8

1186 Words
Sabah erkenden uyanarak çadırdan çıktım ve temiz havayı içime çektim. Bugün geri dönecektik. Yarın benim okula babamın da işine geri dönmesi gerekiyordu. Annemler uyanmadan sabah koşusu için ormanın içlerine doğru hafif tempoda koşmaya başladım. Yüzüme vuran temiz hava iyi gelmişti. Dünden sonra bitmeyen uyku isteğim normale dönmüştü. 'Yat ve uyu' diyen ses bir anda yok olmuştu. Dinmeyen öfkem sakinliğe dönüşmüştü. Uzun bir koşu sonrası geri döndüğümde annemler yeni uyanıyordu. Birlikte sessiz ama uyum içinde kahvaltıyı hazırladık. Kahvaltı sonrası annem kardeşimi parka götürmüştü. Babam yalnız kalınca iki bardağa semaverden çay doldurup yanıma geldi. Bardağın birini bana uzattığında aldım. ''Biraz konuşalım mı?'' Olur, anlamında başımı salladım. ''Annen önümüzdeki hafta kurslara gitmek istemediğini söyledi.'' ''Evet, sadece maçlarla ilgilenmek istiyorum.'' ''Daha sonra açığını kapatacaksın ama.'' ''Tamam.'' diyerek gülümsedim. ''Kerem senin tıp okumanı istediğimizi biliyorsun. Öğretmenlerinle görüştüm deneme sınavlarından gelen puanlar yeterli bu yüzden çalışmalarını aksatmaman gerek.'' Babam ve bu hiç son bulmayan doktor olmam isteği. Bir kez bile bana ne olmak istiyorsun diye sormamıştı. Oysa ben mimar olmak istiyordum. Dünyanın dört bir köşesinde farklı farklı evler yapmak istiyordum. Hepsi de değişik şekillerde olacaktı ve görenler dikkatle incelemeden yanlarından geçip gidemeyecekti. Ne babam ne de annem bu hayalimi asla öğrenememişlerdi çünkü onlar için sadece tıp okumam gerekiyordu. Babasının izinden giden muhteşem oğul! Annem moda tasarım işiyle uğraşıyordu. Zengin sosyetenin ayaklarında yeri döven o yüksek topuklu ayakkabılar hep onun tasarımıydı. Yani bu da demek oluyordu ki küçük kardeşim Şule'nin de mesleği şimdiden hazırdı! ''Kazanamazsam'' diye fısıldadım. ''Kazanacaksın. Aksini düşünmek istemiyorum.'' Bu konuşma hiçbir yere varmazdı o yüzden daha fazla uzatmamak için sustum. Şimdilik sadece kaderime razı oluyordum daha doğrusu ailemin istediği kadere. Belki ilerde bir gün kendi hayatımı kazandığımda istediğimi yapma özgürlüğüne de kavuşurdum. Elimdeki bardağı toprak zeminin üzerine bırakıp sırt üstü yere uzandım ve gökyüzünden geçip giden bulutlara baktım. Bir gün sırtımda çantamla dünyayı istediğim gibi dolaşacaktım ve hoşuma giden yerlerde hiç kimsenin aklına gelmeyecek tasarımlarla evler yapacaktım. Geçen saatler güzeldi. Ailecek eğlendik, yemek yedik ve annemin deyimiyle kaliteli zaman geçirdik. Geri dönüş yoluna geçtiğimizde hepimiz yorulmuştuk. Eve gelince hızlıca duş alıp kendimi yatağa bıraktım. Sabah alarm çalmadan gözlerimi açtım. Bugün ilk maçımıza çıkacaktık. Hızlıca hazırlanıp mutfağa gittim. Kahvaltı hazır bekliyordu. Oyalanmamak için ekmek arası yapıp annemin yanağına öpücük kondurup evden çıktım. Okul servisine bindiğimde son lokmamı ağzıma attım. Servisteki birkaç kişi benimle aynı takımdaydı. Yumruklarımızı tokuşturup maçı nasıl kazanacağımızı konuşmaya başladık. Yaptığımız planları sonuca bağlayamadan okula gelmiştik. Diğerleri de bahçede toplanmıştı. ''Hazır mıyız?'' diyen sesle hepimizden büyük bir gürültü koptu. Öğretmenimiz enerjimizden memnun kalmıştı. ''Kerem'' dediğinde yanıma geldi. ''Her şey yolunda değil mi?'' ''Sorun yok hocam. Bu maç bizim.'' Gülümsediğimde başıyla onaylayarak gelen servise doğru yürüdü. ''Hadi gidelim.'' Araçtaki yerlerimizi aldık ve maçın yapılacağı yere doğru yola çıktık. Soyunma odasında formalarımızı giyerek saati beklemeye başladık. Dolabın kapağını kapatırken telefonun sesiyle geri açtım. Mesajı gönderenin ismini okumam bile mutlu olmam için yetmişti. ''Başarılar.'' Elimi hafifçe alnıma vurdum. Bugün aynı saatte onlarında voleybol maçı vardı. Hızlıca tuşlara bastım. ''Sana da başarılar. Tabii ihtiyacın varsa.'' Cevap olarak sadece gülen bir yüz işareti göndermişti. Telefonu bırakıp arkadaşlarımın yanına döndüm. ''Hey, Kerem!'' Oğuz gelip yanıma oturdu. ''Geçen sabah Ferhat seni yanında şu voleybol takımındaki kız ile görmüş.'' Gözlerimi devirip Ferhat'a baktım. ''Sadece arkadaşım.'' Ferhat elindeki havluyu omzuna attı. ''Sabah herkes uykusundayken dışarıda gezdiğin bir arkadaş!'' ''Sizi ilgilendirmez.'' dediğimde içeri giren hocayla sustuk. ''Sıra bizde gidiyoruz.'' Ellerini bir iki kez çırpıp 'Hadi, hadi canlanın.' dedi ve bizde ona uyduk. Sahaya çıkıp maça başladığımızda zaman çabucak akıp geçti. Her zaman böyle olurdu, mutluysan zaman senden kaçardı ama mutsuzsan yakana yapışır bırakmazdı. Maç bitiminde yenen takım bizdik tabii bunda benim attığım üç gol etkili olmuştu. Eski Kerem tekrar geri dönmüştü. Duş alıp üzerimizdeki kıyafetleri değiştik ve eve dönüş yoluna geçtik. Maç turnuvası bitene kadar derslerimize ara verilmişti. Araba yolda ilerlerken telefonumu çıkarıp Hande'ye mesaj attım. Onlarında maçı kazandığını öğrenmiştim. ''Kutlama için akşam yemeğine ne dersin?'' Araba durduğunda telefonu cebime koyup açılan kapıdan indim. Eve girdiğimde Şule koşarak yanıma geldi. ''Ağabey geldi, ağabey geldi.'' Annem çalışma odasından başını çıkarıp bana baktı. ''Hoş geldin, maç nasıldı?'' ''Güzeldi, kazandık.'' ''Tebrik ederim.'' dedikten sonra çalışma odasına geri döndü. Şule'yi oyuncaklarıyla baş başa bırakıp odama çıktım. Yatağa sırt üstü uzanıp telefonumu çıkardım ve gelen mesajı açtım. ''Gizli yerimizde gece kahvaltısı? Gece yarısı orada olacağım.'' Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım. Dinlenmek için uyumaya çalıştım ama başaramadım. Tek yaptığım yatağın içinde sağdan sola, soldan sağa dönüp durmaktı. Artık zihnimde durmadan 'uyu' diyen o ses yoktu. Akşam yemeği vaktine kadar tavana bakıp yattım ve hayallere daldım. Yemek yedikten sonra da evdekilerin uyuması için dakikaları saydım ve nihayet gitme vakti geldi. Sessizce evden çıkıp Hande'nin daha önce götürdüğü yere doğru adımladım. Vardığımda benden önce gelmişti ve yıldızları seyrediyordu. Beni gördüğünde gülümseyerek el salladı. Yanına oturdum ve ''Merhaba,'' dedim. Yanındaki küçük çantadan iki sandviç çıkardı ve birini bana uzattı. ''Gizli tarifim.'' Küçük bir ısırık aldığımda ağzıma hoş bir tat yayıldı. ''Güzelmiş, içinde ne var?'' ''Söylersem gizli tarifim olmaktan çıkar.'' Kendi sandviçinden ısırık aldığında dudağının kenarına peynirden bulaştı. Uzanıp elimle sildiğimde bakışlarımız buluştu. ''Hande'' dediğimde bunu neden dediğimin farkında değildim. Bakışlarını kaçırdı ve elindeki sandviçi kenara bırakınca ben de aynısını yaptım. ''Sahil kenarında yürüyelim mi?'' başıyla onaylayıp oturduğu yerden kalktı ve birlikte kayalıklardan aşağıya indik. Ayakkabılarımızı çıkarıp yumuşak toprağı hissettik. Denizin minik gelgitleri ayağımızı usulca okşuyordu. Böyle bazen uzun bir sessizlik olur ve bu sessizliği bozma ihtiyacı hissedersin. Şuan öyle hissediyordum ama ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. ''Maç nasıldı?'' Sessizliği bozma zorunluluğundan kurtulduğum için sevinmiştim. ''Güzeldi.'' Yüzüne baktığımda gördüğüm manzaraya uzun uzun bakmak istedim. Kızıl saçları ay ışığında parıldıyordu ve yüzüne vuran dalgaların karanlık gölgeleri güzelliğini artırıyordu. Hissettiklerimi hissetmek istemiyordum. Sınava hazırlanmam gerekiyordu, kazanmam gereken bir üniversite vardı ve bu yaşta bu duygular yanlıştı. ''Neden öyle bakıyorsun?'' ''Nasıl bakıyorum?'' sorusuna soruyla karşılık vermiştim. ''Kaçıp gitmek ister gibi.'' ''Belki de gerçekten bunu istediğim içindir.'' Bakışlarına yerleşen hüznü anlamamak imkânsızdı. ''Buraya gelmek zorunda değildin. Gitmek istiyorsan gidebilirsin.'' Arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı. Arkasından yetişip kolundan tuttum ve engel oldum. ''Yanlış anladın.'' Yüzüme bakıyordu ve öfkeliydi. ''Kaçıp gitmek istiyorum çünkü sana sorduğum sorunun cevabından korkuyorum.'' Bakışları bu defa boştu. ''Söyle.'' dedi ''Sorunun cevabını söyle.'' Cevap vermedim, korkuyordum. Ayağını yere vurup arkasını döndü ve benden tekrar uzaklaşmaya başladı. Giderse bir daha dönüşü yoktu farkındaydım. Elimle gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Sevginin yaşı var mıydı? Bu hissettiklerim doğru muydu? Gözlerimi açıp baktığımda karanlıkta kaybolmak üzereydi. Koşmaya başladım. Gitmesine engel olmalıydım. Adımlarına yetiştiğimde önüne geçip sıkıca sarıldım. İlk anda tepki vermedi sonra kollarının bedenime dolandığını hissettim. ''Korkuyorum, yanlış yapmaktan korkuyorum.'' ''Bana sorduğun sorunun cevabını biliyorum. İlk sorduğun anda biliyordum.'' Sarılmayı bıraktığımızda parmaklarımız birbirine kenetlendi ve birlikte yürümeye başladık. ''Yani biz şimdi?'' dediğinde gülümsedim. ''Ah, bunu kurallara uygun yapmam gerekirdi.'' Önüne geçip boğazımı temizler gibi hafifçe öksürdüm. ''Hande, seni ilk gördüğüm andan beri olmasa da ne zaman olduğunu bilmediğim bir andan itibaren seviyorum. Seninle vakit geçirmek, konuşmak mutluluk verici. Bu mutluluğu benden esirgemez misin?'' Attığı kahkahayla bende güldüm. ''Esirgemez misin? Garip bir soru cümlesi oldu ama evet esirgemem.'' Eve giden yolda ilerlerken bir süre maçta olanlardan konuştuk. Aldığı sayıları anlatırken gözleri parıldıyordu. Evin önünde durduğumuzda içeri girmeden daha önce yaptığı gibi yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Kalbimde ötüşen serçelerle eve doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Sessizce içeri girip odama çıktım ve kendimi yatağın üzerine bıraktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD