Yeşim, öfkeyle girdiği evinde kırabileceği bir şeyler ararken derin derin nefesler alıyordu. Kızı Ela, salonun ortasında olup ona gülümseyen gözler ile bakıyor olmasaydı bunu gerçekten yapardı. Delirmiş gibi eline ne geliyorsa fırlatabilirdi. Cam çevre düşünmeden üstelik. Fakat kızını korkutmak falan istemiyordu. Fakat, nasıl oluyor da kalkıp geri gelebildiğine, karşısına geçip evlenme oyununu söylemeye ve karnındaki çocuğa karşı hak iddia edebiliyordu hala anlamıyordu. O gece söylediği ne varsa aklındaydı. Gözlerini sıkıca kapadı ve o gece yaşananlara geri döndü.
2 ay önce…
“Sana ben hallettim dedim” diye sarhoş bir şekilde söylenen Yeşim, neredeyse yılların vermiş olduğu alkolsüzlük ile çarpılmıştı. İkinci bardaktan sonra önüne koyulan tekilayı kesinlikle içmemesi gerekiyordu. Bunu, evinin yolunu tarif edemeyecek kadar başının dönmesinden anlayabiliyordu. Fakat, karşısındaki buz kralından böylesi bir atak beklemiyordu. Bu buz kralı, lakabını buz gibi bakışlarından ve konuşmasından alıyordu. Tamam konuştuğu pek söylenemezdi fakat Yeşim çalıştığı kliniğe geçici olarak tam yetkili yönetici doktor olarak gelen Kuzey Ataman ile ilk karşılaştığında hissettiği yangın ve buz tutmaya iki ay boyunca anlam veremiyordu. Tüm bedeni onu deli gibi istiyor ve bir o kadar uzak durmasını fısıldıyordu.
“Kendine gelmen gerekiyor. Onun için bir kahve içmeli ve gerekirse duş almalısın” diyerek onu kendi evine getiren Kuzey Ataman’a tek kelime edememişti. Evinin büyüklüğü, şıklığı karşısında neredeyse büyülenmediğini söyleyemezdi. Bundan 3 yıl önce oda böylesi mükemmel evlerden birinde yaşıyordu. Hayatı maddi anlamda zor değildi. Şimdide kendine ve kızına yetebiliyordu fakat o zamanlar bir şeyi almak için birkaç kere düşünmesi gerekmiyordu. Evin salonunda ona verilen kahveyi içerken bakışlarını ondan ayırmayan Kuzey’e gülümsedi ve
“Neden beni korumak için böyle bir şey yaptın?” diye sormuştu. Çünkü, bu anlamsızdı. Oraya onunla gitmemişti ve onun masasında değildi. Gece boyunca onunla bir veya iki kere göz göze gelmişti fakat tüm o karşılaşmaları boyunca bakışlarını kendisinin üzerinden ayırmayışı yanmasına neden olmuştu. Kuzey ise bakışlarındaki soğukluğa son vermeden en az bakışları kadar soğuk bir sesle
“Seni korumadım. Sadece.” Dedi ve derin bir nefes alarak yerinden kalktığında Yeşim, artık dayanamadı ve elindeki kahveyi bırakarak onun gibi ayağa kalktı. Tam bir adım atacağı esnada ise ayakları dolandı ve Kuzey’in kolları arasında buldu kendini. Bakıları birbirine kenetlenmiş, nefesleri birbirinin yüzünü yakıyordu ve Kuzey tamda o anda
“Hadi şunu yapalım ve bitsin” diyerek genç kadının dudaklarına yapışmıştı. Yeşim daha neye uğradığını bile anlayamadan karşı koyamadığı gibi yangına kendini teslim etmişti. Saniyeler içinde genç adamın devasa yatağında ve onunla deli gibi sevişirken bulmuştu kendini. Bunun için kendine mutlaka kızacaktı fakat o an alkolünde verdiği etki ile neredeyse küle dönmüştü. Hayatı boyunca hiç karşılaşmadığı bir yangındı ve her bir anından zevk alıyordu. Hatta, zirveye ulaşmak için çok çabalamayacağını bili biliyordu. Zaten saniyeler içinde genç adamın kulağına,
“Çok uzun zaman olduğunu belirtmeliyim” diyerek söylenmişti. Bu söyleminin sonunda Kuzey’den sadece bir hırıltı gibi çıkan sesi ile
“Lanet olsun çok sıkısın” diye bir söylem çıkmıştı. Sonrasında ise çığlıklar içinde zirveye ulaşmışlardı. Yeşim, o an ne yaşadığının bile farkında değildi. Fakat yaşadığı her ne ise bedeninin buna fazlasıyla ihtiyacı varmış gibi hissetmesine engel olamıyordu. Ta ki nefesi bile henüz düzene girmemişken Kuzey’in onun üzerinden kalkması ve kendini tüm bedenini kaplayan soğukluk ile titrerken bulana kadar. Daha düştüğü boşluğa alışamadan Kuzey,
“Kahveni bitirip kendine gelmelisin. Sonra, bana evini tarif edersin ve seni evine bırakırım. Eminim kızının, seni bu şekilde görmesini istemezsin” demişti. Bu konuda haklıydı çünkü kızı Ela’ya hamile kaldığından bu yana alkol almamıştı. Fakat bu gece sadece bir an olsun mutlu olmak istemişti. İstediği mutluluk kesinlikle cinsellik değildi fakat o an çıkan yangına engel olamamıştı. Hayatında ona hiçbir şekilde böyle bir deneyim yaşatmayan eski eşine küfretmeyi bile engelleyememişti. Duyduklarına inanamayarak Kuzey’e bakan Yeşim daha duyduğu ile girdiği şoktan çıkamamışken Kuzey, daha sert bir sesle
“Anlık seks sonrası biri ile uyuyamam” demişti. Sonra tam yataktan kalkacağı esnada yatağın ucuna oturmuş ve Yeşim’e hiç bakmadan,
“Umarım bu yaşanan iş akışını engellemez. Yaşanan anlık zevklerin hayatıma dahil olmasından pek hoşlanmam” demişti ve Yeşim bir anda kendini fahişe gibi hissetmişti. O an yutkunmuş ve hissettiği acı ile neredeyse ağlamak üzere olduğunu fark etti. Yatağın ortasında çırılçıplaktı ve üzerinde sadece pike vardı. Titrek elleri ile hızla açıkta kalan yerlerini örtmeye çalıştı. Hayatının hiçbir anında bu kadar küçülmüş hissetmemişti. Gözündeki yaşı engellemek istese de beceremiyordu. Kuzey ise tam kapıdan çıkacağı anda duraksamış ve onunla göz göze gelmişti. Buz gibi bakıları ile ona bakarak,
“Her ikimizin de istediği anlık bir durumdu. Bunun için ağlamayı düşünmüyorsun sanırım?” dediğinde Yeşim, ona sadece baktı. Bir an eski eşinden bile bu kadar nefret etmediğini düşündü. Ego yığını pislik diye geçirdi içinden ve elinin tersi ile göz yaşını silerek onunla tekrar göz göze geldi ve
“Çık dışarı!” diye sert bir tonda resmen emretti. Kuzey bir an kaşlarını çatsa da odadan çıktığında Yeşim, hızla yere saçılan kıyafetlerini teker teker topladı ve aynı hızla üzerine giydi. Sonra koluna takmış olduğu minik şalını aradı fakat odada bulamadı. Muhtemelen ya barda düşürmüştü ya da salonda diye düşündü ve çantasını bulmaya çalıştı. Oda yoktu. Ayakkabılarını da giydikten hemen sonra yatak odasından çıktı ve hızlı bir şekilde salona gitti. Kuzey, üzerinde sadece eşofman altı ile salonun tam ortasında duruyordu. Hatta Yeşim’in odadan çıktığını anladığı dakika tişörtünü başından geçirmişti. Fakat üzerinde düzeltmeden Yeşim ile göz göze gelmişti. Yeşim, bakışlarını hızla çekerek, etrafta çantasına bakındı. Koltuğun üzerindeydi ve şalı ise Kuzey’in elindeydi. Derin bir nefes aldı ve hızla koltuğa doğru yürüyerek sert bir hareket ile çantasını aldı. Sonra seri bir şekilde Kuzey’in önüne geldi ve Kuzey,
“Hazırsan çık..” daha cümlesini bitirmeden Yeşim elinde bulunan şalını aldı ve gözlerine sert bir şekilde bakarak,
“Becerdiğin her fahişeyi evine bırakmıyorsundur herhalde. Kendim giderim” dediğinde Kuzey bir anda duvara toslamış gibi hissetti. Yeşim, bir anlık verilen bu şok ifadesine duraksamadı bile. Çünkü umurunda değildi. Bu iğrenç yerde, bu karaktersiz adamın bulunduğu bu iğrenç evde bir saniye bile durmak istemiyordu. Onun için hızla kapıya doğru yöneldiğinde Kuzey,
“Çok geç oldu. Tek…” dediği anda yeşim duraksadı ve bir eli kapıda bir şekilde genç adamın buz mavisi gözlerine yeşil gözleri ile bakarak, pisliksin dercesine sırıtarak,
“Siktir git Kuzey Ataman” dedi ve yüzünün aldığı şekli önemsemeden kapıdan çıkıp sert bir şekilde çarptı. Sonra kendi duyabileceği bir ses tonu ile
“Piç Kurusu” diye söylendi. Sonra evinin bulunduğu yokuştan aşağıya hızla inmeye başladı. Burada her yokuşun sonu merkeze çıkardı. Zaten evi merkezdeydi. Onun için fazla zorlanmayacağını düşündü. Ayakkabılar çok ses çıkarınca ayağından çıkardı ve daha rahat ve hızlı yürüdü. O an balkonda duran Kuzey ile göz göze geldi. Ona öyle öfkeli baktı ki bir gün senin canına okuyacağım der gibiydi.
2 ay sonra…
“Anne! Ayakta uyuyamazsın” diye bağıran 5 yaşındaki küçük kızına gözlerini açarak gülümseyen Yeşim, her gözlerini kapadığında aklına gelen bu sahne ile nefret doluyordu. Bu olayın üzerinden iki gün geçtikten hemen sonra giden Kuzey ile rahatlamıştı. Hatta bu anıyı hiç hatırlanmaması gerekenler içine koyacaktı. Fakat ta ki 1 hafta öncesine kadar. Bir hafta öncesinde bir bulantısı olmuştu. Üstelik reglisi fazla gecikmişti. Aldığı testte bu adamın çocuğuna hamile olduğunu öğrendiğinde ise resmen hıçkırarak ağlamıştı. Derin bir nefes aldı ve karşısında ona gülümseyen kızına
“Sadece enerji topluyordum meleğim” diyerek küçük kızında gülümsemesini sağladı. Hemen arkasından çıkan Duygu ablası ile yüzü aydınlanan Yeşim,
“Canan abla teşekkür derim. Umarım seni yormamıştır” dediğinde kaşları çatılan yaşlı kadın,
“Melek gibi o, neresi yoracak beni. Her şeyini hallettim güzel kızım. Sadece saati geldiğinde uyumalı o kadar.” Dediğinde Yeşim sadece minnet ile gülümsedi. Duygu ablasını adaya geldiğinde tanımıştı. Daha eşyalarını taşırken bu hayatta ona ne kadar yardımcı olacağını hissetmişti. Annesi bile ona bu denli yardımcı olmamıştı. Hatta boşanmak istediğinde annesi o kadar serveti olan adamın kesinlikle küçük kaçamakları olacağını ve bunu görmezden gelmesi gerektiğini söylediği zamanı bile hatırlıyordu. Boşanma süreci tamamlandığı gün ise
“Bundan sonrasında tek başınasın. Kesinlikle paraya sıkıştığın için veya çocuğunun bakıma ihtiyacı olduğu için beni arayayım deme. Bu kadar varlığı elinin tersi ile iten sensin. Bunda sonrası da senin suçun” diyerek adliyede yanından gitmişti ve o günden sonrasında onu bir daha görmemişti. Haya o evde olduğunu ve sırf parası var diye eski damadından yana olduğun u biliyordu. Kız kardeşinin kızını ise kızı yerine koyduğunu tahmin bile edebiliyordu. Neyse ki ona hiç muhtaç olmamıştı. Hayatını devam ettirmek için onlardan hiçbirine ihtiyacı olmamıştı. Adadaki herkes ona sahip çıkmıştı. Klinik sahibi Mustafa Ataman, ona her türlü maddi destekte yardımcı olmuş ve hayatı düzene girdiğinde rahat etmişti. Fakat, Canan ablası işe her gittiğinde daha 2 yaşında olan kızını ondan almış ve kendi torununa bakar gibi bakmıştı. O an anneliğin doğurmak ile olmadığını anlamış ve annesine benzememek için elinden gelen her şeyi kesinlikle yapacağını anlamıştı.
“Teşekkür ederim Canan abla iyi ki varsın” diyerek çantasındaki zarfı çıkardı ve yaşlı kadına uzattı. Canan hanım kaşlarını çatarken Yeşim,
“Oğlunun ilaçları için abla. Sgk bu aydan itibaren karşılamayı kesecekmiş. Eczaneye uğradığımda öğrendim.” Dediğinde Canan ablası gözleri dolarak genç kadına baktı. Eşi yeni işten çıkarılmıştı ve 17 yaşındaki kızı epilepsi hastasıydı. İleri seviyedeydi ve ilaçları ciddi anlamda pahalıydı.
“Sen, anca geçiniyorsun kızım olmaz. Ben kızına para için bakmıyorum “dediğinde Yeşim, ona sıkıca sarılarak,
“Senin kızın benim kız kardeşim gibi onun için ona destek oluyorum. Yarın muayene için randevusunu hastaneden aldım. Gitmeniz gerekiyor. Stabil kalabilmesi için bu ilaca ihtiyacı var. Onun için almalısın. Bu kızıma baktığın için değil, senin kızın olduğum için abla lütfen” dediğinde yaşlı kadın bir süre hıçkırarak omzunda ağlamıştı. Onun epilepsi hastası olan kızı haricinde bir tanede oğlu vardı. Fakat oğlu, İstanbul’da çok prestijli bir işte çalışıyordu. Evlendiği sürtük karısı ise onun ailesi ile görüşmesini onlara destek olmasına kesinlikle izin vermiyordu. Onun için ailesini yaklaşık 7 yıldır görmediğini, annesinin bu durum için çok üzüldüğünü biliyordu. Bazı çocuklar cidden ok hayırsızdı.
Duygu ablası gittikten hemen sonra kızı ile oynarken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı bile Ela, puzzle yapmayı çok seviyordu. Onun için Yeşim onun yaşına uygun fazlaca çok puzzle almıştı. Her birini oturdukları anda bitirebiliyorlardı. Fakat bu sefer biraz daha zorlayıcı bir seçim yaptıkları için uzun sürmüştü. Saat, 21.30 olduğunda ise kızı esnemeye başlamıştı bile. Fakat o kadar hırlıydı ki bitmeden yatmaya niyeti yokmuş gibiydi. Yeşim,
“Bence yarın devam edebiliriz” dediğinde Ela, uykulu gözleri ile
“Hayır!” dediğinde Yeşim gülümsemiş ve pes etmeme huyunu aslında kimden almış olduğunu düşünmeye bile gerek olmadığını anladı. Kendi de asla pes etmezdi. Fakat, bu puzzle ona da zor gelmişti. Ya da aklı fazla karışık olduğundan odaklanma sorunu yaşıyordu. Elindeki, çaydan bir yudum aldığı esnada çalan kapı ile duraksadı. Bu saatte onun ziyaretine kimse gelmezdi. Tabi eski eşi yine kızını görme bahanesi ile gelmediyse diye düşündü ve yerinden kalkıp kapıya yöneldi. Kapıyı açmadan önce derin bir nefes aldı ve kapıyı açtığı anda karşılaştığı kişi ile donup kaldı. Bir gün içinde ikinci kere karşılaşmış olmaları kalbi için fazla tehlikeliydi. Çünkü karşısında ona sırıtarak bakan kişi Kuzey Ataman’dı. Kuzey genç kadının şaşkınlığının yarattığı sevimliliğe gülümserken bakışları kadının elindeki bardağa gitti ve anında çatılan kaşları ile
“Bana, onun içindekinin kahve olmadığını söyle” diyerek sorduğunda Yeşim, bir anda elindeki bardağa bakarken buldu kendini. Sonra gözlerini anlık kapatarak derin bir nefes daha aldı ve dişlerini sıkarak,
“Hayır çay.” Dediğinde Kuzey başını sağa sola sallayarak genç kadının elindeki kupayı alıp içeriye geçerken
“Çay, normalde de kansızlık yapan bir içecek. Hamileyken daha faydalı şeyler içmen gerekiyor. İlk hamileliğinde doktor söylemedi mi?” diye söylendiğinde Yeşim, kapının eşiğinde şok olmuş bir bakışla genç adama bakıyordu. Yani genç adamın, evinin içine onun onayı olmadan girişine bakıyordu. Adam, sanki kendi evine giriyormuş gibi rahattı ve Yeşim sadece donup kalmıştı….