''Kerem, Kerem!''
Yastığa kafamı gömdüğümde sesleri duymamak için kulaklarımı kapadım. ''Anne, uyumak istiyorum.'' diyerek küçük bir sitem gönderdim.
''Sadece bir hafta seni evde tek bıraktık ve sen okula gitmemişsin.'' Başucumda elleri belinde bekleyen anneme baktım. Bakımlı saçları her zamanki gibi fönlenmiş ve omuzlarına salınmıştı. Oksijen yerine parfüm kokusunu içime çekmek zorunda kaldım. ''Bir hafta boyunca ne yaptığını sorabilir miyim?''
Yastığa başımı biraz daha gömdüm. ''Uyudum, yedim, ,içtim, tuvalete gittim ve tekrar uyudum. Cevabını aldığına göre artık rahat bırakır mısın? Uyumak istiyorum.''
''Kerem Efendi, hemen şimdi o yataktan kalkıp okula gidiyorsun.''
Başımın altındaki yastığı çektiğinde öfkeyle kalkıp banyoya yöneldim. Sadece rahat bırakılmak istiyordum. Musluktan akan soğuk suyu birkaç kez yüzüme çarpıp odama geri döndüm. Annemin iğneli bakışları altında üzerimi değiştim.
''Mutfakta kahvaltıya bekliyorum.''
Odadan çıktığında çok geçmeden arkasından mutfağa gittim. Kahvaltı sofrasını gördüğümde büyük bir hazine bulmuş gibiydim. Sandalyeyi çekerek oturdum ve tabağıma beş büyük krep koyup üzerine omletin yarısını ekledim. Zeytin tabağının yarısını da kreplerin arasına boca ettiğimde büyük bir iştahla yemeye başladım.
Bu hâlimi gören annem sabahki sertliğinin aksine gülümsemişti. ''Sadece bir hafta yoktuk oğlum hiç mi yemek yemedin?''
''Senin yemeklerini özlemişim sadece.'' dediğimde tabağımın büyük kısmı çoktan bitmişti. Kalan kreplerin üzerine bolca fındık ezmesi sürüp yemeye devam ettim.
Ağzıma son lokmayı attığımda bardakta kalan meyve suyunun son yudumunu da mideme indirdim. Ağzımı elimin tersiyle silip keyifle arkama yaslandığımda okul servisinin yüksek sesle çalan kornasını duyunca bıkkınlıkla omuzlarım düştü.
Çantamı alıp evden çıktım. Servise bindiğimde boş bulduğum ilk koltuğa oturdum. ''Günaydın,'' diyen arkadaşlarıma cevap vermek yerine sadece başımı sallamakla yetindim. Her gün okula gitmek sıkıcı ve gereksizdi. Bunu yapmak yerine evde kalıp uyumayı tercih ederdim. Okul yolunda ilerlerken çantamdan çıkardığım bisküviyi yemeye başladım. Yemek yemek dünyanın en güzel şeyiydi.
Kilolu biri değildim. Sarı saçlarım, mavi gözlerim ve yapılı vücudum ile birçok kızı etkileyebilecek biriydim. Okulun futbol takımında olmam da benim için büyük bir artıydı. Son bisküviyi ağzıma attığımda duran arabayla bisküvinin boş paketini buruşturup koltuğun üzerine bıraktım ve arabadan indim.
Okulun bahçesini hızla geçip ikinci kattaki sınıfa çıktım. Ders başladığında öğretmeni sadece dinliyormuş gibi görünüyordum. Kapının tıklatılmasıyla içeri giren nöbetçi öğrenci müdür çağırıyor diyerek adımı söylediğinde dersten kurtulduğum için sevinsen mi yoksa müdürün yanına gideceğim için üzülsem mi bilemedim. Bir haftadır okula gelmediğim için antrenmanları da kaçırmıştım ve okullar arası maç turnuvalarının başlamasına çok kısa bir süre kalmıştı.
Geniş koridoru adımlarken yanımda yürüyen nöbetçiye baktım. Alt sınıflardan bir kızdı. Sıkıca toplanmış at kuyruğu saçı, iliklenmiş üst düğme ve özenle bağlanmış kravat, yine bunlara eşlik eden gözlükleri. Tam bir çalışkan öğrenci tipiydi. Her şeye rağmen gözlüklerinin altındaki güzel yüzünü görebiliyordum.
''Adın ne?'' dediğimde yüzüme baktı ve ince kaşının biri havalandı. ''Patlatılacak bir füze kodu istemedim sadece adını sordum.'' Bu sözlerime hafifçe gülümsedi.
''Meryem.''
''Benim adımı sormayacak mısın?'' dediğimde adımlarımı durdurdum. Müdürden gelecek azar azıcık daha bekleyebilirdi.
Durup yüzüme baktığında kaşının biri hâlâ havadaydı. ''Hayır, okulun en popüler çocuğunu tanımamak ne mümkün!'' Gözlerini devirerek yürüme devam etti. Açılan arayı iki adımda koşarak kapadım.
''O zaman çıkışta bir şeyler yapmaya ne dersin?''
''Şansını zorlama derim.'' Yanındaki kapıya iki kez tıklatıp açtı ve bir adım kenara çekilerek içeridekinin kendisini görmesini engelledi. Yüzüme bakan müdüre gülümsemeye çalışarak odaya girdim ve kapıyı ardımdan kapamadan Meryem'e son bir kez 'Seninle görüşeceğiz.' bakışı attım.
''Kerem Efendi, okulun yolunu bulmuşsun nihayet.''
Bugün herkes Kerem Efendi demek için sözleşmiş gibiydi. ''Rahatsızdım hocam.'' diyerek cevap verdim.
''Takım kaptanı olarak bazı sorumlulukların olduğunu bildiğini düşünüyorum.'' Burnunun üzerine kadar inmiş gözlüklerinin üzerinden bana bakıyordu. Cevap vermeyince konuşmaya devam etti. ''Okul çıkışı spor salonunda ol ve açığını kapa.''
''Peki, Efendim.'' diyerek odadan çıktım.
Derse geri dönmek istemiyordum. Öğretmen müdürün yanında olduğumu düşündüğü için yok yazılmazdım ve bu fırsatı kullanıp bahçeye çıktım. Ders saatinde boş olması gereken bahçede dolaşanlar vardı. Dersleri boş olduğu için oldukça şanslıydılar.
Bankta tek başına oturmuş kitap okuyan öğrencinin yanına oturdum. Meryem'in aksine doğal kızıl saçları gevşek bir örgüyle toplanmıştı. Bu genelde saçlarını açık bırakmak isteyen ama okul kuralları gereği toplamak zorunda kalan kızların kullandığı bir yöntemdi. Gömleğinin üzerine süveter giymemişti ve ilk iki düğmesi açıktı. Kravatı bağlanmadan serbest bırakılmıştı. Yüzündeki hafif makyajı öğretmenlerin fark etmeyeceği kadardı. Diz üstündeki kırmızı lacivert okul eteğine aldırış etmeden bacak bacak üstüne atmıştı.
Elindeki kitabı çekip kapağına baktığımda 'Güzellik İpuçları' yazıyordu. ''Gerçekten bunu mu okuyorsun?'' yüzümdeki gülümsemeyi gizlemeye çalışmadım.
Elimdeki kitabı geri çekip sinirle burnundan sesli bir nefes verdi. ''Seni ilgilendirmez.''
Yüzüne biraz daha dikkatli baktım. Adını bilmiyordum ama tanıyordum. Voleybol takımında oynuyordu. ''Seni biliyorum.'' dediğimde alayla yüzüme baktı.
''Ne kadar büyük bir keşif Top Çocuk.''
Bu sözü ile onunda beni tanıdığını anlamıştım. Yanına biraz daha kayıp kolumu bankın üzerine koydum ve örgüsünün ucunu parmağıma doladım. ''Tanıştığıma memnun oldum Ponpon Kız, bunun şerefine gidip bir yemek mi yesek?''
Parmağıma doladığım saçını geri çekti. ''Sen ısmarlayacaksan bir hamburgere hayır demem.''
Birlikte görünmeden okuldan çıkıp birkaç bina ötedeki kafeye gittik. Gelen hamburgerleri yemeğe başladığımızda birbirimize takma isim yerine gerçek ismimizle hitap etmeye başlamıştık; Hande ve Kerem.
Hande hamburgerinin yarısına gelmeden ben bitirmiş ikinciyi sipariş vermiştim. ''Fazla hızlısın.'' dediğinde dudağımın kenarına bulaşan ketçabı silip gülümsedim.
''Hayatı hızlı yaşamak lazım.''
''Şu hamburgeri yediğimi voleybol hocam görse on tur fazladan koşturur.''
''Kurallara fazla takılma.'' dedikten sonra gelen garsona ikimiz içinde dondurma sipariş verdim.
Dondurmalarımız gibi geçen zamanda hızla erimişti. Saate baktığımda geç kaldığımı gördüm. ''Gitmeliyim.'' diyerek hızlıca hesabı ödedim ve Hande'yle daha sonra görüşmek üzere sözleşerek yanından ayrıldım.
Koşarak okula geri döndüm ve doğruca spor salonuna gittim. Hepsi antrenmanı bitirmiş gitmek için hazırlanıyordu. Geldiğimi gören beden hocası parmağıyla yanına gitmem için işaret verdiğinde ellerim cebimde acele etmeden yürüdüm.
''Kerem, bir sporcu disiplinli olmalıdır. Bir haftadır ortada yoksun ve okula geldiğin günde antrenmana geç kalıyorsun.'' Klasik eşofmanları ve boynunda asılı düdüğü ile oldukça sıradandı.
''Daha dikkatli olurum hocam.'' diyerek pişman olduğumu göstermeye çalıştım. Aslında değildim. Şuan koltuğunun altına sıkıştırdığı o topu alıp patlatmak ve bir daha buraya geri dönmemek üzere gitmek istiyordum.
''Üzerini değiştirip hemen gel, bekliyorum.'' Bu sözleri tüm umudumu yok etmişti. Eve gitmek yerine burada kalıp çalışmam gerekecekti.
Siyah, yeşil karışımı eşofmanlarımı ve spor ayakkabılarımı giyip geri döndüğümde herkes gitmişti ve sadece ikimiz kalmıştık. Basit ısınma hareketleri sonrası hiç acımadan elli tur koşturdu.
Durduğumda nefes nefeseydim ve üzerimdekiler terden sırılsıklam olmuştu. ''Hocam bu acımasızlık.'' Ellerimi dizlerime dayayarak nefesimi düzene sokmaya çalıştım.
''Bu sana bir ders olsun Kerem. Takımın en iyisi olabilirsin ama bu senin en kötüsü olmana engel olmaz. Yarın zamanında burada ol.''
Cevap vermeden kenardaki çantamı alıp spor salonundan ayrıldım. Tek istediğim eve gidip duş almak ve uyuyarak dinlenmekti. Okul servisini kaçırdığım için dolmuşla dönmek zorundaydım.
Söylene söylene dolmuşa bindiğimde yirmi kişilik araçta otuz kişiydik. Tek eksiğim buymuş gibi! Eve bir durak kala dayanamayarak indim ve yürümeye başladım. Biraz daha dolmuşta kalsaydım havasızlıktan boğulabilirdim.
Eve girdiğimde çantamı yere atıp banyoya girdim ve tüm ter kalıntılarından kurtuldum. Çıktığımda mutfaktan gelen kokuyu takip ettim. Annemin fırından çıkardığı ve tezgâhın üzerine koyduğu dumanı üstünde tepsiye baktım. ''Patatesli mi?'' dediğimde evet anlamında başını salladı. Sıcak olmasına aldırmadan böreğin kenarında büyük bir dilim koparıp yiyerek odama yöneldim. İçeri girdiğimde son lokmamı da yutmuştum.
Yıllardır görmediğim sevgilime kavuşmuş gibi battaniyeme sarılarak yastığımın göğsüne başımı koydum. Beden hocası kesinlikle canıma okumuştu.