Bölüm 7: Hatıralar /Ejderha

1390 Words
''Cadıyı kurban edelim!'' Gözlerim ağlamak için benim ile inatlaşıyordu ama ben inatla ağlamamak için direniyordum. Bundan kurtulmanın bir yolunu mutlaka bulacaktım. Gücümü toparlamak için sakin kalmaya çalışsam da sürekli tartaklanıp durmam sakinleşmemi engelliyordu. Herkes fikir birliğine varmıştı ve beni kurban etmek istiyordu artık. Bir süre beni de peşlerinde sürükleye sürükleye ilerlediler. Sürüklenirken canım daha çok yanıyordu ve gittikçe güçsüzleştiğimi hissediyordum. Yerdeki her taş parçası her çalı etimi sıyırıp geçiyordu ama bir kişi içlerinden bir kişi bile ne halde olduğumu umursamıyordu. İnatçıydım ve bilincimin kapanmasına tüm acılarıma rağmen izin vermiyordum. O andan itibaren tek umudum, cadı olmadığıma inanmalarıydı. Herhangi bir kaçma girişimimde yakalanacağımdan emindim, bu yüzden zaten azalmış olan enerjimi yeni bir büyü için harcamak yerine saklamayı tercih ediyordum. Belki içlerinden biri cadı olmadığımı düşünürdü, pek olası değildi ama başka çarem de yoktu. Bir saat kadar sürüklendikten sonra artık öyle çok canım yanıyordu ki dedikleri şeyleri çok az anlıyordum. cümleler arasındaki kopukluklardan ara ara bilincimin kapanıp geri geldiğini anlamıştım. Bu çok kötüydü işte! Bayılmamalı ve kime daha doğrusu neye kurban edileceğimi anlamalıydım! ''Ya kabul etmezse? Ya başka bir kurban isterse?'' Bunu diyen ürkek sesli bir erkekti. Sesinden yaşlı olduğu anlaşılıyordu. ''Denemekten başka çaremiz yok değil mi? Her yıl içimizden birini kurban etmekten sıkılmadınız mı? Bu seneki kurban kim olacak diye telaş yapmaktan bıkmadınız mı? Kabul ederse içimizden biri ki bu sen de olabilirsin bir yıl daha yaşama şansı yakalayacak!'' dedi beni kurban etmelerini öneren domuz! ''İyi de kabul etmezse kurban kim olacak?'' dedi bir başkası. Soğuk ve rüzgar azalmıştı, artık hareket de etmiyorduk. Kapalı bir alanda olduğumuzu idrak ettim. Duruğum çok can sıkıcıydı. Hala üzerimde farklı bir kaç kişiye ait el hissediyordum. Bırakmamışlardı beni tutmayı. ''Onu her yıl yaptığımız gibi kura ile seçeceğiz! Artık kimin kızı olur bilemem!' dediğinde bir kaç saniye ortam sessizleşti. ''Ya bize saldırırsa? Ya daha önceki gibi tüm köyümüzü yakıp yıkarlarsa? Biliyorsun anlaşma içimizden bir gönüllünün kurban verilmesiydi!'' dedi biri de! Ben gönüllü falan değildim ki! İçlerinden biri de değildim! Ben normal bir insan bile değildim ve o köyü yakıp yıkan her neyse ona kurban edilmek falan da istemiyordum. Yaşamak istiyordum! Nefes almak, özgürce dolanmak ve güçlerimi kullanmak... Hafifçe kımıldandım eklemlerim uyuştuğu için acı yerine kasılan kaslarımdan kıraplar hissediyordum. Kollarımı öyle sıkı bağlamışlardı ki ellerim kopacak gibiydi. Parmaklarımı zar zor hissetsem de bileğim yerinden çıkmış gibi acıyordu. Vücudumun geri kalanı ne halde düşünmek bile istemiyordum. ''Denemeden kura çekelim mi istiyorsunuz? Yoksa içinizden biri gönüllü mü? Kim güzel kızını feda etmek ister ?'' diye bağırdı şişko yine! Kimseden ses çıkmadı bir kaç dakika kadar. ''O zaman gün doğmadan onu alıp tepeye çıkartalım!'' dediğinde yutkundum. Beni öldüreceklerdi! Bu kez yakmak yerine tüm kanımı akıtacaklardı. Kollarımı ve bileklerimi kestikten sonra kalbimi çıkartıp o anlaştıklarını sandıkları tanrıya belki de canavara sunacaklardı! Umarım tanrı ya da her neyse anlar ve onların ellerindeki saf kanım kurumadan köylerini başlarına yıkar diye geçirdim içimden. Kurtuluşum olmadığını anladığımda kaçmak için üzerimdeki ellerden kurtulmaya çalışınca birileri bana büyük bir ağacı ortadan ikiye ayırmaya yetecek kadar hızlı ve güçlü bir şekilde bir odunla vurdu. Gözlerimi açtığımda demirlerle zincirlenmiştim. Yüksek bir tepedeydim. Ormandaki evimizden hiç görmediğim bir tepeydi bu. Ev çok aşağıda kalıyordu ya da bu tepe başka bir tepenin arkasında kalıyordu bilemiyordum ama hiç tanıdık gelmiyordu bulunduğum yer. Hareket ettikçe midem bulanıyor ve başım dönüyordu. Ensemde çok fena bir ağrı ağzımda acı ve tuzlu karışımı iğrenç bir tat vardı. Bir gözümü hafifçe aralayıp yaklaşmakta olan karaltıyı ayırt etmeye çalıştım. Bu beni kurban etmelerini söyleyen adamdı. Tamamen yaklaşıp bağlarımı çekiştirip hepsinin sağlam olduğunu anladığında birilerine seslendi. ''O gelmeden geri dönelim! Ve dua edelim ki bu yılı bu şekilde geçiştirmiş olabilelim!'' dediğinde hafifçe yan dönmeye çalıştım. El bileğim ve ayak bileğim sıkı demir zincirlerden dolayı acıyordu. Bir kaç dakika sonra gözümü alan ışık azalıp görebildiğimde etrafıma bakındım. Cidden ortalığı serin rüzgârların ve sallanan birbirine değen ağaç yapraklarının sesinden başka bir kuş sesi bile olmayan bu tepede beni yalnız bıraktılar. Öylesine bir terk edilmişlik vardı ki bu ürkütücü tepede içimden bir ses yalnız kalmışken bir an önce kurtulup uzaklaşmam gerektiğini söylüyordu. İçimdeki son enerji kırıntılarını da kullanıp ruhumdaki son sihirli güçlerime mal olacağını bile bilsem kurtulmak için demirleri koparmaya çalıştım. Buz gibi toprak sırtımı ve vücudumu ısırıyordu adeta. Son bir güç kırıntısıyla kalbimi ve oradaki enerjiyi düşünüp bunu bedenime aktardığımı hayal ettiğimde biraz daha güçlü hissediyordum. Büyük bir güç harcayıp zincirleri koparınca bir kaç saniye uzanıp güç topladıktan sonra oturdum. Bu bile yorucu gelince düşmemek için ellerimi öne doğru uzattım. Soğuk topraktan destek alarak derin bir nefes alıp sıktığım dişlerimin arasından kendi kendime tekrarlamaya başladım. ''Ben bu dünyanın en güçlü cadısıyım. Beni öldürmek için bundan fazlası gerekiyor!'' Sonunda gücümü birazcık da olsa toparladığımda alacakaranlıkta üzerime düşen gölgeyle başımı kaldırdım. Yutkundum ve karşımda daha önce annelerimizin yaramazlık yaptığımız zaman bizleri korkutmak için kullandığı canlıya baktım. Çok büyüktü! Simsiyah gözleri ardında sakladığı alevlerle parlıyordu ve cidden çok çok korkunç görünüyordu. Gözlerimi kırpıştırıp gördüklerimin gerçek olup olmadığını anlamak için birkaç saniye görüşümü netleştirip tekrar baktığımda bu kez daha yakınımdaydı. Dişleri sivri büyük yüzü korkunçtu. Açtığı kanatlarıyla olduğundan daha büyük görünüyordu. Bana doğru ilerlemeye devam ederken ayaklarımdan destek alarak geri kaçmaya başladım. Beni yiyecekti! İçimden son geçen düşüncenin yemeğini pişmiş sevmemesi olduğunu biliyormuşçasına o büyük suratında inanılmaz bir gülümseme oluştu. Küstah gülümseyişi anlıkta olsa gözümden kaçmamıştı. Gözlerimi gözlerine dikip kaçmaktan vazgeçtim. Lanet olsun ölüyor bile olsam hiç kimse bana gülemezdi! Hele kıçı bir tepeyi kaplayan çirkin bir ejderha asla! Az sonra ağzından çıkacak alevlerle beni pişirebilecek olmasını umursamadan, ölecek olduğumu bile bile omuzlarımı dikleştirdim. ''Bana sakın güleyim deme! Alevlerle kızaran kıç seninki olabilir seni yaşlı dinozor!'' dediğimde ilerlemeyi bırakıp ciddi anlamda beni inceledi bir kaç saniye. Bir yaratığa göre fazla akıllı davranıyordu. Bir kaç adım daha atıp başını eğdiğinde yüzlerimiz çok yakındı. Korkudan nefesimi tuttuğumda duyduklarımla korkuda yüzüne bir tokat indirdim panikle. ''Ben bir ejderhayım ve seni yemekten çok daha güzel planlarım var minik cesur kız!'' demişti. Sözcüklerinin altında yatan imayı anlayacak kadar kafam çalışıyordu ve bir ejderhanın benim hakkımda öyle düşünüyor olması beni ölesiye korkutup şaşırtmıştı. Bizler gibi düşünebiliyor muydu bunlar? Konuşmak o apayrı bir şeydi. Karşımdaki kalın pullu derisi, ağzında sıralanmış sivri dişleri kapkara parlak gözleri ile geniş kanatları pençeleri ve güçlü kaslarıyla beni sadece bir kuyruk darbesiyle ezecek bir canavardı! Bu canavar nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde benim ile konuşuyordu. Attığım tokadın farkına burnundan çıkan dumanları gördüğümde vardım ki bu gördüğüm şey yanmadan önce göreceğim son şey olacaktı muhtemelen! Ejderha kükrediğinde yutkundum. Sıcak nefesi yüzüme vururken açtığı ağzından hafifçe görünen kırmızılık bana yanacağımı müjdeliyordu. Demek ki beni yemesi hatta yemeden önce pişirmesi için bir ejderhaya kurban vermişlerdi. Her yıl evlerini yakmasın, küçük köylerini yıkmasın diye korkudan içlerinden birini kurban verdikleri şey bir tanrı değildi. Bir ayin bile olmayacak, kalbimi sökmek için bir hançer de kullanılmayacaktı. Karşımdaki canavar beni koca ağzına alıp parçalayacak hatta öncesinde ağzından çıkan alevlerle pişirecekti! Nereden geldiğini anlamadığım bir cesaretle başımı dikleştirdim. Ben Shellmi, asla bir canavara boyun eğmeyecektim. Korktuğumu belli etmeyecektim! ''Senden korkmuyorum, o pislik köylülerin benden korktuğu kadar bile!'' dedim gücüm yettiği kadar bağırarak. Rüzgârda savrulan saçlarımın bir kısmı kırbaç gibi yüzümün karşısındaki büyük yüze kırbaç gibi indiğinde hafifçe sırıttım. Bu sırıtışıma karşılık siyah gözleri alevle parladığında yutkunsam da zaten kaçacak yerim olmadığı için geri adım atmadım. ''Bu tavrın olmasa belki hür bir kız olacaktın. Çünkü azat etmeyi düşünüyordum uğraşmamak için. Şimdi sana yapacağım işkenceler için plan yapmaya başladım bile!'' diyerek pençesini uzatıp belime doladığında büyük bir çığlık attım. Ah, bir pençesi belimi kavrayacak kadar büyük bir canavara kafa tutacak kadar inatçı ve gururluydum. Şimdi ise o gururum pençeler arasındaydı ve dağılıp korkaklığa yer açıyordu. Yerden yüzlerce metre yukarıda buz gibi havada bu büyük canavarın pençeleri arasında yüzüme vuran soğuk ve sert rüzgârlarla birlikte bilmediğim bir yere gidiyordum. ''Bırak beni pislik!'' Bu cümleyi kurar kurmaz pişman olmuştum çünkü bıraktığı an parçalara ayrılacaktım daha yere çarpmadan hem de! Başımı çevirip yüksekliği görmek için bir kez daha baktığımda tek yapabildiğim şey ise aşağı düşersem kaç parçaya bölüneceğimi hesaplamaktı. ''Küçük bir insana göre çok gevezesin adak!'' Yayvan ve derinden gelen, bir canavara göre fazla erkeksi sesiyle tembelce kurduğu bu cümle ile ağzımı kapamam gerektiğini emreden beynime bir kere fırsat tanımayı düşündüm. Düştüğüm bu aşağılayıcı durum karşısında bir şeyler yapmamı emreden gururumu şimdilik, sadece şimdilik bir kenara bırakıp gözlerimi kapadım. Görünürde uçsuz bucaksız ormanlar ve dağlardan başka hiç bir şey yoktu ve birazcık dinlenmezsem güçsüz düşen bedenim yüzünden ölecektim bu canavarın beni öldürmesinden önce! Savaş mı istiyordu? O zaman bir cadıyı kızdırmak ne demek görecekti! Sadece birazcık gücüm yerine geldikten sonra... 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD