Yeşim, bomboş kumsalın tam ortasında, ellerini bedenine dolamış bir şekilde ayakta duruyor ve kıyı ile neredeyse dans eden dalgaları izliyordu. Bazen, bir deniz olmak istediğini düşündü. İçinde biriktirdiği ne kadar pislik varsa her birini dalgalar ile kıyıya vurmayı, kızdığında hırçınlaşmayı, yorulduğunda durulmayı istedi. Ama değildi. Sanki bu dünyada tek dert yükü taşıyabilecek olan kişi kendisiymiş gibi her türlü sıkıntıyı olumsuzluğu çekiyordu. Yeter diye avazı çıktığı kadar bağırmamak için kendini de zor tutuyordu.
Yeşim Alaz, Büyükada’ya 4 yıllık evliliğini bitirdikten hemen sonra taşınmıştı. Burayı, üniversite yıllarından bilirdi. Çünkü üniversiteyi Çanakkale’de okumuştu. Eşi Tufan ile boşandıklarında buradaki bir ahbabı aracılığıyla adanın tek kliniğinde genel yönetim işlerinden sorumlu personel olarak işe başlamıştı. Hayatı, hiçbir zaman kolay olmamıştı. Onu, sürekli aldatan eşinden aslında evliliklerinin ilk yılı bitmek üzereyken ayrılmak istemişti fakat, şaka gibi hamile kalmıştı. Belki düzelir demiş ona 2 yılını daha vermişti fakat o düzelmek yerine Yeşim’in kuzeni ile kendi yataklarına sevişerek aldatmakta level atlamıştı. Yeşim, hala o gün katil olmamak adına nasıl savaştığını, kuzenini veya eski kocasını nasıl öldürmediğini düşündükçe bunu yapmış olmayı dilediğini de es geçemezdi.
Boşanma süreci çok sancılı geçmişti. Şiddete maruz kalmış, kızı ile tehdit edilmişti. Fakat mahkeme anne ile yaşamasına yaşı nedeni ile karar verdiğinde ortalık biraz yatışmıştı. Eski eşinin babası Yeşim’in boşanma kararının hakkı olduğunu söylemesi de bunda etkili olabilirdi. Üç yıl boyunca kızı ile mutlu bir hayatları olmuştu. Eski lüksleri yoktu fakat mutluydular. Ta ki eski eşi bir kızı olduğunu 3 sene sonra fark edip, adaya gelene kadar.
Yeşim’i gördükten hemen sonra tacizleri başlamıştı. Kızını görme bahanesi ile sürekli adaya gelmiş, tekrar barışmak istemiş, hediyeler göndermiş fakat ikna edemeyeceğini anladıktan sonra son kozunu oynamaya karar vermişti. Boşanmalarda, çocuk velayetleri 6 yaşına kadar eğer uygunsuz bir yaşantısı yoksa anneye verilirdi. Fakat baba, çocuk 6 yaşına girdiğinde tekrar velayet davası açabilirdi. Tabi bu ince detayı genelde çocuğu ile çok ilgili babalar dikkate alırdı. Tufan gibi gereksiz insanlar, bu durumu sadece kendi çıkarları için kullanırdı. Yeşim bunu eline 3 ay sonra gerçekleşecek olan velayet davası celbi geldiğinde anlamıştı. Sorun değildi. Onu fazlasıyla alt edebilir güçlü durabilirdi.
İş olarak güzel bir işi vardı ve maddi anlamda güzel kazanıyordu. Kızı iyi bir eğitim için güzel bir okula başlamıştı. Kreşti fakat ilerleyen dönemlerde adanın tek ve gerçekten çok iyi olan okuluna onu yazdıracaktı. Üstelik o iş yerindeyken ona bakacak bir komşusu vardı ve ona gerçekten çok iyi bakıyordu. Üstelik Tufan’ın nafaka bile verdiği yoktu. Bunu vermesi gerektiğini hatırlamıyordu ve buna rağmen ona ihtiyaç duymuyordu. Mahkemenin isteyeceği her koşul yerli yerindeydi. Tufan’ın kullanabileceği tek bir olumsuzluk yoktu. Yeşim aklına gelen tek bir olumsuzluğun çekilebileceği noktaları tek tek sıraladı içinden
Uygunsuz yaşam koşulları
Evlilik dışı birliktelikler
Evlilik dışı uygunsuz yaşam.
Bu, Yeşim'in aşabileceği durum değildi. Çünkü yaşadığı tek bir gecenin ardından hamile kalmıştı. Hala hatırlamak istemeyeceği kadar güzel ve bir o kadar hayal kırıklığı ile dolu bir anıydı. Gecenin mimari ise Kuzey Ataman’dı. yakışıklı ve bir o kadar çekici olan mutlaka üzerinde tehlikelidir yazması gereken bir adamla...
Kuzey Ataman, Yeşim’in çalıştığı özel kliniğin sahibi olan Mustafa Ataman’ın oğluydu. Babası hasta olduğu için GATA’daki doktorluk görevinden bir aylığına izin alıp gelmişti. Buz gibi soğuk, kibirli, üsten bakan ve itici bir tipte bir adamdı. Kontrol manyağı, iş kolik, titiz ve dikkatliydi. Tabi bunun yanı sıra kalp durduracak kadar yakışıklı ve seksiydi. Tüm bedeni kaslarla kaplıydı ve buz gibi bakışları ile insanı resmen yakıyordu. Gerçi bunu nasıl başarabiliyordu Yeşim hala anlamamış değildi. Yeşim'e göre soğuk her zaman soğuktu. bunun ısınmak veya yanmak ile alakası olmazdı. kendini bildi Ybilelieşim, soğuk insanlardan nefret ederdi.
1 ay boyunca ona ve olağan üstü çekimine karşı koyup, gitmesine bir hafta kala onunla birlikte olmuştu. O gece sadece onunla birlikte olma anında mutlu olduğunu hatırlıyordu. Çünkü daha ne yaşadığını bir anlayamadan gitmesi gerektiği söylenmişti. Üstelik kendini fahişe gibi hissetmesine aldırış edilmeden. Tam bir hafta sonra ise pislik herif GATA’ya geri dönmüştü. Aslında her şeyin normale döndüğünü düşünen ve bunun için mutlu olan Yeşim, farklı giden bir şeylerin olduğunu anladığında ise her şeyin aslında dip aşağıya gittiğini anlamıştı. Tam 9 haftalık hamileydi. Yani içindeki minicik canı aldırmak için bir haftası vardı. Ya da 3 ay sonraki davaya karnı çıkık olacağı için bu evlilik dışı hamileliği fena halde kullanılacaktı. Kızının elinden alması için bir neden olacaktı. Hatta onu geri istemekten ziyade daha büyük bir nefret ile karşılaşacaktı. Yaşayacaklarını aklında canlandıramıyordu. Elini karnına koyup dalgalara karşı gözlerini yumdu ve
“Başka bir zamanda olsan senin için sevinçten ölebilirdim ama” dedikten sonra gözünden bir damla yaş süzüldü. İçindeki canın berbat bir insana ait olması onu ilgilendirmiyordu. Kızını çok güzel büyütmüştü. Onu da büyütebilirdi. Fakat, dava sonrası ise kızını kaybedebilirdi. Üstelik çocuklar ile bir bağ kuramayacak olan pisliğin tekinden hamile kalması gerçekten canını sıkıyordu.
“O kadar yanlış bir zamanda benim oldun ki?” diyerek onunla konuşmaya devam etti. Ne yapacağını, bu durumun üstesinden nasıl geleceğini bilmiyordu. İlk duruşmayı bol kıyafetler ile atlatsa, kesinlikle ikinci duruşmada doğuma yakın olurdu. Bu sefer kesinlikle saklayamazdı. Buda hem evli olmadan hamile olduğunu, hem de Tufan denen pislik eski kocasını kışkırtmaya yeterdi. Bu durumu alehine kullanıp sonuna kadar uğraşırdı. Derin bir nefes alarak,
“Hem eminim o, ego yığınının baban olmasından da pek hoşlanmazsın. Aramızda kalsın pisliğin teki” dediğinde yutkundu. Fakat bunda gerçekten ciddiydi. Pisliğin tekiydi ve baba olmayı falan hak etmiyordu. Sonra derin bir nefes daha alarak,
“Tamam, baban olduğu için bu şekilde konuşmamam gerekiyor. Çocukları sever mi bilmiyorum ama insan sevmediğini biliyorum. Pislik demeyelim ama gereksiz diyebiliriz” dediğinde hemen arkasından
“Cidden daha doğmamış bir bebeğe babasını mı kötülüyorsun?” diye yükselen soru ile eli karnında gözleri kocaman oldu. Kalbi içinde deli gibi atmaya başlamıştı ve nefes dahi alamadığını düşündü. O an burnuna gelen koku ile gözlerini kapatmamak adına resmen direndi. Bir süre başarılı oldu fakat tekrar açtığında bedenindeki yanmanın onu zorladığını hissetti. Çünkü hemen arkasındaki kişinin kim olduğunu çok iyi biliyordu. Buz Kralı Kuzey Ataman.
Yerinde yavaş bir şekilde dönen Yeşim, buz mavisi keten bir gömleğin içinde beyaz jean pantolonu ile oldukça seksi görünen adamın ona bakan bakışlarında kaybolmamak için savaştı. Normal dönemlerde buz gibi bakan, lakabı bile Buz kralı olan bu adamın şu anda bu kadar farklı bakması normal değildi. Hatta sırıtıyor olması hiç ama hiç normal değildi. Giderken onu görmemişti. Üstelik görmemesi daha iyiydi ve bir daha buraya dönmeyeceğinden adı gibi emindi.
“Neden döndün?” diye sordu. Çünkü onun bir daha adaya ayak basmayacağını düşünmüştü. Genç adam, ona adım adım yaklaşıp aralarında bir adımlık mesafe bıraktıktan sonra parmağı ile Yeşim’in karnını işaret ederek,
“Orada bana ait olan bir şey var” dediğinde Yeşim hızla karnını kapatarak adama öfkeli gözlerle baktı. Bunu bilmesine imkân yoktu. Kesinlikle kimseye söylememişti sadece bilen tek kişi vardı oda Bahar'dı. kimseden duymasına imkan yoktu. Tabi Bahar, yumurtlamış değilse diye düşündü. Çünkü hamile olduğunu ve aldırmak için doktor araştırdığını bir tek Bahar biliyordu. Bahar, çalıştığı klinikte hemşireydi ve yakışıklı mükemmel kocası karşısındaki ego yığınının arkadaşıydı. Bahar, onun adadaki tek arkadaşı bile sayılabilirdi. Yüzü kadar güzel bir kalbi vardı. onu en iyi o anlayabilirdi çünkü eski nişanlısı ile yaşadıklarından Boran, yani mükemmel eşi sayesinde kurtulmuştu. Söylememesi gerekiyordu. ondan rica etmişti ve kesinlikle söylemden duramayacağını bilmesi gerekiyordu. Yeşim, bakışlarındaki öfke ile genç adama bakarken dişlerinin arasından,
“Senin ilgilenmen gereken bir durum değil. Senden bir şey istemiyorum” dediğinde Kuzey, daha çok şefkatle sırıtarak Yeşim’e baktı. Tabi ki ondan hiçbir şey istemiyordu. Çünkü o pisliğin tekiydi. Ona iğrenç hissettirecek bir gece yaşatmıştı ve bu genç kadının kalbini kırmıştı. Genç kadın silahı çekip onu gözünü kırpmadan vursa bile haklıydı. Yine de ona bir adım daha yaklaşıp aralarındaki son mesafeyi de kapattıktan hemen sonra,
“Üzgünüm buz kraliçesi ama o bebeği, aldırma fikrinden vazgeçmen gerekecek” dediğinde genç kadın ne diyeceğini bilemez bir şekilde ona baktı. o an aklına güzel kızının Ela gözleri geldi. İçindeki bebekten vazgeçmemesi, kızından vazgeçmesi anlamına geliyordu. Onu bu güne kadar narin bir çiçek gibi ince ince büyütmüştü. O adamın ellerine düşmesi demek dalından kopması, solması ve ölmesi anlamına geliyordu. zihninde canlanan sahnelerle bembeyaz olan Yeşim yutkunarak,
“Bu yüzden kızımı kaybedebilirim” dediğinde ise gözlerinin dolmasına engel olamadı. Nasıl oluyor da bu kadar bencil olabiliyordu? buraya kadar geldiyse neden aldırmak istediğini de biliyor olması gerekiyordu. Bu durumun neler doğurabileceğini az çok düşünüyor olmalıydı. Fakat tabi ki düşünmüyordu. Çünkü, bencildi. Kendini beğenmiş bencilin tekiydi. Genç adam, adaya gelmeden önce arkadaşından tüm gerçeği öğrenmişti. karşısında biri yaşayan, bir diğeri ise henüz doğmamış olan çocukları arasında tercih yapmak zorunda olduğunu anlamıştı. onu bölesi bir tercih yapmaya mecbur bıraktığı için kendini ayrı bir pislik gibi hissediyordu. Elini uzatıp onun yanağından süzülen yaşı sildi ve bakışları kadar şefkatli çıkan sesi ile
“Bir çözüm bulur ve her ikisini de kaybetmeyiz o zaman” dediğinde ise Yeşim şaşkın bakışlar ile ona baktı. Böyle bir durum olmazdı. Olamazdı. Yani evlilik dışı hamile olduğunu Tufan ve onun avukat ordusu öğrendiğinde yapmadıkları şey kalmazdı. Bir yolu yoktu. Ya içindeki bu adam ait olan bebeği aldıracaktı. Ya da kızını kaybedecekti. Bu adamın baba olma gibi bir planı yoktu. Bu adamın işinden başka bir planı olduğunu da düşünmüyordu. Onun için seçenek belliydi. Zaten bu adam ile arasında bir bağ olmasını da istemiyordu. Onun için sert çıkan sesi ile
“Bir çözüm yok. Olabilecek tüm çözümleri denedim fakat bir yolu yok.” Dediğinde genç adam ona sadece tek kaşı kalkmış bir şekilde baktı. Bakışında biraz alay, biraz sen öyle san iması vardı. Yeşim ne söylemek istediğini anlamadı fakat anlamaya çalıştı. Sonra Kuzey daha ılımlı fakat bir o kadar net sesi ile
“Benimle evlenebilir, güzel bir evliliğe sahip, iyi bir işe sahip olduğunu kanıtlayabilirsin. Mahkeme çocukların velayetini iki tarafta en düzenli hayata sahip olana verir. Yani kızına bir aile verebilen anneler, her gece alkol alan ve kadından kadına koşturan babalardan daha şanslıdır.” Dediğinde Yeşim kalbi durmuş bir şekilde genç adama baktı. Evlenmek? Hem de Buz kralı ile? Soğuk, kibirli, ego yığını bencil bir adamla?... Bir anda kahkaha krizine girdi ve kendini toparlaması dakikalarını aldı. Kendini topladığında ise bir anda ciddileşen sesi ve ifadesi ile
“Aklını kaçırmış olmalısın?” diye sordu. Genç adam ise sadece sırıtarak,
“Aksine aklımı başıma getirdin” dediğinde Yeşim başını sağa sola salladı. Kuzey Ataman ile evlenmek mi? imkansızdı. henüz o kadar delirmedim diye düşünerek,
“Kesinlikle bir ego yığını ile aynı masaya oturup evet demeyeceğim. Böyle bir hatayı tekrar yapmayacağım” dediğinde Kuzey ellerini göğsünde birleştirdi ve
“Adada ve Çanakkale’de bebeğimizi aldırabileceğin tek bir doktor bulamayacağının garantisini verebilirim” dediğinde Yeşim’in kalbi daha hızlı atmaya başlamıştı. Bunu yapamazdı. Zaten bir doktor bulmuştu ve bu işi kesinlikle bitirecekti. Onu göğsünden hızla iterek hızla yürümeye başlarken,
“Göreceğiz” dedi ve Kuzey kendinden emin bir sesle
“Görelim” dediğinde kumsalı yarılamıştı bile…. Ondan nefret ediyordu. Ondan gerçekten nefret ediyordu.
Kuzey, hızla yürüyen genç kadının arkasından bakarken, kalbinin içinde atmaya başladığını hissetmesine kaşlarını çatarak baktı. cidden o eros denen piçi bir yakalarsa o okları bir yerlerine saplayacaktı...