‘’Kerem, uyan!’’ annemin bağıran heyecanlı sesiyle gözlerimi açtım. Kapı hızlıca açıldı. ‘’Sonuçlar açıklanmış.’’
‘’Geliyorum.’’ dediğimde kapıyı aynı hızla kapattı ve gitti.
Yataktan yavaşça kalktım. Sınav sonucunu pek merak ettiğim de söylenemezdi. O günden sonra evden dışarı çıkamamıştım. Hande’yle sadece telefondan mesajlaşmıştık. Son konuşma dışında olanları anlattığımda bana sadece anlayışla yaklaşmış ve tüm senenin üzerimdeki yükünü bu şekilde dışarı attığımı söylemişti.
Yüzümde tokattan kalan parmak izlerinin morlukları geçmişti ama yarası kalbimde hep kalacaktı. Annemin mutfaktan gelen sesine doğru ilerledim. Dizüstü bilgisayarı açmış bizi bekliyordu. Kolumdan tutup sandalyeye oturttu ve sınav sonuçlarına bakmak için giriş yapılacak sayfayı açtı. ‘’Hayatım, seni bekliyoruz.’’ dediğinde babam yatak odasından çıktı.
‘’Geldim.’’ Hemen arkamda ayakta duruyordu ve elleri omuzlarımdaydı. Ellerinin verdiği ağırlık altında ezildiğimi hissettim.
Beklenti dolu bakışlarının altında kimlik numaramı ve şifremi yazıp gözlerimi kapatarak içimden ‘Lütfen tıp fakültesini kazanabileceğim bir puan olmasın’ diyerek giriş sayfasına tıkladım.
Ben bu şekilde dua ederken annemden küçük bir çığlık yükseldi ve babam omuzlarımı daha çok sıkarak, ‘’Aslan oğlum benim. Başaracağını hep biliyordum.’’ dedi.
Gözlerimi açtığımda karşımda duran puana baktım. Oldukça yüksekti ve istediğim üniversiteye rahatça yerleşebilirdim ama bu beni mutlu etmemişti.
**************
''Kerem'in karakteri gittikçe değişiyor. Özgürleşmek istiyor ve bu yüzden çırpınıyor. Peki, bu değişiklik Kumsal'ı nasıl etkileyecek? Onu eve dönme isteğiyle dolduracak mı?''
''Kumsal'ın bunu istemesi için Kerem'in tamamen özgürleşmesi gerekir ama o aksine babasının istediği üniversitede tıp fakültesini okumak için gitmek zorunda.''
''Peki, ilk ayrılık kimde başlıyor?''
''İlk ayrılık Kerem'le başlıyor.''
*****************
''Tam tahmin ettiğimiz gibi istediğimiz üniversitede tıp bölümünü kazandın.'' Babam elindeki sonuç kağıdına mutlulukla bakıyordu. Lise bitmişti, üniversite sınavına girmiş ve istedikleri bölümü kazanmıştım.
''Bunu kutlamak için akşam yemeğine dışarı çıkalım.'' diyen anneme baktım.
''Artık dışarı çıkabilir miyim? Gereksiz cezam bitti mi?''
Babam gözlerimin içine baktı. ''Hande'yle görüşmediğin sürece çıkabilirsin.''
Son sözlerini duymazlıktan geldim ve beni bir kez daha durdurmalarına fırsat vermeden evden çıktım. Tabi ki onlar ne söylerse söylesin soluğu Hande'nin evinin önünde aldım. Penceresinin camına küçük bir taş attım ve bekledim. Çok geçmeden perde aralandı ve Hande göründü. Beni görünce şaşırmıştı. Hemen ortadan kayboldu ve çok geçmeden dış kapı açıldı.
Koşarak bana doğru geldi ve kolları boynuma dolandı. Aynı şekilde ben de ona sarıldım. ''Özledim.'' dediğimde elleri uzamış saçlarımı karıştırdı.
''Hapishane seni değiştirmiş.'' bunu söylerken gülüyordu. ''Eee, affını nasıl aldın?''
''Sınav sonuçlarıyla.'' dediğimde sarılmayı bırakıp geri çekildi.
''Tıp bölümünü kazandın. Biliyordum. Kazanacağından hiç şüphe duymamıştım.'' Bunu söylerken gözleri hüzünlüydü. ''Keşke gerçekten istediğin bölüm olsaydı. O zaman kazandığın için sevinirdim.''
''Boşver. Hadi bir şeyler yapalım.'' dedim.
''Yeni açılan parka gidelim. İçerisinde yapay bir nehir var ve tekneyle gezebiliyorsun.''
Fikrini istekle kabul ettim ve yola çıktık. Parka vardığımızda teknelerin olduğu tarafa yöneldik. Yürürken kenarda duran bir makine dikkatimi çekti. 'Anında fotoğraf' yazıyordu.
Hande'yi elinden tutup durdurdum. ''Hadi gel.''
Makinenin karşısına geçtik. Cebimden çıkardığım bozuk parayı gösterilen yere attım ve düğmeye bastım. Tam fotoğraf çekildiği esnada Hande yanağımdan öptü. Çıkan fotoğrafı alıp baktım. Çok güzel görünüyordu. Yanağımdan öptüğü an yüzümde aptal bir gülümseme oluşmuştu. ''Bir tane daha.'' dedim ve tekrar bozuk parayı makineye attım.
Bu defa ondan önce davranıp ben onun yanağından öptüm. Çıkan fotoğrafa baktığımda onunda yüzünden aynı gülümseme vardı. Onu öptüğüm fotoğrafı elimden çekip aldı.
''Çok güzel. Bu bende kalsın, diğeri sende.''
''Tamam.'' dedim ve yürümeye devam ettik. Biraz ileride kağıt helva satan bir satıcı vardı. Hemen iki tane aldım ve birini sevgilime uzattım. Mutlulukla kabul etti. Onunla olmayı o kadar çok özlemiştim ki!
Sonunda teknelerin olduğu yere geldik ve birini kiraladık. Tekne küçüktü ve iki tane de yine kendi gibi küçük küreği vardı. Gerçi kürek çekmeye gerek yoktu tamamen süs için yapılmıştı.
Yapay nehir tek yönde yavaş yavaş akıyordu ve tekneyi hareket ettiriyordu. Parkın etrafında daire çiziyordunuz ve tekneye bindiğiniz yere geri döndüğünüzde tur bitmiş oluyordu.
Tekne akıntıyla yavaş yavaş ilerlerken Hande başını omzuma yasladı. Ben de kolumu omzuna sardım. Kokusunu doyasıya içime çektim. Kızıl saçları o kadar güzel kokuyordu ki çiçek tarlasında yüzüyor gibi hissettim.
''Üniversiteyi burada mı okuyacaksın?''
Hande'nin sorusuyla biraz gerildim. ''Hayır, en azından ailemden uzakta olacağım.''
Başını omzumdan kaldırıp bana doğru döndü ve ellerimi tutup gözlerimin içine baktı. ''Bana bir söz vermeni istiyorum.''
''Hangi konuda?''
''Ailene karşı gelmek istemiyorsun ve bu yüzden tıp okuyacaksın.'' evet anlamında başımı aşağı yukarı salladım ve konuşmasına devam etti. ''Ama birgün ailenden bağımsızlaşıp kendi ayakların üzerinde duracaksın. Üniversite bittiğinde ve doktor olduğunda ailenin hayalleri gerçekleşmiş olacak ve seni artık rahat bırakacaklar. İşte o zaman tekrar sınava gireceksin ve mimarlık okuyacaksın.''
''Ama bu...''
Sözümü kesti. ''Aması falan yok Kerem. Yaşınında önemi yok. Hayalinin peşinden gideceksin. Sonra dünyanın her köşesinde yanından geçenlerin dönüp baktığı muhteşem binalar tasarlayacaksın. Hem kim bilir belki bir gün o binaların birinin önünde yollarımız kesişir.''
''Rüzgar isterse yollarımız kesişir.''
''Evet, rüzgar isterse.''
Ayrılacak olmamızın verdiği hüzünle sıkıca sarıldım. ''Keşke seninle birkaç yıl sonra tanışsaydık. O zaman ayrılmak zorunda kalmazdık.''
''Gelecekteki benliklerimiz belki birbirini sevmezdi.''
Sarılmayı bırakıp ellerinin üzerine öpücükler kondurdum. ''Seni çok seviyorum Hande ve aradan kaç yıl geçerse geçsin sevmeye devam edeceğim.''
''Ben de seni çok seviyorum ve gittiğim her yerde kalbimde benimle olacaksın.''
Biz böyle el ele, göz göze otururken tekne aniden durdu. Tur bitmişti ama içimde hissettiğim sevgi daha da büyümüştü.
Tekneden indiğimizde konuşarak, şakalaşarak, gülerek yürümeye devam ettik. Sözsüz bir anlaşmaydı bizimkisi. Ayrılık vakti gelene kadar sanki hep birlikte olacakmışız gibi anı yaşayacaktık.
Eve döndüğümde güneş batıyordu. Yüzümde hala gülümseme vardı. Eve ilk girdiğimde annemle karşılaştım. Yüzüme dikkatle baktı ve sessizce fısıldadı. ''Yüzündeki gülümsemeyi sil. Hande'nin yanından geldiğini bu kadar belli etme. Babanla tekrar kavga etmenizi istemiyorum.''
Yüzüme sahte üzgün bir ifade yerleştirdim. ''Bu nasıl oldu?''
''Çok yapmacık.'' Koşarak gelen Şule'ye döndü. ''Hadi bakalım küçük hanım doğru odaya üstünü değiştirmeye.'' Sonra bana döndü. ''Sen de hazırlan. Birazdan yemeğe gideceğiz.''
Gözlerimi devirerek odama çıktım ve üstüme biraz daha resmi bir şeyler giydim. Babamı biraz olsun tanıyorsam lüks bir yere gidecektik ve orada gördüğü bütün tanıdıklarına 'Oğlum tıp kazandı.' diyerek hava atacaktı.
Hande'ye verdiğim sözü tutacaktım ve şimdilik onlara ayak uyduracaktım. Sonrasındaysa hayallerimin peşinden gidecektim.
Hep beraber evden çıktık ve arabaya yerleştik. Babam sürekli üniversiteyle ilgili konuşuyordu. Onun mezun olduğu üniversitede okuyacaktım ve onun gibi bir doktor olacaktım. Sağolsun doktor olduktan sonra istediğim branşı seçmeme izin veriyordu.
Ben mimar olmak istiyorum diye bağırmak istiyordum ama kendime engel oldum ve sadece hevesliymiş gibi göründüm. Tabi bendeki bu değişikliği Hande ile artık görüşmeme bağlamasına ayrıca sinirleniyordum ama sakin, uslu bir çocuk olmaya devam ettim.
Beş yıldızlı bir otelin restoranına gelmiştik. İçeri girdik ve bizim için ayrılan masaya yerleştik. Babamı gören arkadaşları yanımıza gelip ayak üstü babamla sohbet ediyorlardı ve konuşma benim tıp bölümünü kazanmamla devam ediyor ve gelen tebriği kabul etmem ile bitiyordu.
Şule olanları sessizce izliyordu. En sonunda ''Ağabey, büyüktü daha da mı büyük oldu?'' diye sorunca gülmeden edemedik. Konuşulanlardan tek anladığı buydu.
''Ev mi tutmak istersin yoksa yurtta mı kalmak istersin?'' Babamın sorusuyla gülmek istesemde kendime engel oldum. Benim, canım düşünceli babam!
''Yurtta kalmak istiyorum. Yemek, temizlik gibi işler pek benlik değil.'' dedim. Bu şekilde sürekli yanıma gelip beni rahatsız edemezlerdi.
Annem bu kararımdan memnun konuşmaya dahil oldu. ''Ben hemen araştırıp yurtların bir listesini çıkartırım. Beğendiklerine gidip bakarız.''
Şule, ''Bende, bende.'' diye oturduğu yerde hareket etmeye başladı.
''Sensiz tabiki olmaz.'' diyerek burnuna hafifçe vurdum.
Üniversite konusunu saymazsak gece güzel geçmişti. Ailemi seviyordum sadece okul konusunda anlaşamıyorduk. Yemeklerimiz bittiğinde eve geri döndük.
Günlerce evde hapis olmuş biri olarak bütün gün dışarıda olmak yormuştu. Hepsine iyi geceler dedikten sonra odama çıktım ve telefonumu alıp tatlı sevgilime iyi geceler mesajı gönderdim.
Çok geçmeden kalp emojisi olan bir mesaj gönderdi ve yorgunluğuma bir yorgan gibi sarılarak yatıp uyudum.