''Peki, sonra ne oldu? Şuana kadar anlattıkların senin hayatındı yani öyle sanıyordun ve sonra onunla hayatını paylaştığını fark ettin. Bu tam olarak ne zaman oldu?''
''Aslında o bendim bende o. İkimizde birbirimizin hayatını paylaştık sadece bunun farkında değildik ta ki o güne kadar.''
'''Farkında değildik.' bunu bana biraz daha açar mısın?''
''Kerem mutlu olmak istediğinde Kumsal onun için yaşanabilecek tüm mutlulukları yaşıyordu ve Kumsal mutluluklarını yaşarken Kerem hayatın zorluklarını göğüslüyordu. İkisi birbirini tamamlıyordu ama ne Kerem Kumsal'ın farkındaydı ne de Kumsal Kerem'in.''
''Bunun farkına varmanız nasıl oldu?''
''Yapboz gibi düşünün. Kumsal açsa Kerem'in karnı tok demekti. Kerem uykudaysa Kumsal uyanık demekti. İki yapboz parçası yan yana geldiğinde anında birleşip bütün olur ya farkında olmasak da öyleydik ama o gün ikimizde aynı şeyi hissettik ve gerçekliğe dönüş başladı.''
''Bu hissettiğiniz duygu neydi?''
''Terk edilmişlik, yalnızlık, kalp kırıklığı.''
********
Kurs bitiminde eve döndüğümde yorulmuştum. Annem yemek yememi söylese de doğrudan odama çıktım ve kendimi yatağa bıraktım. Son sınıf öğrencisi olmak beklediğimden daha zor ilerliyordu özellikle de evde tıp kazanmamı isteyen babam olduğu için daha da zorlaşmıştı.
Üzerimi değiştirmek için güç bulamamıştım ama uykuya geçmeden önce Hande'ye iyi geceler mesajı atmayı başarmıştım.
Gözlerimi açtığımda çoktan sabah olmuştu. Yataktan dışarı çıkıp okula gitmek için hazırlandım ve mutfakta kahvaltı hazırlayan annemin yanına gittim. ''Ben çıkıyorum.'' dediğimde çırptığı yumurtayı bırakıp bana döndü.
''Okul saatine var daha kahvaltını yap öyle gidersin.''
''Okulda yaparım.'' Yanağından hızlıca öperek koşar adım evden çıktım. Yol üzerinden sıcak simit alıp Hande'nin evinin önüne geldiğimde penceresine küçük bir taş attım. Çok geçmeden aralanan pencereden göründü.
''Kerem, kapı zili denen bir şey var, bir gün bu camı kıracaksın.''
Elimdeki paketi kaldırıp gülümsedim. ''Sıcak simit aldım. Okula giderken yeriz diye.''
''Bekle, geliyorum.''
Evin giriş kapısı açıldığında dışarı çıktı. Okula doğru yürümeye başladığımızda bir yandan da simitlerimizi yiyorduk.
''Nasıl gidiyor kurs işleri? Sınava çok az kaldı.''
Hande'nin sorusu ile bütün enerjimin beni terk ettiğini hissettim. ''Biliyor musun? Sınav umurumda değil beni endişelendiren konu başka.''
''Ne gibi?''
''Gideceğini söylüyorsun Hande, seni seviyorum ama sen gideceğim diyorsun.'' Bu konu sürekli zihnimi meşgul ediyordu. Onsuz kalmak istemiyordum.
''Sen de gideceksin. Üniversiteyi nerede okuyacağın belli değil ki.'' Her zaman yaptığı gibi konudan kaçıyordu. ''Şuan birlikteyiz neden bunun mutluluğunu yaşamıyorsun?''
Daha fazla uzatmak istemedim simidin son lokmasını ağzıma attım. Yolun geri kalanı sessiz geçti. Okula girdiğimizde ders zili çaldığında nöbetçi öğrenci gelerek okul müdürünün bizi çağırdığını söyledi.
İkimizde ne olduğunu anlamadan kendimizi müdürün karşısında bulduk. Elindeki telefonu sinirle önümüze bıraktığında ekrandaki fotoğrafla kızgınlığının sebebini anlamıştık. Dün giydiğimiz kıyafetlerle çekilen fotoğraf bir şekilde eline ulaşmıştı.
''Geçerli bir mazeretiniz var mı yoksa ailelerinizi mi çağırmam gerek?''
Ben babama nasıl açıklama yapacağımı düşünürken Hande araya girdi. ''Arkadaşlarla kendi aramızda bir tiyatro gösterisi yapıyorduk ama aceleyle çıkmamız gerektiği için kıyafetlerimizi değiştiremedik ama isterseniz arayıp babamı çağırabilirsiniz.''
O kadar rahat yalan söylemişti ki ben bile bir an doğruyu söylediğine inanacaktım. Müdür bir süre daha bize baktıktan sonra ''Bunlarla uğraşacağınıza oturun ders çalışın. Sınava az kaldı ama siz hâlâ eğlence peşindesiniz. Bir daha böyle bir şey görmek istemiyorum. Gidebilirsiniz.'' deyince odadan çıktık.
Ben rahatlamak için derin bir nefes alırken yanımdaki gülüyordu. ''Bu kadar komik olan ne?''
''Bence eğlenceli.'' Gülmesi son bulurken ''Hadi sınıfa gidelim dersi kaçırma sonuçta kazanman gereken bir tıp var.'' dedi ve yürümeye başladı.
İkimizde kendi sınıfımıza girdiğimizde sonrası her zamanki sıkıcı saatlerdi; ders, teneffüs, ders, teneffüs... Okuldan çıkınca Hande'yi göremeden kendimi kursta buldum ve eve geldiğimde gece yarısına sadece bir saat kalmıştı.
''Oğlum, aç mısın?'' diyen anneme hayır anlamında başımı salladım ve konuşmadan odama çıktım. Çözmem gereken testler vardı ama takatim kalmamıştı. Hızlıca duş alıp kendimi yatağa bıraktım. Bu defa iyi geceler dahi yazacak gücüm yoktu.
Annemin sesiyle uyandığımda yüzümü yastığa gömdüm. Hafta sonu olmasına rağmen gitmem gereken kurslar vardı ve bu tempodan bıkmıştım. Oflayarak yataktan çıktım ve üzerimi değiştikten sonra ayaklarımı sürüyerek mutfağa indim. Annemin hazırladığı kahvaltıyı yerken lokmaları yutmakta zorlanıyordum. Yorgunluk tüm gücümü emmişti.
Annem elimi alnıma koydu. ''Çok solgunsun.''
''Yorgunum anne.''
''Portakal suyu hazırlayayım, bol vitaminli.''
''İstemiyorum.'' diyerek masadan kalktım. Kapıdan çıkmadan son kez anneme baktım. ''Ne istiyorum biliyor musun? Şu sınavdan kurtulmak.''
Kursa geldiğimde başlayan derse odaklanamıyordum. Telefonu çıkarıp Hande'ye mesaj attım.
''Çok yorgunum. Dinlenmek istiyorum.''
Çok geçmeden cevap geldi. ''Kursun bittiğinde kafeye gel.''
''Kaçalım mı?'' Şuan istediğim buydu. Sevdiğim insanla huzuru bulacağım bir yere gitmek istiyordum. Gelen cevabı hemen açtım.
''Ne zaman istersen ama şuan dersi dinlemelisin.''
Cevap yazmadım. Sanki kaçalım dese gerçekten kaçabilecektim!
Sıkıcı geçen günün sonunda son ders de bittiğinde koşarak çıktım ve kafeye doğru yola koyuldum.
Kafeye vardığımda Hande'yi görünce bütün yorgunluğum uçup gitti. İşini bitirince yanıma geldi. ''Hadi gidiyoruz.''
''Nereye?''
''Kaçalım mı demedin mi? Bende seni kaçırıyorum.'' Elimden tutup koşamaya başladığında ona ayak uydurdum.
Çok geçmeden sahil kenarındaki gizli yerimize ulaştık ve küçük sığınağımıza girdik. Dalgaların sesi ve hafif esen rüzgâr o kadar iyi gelmişti ki. ''Teşekkür ederim.'' dedim.
''Aileni hayal kırıklığına uğratmamak için ne kadar çabaladığını görebiliyorum Kerem.'' Yattığı yerden bana doğru döndü. ''Kendi hayallerini o kadar derinlere gömmüşsün ki neredeyse gerçekten tıp okumak istediğine inanacaksın ama unutma o sınav hayatının sonu değil. Aileni mutlu etmek istemen güzel bir davranış ama ne olursa olsun biz yetişkinliğe yeni adım atıyoruz yani mutlu olmamız gereken bir yaştayız hayatın tüm yükü bizim üzerimizdeymiş gibi davranamayız.''
Cevabımı sözcüklerle değil öperek verdim. Dudaklarını dudaklarıma hapsettim. Elim saçlarını okşarken dudaklarım ayrıldı. ''Benim tek istediğim seninle güzel bir gelecek. Biliyorum gitmek istiyorsun, dünyayı gezip görmek istiyorsun ama sen gittiğinde ne yapacağım bilmiyorum. Lütfen gitmeden önce bana bunu söyle.''
''Bunu senin çözmen gerek. Ben sana olmayacak bir umut veremem. Sadece şuanım var yaşamak istiyorsan bunu yaşayacaksın ama gelecekle ilgili planlarına dâhil olamam.''
Her zaman olduğu gibi yine suskunluğu tercih ettim. Güneş gökyüzünü terk ederken parıldamaya başlayan yıldızları seyrettim. Parmaklarıma dolanmış parmakları kaybetmemek için sıkıca kavradım.
Bu yaşta neden bu kadar zorlukla baş etmek zorundaydım. En azından aşk acısını biraz daha büyüdüğümde yaşayamaz mıydım? Başını göğsüme yatırdığında sıkıca sarıldım. Sadece şuanım vardı, sonrası belirsizlikti.