri. İşine aşık olan birini işinden alıkoymak, böyle bir istekte bulunmak pek hoş olmaz. Sen de bunu istemezsin, istemiyorsun da eminim ki. Ama duygular devreye girince insana mantık çerçevesinden bakamıyor. Senden şunu istiyorum. Derin nefes al ve içinde seni etkisi altına alan kıskançlık duygusuna karşı mücadeleni sürdür. Onu susturmayı başarmak senin elinde. Sen bunu en iyi şekilde yapabileceksin buna inanıyorum.”
Alisya gözyaşlarını silip derin bir nefes alıyordu. Birden kopan şiddetli bir gök gürültüsü ve ardından bastıran sağanak yağış karşısında hemen toparlanarak gördükleri ilk kafeden içeri attılar kendilerini can havliyle. Hemen pencere kenarında boş olan bir masaya geçtiler. Alisya sessizce bastıran sağanak yağışı izliyordu. Vena ise Alisya’nın yanında olduğunu hissettirmek istercesine elini Alisya’nın elinin üstüne koydu. Alisya biraz toparlanmıştı. Vena’nın dedikleri biraz etkili olmuştu sanki. Garson yanlarına yaklaştı ve ikisi birer kahve sipariş etti. Kahve gelene kadar sessizce oturup dışarıyı seyrettiler. Kahve gelir gelmez Alisya alıp kahveyi koklamaya başladı. Kokusu ile biraz huzur bulmak istiyordu. Sabah içemediği o tatsız kahvenin acısını çıkarmak istedi. Daha sonra birden aklını dağıtmak isteyen bir tavırla konuyu değiştirdi Alisya. “Sen nasılsın Vena, Fatih ile daha sonra denk geldiniz mi hiç, beni boş ver hayat işte hep iyi sürprizler sunacak diye bir şey yok. Bu da hayatın acı bir sürprizi.”
Vena, Alisya’nın kafasını dağıtmak istediğini anlamıştı. Bozuntuya vermeyerek, “İyiyim ben Alisya, bildiğin gibi. Hayır, o günden sonra hiç görmedim. Henüz Münire teyzenin yanına gitmedim hiç.”
Alisya, “Anlarım canım arkadaşım. Umarım sen aşkın hep en güzel halini yaşarsın, hep mutlu olursun bunu hak ediyorsun.” Bunları söylerken gözleri dolmuştu. Şu an yaşadıkları aklından çıkmıyordu. Canı çok yanıyordu belli ki. Toparlanmak istiyor, kafasını dağıtmak için mücadele ediyordu ama tam anlamıyla başarmak mümkün değildi. Kahveleri bitmiş, dışarıyı sessizce seyretmeye koyulmuşlardı. Kafede sessizlik hakimdi. Dışarıdan gelen tek ses cama çarpan yağmur damlalarıydı. Alisya bir an için eve gitmek istedi. Ama ikisi de öyle apar topar bir şekilde çıkmışlardı ki dışarı yanlarına şemsiye almamışlardı. Mecburen yağmurun dinmesini beklediler. Dinmesi zor gibi görünüyordu ama hafiflediğini görür görmez Alisya kalkmayı teklif etti. İçi daralmış, oturduğu yer dar gelmişti ona. Vena bugün Alisya’nın emrindeydi, o ne derse onu yapmaya gayret ediyordu. Yavaştan kalktılar. Yağmur hafif hafif çiseliyordu. Evlerine doğru yola koyuldular. Alisya havanın onu kendine getirmesini istiyordu. Vena’nın koluna girerek ağır adımlar, düşünceli bakışlarla yürüdüler. İkisi tek kelime etmemişti. Vena içi içini yiyerek sessizliğini koruyordu. Sorular sorup Alisya’yı sıkboğaz etmek istemiyordu. Ama onun bu halini gördükçe onu yalnız bırakmanın pek iyi bir fikir olmadığını düşünerek, “Alisya bugün de sen ben de kalmaya ne dersin? Seni bu halde eve yollamak istemiyorum. Yüreğim el vermiyor bu duruma.”
Alisya, “merak etme ben iyiyim Vena, eve gidip tek başıma kalmak, içimde beni esir alan bu duyguyu alt etmek istiyorum. Bir şey olursa seni ararım zaten.” Vena gönülsüzce, “peki peki, ısrar etmiyorum. Ama içim hiç rahat değil bunu bilesin”
Alisya’nın evine varmışlardı. Vena ısrarcı davranmak istemiyordu ama içi de rahat değildi. Bir kez daha sordu. “Alisya bende kalmak istemediğine emin misin”
Alisya, “Evet eminim Vena, merak etme dediğim gibi iyiyim ve olası bir durumda seni arayacağım.” Birbirlerine sarılarak vedalaştılar. Alisya evine girer girmez düşüncelere dalarak koltuğuna oturdu. Vena evine varana kadar Alisya’yı düşünüyordu. Bir an için geri dönmek istedi ama bir yandan da yalnız kalmanın Alisya’ya iyi gelebileceğini düşünüp onu sıkboğaz etmek istemedi. Evine varmıştı. Varır varmaz mesaj attı Alisya’ya, “Alisya iyisin değil mi?”
Alisya, “Evet iyiyim Vena, birazdan uyuyacağım merak etme” Alisya uyumayacağını biliyordu. Ama Vena’nın içi rahat etsin diye öyle bir şey deme gereksiniminde bulundu. Vena’ya mesaj attıktan sonra hemen Joseph’e mesaj attı. “Dün, pek iyi bir davranış sergilemedim, farkındayım. O davranışları sergileyen asıl Alisya değil, onu etkisi altına alan, yönlendiren kıskançlık duygusunun eseriydi dünkü davranışlar. Bugün gün boyu bana mesaj atmadığına göre bana kızgın ve kırgınsın anlaşılan. Bu şekilde kendimi ifade etmek istedim. İyi geceler.” Alisya bu mesajı atarken sanki bir yabancı ile konuşuyor hissine kapılmış ve bu durum onu daha çok yıpratmıştı. Joseph’in bu mesaja karşılık ne yazacağını hem çok merak ediyor hem de söyleyeceklerinden korkuyordu Alisya. Telefonu hemen bir köşeye fırlattı. Dışarıyı seyre daldı. On dakika sonra telefonuna bir bildirim geldi. Bu saatte Joseph’te başkası olamazdı diye düşündü. Kalbi hızla çarpmaya, elleri titremeye başladı.
Telefonu bir hışımla eline aldı ve mesajı okumaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak okudu mesajı. Mesajda şunlar yazıyordu. “Dün, her zaman tanıdığım Alisya’dan başkasını gördüm karşımda. Adı her ne olursa olsun seni etkisi altına alan duygunun. Seni anlıyorum ama ben işimden vazgeçemem, işimin gerektirdiği her şeyi yerine getirmek zorundayım. Seni üzmek istemiyorum Alisya. Bu sebeple yollarımızın ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Daha bir turne haberi bile seni bu denli yıprattıysa ilerleyen süreçlerde karşıma çıkan başka fırsatlar seni daha çok yaralayacak biliyorum. Üzgünüm Alisya. Yollarımızı ayırmak zorundayız. Kendine çok iyi bak. İyi ki tanıdım seni. Seni üzmemek için tek yol bu. Hayatında başarılar.”
Alisya, hıçkıra hıçkıra ağlıyor telefonu sessize alıp köşeye fırlatarak dışarıyı seyrediyordu. Artık ayrılmışlardı. Okudu mesajın her bir kelimesi harfi harfine aklına kazınmış, aklına her geldiğinde içindeki acıyı biraz daha alevlendirmişti. Alisya sabaha kadar camdan dışarıyı seyredip gözleri yaşlarla uykuya meydan okudu.
Aşkın şatafatlı dünyası, asillikle süren bir aşk hikayesi zedelenmiş, bağları kopmuştu... Aşkın her yüzü ayrı bir duyguydu. Sunduğu mutluluk nasıl ki tarifsiz ise, acı da bu denli tarifsiz idi.
Aşk, sağı solu belli olmayan, hiç tahmin edilemez bir serüveni içinde barındıran güçlü bir duygudur....