Azra sabah uyandığında bu kadar çok uyumasına şaşırmıştı ama böyle temiz havayı ve sessiz evi bulunca bütün yorgunluğu ortaya çıkmıştı. Yataktan kalktığında gerinerek bedenini esnetti. Karışmış saçlarını eliyle düzeltti. Üzerindeki kıyafetleri değişeceğinde kıyafetleri bıraktığı yerde yoktu ve yerinde başka kıyafetler vardı.
Bedenine olacak boyuttaydı ama kıyafetler biraz garip gelmişti. Çiçekli bir şalvar ve beyaz renkli bir bluz yanında bir tane de yazma vardı. Yüzünde bir gülümseme oluştu. Bu elbiseler kesinlikle Nurcan Hanım’ın elinden çıkmaydı.
Yunus’un elbiselerini üzerinden çıkarıp diğerlerini giydi. Şalvar içinde biraz tuhaf hissetmişti ama fazlasıyla rahattı. Yazmayı katlayıp bandana haline getirdi ve saçlarının önüne dökülmemesi için bağladı. Normal bir şekilde başına örtmezdi.
Odadan çıktığında salonda oturan Yunus ile göz göze geldi. Dudaklarına yerleşen gülümsemeyi gördü ama kendini tuttuğunu anlayabiliyordu. ‘’Gülme, kötü olacak.’’ dediğinde genç adam daha fazla dayanamayıp kahkaha attı. Koltuğa yaklaşıp kenardaki yastığı alıp kafasına geçirdi.
Yunus kolundan tutup kendine çektiğinde genç kız kucağına düştü. ‘’Annenler görecek.’’ dedi Azra kalkmaya çalışarak ama kollarından tutan el engel oldu.
‘’Evde değiller. Akşam olmadan da dönmezler.’’
‘’Öyle mi?’’ dedi sevdiğinin dudaklarına yaklaşarak. ‘’Kendi kıyafetlerime ne olduğunu sorabilir miyim?’’
‘’Anneme yanında kıyafet olmadığını söylediğimde komşunun kızının elbiselerinden alıp seninkileri de yıkadı.’’ Genç kızın dudağına bir öpücük bıraktı. ‘’Şalvar yakıştı. Tam köylü kızı oldun.’’
‘’Uyum sağlamayı biliriz.’’ dediğinde bu defa sevdiğinin dudaklarına kendisi uzandı.
Geri çekildiğinde Yunus’un eli yüzüne uzandı ve yanağını hafifçe okşadı. ‘’Ağabeyin aradı, seni sordu. Ben de burada olduğunu söyledim. Senin için endişelenmişler.’’
‘’Umurumda değil.’’ dedi oturduğu kucaktan kalkarken. Gidecekti ama sevgilisi izin vermedi.
‘’Azra, buraya geldiğin için mutluyum, bundan şikâyetçi olamam ama ne olduğunu anlatmak ister misin?’’
‘’Çok açım. Bana kahvaltı hazırlayacak mısın yoksa ben o mutfağa girip altını üstüne getireyim mi?’’
Genç adam daha fazla üstelemeden oturduğu yerden kalktı. ‘’Hazırlarım.’’ diyerek mutfağa gitti. Kahvaltı yaparlarken daha fazla soru sormamıştı ama Azra’nın üzerindeki durgunluğun farkındaydı.
Kahvaltıdan sonra biraz kafasını dağıtabilmek için yanlarında Çapkın ile evden çıkıp dolaşmaya başladılar. Ormanın içine doğru ilerlerken el ele yürüyorlardı. Genç kız çiçek açmış minik ağaçlara dikkatle bakıyordu. Ağaç değildi ama normal çiçek bitkisi de değildi. ‘’Bunlar ne?’’ diye sordu. Geçen geldiğinde bu taraflara hiç gelmemişlerdi bu yüzden görmemişti.
‘’Bu yörelerde takılmış çok ismi var ama Komar çiçeği ya da Ormangülü diyebilirim.’’
‘’Güzel görünüyor.’’
‘’Görüntüsü evet ama çiçekleri zehirlidir.’’ dedi genç adam. ‘’Hiç deli bal diye bir şey duydun mu?’’
Genç kız biraz düşündü. ‘’Sanırım. İnsanları zehirleyen bir bal çeşidi değil mi?’’
‘’Evet, o bal bu çiçeklerden çıkıyor.’’
‘’Hayal kırıklığına uğradım.’’ derken gülüyordu. ‘’Görüntüsü çok güzel.’’
Biraz ileride dik bir yamaç vardı. Oraya kadar yürüyüp yere yeşil otların üzerine oturdular. Önlerindeki manzara çok güzeldi. Azra buralara daha önce geldiğinde de hayran kalmıştı şimdi de aynı duyguları yaşıyordu. Önlerinde yemyeşil bir deniz uzanıyordu. Etrafta her daim bir sis tabakası vardı ve sanki bulutların arasında yaşıyorlardı. ‘’Burada bir ömür de geçirsem bu manzaradan bıkacağımı sanmıyorum.’’
Genç adam kolunu sevgilisinin omzuna sardığında uzakta görünen sis kendilerine doğru yaklaşıyordu. Başını omzuna dayadı ve beyaz tabakaya baktı. ‘’O sis bizi içine alacak değil mi?’’
‘’Evet.’’ dedi Yunus.
‘’İçinde tamamen kaybolsak güzel olurdu.’’
Sevgilisinin yanağını yavaşça okşuyordu. ‘’Kalbim, ne olduğunu neden anlatmıyorsun?’’
Azra derin bir nefes aldı ve başını dayadığı omuza iyice yasladı. ‘’Bir şey olmadı. Sadece biraz yoruldum.’’
‘’Ağabeyinin olayları mı?’’ diye sordu bu defa. Omzundaki baş aşağı yukarı hareket etti.
‘’Yunus, babam pek normal işlerle uğraşan biri değil.’’ dediğinde genç adamın kaşları havalandı.
"Normal işler derken?’’
‘’Ne olduğunu sorma, ayrıntı da isteme ama şu kadarını bil kendi iş yaptığı alanlarda ismini duyan korkudan bir adım geri çekiliyor. Ağabeyimle beni de bu yönde büyüttü. Zorluklara alışkınım, pes etmeyi bilmem, kolay kolay tehlikeden korkmam ama ağabeyimin yüzünden sınava giremedim ve bunu ne kadar istediğimi bildiği halde karşıma geçip içten bir özür dilemedi.’’
‘’Bir tanem, günümü güzelleştiren sevgilim, o sınava bir yıldır hazırlandığını biliyorum. Giremediğin için üzgünüm ama tek defalık değildi biliyorsun. Seneye yine girersin.’’
Azra başını dayadığı omuzdan kaldırıp uzattığı ayaklarını kendine çekip bağdaş kurdu. ‘’O gün evden çıkmak üzereyken ağabeyleri ellerinde silahlarla evi bastılar. Babam yoktu, annem zaten böyle durumlarda kendini koruyabilecek güçte biri değil. Evi koruyan adamlar vardı ama yine de tek başımaydım. Annemi mi koruyayım, kendimi mi koruyayım, yoksa evi basanlardan biri zarar görmeden işi mi çözeyim, ne yapayım şaşırmış durumdaydım. Kazadan sonra zaten ağrılarım tam geçmemişti bir de onlarla silah silaha, yumruk yumruğa birbirimize girdik. Sınavda olmam gereken zamanda ben bildiğin savaş veriyordum.’’
Yunus anlatılanları anlamaya çalışıyordu ama biraz şaşkındı. Evi bastılar dediklerinde bu kadarını beklememişti. Aşık olduğu kadının babası tam olarak nasıl işlerle uğraşıyordu da kızını silah silaha bir çatışmaya girecek şekilde yetiştirmişti? Gerçi Kamer’in ailesi ortadaydı ve Deren elinde silahla bir düğün basıyorsa güvendiği bir şey var demekti. Sevgilisini tanımıştı da sanki biraz eksik tanımıştı.
‘’Neyse işte o gün bir şekilde halloldu, bitti. Geri döndüklerinde düğün olana kadar Kamer’in ailesinin yanında kalıp ona korumalık yapmam gerekti. Orada kaldığım gecelerde hiç kesintisiz uyuyamadım. Acaba ağabeylerinden biri gece gizlice içeri girip Kamer’i öldürmeye çalışır mı diye düşünüp duruyordum. Bu yaptıklarım için gocunmuyorum daha fazlasını da yaparım ama gerçekten ağabeyimden bir özür bekledim onu da yapmadı. Ben hayalimden onun hayali gerçek olsun diye vazgeçtim. Son gece hep beraber yemek yerken babam anneme, ağabeyim Kamer’e aşk sözleri söyleyip duruyordu. Onları öyle görünce bastırdığım duygular bir anda ortaya çıktı. Soluğu havaalanında aldım.’’
Genç kız sustuğunda beyaz sisin içinde kaybolmuşlardı. Birbirlerini bile zor görüyorlardı. ‘’Ağabeyine kırıldın ki haklısın ama annen ile babanın ne suçu var? En azından telefonda konuşup iyi olduğunu söyleyebilirsin.’’
‘’Boş ver, onlar alışkınlar benim bu hallerime.’’
‘’Ne demek alışkınlar?’’ Yunus’un sesi hafif alaycı çıkmıştı. ‘’Böyle evden kaçıp kaçıp bir yerlere mi gidiyorsun? Kıskandım ama şimdi.’’
Sözlerine karşılık bir kahkaha aldı. ‘’Yalan söylemeyeceğim sen hayatıma girene kadar barlardan, kumarhanelerden çıkmazdım. Babam ayrı, ağabeyim ayrı sürekli sağdan soldan sürükleyerek eve getirirlerdi ama senden sonra hiçbirini yapmadım.’’
‘’Azra, şu yarım saat içinde sanki seni yeni baştan tanıyorum. Aile yapın, yaşantın bildiğimden çok farklı gibi.’’
‘’Bu seni korkutuyor mu?’’ diye soru genç kız. Ailesinin hayatı herkesin kabulleneceği bir hayat değildi. Zamanında annesi bu yüzden babasından kaçmak istemişti, Kamer bir şey söylemiyordu ama ailesi göz önüne alınınca bunları tuhaf karşılamaması normaldi.
‘’Hayır.’’ kendilerinden uzaklaşmaya başlayan sis ile görüşleri netleşlemeye başlamıştı. ‘’Karadeniz uşağıyım kızım ben. Azrailden korksayiduk sevdaluk etmeziduk.’’
‘’Ne alaka?’’ dedi gülerken.
‘’Ne alaka hemen söyleyeyim.’’ dedi sevgilisinin üzerine doğru eğilirken. ‘’Aşık olup, birini seveceksen yanmayı da göze alacaksın. Göze alamıyorsan da sevdim demeyeceksin.’’ Genç kızın üzerine o kadar eğilmişti ki Azra tamamen yere yatmış durumdaydı.
‘’Babam insana azraili aratacak bir adamdır ki söz konusu ben olunca da fazla kıskançtır.’’
‘’Hallederuk. Sikinti yok.’’
Son sözleriyle Azra sesli bir kahkaha attı. ‘’Halamla tanışmalısın. Şu rahatlığın tam ona yaraşır cinsten.’’
‘’Zamanı gelince o da olur.’’ dedi sevgilisinin alnından öperken. ‘’Kaç gün kalacaksın?’’ diye sordu.
‘’Bilmiyorum.’’
‘’Yarın şehre inelim. Kendime bir iş yeri açacağım. Tutacağım ofisi birlikte seçelim. Bir de sana alışveriş yapalım.’’
‘’Ciddi misin?’’ dedi genç kız. Biraz canı sıkılmıştı. Yunus memleketine iyice yerleşiyordu ve bu durumdan memnun değildi.
‘’Evet.’’
‘’Tamam bakarız.’’ dediğinde yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Can sıkıntısını belli etmek istemiyordu.
Günün geri kalanını aylaklık ederek geçirmişlerdi. Ertesi gün erkenden şehre inmişlerdi. Yunus kuzeni Samet’ten arabasını almış gidecekleri her yere onunla gidiyorlardı.
Önce Azra için biraz alışveriş yapıp kıyafet almışlardı. Sonrasında bir emlakçıyla birçok yer gezmişlerdi. En sonunda şehrin işlek bir caddesinde Yunus’un istediği büyüklükte bir yer bulmayı başarmışlardı. Vakit kalınca da işyeri açmak için gereken evrakları toparlamak için biraz dolaşmaları gerekmişti ama işin çoğunu halletmişlerdi.
‘’Çok fazla evrak istiyorlar.’’ dedi Azra kahve içmek için bir kafede oturduklarında.
‘’Evet, biraz uğraştıracak ama olsun.’’ Kahvesinden bir yudum aldı. ‘’Bu gece şehirdeki evde kalalım yarın denize açılalım. Sana bizim balıkçı teknesiyle Karadeniz turu attırayım.’’
‘’Olur ama annenler beklemez mi?’’
‘’Haberleri var.’’
Azra keyifle kahvesini yudumladı. Buraya gelmek anlık bir kararla olmuştu ama iyi gelmişti. Onca kavga gürültüden sonra ruhu gerçekten dinlenmeye başlamıştı.