9.BÖLÜM

1590 Words
Saat 08.30 Cama vuran yağmur damlalarının çıkardığı huzur verici sesini, elini sağ tarafına uzattığında Queen’i yanında bulamamanın verdiği huzursuzluk hissiyle birden doğruldu Sara. İçini derin bir can sıkıntısı kaplamış, aklına bir sürü kötü düşünce kurcalamıştı. Hemen yataktan kalkıp telefona sarıldı. Aklındaki can sıkıcı düşünceleri bastırmak ümidiyle aramadan önce bir bardak su almak için mutfaga doğru geçti. Korku dolu gözlerle ilerlerken koltuğun üstünde Queen’in eşyalarını görmesiyle yüreğine su serpilmesi bir oldu. Derin bir oh çekip başını pencere tarafına çevirip Queen’i görmesiyle üstünden öyle bir yük kalkmış, bir kuş tüyü kadar hafiflemişti ki her halinden belli oluyordu. Hemen Queen’e doğru gidip uykuda olmasına rağmen sanki yıllardır onu görmüyormuşcasına sımsıkı sarıldı ona. Sarılmasıyla sicim gibi gözyaşlarının akması bir oldu. Queen neye uğradığına şaşırmış bir vaziyette gözlerini açtı. Uyku sersemiydi. Yaşadığı durumu anlaması biraz zaman almıştı. Sara’nın o halini fark edince birde doğruldu. Daracık kanepede uyuyakalmış olmasından dolayı her yeri tutulmuştu fakat o an odaklanması gereken daha önemli bir durum vardı. Sara’yı kollarından nazik hareketlerle kavradı. Ellerini yüzüne getirip yüzünü usulca okşayarak : ‘’ İyi misin hayatım? her şey yolunda mı ? pek iyi görünmüyorsun. Sara ağlamaklı ve bitkin bir ses tonuyla ‘’ Sana bir şey oldu diye ödüm koptu. Neden yanımda uyumadın?’’ sesindeki hüzün yerini öfkeye bırakmıştı. Korku ve sevinç duygularını bir arada yaşamanın karmaşası içindeydi. Queen, ona sımsıkı sarılıp öpücüklerle onu sakinleştirmeye çalışarak: ‘’ korkma bitanem. Burdayım işte. Gece eve geç saatte geldim. Mışıl mışıl uyuyordun, seni rahatsız etmek istemedim. Bu kadar endişeleneceğini tahmin edemedim.’’ Sara, Queen’in bu nazik ve düşünceli davranışları karşısında sakinleşmişti. Kendini Queen’in şefkatli kollarına bırakıp onun sakinleştiren ve huzur veren sarılması karşısında daha da iyi hissetmişti. Ortam yumuşadıktan sonra uykusu kaçan çift saatin henüz sekiz buçuk olmasına rağmen uykularından olmuşlardı. Sara bu durum karşısında hem kendine hem de Queen’e iyi geleceğini düşünerek ‘’ ben bize güzel, bol köpüklü kahve yapayım öyleyse’’ diyerek tezgaha doğru yöneldi. Sara kalkınca Queen bir yandan kanepede iki büklüm uyuduğundan ötürü uyuşan kollarını ovuşturmuş öte yandan dün geceki olayın aklına gelmesi ile uzaklara bakıp düşüncelere dalmış. Sara o esnada kahve ile meşgul olduğu için Queen’in o halini fark etmemişti. Beş dakika geçmeden kahve makinesi, kahvenin piştiğini bildirmek üzere ötmüştü. Queen öyle dalgındı ki hiçbir şekilde sesi duymamıştı. Sara ise kahve ve yanına lezzetli atıştırmalıklarla ilgilenmeye devam ettiğinden Queen’in dalgınlığından biharber devam ediyordu. Ta ki kahveyi alıp Queen’e doğru dönene kadar. Daha doğrusu tepsiyi önlerindeki sehpaya koyup Queen’in tepkisiz duruşunu görene kadar. Queen Sara’yı uzun bir süre fark etmemişti. Sara ise bu durumdan endişelenip yüksek bir ses tonuyla ‘’ Queen’’ diye seslenmişti. Queen irkilerek dalgın bakışlarını Sara’ya doğru yöneltti. Sara, ‘’ İyi misin, böyle uzaklara dalıp derin derin düşünmene sebep olan şey nedir?’’ Queen, dün geceden beri içini kemiren, hayatını bu denli etkileyen olayın yükünden kurtulmayı çok istiyordu. Fakat böyle bir sabaha uyanmışlarken bir de bu konuyla Sara’nın canını sıkmayı istemiyordu. Geçiştirerek, ‘’ Sorun tok hayatım. Öyle dalmışım. Dün gece koltukta uyuyakaldığım için tam anlamıyla dinlenemedim sanırım. Hadi gel soğutmadan kahvelerimizi içelim. Sara yeterince yorucu bir sabaha uyandıklarını düşünerek olayı çok fazla uzatmak istemedi. Queen ne dediyse onu kabul edip o an, oracıkta olayı kapattı. Kahvelerini yudumlayıp ikisi de tek kelime etmeden öylece uzaklara bakıp sessizliği dinlediler. Uzun bir süre öyle kaldılar. Saat sanki durmuş gibiydi. Onca yaşanan şey ardından sadece yarım saat geçmişti. Queen yorgunluğu ve dalgınlığını üstünden atabilmek umuduyla Sara’dan izin isteyerek yatak odalarına geçip rahat yataklarında bir saat dahi olsa uyumayı istedi. Sara Queen’in bu dalgın halinden sonra hiç kemküm etmeden müsaade etti ama aklı tabii ki ondaydı. Queen uyurken Sara aynı yerde aynı pozisyonda Queen’in ne gibi bir sorunu olabileceği hakkında fikşrler yürütmeye başladı. Her zamanki gibi aklına hep olumsuz şeyler geliyor, her düşüncenin ardından canı biraz daha sıkılıyordu. En sonunda pes edip aklını dağıtmak için başka işlerle meşgul olmayı düşündü. Mutfağa geçip temizlik yapmaya başladı. O köşe senin bu köşe benim demeden her yeri tabiri caizse bal döküp yalamaya başladı. İşine o kadar odaklanmıştı ki hızla akıp giden zamanı Queen’in uyanıp ona seslenmesiyle anladı. İkisi de pek iyi bir sabaha uyanmamıştı. Saat 11.30 Queen hazırlanmak için odasına geçti. Sara yüksek ses tonuyla, ‘’İyi değilsen bugün işe gitme hayatım.’’ Queen, ‘’ ben iyiyim bitanem, merak etme. Rahat yatağımızda bir saat uyumak bana iyi geldi. Se de iyisin değil mi?’’ Sara pek emin değildi ama belli etmemeye çalışan ses tonuyla, ‘’ iyiyim hayatım merak etme.’’ diyerek işine döndü. Queen hazırlanıp Sara’nın yanağına öpücük kondurarak evden çıktı. Yol boyunca düşünceli bir şekilde yürüyordu Queen. Bugün nelerle karşılaşacağını merak ediyor aynı zamanda dün yaşanan olayların tekrarlanmamasını diliyordu. İş yerine varmıştı. Öğle vakti olduğu için her zamanki gibi tenhaydı. İş arkadaşlarına selam verip bar tezgahının arkasına geçti. Hazırlıklarını yapmaya koyuldu. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra her zamanki gibi yeni bir kokteyl tarifi denemek için işe koyuldu. En taze meyveleri seçip özenle hazırladığı kokteyllerin beğenilmeme ihtimali neredeyse yok denecek kadar azdı. Önce kendisi daha sonra iş arkadaşları test ediyor onaylandıktan sonra müşterinin beğenisine sunuluyordu. İş yerinde bu saatlerde tek tük müşteri olmasının verdiği rahatlıkla arkadaşlar kahkaha dolu, keyifli vakit geçirip sakinliğin tadını çıkarırlardı. Saat 17.00 Yine aynı hanımefendi belirmişti cafenin kapısında. Queen sonradan fark etmişti. Tesadüf eseri dışarı bakarken hanımefendinin uygun boş bir masaya oturduğunu, otururken de Queen’e baktığını gördü. Kadını görür görmez sanki kalbine bir yumru oturmuştu. O kadar canı sıkılmıştı ki yüzüne yansımıştı. Arkadaşları hanımefendiyle ilgilenirken Queen bir yandan işine odaklanıp algısını orada tutmaya öte yandan da dünkü durumun yaşanmaması için dua etmeye koyulmuştu. Her şey istediği gibi ilerliyordu. Odağı bir an olsun dağılmamış, işi tıkırında ilerliyordu taa ki garson arkadaşlarından birinin yanına gelip, ‘’Queen, şu masadaki hanımefendi seninle görüşmek istiyor.’’ diyene kadar. Queen, bir şey çaktırmadan, kadını hiç tanımıyormuş gibi yapmaya çalışarak ‘’ beni mi? Benden ne istiyor ki?’’ diye zaman kazanmak için arkadaşını cevabını bilmediği sorulara tutuyordu. Garson: ‘’ Evet, ısrarla seni çağırmamı istedi.’’ Queen bir kaçış yolu olmadığını bilip el mahkum , ayakları gerisin geri gide gide hanımefendinin yanına gitti. Ciddi bir tavır, ciddi bir ses tonuyla ‘’ buyrun hanımefendi, benimle görüşmek istemişsiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?’’ Hanımefendi yine aynı cilveli tavırla, ‘’ evet şefim, sizinle görüşmek istedim. Kokteyliniz ve doğal olarak cafenizin daimi müşterisi olacağımı söylemiştim. Yine burdayım işte ve yine dünkü kokteyinizden istiyorum.’’ Queen rahatsızlık duysa da bu tavırlardan kendini zor tutuyordu. Ne de olsa müşteri her zaman haklıydı. Sırf bu tavırlardan rahatsız oldu diye tatsızlık çıkarırsa olaydan tek zararlı çıkan kendisi olacaktı. Sakinliğini koruyarak ve kısa cevaplarla, ‘’ Tabi hanımefendi kokteyli hemen hazırlıyorum. Hoş gelmişsiniz.’’ diyip kadının konuşmasına fırsat vermeden oradan uzaklaştı. Artık eli iyice alışmış bu kokteyl üzerine o kadar pratik yapmıştı ki beş dakika içinde kokteyli hazırlamıştı.Kendisi gidip kadına servis etmek istemedi. İşi olmayan bir arkadaşına seslenerek siparişi hanımefendiye götürmesini istedi. Arkadaşı siparişi alıp götürdü. Queen hiç kadının tarafına bakmamaya gayret ediyordu. Kadının varlığını bilmek bile canını sıkıyordu. Tek dileği kadının kokteylini bitirip hemen kalkıp gitmesiydi. Queen bunlarla aklını meşgul ederken siparişi götüren arkadaşı Queen’e doğru yaklaşıp peçeteyi uzatarak, ‘’hanımefendi sana vermemi istedi. ‘’ dedi ve işine döndü. Queen’in başından aşağı kaynar sular dökülmüştü resmen. Bu kadın çok ileri gitti diye düşünüp öfkesine hakim olmayı kolaylaştırmak için lavaboya doğru gitti. Peçete elindeydi. Bİr yandan öfkeliydi öte yandan ise ne yazdığını merak ediyordu. Peçeteyi açtı. ‘’ İsmim Daphne. Sizinle tanışma fırsatı bulamadık şefim. Bu lezzetli kokteyllerinizin sırrını dinlemek isterim. Uygun olduğunuz bir vakitte, daha az gürültülü bir günde kahve içmeye ne dersiniz?’’ Queen hemen o peçeteyi paramparça edip çöpe atarak imha etti. Daha sonra okuduğu için kendine kızıp ‘’Aptalsın Queen, aptalsın! neden okuyorsun ki? neden okuyorsun . Sana ne ne yazılmışsa yazılmış.’’ diyerek öfkeyle lavabonun aynasındaki yansımasına baktı. Kendini toparlayıp işinin başına döndü. Tuvaletten cafenin içine doğru uzanan koridorda tek düşündüğü şey o kadının oradan gitmiş olmasıydı. Yoksa kendini daha fazla tutamayıp bir tatszılık çıkaracaktı. Bar tezgahının arkasına geçerken kadınla göz göze geldi. Kadın eli saçlarında, yüzünde muzip bir gülümseme ile bakıyordu Queen’e. Saat bayağı ilerlemişti. Cafe öğlen saatlerindeki tenhalığındaydı.Tek tük müşteri vardı ve bu müşterilerden biri de Daphne idi. Queen daha fazla dayanamıyordu. Hem o peçeteyi açıp okuduğu için suçluluk duyuyor hem de bu kadının bu küstah tavırlarının bu boyuta ulaşmış olmasından dolayı aşırı derecede öfke duyuyordu. Bu böyle olmayacak diye düşünerek üst sorumlu ile konuşup kendini iyi hissetmediğini söyleyerek eve gitmek isteyecekti. Sorumlu ile arası iyi olduğu için bu oldukça kolay olmuştu. İznini alıp hiç vakit kaybetmeden evin yolunıu tuttu. Saat 22.30 Queen adeta koşar adımlarla eve doğru yürüdü. Yürürken bir tek kendini tokatlamadığı eksik kalmıştı. Kendiyle kavga ediyor, ‘’aptalsın, neden o peçeteyi okudun ahmak. Ne vardı sanki okuyacak, merakına yenilmesen ölürdün değil mi, aptall aptalll!!!’’ diye diye tüm yolu böyle katetti. Nihayetinde eve varmıştı. Sara’ya karşı o kadar suçluluk duyuyordu ki sanki ihanet etmişti. Bu histen kurtulmak için bir an önce Sara’nın yanına gidip ona sarılmak, onu öpüp koklayıp onu deliler gibi sevdiğini söylemek istiyordu. Hemen kapıyı açtı. Sara kanepede oturmuş bilgisayarında bir şeyler yazıyordu. Queen paltosunu çıkarıp hiç vakit kaybetmeden Sara’nın yanına gitti. Boynundan öpmeye, koklamaya başladı. Öpüp koklarken onu ne kadar sevdiğini, ona ne kadar aşık olduğunu defalarca kez tekrarladı. Boynundan dudaklarına doğru giden öpücükler çiftin samimi yakınlaşmasını daha da ilerletti. Queen hızını alamayıp Sara’yı kolundan tutup ayağa kaldırdı. Öyle şehvetli öyle içten öpüp kokladı ki Sara bu öpüşlere kayıtsız kalmakta zorlanıyordu. En sonunda kendini Queen’in şehvetli öpücükleri, şefkat dolu kollarına bırakıp o anın büyüsünde kaybolmayı tercih etti. O gece çiftimiz tutkulu birlikteliklerini ihanete karşı adeta bir silah gibi kullandı. İhanetin kanatları bu silahla ilk darbesini alıp sarsılmıştı. Aşk, tutku ve şefkat ihanetin kolunu kanadını kırmak için oldukça etkili silahlardır. Bu silahları etkili şekilde kullanmak ise çiftlerimize bağlı… Heyecan dolu yarınlarda görüşmek ümidiyle…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD