''Kerem farkında olmadan Kumsal'ın hayatına özeniyor, Kumsal farkında olmadan Kerem gibi bir hayat yaşamaktan kaçınıyor. Ama ikisi de birbirlerinin ismini kullanırken bunu sorgulamıyorlar. Anlattıklarınız çok tuhaf.''
''Siz sadece dinleyicisiniz ve tuhaf diyorsunuz ya bunu yaşayan siz olsaydınız?''
''Empati yapmak çok zor. Peki, birbirlerini fark etmeleri yalnızlıkla, terk edilmişlikle oldu demiştiniz. Kumsal, Han'dan gölge adamlardan dolayı ayrıldı. Kerem Hande'den ayrı kalmak üzere. Bu fark etme bu dönemde mi oldu?''
''Hem evet hem hayır. Karışık bir süreç.''
''Peki o geceden sonra Kerem ne yaptı?''
**************
Uyandığımda başımda berbat bir ağrı vardı. Annem uyandırmak için bağırıp duruyordu. ''Anne, başım ağrıyor. Biraz susar mısın?'' dediğimde korkuyla bakıyordu.
''Üç gündür uyuyorsun Kerem. Biraz daha uyanmasaydın doktora götürecektim.''
''Doktorla aynı evde yaşıyorsun hatırlatırım.'' diyerek yastığa daha fazla gömüldüm. ''Ayrıca üç gün kesintisiz kimse uyumaz.''
''Aa, evet, haklısın. Kalktın yemek yedin, tuvalete gittin ve tekrar uyudun. Üç gündür sarhoş gibiydin.''
''Çünkü sarhoştum.'' Sonunda yataktan çıkmıştım. ''Yeter artık daha fazla üstüme gelmeyin.''
Annemin yanından hızla geçip mutfağa indim ve büyük bir bardak kahve hazırladım. Yanına da bütün ekmekle sandviç yaptım ve bir güzel yiyip içtim.
Evin dış kapısı açıldığında babam içeri girdi. Yorgunluğu kolayca görülüyordu. Muhtemelen yine bir günden fazladır hastanede nöbetteydi. Beni görünce bakışları değişti. ''Kerem efendi sonunda ayılmış.'' dediğinde gözlerimi devirdim.
''Şu an çok yorgunum biraz dinlenmem gerek. Sonra seninle konuşacağız.'' Cevap vermedim. O da konuşmadan odasına gitti. Kimseyi çekebilecek durumda değildim. Bakışlarım kahve bardağını tutan elime kaydı. Sanki bir başkasına aitti. Parmaklarımı oynattım kontrol bendeydi o zaman benim elim olmalıydı.
Annem mutfağa girdi. ''Kerem seninle ciddi olarak konuşmalıyız. Bu son yaptığın affedilemez.''
''O zaman affetme. Zaten hayatımı yeterince mahvettiniz.''
''Kerem!'' Sesi öfkeliydi.
''Kerem'den başka kelime bilmiyor musunuz?'' diyerek oturduğum yerden kalktım ve odama geri çıktım. Pencereden dışarı baktım yağmur yağıyordu. Bir bu eksikti!
Hızla çekmecemi açtım ama yoktu. Sonra okul çantama baktım içinde de yoktu. Odanın her yerini aradım ama bulamadım.
Telaşla evin her yerini aramaya başladım. Bütün çekmeceleri karıştırdım ama yoktu. En son annemin çalışma masasındaki çekmeceleri ararken annem içeri girdi ve beni durdurdu. ''Kerem, ne yapıyorsun?''
Yere oturup hıçkırarak ağlamaya başladım. ''Hiç bir yerde yok. Girecemeyeceğim. Babam hayal kırıklığına uğrayacak.''
''Neye giremeyeceksin? Neden ağlıyorsun?'' Yanıma oturup gözyaşlarımı sildi.
''Sınav giriş belgemi kaybettim.'' diyerek daha fazla ağlamaya başladım.
Annem korku, şaşkınlık karışımı bir yüz ifadesiyle yüzüme bakıyordu. ''Kerem üniversite sınavına zaten girdin. İyi olduğuna emin misin?''
''Anne sınav bugün.'' dedim ama annem anında itiraz etti.
''Kerem sınava girdin ve bitti. Doğum gününde o kulüpte sadece alkol aldığına emin misin? Başka bir madde kullandın mı?''
Kafam karışmıştı. ''Hayır.'' dedim.
''Emin misin? İçkiye karıştırmış olabilirler mi?''
Kendimi tuhaf hissediyordum. Kafam karışmıştı. Sınavı hatırlıyordum. Doğum günümü de. ''Bilmiyorum. Zihnim çok karışık.'' dedim.
Annem tutup yerden kaldırdı ve banyoya götürdü. Soğuk suyu başıma aşağı tuttu. ''On sekiz yaşına gelince her şeyi yapabileceğinizi düşünüyorsunuz. O içkilerde kim bilir ne vardı? Bir kez daha böyle bir durum yaşamanı istemiyorum.''
Soğuk suyun altında soğuktan titreyene kadar çıkmama izin vermedi. Yavaş yavaş kendime gelmeye başladığımda suyu kapattı ve üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarmama yardım etti. Havluya sarındığımda soğuktan titriyordum. Çok geçmeden yaz sıcaklığı soğuğun yerini aldı.
Tamamen kendime gelmiştim.
Üzerimi giyinirken aklıma annemin üç gündür uyuduğumu söylediği geldi ve hızla telefona sarıldım. Hande merak etmiş olmalıydı. Defalarca aramış, mesaj göndermişti. Aradım ama telefonu kapalıydı. Yanına gitmek için evden çıkmak üzereydim ki annem kapıya dayanmış bekliyordu.
''Nereye?''
''Hande'nin yanına gitmeliyim.''
''Baban uyandığında seni evde göremezse daha çok kızar.''
''Umurumda değil.'' Annem kapıyı açmamakta kararlıydı. Bende balkona çıkıp annemin bağırışlarını duymazlıktan gelerek balkondan bahçeye atladım. Neyseki alçaktı!
Koşarak Hande'nin evine gittim. Pencereye taş atacağım esnada dış kapı açıldı ve Hande dışarı çıktı. ''Hande!'' diyerek hızlı adımlarla ona doğru ilerledim ve tam karşısında durdum.
''Kerem!'' kızgındı. ''Kaç gündür sana ulaşmaya çalışıyorum. Son geceden sonra evine gelip annenlere de sormaya cesaret edemedim.''
''Ben uyuyordum. Yani uyuyormuşum. Annem uyandırmaya çalışmış ama uyanmamışım. Alkolün içinde başka bir madde olduğundan emin gibi.'' Cümleleri ard arda sıralamıştım.
''Ertesi gün ben de uyanmakta zorlandım ama anlattığın gibi bir durum olduğunu sanmıyorum. Seni gerçekten merak ettim.''
''Özür dilerim. Gerçekten kendimde değildim yoksa seni arardım biliyorsun.''
Hande gülümsedi. ''Biliyorum şapşal. Hadi gel alışverişe çıkıyordum bana eşlik et. Sonra da birlikte yemek yeriz.''
Küsmemesine sevinmiştim. Birlikte alışveriş merkezine doğru yola çıktık. Büyük binaya girdiğimizde rengarenk mağazalar oldukça davetkardı. Hande hiç düşünmeden adımlarını bir mağazaya yönlendirdi.
Mağazadan içeri girdiğimizde acı gerçek tüm çıplaklığıyla yüzüme çarptı. Gidecekti! Hep istediği yollara kavuşacaktı ve bu yüzden alışveriş yapıyordu. Görünmez bir el boğazımı sıkıyormuş gibi hissettim ama bu hisleri dışarı yansıtmadım. Sadece ona destek olup, onun adına mutlu olmaya çalıştım.
Sırt çantalarını tek tek inceledi. Özelliklerini sordu. Ağırlığına baktı. Sırt çantası yanında uyku tulumlarını da inceledi. Bana hangi rengin güzel olduğunu falan sordu. Her sorduğunu özenle cevapladım ama olduğum andan tamamen kopmuştum.
Yaklaşık üç saat alışveriş merkezinde dolaştık. Yolda ihtiyaç duyabileceği bir sürü şey satın aldı. Dünyayı dolaşma hayaline ağabeyi destek çıkıyordu ve bu hazırlığı yapması içinde oldukça cömert davranmıştı.
Alışveriş merkezinden çıkmadan önce yemek bölümüne geçtik ve birer hamburger sipariş verdik. Yemek yerken sürekli gezmek istediği yerleri anlatıyordu. Televizyon izler gibi izliyordum. Anlattıklarını canı gönülden dinliyor ama boş bir şekilde bakıyordum.
''Kerem, neden bu kadar durgunsun?'' Fark etmemesini ummuştum ama farketmişti.
''Sadece birazcık üzülüyorum.'' dedim ve gülümsemeye çalıştım.
Uzanıp elimi tuttu. ''Ayrılacağız evet ama telefonum hep açık olacak. Ne zaman konuşmak istersen arayabilirsin, mesaj yazabilirsin. Hayatına devam etmek istersen de bunu anlayışla karşılarım ve sadece mutlu olmanı dilerim.''
Gözlerim dolmuştu. ''Ben sadece senin yanımda olmanı istiyorum.''
''Bunun tek yolu benimle gelmen ama sen babanın hayalini gerçekleştirmek istiyorsun.'' Bakışları anlayışlıydı.
Gözyaşlarımı akmadan geri gönderdim. ''Tatlı yiyelim mi?'' dediğimde yüzünde bir tebessüm belirdi.
''Olur, yiyelim.''
Tatlılarımızı da yedikten sonra aldığı eşyaları evine kadar taşıdım. Gitmeden önce ellerimi son kez tuttu. ''Kerem, sen çok güzel bir kalbe sahipsin. Umarım bir gün bağlı olduğun zincirleri kırmayı başarırsın çünkü bunu hak ediyorsun.''
Uzanıp alnından öptüm ve konuşmadan arkamı dönüp uzaklaştım. Eve girdiğimde odama çıkıp kapıyı kapadım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Şu an ne için ağladığımı bile bilmiyordum. Hande'nin gidecek olmasına mı ağlıyordum yoksa yaşadığım hayattaki tutsaklığıma mı? Cevabın bir önemi yoktu çünkü iki cevap da sadece canımı acıtıyordu.
Ağlamam son bulmuştu ki babam kapıyı bile tıklatma gereği duymadan içeri girdi. Uyuyup dinlenmişti ama öfkesi yerini koruyordu.
''Kerem Efendi, doğum günü gecendeki rezilliğin için yapacağın bir açıklaman var mı? On sekiz yaşına girmiş olabilirsin ama bu seni sokaklardan sarhoş olarak toplayacağımıza izin vereceğimiz anlamına gelmiyor.''
Şu an tam sırasıydı! ''Konuşmak istemiyorum.'' desem de vazgeçecek gibi değildi.
''Bu konuşma senin isteğinle yön bulmayacak. Seni kısıtlamıyoruz ama bu her aklına geleni yapabileceğin anlamına gelmiyor.''
Oturduğum yerden kalkıp karşısında dikildim ve yüzüne baktım. ''Gerçekten mi? Kısıtlamıyorsunuz öyle mi? Ben sizce özgür bir hayat mı yaşıyorum? Kerem kursa git! Kerem özel ders al! Kerem sınava gir! Kerem tıp kazan! Kerem doktor ol!''
Ellerim saçlarımı sertçe karıştırdı. ''İstemiyorum. Tıp okumak istemiyorum. Senin gibi doktor olmak istemiyorum. Beni hapsettiğiniz kafeste boğuluyorum ama siz bunu fark etmiyorsunuz bile. Bir kez olsun bana hayalimin ne olduğunu sordunuz mu?''
''Kerem!'' diye bağıran sesinin evin her köşesinden duyulduğuna emindim. Eli yumruk halinde sıkılıydı. Öfkesine hakim olmaya çalışıyordu.
''Yalan mı? Bendi kendi hayallerinizden oluşan bir kafese hapsetmediniz mi?''
''Kerem söylediklerine dikkat et!'' Ses tonu daha da yükselmişti.
Biz birbirimize bağırmaya devam ederken annem odaya geldi. ''Biraz sakin olun.'' dediğinde öfkem bu defa anneme yöneldi. ''İkiniz de aynısınız. Bıktım sizden.'' diyerek odadan çıktım ve bahçeye indim.
Yerdeki taşı alıp evin salonundaki büyük pencereye doğru fırlattım ve cam tuzla buz oldu. ''Sizin kafesinizde daha fazla hapis hayatı yaşamayacağım.'' Aldığım ikinci taş odanın penceresini parçalara ayırdı. ''Ben sizin kuklanız değilim.''
Üçüncü taşı yerden kaldırdım ve bu defa hedefim arabanın ön camı oldu. ''O kafese kendinizi hapsedin.'' Ağzıma geleni söyleyip bağırmaya devam ediyordum. Yerden bir taş daha aldığımda babamın eli bileğimi kavradı ve aynı anda yüzümdeki acıyla yere savruldum. ''Kerem yeter!'' Elim yanağıma gitti. Her daim anlayışla yaklaşan babam ilk defa el kaldırmış ve tokat atmıştı. Bunu gururuma yediremedim ve öfkem daha da arttı.
Taşı babama doğru kaldırdığımda bu defa annem karşıma geçti. ''Sen benim oğlum olamazsın.'' Ağlıyordu. Makyajı yüzüne dağılmıştı. ''Benim oğlum asla bunları yapmazdı. Sen benim oğlum Kerem olamazsın. Hemen odana git ve söyleyene kadar sakın oradan çıkma.''
Elimdeki taşı yere attım ve bahçeden dışarı fırlarcasına çıktım. Deniz kenarına varana kadar koştum. Hande ile gizli yerimize vardığımda yere oturup bacaklarımı dizlerime doğru çektim ve kollarımla sıkıca kavradım.
Olduğum yerde ileri geri sallanmaya başladım. Ben bu değildim. Bana neler oluyordu anlayamıyordum. Elim istemsizce babamın tokat attığı yanağıma gitti. Canımı acıtan vurduğu yer değildi vurmasıydı. Babam bize el kaldırmazdı bu ilkti ama hak etmiştim. O camları kırarken ne düşünüyordum ki?
Aklıma Şule geldi. Evde olmadığı için şanslıydım. Bunlara tanık olmasını asla istemezdim. Hava kararmaya başladığında eve gitmek için bulunduğum yerden çıktım.
Eve vardığımda birkaç adam kırık camları yeniliyordu ve araba da yerinde yoktu. Suçlu bir şekilde eve girdiğimde annemle babam oturma odasında oturuyordu. Aralarında sessizce konuşuyorlardı ve ben içeri girince konuşmayı sonlandırdılar.
Annem eliyle karşılarına oturmam için işaret edince buna uyum sağladım. Kırık camların yerine yenisini takan ustalar işlerini bitirip gidene kadar bekledik.
Evde tamamen yalnız kalınca ben suçumun farkında başımı öne eğmiştim. Babam hala öfkeliydi ama kendisini tutuyordu ve ayağı sürekli sallanıyordu. Öfkesini dizginlemeye çalışıyordu. Annem ise tek mantıklı yanımızdı.
İlk söze başlayan annem oldu. ''Kerem ne senin ne de Şule'nin asla kötülüğünü istemedik. Son birkaç aydır seni tanımakta zorlanıyoruz. O aklı başında Kerem gitti yerine bambaşka biri geldi ve bu tavırların Hande'yle birlikte ortaya çıktı.''
''Hande'nin bununla bir ilgisi yok.'' Başımı kaldırmıştım. Hande beni anlayan tek insandı.
Babam alaycı bir ses çıkardı. ''O kızla bir daha görüşmeyeceksin Kerem. Gelecekteki hayatına yön vereceğin bir dönemdesin ve yanlış arkadaşlıklara izin veremeyiz.''
Öfkem yine kontrolden çıkmak için yalvarıyordu ama kendime engel oldum. ''Hande'nin bunlarla bir ilgisi yok. Beni kötü yönde de etkilemiyor aksine onunla olduğum zamanlar gerçekten mutlu olduğum tek anlar. Bunu nasıl fark edemezsiniz?''
Babam oturduğu yerden kalktı ve ileri geri yürümeye başladı. En sonunda tam önümde durdu ve gözlerini üzerime dikti. ''Son kararımız bu ve sen de uyacaksın. Hande'yle bir daha görüşmeyeceksin. Hatta sınav sonuçların açıklanmadan evden de çıkmayacaksın.''
''Hayır!'' dediğimde sesi daha da otoriter bir tona büründü.
''Hemen odana çık. Tek kelime daha duymayacağım.''
Cevap veremedim çünkü öfkeli bakışları ruhumu delip geçti ve odama çıkan merdivenlere yöneldim. Odaya girerken dışarıdan Şule'nin sesi geliyordu. Bir gün benim yaşadıklarımı o da yaşayacaktı ama ben ağabeyi olarak o zaman ona sahip çıkacaktım ve annemle babamın bu kafesinden onu kurtaracaktım.