Bütün gece uykusuzdum. Bunu neden yapmıştım ki? O şekilde öpmek zorunda mıydım? Ya benimle bir daha konuşmak istemezse?
''Kerem uyan! Okula geç kalacaksın.''
Annemin sesi ile uykusuzluktan şişmiş gözlerle yataktan çıktım. Banyoya gidip musluğu açtım ve soğuk suyu birkaç defa yüzüme çarptım. Aynadaki görüntüm korkunçtu. Uyuyamadığım için gözlerim kızarmış ve şişmişti. Tekrar odaya geçip üzerimi değiştirdim ve mutfağa gittim. Benim dışımdaki herkes kahvaltı masasındaydı. ''Günaydın,'' diyerek boş sandalyeye oturdum.
''Günaydın'' diyen annem yanağıma sulu bir öpücük bırakınca gözlerimi devirerek yanağımı sildim.
''Anneee! Büyüdüğümü kabullensen artık.'' Yanaklarımı tutup sıktığında dudaklarımdan acıyla küçük bir inilti çıktı.
''Benim gözümde hâlâ Şule gibi küçücüksün.''
Onun bu sözleriyle Şule el çırpmaya başladı. ''Ağabeyim küçücük.''
Burnuna hafifçe vurdum. ''Ama hâlâ senin ağabeyinim.''
''Küçük ağabey, küçük ağabey''
''Madem küçüğüm o zaman senin sütünü ben içebilirim.'' Süt bardağına doğru uzanırken gözbebekleri hızla büyüdü.
''Anne, ağabey kocaman.''
Hepimiz kahkaha atarak gülmeye başladık. Hayallerimi kendi ellerinde tutuyor olsalar da böyle bir aileye sahip olduğum için şanslıydım.
''Bugün okula ben bırakayım.''
Babamın teklifini geri çevirmedim. Kahvaltıdan sonra arabaya yerleşip okula doğru ilerlemeye başladık. Yol boyu sessizdik. Okulun önünde durduğunda elini koluma koyup inmeme engel oldu.
''Biraz konuşalım mı?'' Başımı aşağı yukarı salladım. ''Son zamanlarda sendeki değişikliği annende ben de fark ediyoruz. Hayatında bizim bilmediğimiz bazı değişimler var gibi. Bu konu hakkında konuşmaya ne dersin?''
Bu değişim kelimesinin altında yatanı anlamıştım. ''Konuşmak zorunda mıyız?'' babama Hande'yi anlatacak değildim!
''Evet, bu konuşmayı seninle yapmazsam annenden kurtulamam.'' İkimizde gülmeye başladık ama eski ciddiyetimize dönmemiz uzun sürmedi. ''Konuşmamı annen istemiş olabilir ama durumunun farkındayım. Neden ne olduğunu anlatmıyorsun?''
''Baba, bir insana neden daha mutlusun diye sorulmaz.''
''Kerem, on yedi yaşındasın. Bir arkadaşına arkadaşlıktan öte duygular beslemen anlaşılabilir bir durum. Anlatman için zorlamayacağım ama aynı zamanda büyük yanlışlar yapabilecek bir yaştasın. Sadece dikkatli ol.''
''Sorun yok baba ama için rahat edecekse söylediklerini aklımda tutacağım.'' diyerek kapıyı açarak arabadan indim ve tekrar kapamadan babamın gözlerinin içine baktım. ''Ayrıca iki ay sonra on sekiz olacağım.''
Yanımdan uzaklaştığında okulun bahçesinden içeri girdim. Biraz ileride Hande arkadaşlarıyla konuşuyordu. Fark ettiğinde bana doğru yürümeye başladı. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Avuç içlerim terlemeye başlamıştı. Kızacak mıydı yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaktı?
Yanıma geldiğinde ''Günaydın,'' dedim.
''Günaydın. Dün gece neden hiç mesaj atmadın?''
''Ben, şey, atacaktım ama'' konuştukça kekelemeye başlamıştım.
''Eğer sevgilinsem her hece 'iyi geceler' mesajı ve her sabah 'günaydın' mesajı istiyorum.''
Rahat tavırları rahatlamamı sağladı. ''Bana kızgın olabileceğini düşünmüştüm.''
''Ne için?''
''Dün yaptığım şey için.''
Küçük bir kahkaha attı. ''Hadi ama çocuk değiliz.''
''Evet, ama henüz on yedi yaşındayız.''
''Kerem hadi ama on yedi yaşındaki insanlar kendilerini leyleklerin getirmediğini bilirler ki ben on sekiz yaşıma girdim.''
''Tabi ki biliyorum. Beni bir kurbağa getirmiş. Aslında kurbağa prens benim.''
Gülerek koluma girdi ve yürümeye başladık. ''Dün gece o büyüyü hissetmiştim zaten. Hem kim gecenin bir yarısı gelip de evimin bahçesinde serenat yapar değil mi?''
Sınıfının önüne geldiğimizde durduk. ''O zaman bunun şerefine ilk teneffüs seninle kantinde buluşmalıyız.''
''Peki, Bay Kurbağa Prens, Top Çocuk bir saat sonra görüşmek üzere.''
Sınıfına girdiğinde bende kendi sınıfıma doğru ilerledim. Kapının girişinde kolları göğüslerinde bağlanmış üç kişi bekliyordu. Başıma geleceklerin bilincinde adımlarımı biraz daha hızlandırdım.
Karşılarında durduğumda ''Tamam, hazırım.'' diyerek bekledim.
Bu kendi aramızda bir geleneğimizdi. Birinin kız arkadaşı olursa bunun için kendi aramızda eğlenirdik. Kollarımdan tutup sınıfa soktuklarında en arka sıraya oturduk.
''Demek okulun en popüler kızı ha!'' Anıl sözlerinin ardından küçük bir ıslık çaldı. ''Sizce eğlenceyi nasıl yapmalıyız?''
''Buldum!'' Eymen parmaklarını şaklattı. ''Okul çıkışı eve kadar yürüyerek gideceksin ama bizim istediğimiz şekilde.''
''Hayır, bunu yapamazsınız.''
''Daha nasıl olacağını söylemedik ki?'' Furkan eliyle omzuma vurdu.
''Söylemenize gerek yok iyi olmayacağını biliyorum. Unuttun mu, geçen sefer senin üzerini ıslatıp öğretmenler odasına sokmuştuk ve onlara üzerine çişini yaptığını eve gitmen gerektiğini söylemiştin.'' Bakışlarım Anıl'a yöneldi. ''Sen de kantincideki ağabeye müdürün otuz tane tost istediğini söylemiştin ve sonrasında disipline gitmemek için tüm ücreti ödemek zorunda kalmıştın.''
Furkan omzumdaki elini sıktı. ''Hadi ama hepimiz söyleneni yaptık. Mızmızlanma.''
Ellerimi teslim olarak kaldırdım. ''Pekâlâ, okul çıkışı.'' Öğretmenin içeri girmesiyle muhabbetimiz sonlandı.
Ders boyunca öğretmeni dinlemek yerine Eymen'in diğerlerine sessizce gülerek ne anlattığını anlamaya çalıştım ama ara ara bana attıkları bakışlar dışında hiçbir şey elde edemedim. Ders bitiş zili ile soluğu kantinde aldım. Hande gelene kadar beş farklı çikolata ve en sevdiği muzlu sütten alıp boş bir masaya oturdum.
Çok geçmeden gelip yanıma oturdu. Çikolataları gördüğünde gözleri parıldadı. ''Hepsi bizim mi?''
''Evet, ama hangisini yiyeceğini seçmen gerek.'' Eğilip kulağına fısıldadım. ''Hepsinin farklı özel bir gücü var. Mesela şu fıstıklı olan seni kurbağa prensese çevirir.'' Sütlü olanı alıp yaklaştırdım. ''Bu da seni rapunzel gibi uzun saçlı yapar ama tek kötü yanı sen de kuleye hapsolursun.''
''Hım, peki bitterli olan?''
''O da ormandaki cadının şeker evinin penceresinden yapılmış. Eğer onu yersen cadı seni nerede olursan ol bulabilir.''
Attığı kahkaha ile ben de güldüm. ''O hâlde sütlü olanı yiyeceğim ve kulede prensimin gelmesini bekleyeceğim ama önce muzlu süt çünkü onun gücü hepsinden daha büyük.''
''Onun gücünü de sen söyle o zaman.''
''Her gün muzlu süt içersen hayatının aşkı hep seninle olur.'' Pipeti yuvasına oturtup birkaç yudum içti ve bana uzattı. İkramını geri çevirmeyip aldım ve bir yudum içerek bıraktım.
''Gelirken sizin sınıftakilerin konuştuklarına kulak misafiri oldum. Okul çıkışı bir şey yapacaklarmış ama ne olduğunu anlamadım.''
''Bizim çocuklar seninle sevgili olduğumuzu anladılar ve okul çıkışı benden bir şey yapmamı isteyecekler.'' Bakışlarındaki merakla daha önce yaptıklarımızı anlatınca bütün teneffüs boyunca güldü.
''Kesinlikle izlemeye geleceğim.'' dediğinde olmaz desem de itirazlarımı dinlemedi.
Bütün gün dersler diğer günlerle aynıydı. Son ders Eymen gelmemişti ama nedenini öğrenemedim.
Tüm dersler bittiğinde sınıf boşalınca Eymen elindeki paketlerle içeri girdi. ''Hadi hazırlan gidelim.'' diyerek paketleri önüme bıraktı.
Korkarak alıp içindekileri çıkardım; pembe kalpli dar paça bir pantolon ve pullarla kaplı gömlek. ''Bunlar?''
''Eve bunları giyerek yaya gideceksin.''
Furkan'a sert bir bakış attım. ''Hayatta olmaz.''
''Hadi ama hepimiz bize söylenenleri itirazsız yapmıştık.'' Anıl araya girerek diğerlerine destek çıkınca kaçacak yerim kalmamıştı.
Üzerimi değiştirince okuldan çıktık ve eve giden yolda ilerlemeye başladık. Diğerleri bir adım arkamda gülerek takip ediyorlardı. Yanımızdan geçenler ya garip bakışlar atıyor ya da saklamaya gerek duymadan gülüyorlardı.
Yürümeye başladıktan yarım saat sonra arkadan biri omzuma kolunu atınca ne olduğunu anlamak için gelene baktım. Saçlarını toplayıp şapka takmıştı, üzerinde erkek ceketi ve dudaklarının üzerine kalemle çizilmiş bıyıklarıyla oldukça komik görünüyordu.
''Sevgilimi ellere kaptıracak değildim.'' dediğinde sesini kalınlaştırmıştı.
''Sen? Bu kıyafet? Nasıl öğrendin?'' sorular arka arkaya gelmişti.
''Anıl'a ne yapacaklarını sordum. Biraz zorlayınca o da söyledi ben de sana eşlik etmek istedim. Hem bu çok eğlenceli.''
Birlikte yürümeye başladığımızda diğerleri arkamızdan ıslık çalıyordu. ''Hayatımızda gördüğümüz en muhteşem çift.'' diyen Furkan'a döndüm.
''Kıskanma, sevgilin çişimi yaptım diyerek öğretmenler odasına gittiğini duyunca seni terk etmişti ama benim sevgilim beni her hâlimle seviyor. ''
Hande'nin elini tutup yürümeye devam ettim. Artık yanımızdan geçenlerin verdiği tepkiler umurumda değildi. Yanımda Hande oldukça her şeye göğüs gerebilecekmişim gibi hissediyordum.
Hande'nin evine yaklaşınca eve gitmesini istedim. Bu yaptığımız ona eğlenceli geliyordu ve gitmek istemiyordu ama bu defa itirazlarını dinlemedim ve eve gitmeyi kabullenmek zorunda kaldı.
Evin önünde durup diğerleriyle vedalaştım ve kahkahalarla ayrılıp eve girdim. Annem beni gördüğünde elindeki yeni ütülenmiş kıyafetleri yere düşürdü. ''Kerem! Bu ne hâl?''
''Arkadaşlarla biraz şakalaştık.''
''Bu nasıl şaka oğlum?''
''On dakika sonra eski ben olurum.'' Koşarak odama gittim ve üzerimi değiştim. Yeterince eğlenmiştim ve artık ders çalışma vaktiydi. Çantamı hazırlayıp çıktım ve anneme kocaman bir öpücük verip kursa gitmek için evden ayrıldım.