''Yemek hazır.'' Annemin sesi odaya dolduğunda ağır adımlarla kalkıp dışarı çıktım. Okuldan gelip odama kapandıktan sonra bu ilk dışarı çıkışımdı. Kendimdeki değişikliğin farkındaydım ama engel olamıyordum. Bunalmıştım, bazen nefes alamadığımı hissediyordum.
Masanın etrafında toplandığımızda sessizce çorbamı içmeye başladım. ''Kerem,'' diyen babama bakmadım. ''Annenle düşündük de bu hafta sonu küçük bir tatil yapmaya ne dersin?'' Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Gerçekten de kursları aksatmama göz yumacaklar mıydı? ''Hep beraber iki günlük bir geziye çıkalım.''
Aklıma yarınki parti geldi ama babamın teklifine de hayır diyemedim. Çok uzun zamandır ailece birlikte vakit geçirmemiştik. ''Kampa gidebiliriz.'' diye ortaya bir fikir attım.
''Payk Payk,'' kardeşim ellerini çırpıp bağırmaya başlamıştı.
''O zaman.'' Annem Şule'yi tutup kucağına aldı. ''İçinde parkı olan bir kamp yeri bulalım.''
Yemeğin kalan kısmı eğlenceli geçmişti. Gideceğimiz yeri planlamış ve yanımıza neler almamız gerektiğini konuşmuştuk. İki günlük bir kaçamak hepimize iyi gelecekti.
Kirli tabakları annemle birlikte toparladım ve yıkamasına yardım ettim. Bunu o kadar uzun zamandır yapmamıştım ki kısa bir süre için eski hâlime döndüğümü hissettim. Bulaşıkları bitirince annem hazırlamak için meyveleri çıkardığında elinden aldım ve salona babamın yanına gitmesini söyledim. Beni bu şekilde olduğum gibi görmek onu mutlu etmişti.
Meyveleri hazırlarken yanıma gelen Şule'yi tutup tezgâhın üzerine oturttum ve mandalinayı eline verdim. ''Hadi bakalım ufaklık ağabeye yardım et.''
Yüzünden hiç solmayan gülümsemesiyle mandalinayı soymaya çalıştı. Yapamayacağını anladığında turuncu kabuğu ısırıp kopardı ve altındaki mandalinayı ortaya çıkardı. Kalanını eliyle soyduğunda ''Yaptım.'' diyerek bana uzattı. Tabii o tek bir mandalinayı soyana kadar ben tabağı hazırlamayı çokdan bitirmiştim.
Elinden mandalinayı alıp tabağın ortasına koydum. ''Bu mandalinanın hepsini ben yiyeceğim.''
''Hepsini ağabey yesin.'' Tezgâhın üzerinden kucağıma atladığında tutmama fırsat tanımadan kollarını boynuma doladı.
''Ama böyle tabağı tutamam.''
''Banane.''
Kollarını daha da sıkılaştırmıştı. Annem mutfağa girdiğinde gülerek meyve tabağını aldı. ''Ben götürürüm.''
Hep beraber mutfaktan çıkıp salona geçtik. Şule kucağımdan inmemek için direniyordu. Bu yıla kadar onunla çokça vakit geçiriyordum ama bu yıl sınava hazırlanmak için her şeyden vazgeçmiştim.
Meyveleri keyifle yemiş sonrasında hep beraber Şule'nin seçtiği bir animasyon filmini izlemiştik. Benim için saçmaydı ama kardeşim için eğlenceliydi. Durmadan 'bak ne yaptı göydün mü?' diyen heyecanlı konuşmalarını dinlemiştim.
Herkes uykuya çekildiğinde telefondan sosyal medya hesabıma girdim ve Hande'yi buldum. Paylaştığı fotoğraflardaki konumların çoğu aynıydı hatta birkaçı kendi eviydi. Parmak uçlarıma basarak evden çıktım ve yola düştüm.
Yarın partiye gidemeyeceksem doğum gününü gece yarısı olduğunda kutlamalıydım. Evine vardığımda odasının hangisi olduğunu anlamaya çalıştım. Tüm ışıklar sönüktü ama sadece pencerenin birinden zayıf bir ışık süzülüyordu. Bu saatte bilgisayar ile uğraşan ondan başkası olamazdı. Eğer, bir kardeşi yoksa tabii!
Yerden aldığım taşı alıp cama attım. Küçük bir tıkırtı çıktı. Saat gece yarısı olmuştu ve kendimi masallardaki prens gibi hissediyordum. Aralanan perdeden bakan gözlere odaklandım. Beni tanıdığında perdenin tamamını kenara itti ve pencerenin camını açtı. ''Aklını mı kaçırdın?'' sesi fısıltı hâlindeydi.
Kollarımı iki yana açıp gülümsedim. ''Doğum günün kutlu olsun.''
''Sen delirmişsin.''
''Bahçeye gelsene.''
Bakışları bir süre üzerimde sabit kaldı. Sonra pencere camını kapayarak ortadan kayboldu. Geçen dakikaların ardından ön kapı sessizce açıldı. Serin havadan korunabilmek için lacivert pijamasının üzerine mavi renk bir şal salmıştı. Ayağında ayıcıklı terlikleri vardı. ''Terliklerin güzelmiş.'' Gülümseyerek yüzüne baktım.
''Şimdi kafana geçireceğim göreceksin güzelliğini. Bu saatte ne işin var burada? Ya biri görse?''
Alnına düşen saçı uzanıp geri ittim. ''Yarın partiye gelemeyeceğim. Bu yüzden doğum gününü kutlamak istedim.''
Az önceki kızgınlığı geçmiş gözlerinin içi gülmeye başlamıştı. ''Sen gerçekten delisin ama benimde akıllı olduğum söylenemez. Burada bekle.'' Evin içine geri girip gözden kayboldu. Geri geldiğinde üzerindeki pijamalar gitmiş yerine pantolon ve bluz gelmişti. Spor ayakkabılarını giyip yavaşça kapıyı kapadı. ''Hadi gel.'' diyerek yürümeye başladı.
Adımlarına yetişip yanında yürümeye başladım. Tenha sokakları geçip deniz kenarına doğru ilerledik. Dik kayalıkların olduğu tarafa yöneldiğinde engel oldum. Daha önce birkaç kez gitmiştim ve gece karanlığında çok tehlikeliydi. Kayalıklar dikti ve sivri çıkıntıları vardı.
''Bana güven.'' Elimi tuttu ve adımlarına uymam için çekiştirmeye başladı. Kayalıkların başladığı yere geldiğimizde dikkatli bir şekilde aşağıya inmeye başladık. Birkaç adım sonra durup bana döndü. ''Söz ver. Seni götüreceğim yeri kimseye söylemeyeceksin.''
İşaret parmağımı ve orta parmağımı birbirine kenetleyerek ''Söz.'' dedim.
Tekrar inmeye başladık. Bir sonraki kayaya adım attığında iki kaya arasındaki boşluğa kendini bıraktı. ''Atla.'' diye seslendiğinde düşünmeden arkasından atladım.
Üstümüzdeki kayalar bir çatı görevi görüyordu ve yine arasındaki açıklıktan gökyüzü net olarak görülüyordu. Bastığımız yer düzdü. Ayakta durabileceğimiz bir yüksekliği yoktu ki Hande hiç düşünmeden kayanın üzerine yattı. Yanına sessizce uzandım ve onu taklit ettim.
Gökyüzüne bakan yüzümde tebessüm oluştu. Etrafımızdaki kayalar şehrin ışıklarını bizden uzak tutuyordu ve gökyüzündeki sayısızca yıldız net bir şekilde görülüyordu. Işıkları titreşen sarı noktaları bir süre sessizce seyre daldık.
''Burayı nasıl keşfettin?'' daha önce gelmiş olmama rağmen fark etmediğim için kendime kızmıştım ama iki kayanın yan yana gelip altında böyle bir cennet oluşturacağını bilemezdim.
''Bir gece yine kaçıp buraya geldiğimde ayağım kayınca bu boşluktan düştüm. O zaman keşfettim. Çok güzel değil mi? Yıldızlarla kaplı bir çatı altındasın.''
''Buraya çok geliyor musun?''
''Bazen evdekiler uyuduğunda kaçıp geliyorum ve sabah onlar uyanmadan geri dönüyorum. Özellikle yaz geldiğinde daha da güzelleşiyor.''
Başımı yana çevirip yüzüne baktım. ''Buraya getirdiğin tek kişi ben miyim?'' Bunu merak etmemin özel bir nedeni var mıydı bilmiyordum ama sormak istemiştim.
''Evet,'' yüzünde oluşan gülümsemesiyle elini havaya kaldırdı ve parmaklarını gökyüzüne doğru uzatarak hareket ettirdi. ''Buradan hepsi avucumun içine sığıyor. Sadece bana aitler.''
Elini tutup avucumun içine yerleştirdim ve ikimizin de avuç içleri yukarı bakacak şekilde ayarladım. ''Sırrını benimle paylaştığına göre artık ikimize aitler.''
Bir süre ellerimiz havada aslı kaldı ve sonrasında geri çekti. ''Sen çok farklısın. Yani okulda gördüğüm Kerem ile şuan ki Kerem iki farklı kişilik.''
''Ne gibi bir farklılık.'' diye sordum.
''Okuldaki Kerem; kendini beğenmiş, umursamaz, oburun teki. Ama buradaki Kerem; düşünceli, içten ve samimi.''
''Bilmiyorum. Şuan gördüğün Kerem gerçek Kerem ama son zamanlarda çok tuhaf hissediyorum. Sanki ben olmaktan çıkıyorum ve farklı bir benliğe bürünüyorum. Yemek yemekten nefret eden ben durmadan acıkıyorum, herkesten nefret ediyorum. Annemler sınav stresinden olduğunu söylüyorlar.''
Yattığı yere biraz daha yerleşti. ''Sınava sadece ailem istediği için gireceğim belki de hiç girmem. On sekiz yaşımı doldurunca gezgin olacağım. Farklı yerler gezmek, tanımak ve keşfetmek istiyorum. Otostop çekerek dünyayı gezen insanlar var. Onlardan biri de ben olacağım.''
''Senin gibi olabilmek isterdim ama babamı hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.''
''Şimdi bunları düşünme. Sadece yıldızları seyret.'' Söylediğine uydum ve sadece yıldızları seyrettim.