Çadırdan sığınağında uyuyamayan genç kız yatmaktan sıkılıp dışarı çıktı. Sönmüş ama üzerinde ince dumanı tüten ateşin yanından geçip ormanın çıkışına, kumsala giden yolda ilerledi. Denizin başladığı yere ulaştığında bir süre ay ışığının suda parıldayan yansımasını seyretti ve sonrasında yavaş yavaş yürümeye başladı.
Önündeki güzelliğe o kadar dalmıştı ki arkasından yaklaşanı beline sarılana kadar fark edemedi. Korkuyla dudaklarından küçük bir inilti serbest kaldı. Beline sarılan kollar tutup havaya kaldırdığında etrafında döndürmeye başladı. Denizin gel gitleri arasında sahile vuran dalgalar bedenlerini ıslatıyordu.
Ayakları tekrar yere bastığında dudaklarındaki kahkaha ile arkasındakine yüzünü döndü. İsimsiz yabancının saçlarının kızıllığı gecenin karanlığında doğal ışık kaynağı gibi parıldıyordu. ''Gitmemişsin.'' dediğinde gülümsemesi hâlâ yerini koruyordu.
''Gitmek üzereydim ama rüzgâr buraya savurdu.''
Bedenleri birbirine yaklaştığında uzaktan gelen ayak sesleri ile Kumsal dikkat kesildi. Görülen gölge bedenlerle yabancıdan uzaklaştı ve birkaç adım geri attı. ''Gitmeliyim.'' diyerek hüzünlü gözlerle karşısındakine baktı.
''Nereye?''
''Onlar beni buldular.''
''Kim?''
''Bilmiyorum. Gitmeliyim. Hoşça kal.''
Kumsal bir kez daha arkasına bakmadan koşmaya başladı. Hızını artırdıkça arkasındaki gölgeler mesafeyi kapatıyordu. İlerideki patikaya yöneldiğinde karşıda arkasındakilerden farklı yeni gölge adamlar belirdi. Gidecek yolu kalmadığında son çare denizin sularına kendini bıraktı ve dalgaların alıp götürmesine izin verdi.
***
Omzumdaki sarsılmayla gözlerimi açtığımda güneş ışıkları dünyaya gelmek üzereydi. ''Uyuyakalmışız, güneş doğuyor. Evdekiler fark etmeden geri dönelim.'' Yattığım yerden doğrularak Hande'ye baktım. Saçları dağılmış ve karışmıştı ama bu hâldeyken bile güzel görünüyordu. Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım. Ayağa kalkıp kolumu tutup çekiştirdi. ''Öyle bakıp durma kalk hadi.''
Söylediğine uyum sağladım ve ayağa kalktım. Taşların arasından geldiğimiz yolda geri giderken yardımcı olabilmek için elini tuttum. ''Teşekkür ederim.'' dediğimde gülümsedi. Beni bu sırrına ortak ederek bana güvenmesi içimde yanmaya başlayan ateşi biraz daha alevlendirmişti.
Ana yola çıktığımızda ertaf kıyamet sonrası gibi sessiz ve ıssızdı. İlk olarak Hande'nin evine gittik. Eve girmeden önce yüzüme dikkatle baktı. ''Her zaman bu geceki Kerem ol. Diğer Kerem hiç iyi biri değil.''
''Bazen çekilmez olduğumu biliyorum ama bu geceki Kerem gerçek bendi.''
Bu sözlerimle uzanıp yanağıma hızlı bir öpücük bıraktı ve koşarak eve girdi. Elim istemsizce yanağıma gitti. Kalbim şaha kalkmış bir at gibiydi. Koşarak eve giden yolda ilerlemeye başladım. Yürümek hissettiklerimle uyuşmuyordu.
Evin önünde durduğumda nefes nefese kalmıştım ama heyecanım dinmemişti. Eve girince doğruca mutfağa yöneldim ve akşamdan kalan yemekleri çıkarıp masanın üzerine yerleştirdim. Tabağa gerek duymadan aldığım çatalla tencereden yemeye başladım. Hissettiklerimle iştahım daha da artmıştı. Tenceredeki tüm dolmalar bittiğinde aldığım tatlı kaşığı ile iki kâse sütlacı da mideme indirdim.
Arkama yaslandığımda arkamdan gülme sesi geldi. Annem içeri girdiğinde masanın üzerindeki boş tencere ve kâselere bakıyordu. ''Gerçekten mi? Bu saatte hepsini sen mi yedin?'' Omuz silktiğimde bir kez daha güldü. ''Eh, erken kalktığına göre bana yardım edersin artık. Kamp için eşyalar hazırlanacak.''
Başımla onaylayıp yardım için kalktım ve arkasından mutfaktan çıktım. Eşyaları hızlıca hazırlayıp kapı önünde bir araya getirdik. Daha sonrasında hepsini özenle arabaya yerleştirdik. İşimiz bittiğinde tekrar mutfağa dönerek kahvaltı hazırlamaya başladık. İşin çoğu annemdeydi ben sadece verdiği domatesleri doğrayıp, salatalıkları soymakla yetiniyordum.
Bıçakla elimi kestiğimde gelen öfkeye hâkim olamadım. Dudaklarımdan fırlayan küfürlerle annem hemen gelip kesilen yere temiz bir bez bastırdı. ''Oğlum sakin ol. Alt tarafı küçük bir kesik. Söylediğin sözler sana yakışmıyor.''
Elimi sertçe geri çektim. ''Söylediğimiz sözlere de karışın artık. Bu evde özgürlük denen bir kavram var mı çok merak ediyorum? Kumsal gibi olabilmek vardı şimdi!''
Söylediğim son sözle duraksadım. Kumsal kimdi? Öyle birini tanımıyordum ki! Afallamıştım, bir an kendimi kendime yabancı hissettim. Bedenim sanki bana ait değildi. Bu düşüncelerimden çekip çıkaran annemin ''Kerem!'' diyen kızgın sesi oldu. Daha fazla dayanamayıp arkama bakmadan evden çıktım. Bahçeye adım attığımda evin arka tarafına yöneldim. Elma ağacının altına oturup dizlerimi karnıma çektim ve kollarımla sardım.
Son zamanlarda kendim olmaktan çıkmıştım. Daha önce olmadığım kadar öfkeliydim, durmadan yemek yiyordum ve bu içinde sıkışıp kaldığım hayattan nefret ediyordum. Hande'yle birlikte buralardan uzaklara gitmek istiyordum. Bütün dünyayı gönlümce dolaşmak ve hiç kimseye hesap vermemek kulağa çok güzel geliyordu.
Omuzlarıma dolanan sıcak kollarla başımı dizlerime gömdüm. ''Oğlum biraz konuşalım mı?'' Annem yanıma oturduğunda başımı olduğu yerden ayırıp omzuna yasladım. ''Anne ben böyle biri değilim.''
''Biliyorum. Sınav yaklaştıkça strese giriyorsun ve bu da dışarıya yansıyor.'' Eli saçlarımı şefkatle okşuyordu.
''Sınavı kazanamazsam babam hayal kırıklığına uğrayacak değil mi?''
''Hayır, biz sadece senin mutlu olmanı istiyoruz.''
Başımı sıcak omzuna biraz daha gömdüm. Annemin verdiği huzuru ve güveni başka bir yerde bulamayacağımı biliyordum.
''Payk, payk.'' diye koşarak gelen Şule kendini annemin kucağına bıraktı.
''Pekâlâ, daha fazla gevezelik yok. Bugün hep beraber kampa gidiyoruz.'' Annem kardeşimi kucağına alıp kalktığında ben de onu takip ettim ve beraber tekrar eve döndük.
İçeri girdiğimizde babam da uyanmıştı. Gözleri henüz uykudan tam açılmamış olsa da dudaklarında yarım bir gülümseme vardı. Annem mutfakta kahvaltıyı hazırlamaya devam ederken yanlarından ayrılıp odama çıktım.
Parmağımı kestiğimde üzerimdeki kıyafete kan damlamıştı. Dolabımı açıp sarı bir tişört çıkardım. Üzerimdeki tişörtle değiştiğimde gözlerim boş yatağa kaydı. Gece Hande ile uyuduğum o kısa süre dışında uyanıktım ve göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı.
Annemin mutfaktan gelen 'Kahvaltı hazır.' sesine karşı zihnimden 'Yat ve uyu.' diye bir ses yükseliyordu. Son zamanlarda hissettiğim tuhaflık genelde uykuyla birbirine karışıyordu. Hissettiğim bu tuhaflığı adlandıracak kelime bulamıyordum. Ne zaman yaşadığımı bile fark etmediğim güçlü bir dejavu hissi gibiydi.
Zihnimden yükselen sese karşı koyamadım. Uyumam gerekiyordu. Sanki ben uyursam durmuş bir hayat devam edecekti. Daha fazla dayanamayıp yatağa uzandım. Gelecek ya da bitecek her neyse olmasına izin vermeliydim.